• Sonuç bulunamadı

1. BÜYÜME TEORİLERİ, KAVRAMSAL VE KURAMSAL ARKA PLAN

1.4. KARL MARX’IN BÜYÜME MODELİ

Klasik okul, ekonomik büyümenin temel unsuru olarak yüksek kâr oranları ve bunun devamında gerçekleşen sermaye birikimini görmüştür. Klasik düşüncede kârı en yükseğe çıkarmak için, işçi sınıfın ücretlerinin geçimlik seviyede düşük tutulması gerekmektedir. Ücretlerin asgari seviyede tutulması ise işçi sınıfının sermaye sahipleri karşısında daha kötü yaşam koşullarına sahip olması anlamına gelmektedir. Bu şekilde işçi kesiminin düşük ücret ve gelir adaletsizliği ile karşılaşması bazı karşıt düşüncelerin doğmasına yol açmıştır (Bocutoğlu, 2012: 118). Bunların başında Karl Marx’ın öncülüğünde gelişen Sosyalist düşünce akımı gelmektedir.

Marx’ın ekonomik büyüme ile ilgili görüşlerinin temeli, ilk cildini 1867 yılında yayımladığı üç ciltlik Kapital2 adlı eserinde atılmıştır. Marx’ın ekonomik büyüme modeli Ricardo’nun “ekonomik artık” fikri ve “Hegelci felsefe3”den etkilenerek oluşturulmuştur.

Marx, tarihin materyalist yorumuna dayanan kapsamlı bir ekonomik büyüme teorisi geliştirmiştir. Karl Marx, büyümenin çeşitli aşamalarını analiz ederken, tüm tarihsel olayların çeşitli gruplar ve toplumdaki sınıflar arasındaki sürekli mücadelenin

2 Marx 1867 yılında Kapital’in birinci cildini yayımlamıştır. Marx öldükten sonra yakın arkadaşı Friedrich Engels, el notlarını gözden geçirerek Kapital’in İkinci ve Üçüncü cildini yayımlamıştır.

3 Hegel sadece akıl ve mantık yürütülerek her şeyin çözülebileceğini ve bir tezin ardından hemen antitezinin geldiğini iddia ederken, Marx her şeyin madde ile çözülebileceği ve her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğu, her şeyin bir tersinin olduğu, her şeyin değişen, dinamik bir yapıda olduğunu iddia eder. Marx, Hegel’in düşüncelerinin tam tersi bir şekilde olmak üzere ondan esinlenmiştir. Materyalist bir bakış açısına sahiptir.

bir sonucu olarak oluştuğunu göstermeye çalışmıştır. Mücadele ekonomideki üretim biçimi etrafında yoğunlaşmıştır. Marx'a göre, yaşamın toplumsal, siyasal ve manevi süreçlerinin genel karakterini belirleyen üretim biçimi, toplumsal değişimin temel sebebidir. Üretim yöntem ve teknikleri değiştikçe onları izleyen toplumsal ilişkilerde değişir (Fernando, 2011: 214).

Marx büyüme modelini emek değer teorisi üzerine kurmuş ve bu iki kavramı bütünleştirmiştir. İş gücünün değeri ve artık değer, teorinin temel kavramları haline gelmiştir. Bir ekonomide işçilerin yarattığı toplam ürün, geçimlerini sağlayacak tüketim düzeyini ve üretmek için kullandıkları araçları aştığında bir artık değer ortaya çıkar. Kapitalistler kârlarını artırmak ve sermaye biriktirmek için sürekli bir yarış içinde olduğundan, emek sahiplerinin yarattığı artık değerin tamamını ele geçirme arzusundadır. Bu arzu emeğin sömürülmesinin başlıca nedenlerinden birini oluşturur (Yeldan, 2011: 181).

Marx, büyüme modelinde değişmeyen sermaye ve değişen sermaye olmak üzere iki tür sermayeden bahsetmiştir. Üretim araçlarının içerdiği dolaylı iş gücü değişmeyen sermaye4 halini alırken, iş gücünün değeri ise değişken sermaye adını almaktadır (Marx, 1867: 191). Bir önceki paragrafta yer alan artık değer tanımı dikkatli bir şekilde incelendiğinde, burada bahsedilen iki sermaye türü arasındaki farkın artık değeri oluşturduğu görülebilecektir.

Marx artık değer formülasyonu oluştururken iki kesimli bir modelden yararlanmıştır. Burada Marx’tan farklı olarak değerler değil, üretim katsayıları kullanılmıştır. Varsayımlar şunlardır (Akyüz, 1980: 29-30):

• Kesimlerden birinde üretim aracı A, diğerinde ise tüketim malı B üretilmektir,

• Üretim aracı kesimindeki üretim katsayılar; 𝑎1 ve 𝛼1 ,

• Tüketim malı kesimindeki katsayılar; 𝑎2 ve 𝛼2,

Toplam üretim aracı üretimi X, tüketim malı üretimi Y’dir.

