Anadoluya dahil olalı bir ay olmuştu. Bu müddet zarfında bütün ordular aksamiyle te
mas ve irtibat temin edilmiş ve millet mümkün olduğu kadar tenvir edilerek teyakkuz ve inti
baha getirilmiş, teşkilâtı milliye fikri taam- müme başlamıştı. Vaziyeti umumiyeyi artık bir kumandan sıfatiyle sevk ve idareye devam imkânı kalmamıştı. Vukubulan davet emrine ademi itaat ve ademi icabet göstermiş olmakla beraber millî teşkilât ve harekâtın sevk ve te
minine devam etmekte olduğuma göre şahsan âsi vaziyete geçmiş olduğuma şüphe edilemez
di. Bundan başka ve bilhassa tatbikına karar verdiğim teşebbüsat ve icraatın esaslı ve şedit olacağını tahmin güç değildi. Binaenaleyh te
şebbüsat ve icraatın bir an evvel şahsi olmak mahiyetinden çıkarılması ve bütün milletin vahdet ve tesanüdünü temin ve temsil edecek bir heyet namına olması elzemdi....
Pişüva olacakların, her ne olursa olsun, gayeden dönmemesi, memlekette barınabile
cekleri son noktada, son nefeslerini verinceye kadar, gaye uğrunda fedakârlığa devam ede
ceklerine işin başında karar vermeleri icabe- der. Kalblerinde bu kuvveti hissetmiyenlerin
teşebbüse geçmemeleri elbette evlâdır. Zira, bu takdirde, hem kendilerini ve hem de milleti iğfal etmiş olurlar.
Bir de mevzuubahis vazife, resmî makam ve üniformaya sığınarak el altından kabili tedvir değildir. Bu tarzın bir derecesi olabilir.
Fakat, artık, o devir geçmiştir. Alenen ortaya çıkmak ve milletin hukuku namına yüksek şa
da ile bağırmak ve bütün milleti, bu sadaya iş
tirak ettirmeklâzımdır.
(Nutuk, s. 30 ve 44)
Nutuk yazarı bir ay içinde bütün ordu birlikleriyle bağ
lantı kurmuş, milleti "aydınlatarak" dikkatli ve uyanık duru
ma getirmiştir; ulusal örgütlenme fikri tamamlanmaya baş
lamıştır. İstanbul hükümetine karşı âsi konumuna geçtiği için, "genel durumu artık bir kumandan sıfatiyle sevk ve ida
reye devam imkânı kalmamıştı(r)." "Bundan başka ve özel
likle uygulanmasına karar verdiğim (abç) girişimler ve işle
rin esaslı ve şiddetli olacağını tahmin etmek güç değildi."
(Bu ikinci cümlenin nedensellik değerinden çok, altı çizili ibaresi dikkat çekicidir.) "Dolayısıyla, girişimler ve eylemle
rin bir an önce kişisel olmak niteliğinden çıkarılması ve bü
tün milletin birlik ve dayanışmasını temin ve temsil edecek bir heyet namına olması gerekliydi."
Başka türlü söylersek, kişisel eylem karan zaten baştan Atatürk tarafından verilmiştir. Bunun bir kurul, bir heyet namına olması / yapılması, esas olarak pragmatik bir gerek
liliktir. Hem pratik açıdan (âsi kumandanlık uygun değildi),
hem de meşruiyet görüntüsü açısından (kişisel bir eylemi gi
bi görülmemesi, milletin bütününün eylemi gibi görünmesi için). Yoksa, çoktan verilmiş olan karar düpedüz kişiseldir;
"heyet" bir biçim sorunudur, öze ilişkin değildir. (Aşağıya da bakınız.) Şef, kurullara ancak "direktif verir" (s. 30), "dikte eder" (s. 31). Çünkü onda, başka kişilerde ve kurullarda ol
mayan bazı özellikler, üstünlükler vardır.
