• Sonuç bulunamadı

Normatif etik teorileri, bireylerin etik karar verme stiline etkisi, iki faktörle gerçekleşir. Forsyth, bu faktörleri idealizm ve rölativizm olarak ikiye ayırır; idealizm, bireyin, başka bireylerin iyiliğini düşünme eğilimi ifade eder; rölativizm ise, bütün durumlarda geçerli olmaktan ziyade belli durumlarda geçerli olan ilkelere vurgu yapan bir eğilimi taşır. Yüksek idealizm düzeyine sahip bireyler, başkalarına zarar vermenin her zaman önlenebileceğine inanırlar. Düşük rölativizm ve yüksek idealizm düzeyine sahip bireyler, bütün durumlarda geçerli olabilecek etik normlardan veya hipernormlardan bahsederler. Bununla beraber yüksek rölativizm düzeyine sahip bireyler, her durumda geçerli olabilecek ilkelere inanmazlar. Her durumun kendine özgü şartlarına göre karar verirler. Araştırmalara göre, yüksek idealizm düzeyine sahip bireylerin etik davranmaya daha fazla eğilimli oldukları ve etik dışı davranışlara karşı tepki gösterdiklerini ortaya koymuştur (Trevino ve Nelson, 2011: 76).

Forsyth göre, yüksek rölativizm- düşük idealizm, bireyi “etik egoizm” götürür. Etik egoistlere göre, bireylerin, kendi davranışlarını referans alabileceği herhangi bir ahlaki kural yoktur. Ahlaki değerlendirmeler, kesinlikle kişinin kendi perspektifine göre şekil alması gerektiğine inanırlar. Bu anlayış, öznel yaklaşım olarak da bilinmektedir (Forsyth, 1980: 176).

Fletcher göre ise, yüksek rölativizm- yüksek idealizm ise, bireyleri “idealist septisizme” götürür. Buna göre etiksel davranış, “iyi” ya da “doğru”ya göre değil, başkalarını

54

sevmeye dayalı olarak kavramsal uygunluğa uygun olarak gerçekleşir. Durumsalcı yaklaşım olarak bilinen bu anlayış, kesinlikle hiçbir ahlaki kurala inanmazlar. Her durumun kendi içinde bireysel olarak değerlendirilmesi gerektiğine inanırlar (Forsyth, 1980: 176). “Düşük rölativizm- yüksek idealizm”, bireyleri deontolojik etiğe götürür. “Düşük rölativizm- düşük idealizm ise, teleolojik-faydacı etiğe götürür. Yukarıda tanımlanan kavramlar Tablo 6’ da gösterilmiştir.

Tablo 6: Etik Kuramlarının Sınıflandırılması RÖLATİVİZM YÜKSEK DÜŞÜK İD E A L İZ M Y Ü K S E K

Etik (idealist) septizm; evrensel değerleri kabul etmez. Karşılaştığı her durumda analiz ederek en iyi sonucu veren davranışı gerçekleştirir.

(Durumsalcı yaklaşım)

Deontolojik etik; evrensel değerlerin

izlenmesiyle en iyi sonuca

ulaşılabileceğini savunur. (Evrenselci Yaklaşım) D Ü Ş Ü K

Etik egoizm; evrensel değerlerden

kabul etmez. Kendi kişisel

değerlerinden ve yaklaşımından hareketle olaylara yaklaşır.

(Öznelci yaklaşım)

Teleolojik-faydacı etik 8 ; ahlaki değerleri kabul eder fakat, en fazla sayıda en fazla iyinin üretilmesi için değerler feda edilebilir. Etiğe, pragmatik yaklaşır.

(İstisnacı-pragmatik yaklaşım)

Kaynak: Donelson R. Forsyth, “A Taxonomy Of Ethical Ideologies”, Journal of Personality and Social

Psychological, Vol.39, No.1, 1980, s.176.

