• Sonuç bulunamadı

Karizma ve Görevin Çağnsı

Belgede Atatürk ün Nutuk u 1 L E R I (sayfa 43-47)

Anadoluya dahil olalı bir ay olmuştu. Bu müddet zarfında bütün ordular aksamiyle te­

mas ve irtibat temin edilmiş ve millet mümkün olduğu kadar tenvir edilerek teyakkuz ve inti­

baha getirilmiş, teşkilâtı milliye fikri taam- müme başlamıştı. Vaziyeti umumiyeyi artık bir kumandan sıfatiyle sevk ve idareye devam imkânı kalmamıştı. Vukubulan davet emrine ademi itaat ve ademi icabet göstermiş olmakla beraber millî teşkilât ve harekâtın sevk ve te­

minine devam etmekte olduğuma göre şahsan âsi vaziyete geçmiş olduğuma şüphe edilemez­

di. Bundan başka ve bilhassa tatbikına karar verdiğim teşebbüsat ve icraatın esaslı ve şedit olacağını tahmin güç değildi. Binaenaleyh te­

şebbüsat ve icraatın bir an evvel şahsi olmak mahiyetinden çıkarılması ve bütün milletin vahdet ve tesanüdünü temin ve temsil edecek bir heyet namına olması elzemdi....

Pişüva olacakların, her ne olursa olsun, gayeden dönmemesi, memlekette barınabile­

cekleri son noktada, son nefeslerini verinceye kadar, gaye uğrunda fedakârlığa devam ede­

ceklerine işin başında karar vermeleri icabe- der. Kalblerinde bu kuvveti hissetmiyenlerin

teşebbüse geçmemeleri elbette evlâdır. Zira, bu takdirde, hem kendilerini ve hem de milleti iğfal etmiş olurlar.

Bir de mevzuubahis vazife, resmî makam ve üniformaya sığınarak el altından kabili tedvir değildir. Bu tarzın bir derecesi olabilir.

Fakat, artık, o devir geçmiştir. Alenen ortaya çıkmak ve milletin hukuku namına yüksek şa­

da ile bağırmak ve bütün milleti, bu sadaya iş­

tirak ettirmeklâzımdır.

(Nutuk, s. 30 ve 44)

Nutuk yazarı bir ay içinde bütün ordu birlikleriyle bağ­

lantı kurmuş, milleti "aydınlatarak" dikkatli ve uyanık duru­

ma getirmiştir; ulusal örgütlenme fikri tamamlanmaya baş­

lamıştır. İstanbul hükümetine karşı âsi konumuna geçtiği için, "genel durumu artık bir kumandan sıfatiyle sevk ve ida­

reye devam imkânı kalmamıştı(r)." "Bundan başka ve özel­

likle uygulanmasına karar verdiğim (abç) girişimler ve işle­

rin esaslı ve şiddetli olacağını tahmin etmek güç değildi."

(Bu ikinci cümlenin nedensellik değerinden çok, altı çizili ibaresi dikkat çekicidir.) "Dolayısıyla, girişimler ve eylemle­

rin bir an önce kişisel olmak niteliğinden çıkarılması ve bü­

tün milletin birlik ve dayanışmasını temin ve temsil edecek bir heyet namına olması gerekliydi."

Başka türlü söylersek, kişisel eylem karan zaten baştan Atatürk tarafından verilmiştir. Bunun bir kurul, bir heyet namına olması / yapılması, esas olarak pragmatik bir gerek­

liliktir. Hem pratik açıdan (âsi kumandanlık uygun değildi),

hem de meşruiyet görüntüsü açısından (kişisel bir eylemi gi­

bi görülmemesi, milletin bütününün eylemi gibi görünmesi için). Yoksa, çoktan verilmiş olan karar düpedüz kişiseldir;

"heyet" bir biçim sorunudur, öze ilişkin değildir. (Aşağıya da bakınız.) Şef, kurullara ancak "direktif verir" (s. 30), "dikte eder" (s. 31). Çünkü onda, başka kişilerde ve kurullarda ol­

mayan bazı özellikler, üstünlükler vardır.