"Önder olacakların, her ne olursa olsun, gayeden dönme
mesi, memlekette bannabilecekleri son noktada, son nefesle
rini verinceye kadar, gaye uğrunda fedakarlığa devam ede
ceklerine işin başında karar vermeleri gerekir." Öyle bir amaç ki, şef, daha baştan, bizzat tanımlamıştır; büyük bir kararlılık ve özveriyle sonuna kadar, uğrunda Çarpışacaktır.
Denebilir ki, herkes elbette kendi davasını kovalar; ama unutulmasın ki Nutuk yazarının sözünü ettiği (ve inandığı) dava kişisel olarak belirlenmiş bir dava değildir; bu davayı, o, tarihin seyrinden ve milletin cevherinden- çıkarmış ve emanet almıştır. O kendi kendine bir misyon vermiyor; tari
hin ve milletin verdiği misyonu seziyor, anlıyor ve görev bili
yor. İşin böyle olduğuna da (hiç değilse kısmen) inanıyor ve herkesi de inandırmaya çalışıyor. (Bu noktada bizi daha çok ilgilendiren, gerçeğin ne olduğu değil; Atatürk’ün ve izleyici
lerinin neye inandıkları.)
Devam ediyoruz: "Kalblerinde bu kuvveti hissetmiyenle- rin girişimde bulunmamaları elbette daha uygundur. Zira, bu takdirde, hem kendilerini ve hem de milleti iğfal etmiş olurlar." Daha önce de değindiğimiz, karizmatik lider ve mil
let özdeşliği burada da var: Kararlı olmayan şef, yalnız mille
ti iğfal etmiş olmaz,kendini de kandırmış olur. Ama, o, mille
tin vicdanı ve beyni olduğu için, böyle bir şeyi zaten yapmaz, yapamaz; bunu yapanlar / yapacak olanlar, kavrayışları sı
nırlı olan (onun için de zaman içinde elenecek olan), çok sayı
da çalışma arkadaşıdır.
"Açıkça ortaya çıkmak ve milletin haklan namına yük
sek sada ile bağırmak ve bütün milleti, bu sodaya ortak et
tirmek" her yiğidin harcı değildir (abç). Bu cümledeki sada (ses) sözcüğü, bize, en yalın biçimde, karizmatik liderin gele
cekteki izleyicilerinin de teyid edeceği "görev çağnsı"mn ha
bercisi olan o "iç-ses"i, o "misyon duygusu'nu çağnştmyor.
"O", "Onlar" için, bir göreve çağrılmaktadır; bu çağnya uya
rak hareket edecektir, başka seçeneği yoktur; o "iç-ses", ba- şanlarla birlikte, bir "dış-ses"e, bir gür haykınşa dönüşecek
tir. Kitle, karizmatik önderi izleyecektir; o, önce kitleyi ite
cek, sonra önüne geçip ona hükmedecektir. Kitle namına ha
reket ediş, kendini onun yerine koyuş, önderin kendinden menkul kerametini, başanlarla birlikte kitleden menkul bir keramete dönüştürecek; karizmatik liderin meşruiyeti per- çinlenecektir. Lider bu meşruiyet mitini hep vurgulayacak, yeniden üretecek (en yakın izleyicileri olan alt-şeflerle birlik
te), kitle de giderek daha çok inanacak ve kuşaktan kuşağa aktararak hep yeniden üretilir hale getirecektir.
Bir nokta daha: Millet adına büyük misyonu yüklenmiş kişi için "kumandanlık" artık yetmeyecektir. "Sözkonusu olan görev" de "resmi makam ve üniformaya sığınarak" yürü
tülemez. (Asıl mesele "el altından" yürütmenin isabetsizliği değildir.) Misyonunu "yüksek ses"le ilan eden karizmatik li
der, artık çok daha yüksek bir konum istemeye ve kendine yeni bir meşruiyet kaynağı yaratmaya başlamıştır.