• Sonuç bulunamadı

Kapadokya Bölgesi Kiliseleri ve Duvar Resimlerinin Gelişimi

BÖLÜM 2: KAPADOKYA BÖLGESİ

2.2. Kapadokya Bölgesi Kiliseleri ve Duvar Resimlerinin Gelişimi

Kapadokya Bölgesi, çoğunluğu Ermeni ve Suriyeliler’den oluşan kozmopolit bir yapıya sahip olmuştur. Bu nedenle, Kapadokya halkı, Hıristiyanlıktan önce farklı tanrılara inanmışlardır. Fırat'ın batısındaki bazı şehirlerde, ortasında kutsal ateşin yandığı eski tapınak izleri görülmektedir. Bu durum, çok tanrılı inanışlar yanında Mecusiler’e özgü olan ateşperestliğin bölgedeki etkilerini göstermektedir (Texier 2002: III. 18)

Anadolu, Kudüs ile Roma arasında bulunan kara ve deniz yolu üzerinde olması nedeniyle önem taşımaktadır. Anadolu'nun erken Hıristiyanlaşmış bölgeler arasında olması, coğrafi konumu kadar sahip olduğu kent kültürü ile de ilgilidir.

Havari Paul ve arkadaşlarının, Hıristiyanlığın öğretilerini yaymak amacıyla Anadolu kentlerini ziyaret ettikleri bilinmektedir. Havarilerin, Anadolu’da ilk seçtikleri yer Perge olmuştur. Öğretilerini ilahi bir görevle Anadolu halkına yaymak isteyen havariler için Kapadokya, esaret altında olan bir bölge olması açısından uygun bir alan olmuştur. Kurtuluş arayan halkın, onları yükselten ve değer veren bildiriciyi kolay kabul ettikleri düşünülmektedir (Texier 2002: III. 37).

M.S. 311- 313 yılları arasında İmparator I. Constantinius’un Hıristiyanlığı onaylaması ile birlikte, bölgedeki Hıristiyan halk ibadetlerini baskı görmeden serbestçe yerine getirebilmişlerdir.

Hıristiyanlığın yayılmasından sonra ortaya çıkan manastırlar, öncelikle M.S.3. yüzyılda Mısır’da ortaya çıkmıştır. M.S. 4. yüzyılda Suriye ve Filistin’de yayılan manastır inşaları, M.S. 6. yüzyılda tüm Hıristiyan coğrafyasına yayılmıştır. Anadolu’da ise özellikle Kapadokya Bölgesi’nde yaygın bir şekilde karşımıza çıkmaktadır (Gökhan 2015: 70). Eski Kapadokya halkının bir kısmının, kayaları oyarak mağara halinde düzenledikleri evlerde yaşadıkları belirtilmektedir. Aile halkının sayısı arttıkça, kayaya bir oda daha oyularak alan genişletilmiştir (Texier 2002: III. 8). Bölgede Hıristiyanlığın yayılmasından sonra kaya oymacılığı terk edilmemiş, dini yapılar kayaya oyularak inşa edilmişlerdir.

Kapadokya’da kilise ve manastırların kuruluşu hakkında yeterince bilgi mevcut değildir. Ancak M.S. 4. yüzyılda Büyük Basileos, Nazianzos’lu Gregorios ve Nyssalı Gregorios gibi din adamlarının bölgede etkin oldukları bilinmektedir (Ötüken 1987: 8). M.S. 6. yüzyılda bölgedeki manastır ve kiliselerin yapımına yoğunluk verilmiştir. Fakat İmparator Heraklios zamanında İran, Avar ve Slav saldırıları nedeni ile imparatorluk zayıflamış ve bu yüzden manastır ve kilise yapımına bir süre ara verilmiştir Yerel orduların kurulmasıyla birlikte İmparatorluk gücünü toplamıştır. Ancak, M.S. 7. yüzyılın ilk yarısında başlayan Arap saldırıları ile bölgede, 9. yüzyıla kadar mücadele süreci tekrar başlamıştır. Böylece mücadele sürecinde sanata ara verildiği görülmektedir (Rodley 1985: 4; Çoşkun 1999: 16).

Bizans İmparatorluğu M.S. 7. yüzyıl sonlarına doğru çok önemli iç ve dış bunalımlar içine girmiştir.

Bölgedeki erken dönem kiliseleri, günümüze ulaşan kalıntılarından yola çıkılarak M.S. 500 ile 700 yılları arasında tarihlendirilmektedir. Bölgede, erken döneme ait çok az kalıntı mevcuttur. Döneme ait kiliselerin nefli mimari formunun, Suriye erken dönem kiliseleri ile benzer özellikte olduğu görülmektedir.45 Ayrıca apsisin, istiridye formlu yarım kubbesinin korniş aracılığıyla alt duvardan ayrılması erken dönem kiliselerinde karşımıza çıkan bir özelliktir. İkonoklast öncesi ve İkonoklast dönemleri ile tarihlendirilen kiliselerin çoğu küçük şapellerdir. Zilve, Balkandere ve Güllüdere vadilerinde karşımıza çıkmaktadır (Kostof 1989: 80; Rodley 1985: 8).