4 Marx’a göre, makine, bina, ara mal, hammadde vb. unsurlar değişmeyen sermayeyi, işçilere yapılan ücret (yaratılan artık değerden düşüktür) ödemesi ise değişken sermayeyi oluşturmaktadır.

Yukarıdaki varsayımlardan hareketle birim çıktı değer denklemleri şu şekildedir:

𝑎1λ𝑎+ 𝛼1 = λ𝑎 (1.1)

𝑎2λ𝑎+ 𝛼2 = λ𝑏 (1.2)

Toplam çıktı değerleri ise:

𝑋𝑎1λ𝑎+ 𝑋α1 = 𝑋λ𝑎 = Q𝑎 (1.3)

𝑌𝑎2λ𝑎+ 𝑌α2 = 𝑌λ𝑏 = Qb (1.4)

λ𝑎 ve λb bir birim A ve B malının, Q𝑎 ve Qb ise sırasıyla X ve Y birim A ve B malının içerdiği toplam işgücü miktarıdır.

Bu malların üretiminde kullanılan toplam değişmeyen sermaye miktarları:

𝐶𝑎 = 𝑋𝑎1λ𝑎 (1.5)

𝐶𝑏 = 𝑌𝑎2λ𝑎 (1.6)

İşçiye ödenen ücret 𝑤𝑠 olmak üzere, değişken sermaye miktarları ise:

𝑉𝑎 = 𝑋𝛼1𝑤𝑠λ𝑏 (1.7)

𝑉𝑏 = 𝑌𝛼2𝑤𝑠λ𝑏 (1.8)

A malının X biriminin üretiminde harcanan işgücü X𝛼1, B malının Y biriminin üretiminde harcanan işgücü Y𝛼2 olduğundan bu kesimlerde yaratılan artık değer miktarları aşağıdaki gibi oluşur:

𝑆𝑎 = X𝛼1− 𝑉𝑎 (1.9)

𝑆𝑏 = Y𝛼2− 𝑉𝑏 (1.10)

Artık değer oranı ise:

𝑠 =

𝑆𝑎

𝑉𝑎

=

𝑆𝑏

𝑉𝑏

(1.11)

Yukarıda (1.9) ve (1.10)’da matematiksel olarak ifade edilen artık değer, işçinin üretime kattığı, kendi değerini aşan fazlalıktan oluşmakta olup, kapitalist hiçbir

ödeme yapmadan bu fazlalığı işçiden alır. Böylece kapitalist daha çok artık değer elde etme isteği ile ekonomik büyümeye katkıda bulunacaktır. Marx, kapitalist genişlemenin bu özgün faktörü nedeniyle klasiklerin durağan hâl düşüncesine karşı çıkmıştır (Yeldan, 2011: 184).

Marx, artık değer teorisinden yola çıkarak aynı zamanda bir kâr teorisi de elde etmiştir. Yukarıda oluşturulan artık değer teorisindeki iki kesimin elde edeceği kâr oranları şu şekilde olur (Akyüz, 1980: 32):

𝑟

𝑎

=

𝑆𝑎

𝐶𝑎+𝑉𝑎

=

𝐶𝑎𝑠

𝑉𝑎+1

=

𝑠

𝑘𝑎+1 (1.12)

𝑟

𝑏

=

𝐶 𝑆𝑏

𝑏+𝑉𝑏

=

𝐶𝑏𝑠

𝑉𝑏+1

=

𝑘 𝑠

𝑏+1 (1.13)

Değişmeyen sermayenin, değişen sermayeye oranı veya Marx’ın ifadesiyle sermayenin organik bileşimi

𝑘

𝑎 ve

𝑘

𝑏 ile gösterilmiştir. Formülde görüleceği üzere, kâr oranı (r); artık değer (s) arttıkça artacak, sermayenin organik bileşimi (k) arttıkça azalacaktır. Buna göre, kapitalistler makine, ara mal ve hammadde gibi değişmeyen sermayeye (𝐶) daha fazla, emek gibi değişen sermayeye (V) daha az yatırım yaptığında sermayenin organik bileşimi yükselir ve kâr oranı düşer. Bunun anlamı, teknolojik gelişme ile beraber makineleşme arttığında, sermayenin organik bileşimi yükselir ve kârlar azalır. Aynı zamanda işgücünün yerini teknolojik makinalar alacağından ekonomide işsizler ordusu ortaya çıkar. Marx’a göre, yaşanan bu olaylar kapitalizmin kendi iç çelişkileri ile bağlantılı olduğundan zamanla kendisini yok edecektir.