Etik karar verme stilini daha iyi anlamak için şu örneği verebiliriz; örneğin, muhasebe kayıtlarında “hile yapmak”. Hile yapmak,“durumsal yaklaşım”da bulunmaya eğilimli bir yönetici (yüksek idealizm ve yüksek rölativizm) için, o şartlar altında en iyi sonucu üretmek adına gerekli ise, hile yapmayı tercih eder. “Şartlar böyle gerektirdi” diye kendini teselli eder. Hile yapmaya, “öznel yaklaşım”da bulunmaya eğilimli yönetici

8

Bu yaklaşımda daha çok, John Stuart Mill ile ilişkilendirilen, kural faydacılığından bahsedilmektedir. İlk bölümde

55

(düşük idealizm-yüksek rölativizm) için ise, hile yapmak kişisel değerleri arasında yer alıyorsa yani kişiliğine ait bir özelliği ise öyle davranır. Hile yapmak, “evrenselci yaklaşım”da bulunan yönetici (yüksek idealizm-düşük rölativizm) ise, ahlaki kurallara zarar vereceğinden kesinlikle hile yapmayı reddeder. Hile yapmak, “pragmatik yaklaşım”da (düşük idealizm-düşük rölativizm) bulunan yönetici için ise, ahlaki kurallara ters olması bakımdan eğer en fazla sayıda en fazla iyilik etmek uğruna ahlaki kurallar istisna edilebilir diye düşünür (Forsyth ve Pope, 1984: 1365-1366).

Araştırmalara göre, idealist düşünme ile etik karar verme arasında pozitif korelasyon olduğunu ve rölativist düşünme ile etik karar verme arsında negatif korelasyon olduğunu göstermektedir (Ferrell, Fraedrich ve Ferrell, 2011: 152). Aşağıda teleolojik ve deontolojik etik yaklaşımlarına göre karar verme stilleri açıklanmaya çalışılmıştır. 2.2.3.1 Teleolojik-Faydacılık Etiğe Göre Karar Verme Mekanizması

Faydacılığın temel görüşü, “davranışlarımızın sonuçları göz önüne alınarak” karar vermektir. Yani, alternatifler dikkatlice değerlendirildikten sonra en iyi sonucu üreten davranışı yapmalıyız. Peki, “en iyi sonucu üreten davranış” ne demektir? Bu soruya cevap verilecek en iyi yanıt, “insanların refahını veya mutluluğunu artıracak her türlü davranışlar” olarak verebiliriz. Faydacı karar vermede, “en fazla sayıda, en fazla mutluluğu üreten davranışlar” temel olarak doğru ve etik kabul edilir. Faydacılığın temel görüşü, “toplam iyiyi artıracak davranışlarda bulun” veya biraz daha farklı bir ifadeyle “en büyük sayıda, en büyük miktarda iyiyi üreten davranışlarda bulun” gibi ilkelerle de ifade edilebilir. Nihai amaç bu ilkelerden, karardan etkilenen tüm taraflar için en iyi sonucu üretmektir. Verilen kararlar bu amacı gerçekleştirip-gerçekleştirmemesine göre etik veya etik değil olarak kabul edilir. Faydacılığın, iş dünyasına uygulanması ile ilgili örneği çocuk işçiler konusunda görebilmekteyiz. Faydacı düşünüş, bu konuda şu iki sonucu değerlendirmemizi öne sürer. İlkin, çocuk işçiler, fakir ülkelerdeki fabrikalarda çalıştırılmaya başlanırsa karşılaşılacak sorunlar şu şekilde ifade edilebilir; yaşları küçük olduğu için, fiziksel ve psikolojik olarak zarar görürler; eğitim hakları ellerinden alınır; genellikle düşük maaş verdiklerinden fakir hayat tarzından kurtulamaz ve devamlı olarak ekonomik sıkıntılar çekerler. Peki, alternatif başka bir karar alındığında, yani “çocuk işçiler, fakir ülkelerdeki fabrikalarda çalıştırmazlarsa ne olur” diye düşünüldüğünde şu sonuçlar ortaya çıkar; fakir bir ülkede