"Önder olacakların, her ne olursa olsun, gayeden dönme­

mesi, memlekette bannabilecekleri son noktada, son nefesle­

rini verinceye kadar, gaye uğrunda fedakarlığa devam ede­

ceklerine işin başında karar vermeleri gerekir." Öyle bir amaç ki, şef, daha baştan, bizzat tanımlamıştır; büyük bir kararlılık ve özveriyle sonuna kadar, uğrunda Çarpışacaktır.

Denebilir ki, herkes elbette kendi davasını kovalar; ama unutulmasın ki Nutuk yazarının sözünü ettiği (ve inandığı) dava kişisel olarak belirlenmiş bir dava değildir; bu davayı, o, tarihin seyrinden ve milletin cevherinden- çıkarmış ve emanet almıştır. O kendi kendine bir misyon vermiyor; tari­

hin ve milletin verdiği misyonu seziyor, anlıyor ve görev bili­

yor. İşin böyle olduğuna da (hiç değilse kısmen) inanıyor ve herkesi de inandırmaya çalışıyor. (Bu noktada bizi daha çok ilgilendiren, gerçeğin ne olduğu değil; Atatürk’ün ve izleyici­

lerinin neye inandıkları.)

Devam ediyoruz: "Kalblerinde bu kuvveti hissetmiyenle- rin girişimde bulunmamaları elbette daha uygundur. Zira, bu takdirde, hem kendilerini ve hem de milleti iğfal etmiş olurlar." Daha önce de değindiğimiz, karizmatik lider ve mil­

let özdeşliği burada da var: Kararlı olmayan şef, yalnız mille­

ti iğfal etmiş olmaz,kendini de kandırmış olur. Ama, o, mille­

tin vicdanı ve beyni olduğu için, böyle bir şeyi zaten yapmaz, yapamaz; bunu yapanlar / yapacak olanlar, kavrayışları sı­

nırlı olan (onun için de zaman içinde elenecek olan), çok sayı­

da çalışma arkadaşıdır.

"Açıkça ortaya çıkmak ve milletin haklan namına yük­

sek sada ile bağırmak ve bütün milleti, bu sodaya ortak et­

tirmek" her yiğidin harcı değildir (abç). Bu cümledeki sada (ses) sözcüğü, bize, en yalın biçimde, karizmatik liderin gele­

cekteki izleyicilerinin de teyid edeceği "görev çağnsı"mn ha­

bercisi olan o "iç-ses"i, o "misyon duygusu'nu çağnştmyor.

"O", "Onlar" için, bir göreve çağrılmaktadır; bu çağnya uya­

rak hareket edecektir, başka seçeneği yoktur; o "iç-ses", ba- şanlarla birlikte, bir "dış-ses"e, bir gür haykınşa dönüşecek­

tir. Kitle, karizmatik önderi izleyecektir; o, önce kitleyi ite­

cek, sonra önüne geçip ona hükmedecektir. Kitle namına ha­

reket ediş, kendini onun yerine koyuş, önderin kendinden menkul kerametini, başanlarla birlikte kitleden menkul bir keramete dönüştürecek; karizmatik liderin meşruiyeti per- çinlenecektir. Lider bu meşruiyet mitini hep vurgulayacak, yeniden üretecek (en yakın izleyicileri olan alt-şeflerle birlik­

te), kitle de giderek daha çok inanacak ve kuşaktan kuşağa aktararak hep yeniden üretilir hale getirecektir.

Bir nokta daha: Millet adına büyük misyonu yüklenmiş kişi için "kumandanlık" artık yetmeyecektir. "Sözkonusu olan görev" de "resmi makam ve üniformaya sığınarak" yürü­

tülemez. (Asıl mesele "el altından" yürütmenin isabetsizliği değildir.) Misyonunu "yüksek ses"le ilan eden karizmatik li­

der, artık çok daha yüksek bir konum istemeye ve kendine yeni bir meşruiyet kaynağı yaratmaya başlamıştır.

Belgede Atatürk ün Nutuk u 1 L E R I (sayfa 43-47)