Erken dönem ve İkonoklast dönem kiliselerinde, Hıristiyan sembolleri ve kıvrık dallardan oluşan motifler karşımıza çıkmaktadır. Bu tasvirlerin yanı sıra balık ve geyik

45 Başta başkent İstanbul olmak üzere, bilhassa büyük şehirler ile kıyı bölgelerinde yaygın olan ve cemaatin toplu ibadetinini sağlayan bazilika mimarisinin Suriye ve İç Anadolu'da değişik biçimlerde uygulandıkları görülmektedir. Bkz. Semevi Eyice, Bizans Mimarisi, Mimarbaşı Koca Sinan: Yaşadığı Çağ ve Eserleri, S.1., 1988, s. 46.

tasvirleri de görülmektedir. Bunun dışında 8. yüzyıl civarı ile tarihlendirilen Belisırma Açıkelağa ve Mavrucan Haç Kilise’deki figüral komposizyonlarında meydana gelen bozulmaya karşı, erken dönem Hıristiyan sanatının etkileri hissedilmektedir (Kostof 1989: 80-81).

M.S. 8. yüzyılda kilise ve manastırların baskısına karşı bir tepki oluşmuştur. M.S. 726' da başlayan her türlü dinsel içerikli resimlere karşı olduğu için “İkonoklazma” denilen akım, kilisenin ve manastırların güçlerini kırarak Bizans sanatında çok önemli bir değişikliğe yol açmıştır. Dini resimler yasaklanmış ve tahrip edilmiş, manastırlar kapatılmıştır. Tasviri yasaklayan ve mevcut tasvirleri de yok etmeyi esas alan bu akım 842 yılına kadar sürmüştür (Eyice 2000: 569; Ötüken 2008: 838).

Hıristiyanlıkta dini yapıların, İncillerin metinlerin konusunu anlatan resimlerle süslenmesi dinin öğretisinin yayılması hususunda büyük önem taşımaktadır. Belli bir statüde olan kişilerin yanı sıra okuma yazma bilmeyen halkta resimlerden yararlanarak inandığı dini daha iyi kavrayabilmektedir. Bu nedenle İkonoklast dönemin ardından sembolik tasvirler ve haç motifleri yerini zengin dini konulu tasvirlere bırakmıştır. M.S. 9. yüzyılın ikinci yarısı ve 10. yüzyılın ilk yarısına tarihlenen kiliseler “Arkaik

Kiliseler” olarak tanımlanmaktadır. Arkaik kiliselerde tüm kompozisyonlar kronolojiyi

takip eden sikluslar şeklinde, her zaman soldan sağa doğru devamlı şeritler halinde yapılmıştır. Sahneler çerçevelerle birbirinden ayrılmadan, tonoz ve yan duvarlara resmedilmiştir. Kompozisyonlar sıkışık ve genellikle figürlerin boyları şerit boyu kadardır. Sahnelerde Apokrif İncillerden alınan detaylar mevcuttur (Çoskun 1999: 31). Bölgedeki Göreme Eski Tokalı Kilisesi, Çavuşin Güvercinlik Kilisesi, Kılıçlar Kiliseleri dönem üslubunu yansıtan kiliseler arasında yer almaktadır.

M.S. 10. yüzyıl sonu ile 12. yüzyıl sonu arasında tahta geçen Makedonya sülalesi

sayesinde Bizans sanatının ikinci altın devresini yaşanmıştır (Eyice, 2000: 569). M.S. 10. yüzyıl sonu ile tarihlenen Yeni Tokalı kilisesi, bölge duvar resimlerinde meydana gelen canlılığın en önemli örneğidir. Bu dönem Arkaik kiliseler ile 11. yüzyılda görülen

“Başkent Üsluplu” kiliseler arasında bir geçiş evresi olarak görülmektedir (Jerphanion

1912: 208-236 aktaran Çoşkun 1999: 33).

M.S. 11. yüzyıl kiliselerinin plan şemalarında değişikliğe gidildiği görülmektedir. Dönem kiliselerinin, bazilika plan şemasına sahip olan arkaik kiliselerden farklı olarak kapalı Yunan Haçı plan tipinde inşa edilmişlerdir.

11.yüzyılın ilk çeyreğine tarihlenen yapılarda Bizans imparatorluğunun siyasi ve kültürel alanda yaptığı atılım sonucunda, resim sanatında dönemin Başkent zevkine

uygun başarılı örnekler verilmiştir. Anadolu’da Başkent sanatı, siyasi ve kültürel gelişmeler sonunda yaygınlaşmıştır (Budde 1958: 70-71). Karanlık, Elmalı ve Çarıklı kiliseleri Başkent üslubunu yansıtan örneklerin başında gelmektedir.

Bu dönemde Helenistik sanat etkisinde kalınmış Apokrif İncillerden alınan detaylar kaldırılmıştır. İncil konularına ek olarak Tevrat’tan alınmış bazı sahneler eklenmiştir. Kompozisyonlar şeritler halinde değil çerçeveli tablolar şeklinde düzenlenmiştir. Süsleme motifleri çeşitlenmiş ve sahnelerde yer verilen yazıtların görünümüne önem verilmiştir (Coşkun, 1999: 33-34).

M.S. 11.yüzyıl sonu ile 12.yüzyılda, Kapadokya resim sanatı, Türklerin Anadolu’yu ele geçirmesiyle birlikte kesintiye uğramıştır. Bölgede, 13.yüzyıl başında tekrar bir canlanma olmuş, yerel sanatçılar ellerindeki eski örnekleri -genellikle 11.yüzyılın başarılı resimlerine- baz alarak yeni betimlemeler meydana getirmişlerdir. Bu dönem resimlerinde sanatçıların kişisel yorumlarının daha etkin olduğu görülmektedir (Çoşkun 1999: 34).

BÖLÜM 3:KAPADOKYA KAYA KİLİSELERİ’NDE HZ. İSA’NIN