56

zaten eğitim durumu kötü olduğundan iyi eğitim alma olasılığı çok düşüktür yani hem eğitimsiz hem de parasız kalabilirler; fakirliği daha da artabilir; ailesine destek olamayacağından ailenin hayatını devam ettirmesi zora girebilir ve en önemlisi çocukların suç âlemine yitilmelerine, uyuşturucu yönelmelerine ve çocukların cinsel suiistimali sebep olabilir. Bu yüzden çocuk işgücünü değerlendirirken sadece onları değil tüm topluma yaptığı katkıyı da düşünmeliyiz. Çocuk işgücü, yabancı yatırımlar çekerler ve ülkelerine para girmesine sebep olur. Böylece, çocuk işgücünü fabrikalarda çalıştırmak diğer alternatifler arasında değerlendirildiğinde “toplumun iyiliğine” en büyük katkıyı sağlar. Bu örnek faydacı bakış acısının önemli noktalarını ortaya koyar. Çünkü faydacılar sonuçlara göre karar verirler ve davranışlarımızın sonuçları her bir durumun özel şartlarına bağlı olacaktır. Bu yönüyle faydacılar, pragmatist eğilimli bir düşünce yapısına sahiptirler. Hiçbir davranış, her durumda doğru ve yanlış değildir. Örneğin, yalan söylemek doğru ya da yanlış değildir. Bazı durumlarda yalan söylemek, doğruyu söylemekten daha fazla yarar sağlıyorsa o zaman yalan söylemek etik olarak doğru kabul edilir (Dasjardins ve Hartman, 2011: 101-102).

2.2.3.2 Deontolojik Etiğe Göre Karar Verme Mekanizması

Deontoloji, etik prensiplerin belli bir kurala göre yapılmasını ve etiğe yaklaşımın, ister sonuçları itibariyle iyilik üretsin, ister kötülük üretsin, izlenmesi gereken yolun belli ilkelere göre yapılmasını ister. Kuralar veya prensipler (sözünde durmak, kurallara itaat etmek, sözleşmeyi kabul etmek gibi…) bize, görevler yükleyerek ona göre davranmamızı ve karar vermemizi söyler. Peki, izlememiz gereken kurallar nelerdir? Bu soruya, faydacılığı açıklarken çocuk işçilerin duruma ilişkin önceki örnekle devam edelim. Deontolojik veya Kantçı yaklaşımla örneği değerlendirilirsek; çocuk işçilerin haklarını ihlal ettiğinin den dolayı, iyi sonuçlar üretseler bile, onları çalıştırmamızı bize söyler. Çünkü yalnızca ekonomik büyümenin veya üretimin toplum için faydasını düşünerek onları çalıştırmamızı, onların haklarını çiğnemek olarak görür. Çocuk işçi kullanımın altında yatan aslında onları birer araç ve nesne olarak görmektir. Bu ise, insanın temel hak ve hürriyetlere ihlal etmektir. İnsanın temel hak ve özgürlüğü onun doğası gereğidir. Dolayısıyla, bu hakları korumak da herkesin görevi olur (Dasjardins ve Hartman, 2011: 107-111).

57

“İş etiği” kavramına iki örnek soruyla yaklaşarak, Kantçı etik anlayışını netleştirebilir; bu sorulardan ilki, “İş etiği, işletmenin çıkarları için mi yoksa toplumun çıkarları için mi gereklidir?”; ikincisiyse, “İşletmenin çıkarlarına uygun olduğu için iş etiğine uyması, gerçekten etiksel bir davranış sayılabilir mi?” sorusudur. Kant etiğine göre, ilk soru teleolojik karakterli olduğu için, etik değildir. Yine Kantçı bakış açısına göre ikinci soru ise “ödev uygun olan eylemler” adı altında değerlendirildiğinden, Kantçı etik anlayışına uygun değildir. Oysa örneğin, bir işletmenin personeline sağlayacağı sağlık ve güvenliğe ilişkin hizmetlerin verilme nedeni; “insanların yaşama hakkına” saygının bir gereği olarak değerlendirilerek yapılıyorsa, işte bu “hem ödeve uygun hem ödevden dolayı” yapılan bir eylem olur. İş etiğinin standartları genellikle Kantçı bir yaklaşım sergiler. Başka bir deyimle insanlar insan olmalarından ötürü iş yerinde de belli haklara sahip olurlar (http://ikmd.dreamhosters.com/yazar/isletme/doc/business_ethics.doc, 20.10.2012).

Benzer Belgeler