• Sonuç bulunamadı

Kanlı Savaş: İnal Bey ve Cânım Kâşif’in Akıbeti

II. BÖLÜM MUSTAFA PAŞA’NIN MISIR BEYLERBEYLİĞİ

2.4 Kanlı Savaş: İnal Bey ve Cânım Kâşif’in Akıbeti

İbn Musa, Şarkiyye’ye giderken Nücum isimli köyde bir gece konaklar. Köydeki bütün Arap Şeyhlerini toplayarak kendilerinden sadakat yemini ister. İbn Musa, İnal Bey birliklerini içeriden çökertmek için bir plan yapar. Bu plana göre; Arap şeyhleri İnal’ın yanına gidecek, onun safındaymış gibi davranıp İnal’ın yanındayken bir arbede çıkaracak, o an İbn Musa olay yerine intikal edecek ve İnal’ı öldürecekti.213 Oysa ki plan

tam tersi şekilde tezahür eder. İnal Bey İbn Musa’dan önce davranır. Bir grup asker kargaşa esnasında İbn Musa’yı 27 Recep 923 günü infaz ederler ve kesik başını köy köy gezdirirler. Ardından 29 Recep’te İbn Musa’nın başsız gövdesini Mustafa Paşa’ya getirirler. Başı ise İnal tarafından daha önce Cânım Kâşif’e gönderilir. Diyarbekrî, “anda varub İnal’ı diri tutub getüre ve yâhûd başın kese takdîr-i Rabbânî ve emr-i Subhânî kazıyye aksi olub İnal anun başın kesdi” diyerek İbn Musa’nın basiretsiz planının kendi

211Nevâdir,vr.385b.“bunlar gibi yabandan dirindi kimseler leşker mi olur ve bu makūle âdemler işmi becerür böyle i‘tikâd idüb ve bu yüzden cezm etdiler ki bunlar bunı ziyâde aczlerinden etdiler ve eğer Çerkes tâ’ifesi kendülerin üzerine gālib idüğün bilmeseler böyle etmezlerdi.”

212Nevâdir,vr.385b. “yanlarında mukarrer oldu kim Çerkes bunlara galebe ider zîrâ ki bu Cânım Kâşif bunların yanında yedi başlı bir evrandur hemân uğruna gelenleri yutar, bundan haberleri yok.”

213 Nevâdir,vr.386b.“İşde size on bin altun ammâ size bir nesne diyeyim idün er ondur dokuzu hîle erlik onunla bile imdi hîle kadar düyende? erlik olmaz bu bir işdir olmamak gerek idi oldu imdi elbetde er olur devlet kazâ yanında ve sa‘âdet belâ damında âlemde belâsız bal olmaz imdi her kime kim yar gerek zahmet- i ihtiyâr gerek şimdi siz İnal yanına varun benden selâm virün kendüye diyin ki ben kanden ervâm kanden bu bir zarûrî işdir eğerçi kim, zâhirde ben anlarunlayam ve ammâ yüreğüm sizünledür eğer yüreğün benden emîn ise emân vir anda geleyim diye bu sözde iken hemân biriniz sancub dokuzınız hay huy idün ûşda biz dahi gelüb irişdük göz açdurmayub anlara girişün.”

63

sonunu nasıl getirdiğini anlatır.214 İbn Musa’nın başını gören kimi Arap kabileleri İnal’a

tabi olurken kimileri ise teker teker kaçar. Kahire de ise İbn Musa’nın başsız bedeninin cenaze namazı kılınır.

Mustafa Paşa İbn Musa’nın öldürülmesinden sonra Cânım Kâşif üzerine gönderilen asker sayısını arttırıp Şaban ayının ilk gününde Nil nehrine bağlanan kanalların önüne set çekilmesini emreder. Aynı gün Ebû Hamrâ isimli Çerkes Beyi Mustafa Paşa’ya, Cânım Kâşif’in Cebel-i Ahzar’a kaçtığını Osmanlı askerlerinin ise peşlerinden gitmelerine rağmen Feyyum’a yakın bir mahalde havanın çok sıcak ve atlarının bir kısmının telef olması sebebiyle yola devam edemedikleri için konakladıkları haberini verir.215

Aynı gün Cânım Kâşif’e Mustafa Paşa’nın tüm askerleri onun üzerine göndermesiyle bütün şehrin boşaldığı haberi gelir. Cânım Kâşif bu durumu fırsat bilip kim “Mısır şehri hâlî kalmışdur hemân varduğum sâ‘at alurın” diye askerlerine haber eder.216 Cânım Kâşif askerleri o gece Ahramen Dağı civarında toplanırlar ve konakladıkları mahallin her yerine ateş yakarlar. Mustafa Paşa Ahramen Dağı civarındaki bu hareketliliği görür görmez hafiyelerini gönderir ve Cânım Kâşif’in planını öğrenir. Cânım Kaşif’in Kahire üzerine yürüyeceğini öğrenen Mustafa Paşa “cân başına sıçrar” ve süratle askere haber gönderip acele bir şekilde Kahire’ye dönmelerini emreder. Emri alan asker bir saat içerisinde Kahire’ye döner. Mustafa Paşa akıllıca bir plan ile Cânım Kâşif birliklerini Kahire önlerinde kuşatır. Cânım Kâşif Kahire’ye giremez ve Nil Nehrini aşıp Şarkiyye tarafına İnal’ın yanına kaçar. İnal Bey, Cânım Kâşif ve birçok “haramzade” Arap taifesi ortak bir mahalde buluşurlar. İnal Bey ve Cânım Kâşif yanına Musa’nın öldürülmesinden sonra Cânım Kâşif safına geçen muhtelif Arap ve Çerkes kabileleri de yanlarına gelir. Sayılarının artmasından cesaret alan Cânım Kâşif birlikleri, Kahire üzerine yürümeye hazırlanırlar. Diğer taraftan Mustafa Paşa’nın Rum askerleri,

214Nevâdir,vr. 386a.

215Nevâdir,vr. 388b. “Cânım ol varan leşkere tâkat getürmeyeceğin bilüb Mağrib tarafına Cebel-i Ahzar’a kaçdı dedi Bundan varan leşker Feyyum’a karîb Kûm Hamâm nâm yere varub anda oturub hemân bir cevâba bakarlar” dedi Paşa bunı işidüb bî-huzûr olub dedi kim ‘niçün anda otururlar her kande gittiyse ardınca bile varsalar olmaz mı kim niçün böyle etdiler’ diyüb tiz bir mersûm yazub gönderüb dedi kim ‘niçün anda oturursız gitdüği yire ve ol girdüği memlekete bile varmazsız’ dedi çün mersûmdur leşkere varub âşikâren okundukda asker işidüb bî-huzûr olub dediler ki ‘biz bu araya güçle geldük nicemizün altında atı çatlayub öldi bu husûsda hiç bizüm bir vechile hîle etmeye mecâlimüz kalmadı.’”

64

gönüllü Türk askerleri, Anadolu yiğitleri ve Rumeli gazileri Feyyum’dan iki gün içerisinde Kahire’ye gelirler. Mustafa Paşa ordunun Ridaniye tarafında konuşlanmasını emreder. İlaveten Kahire halkından da savaşa katılmak isteyenlerden oluşan bir gönüllü askeri birlik kurulur. Yeniçeriler gündüz vakti Ridaniye’ye gitmek için yola çıkmanın uygun olmadığını, havanın ziyadesiyle sıcak olduğunu bu sebeple yolda piyade birliklerinin yol kat edemeyeceğini söyler. Mustafa Paşa bu itirazlarını makul karşılar ve Mısır’ın değirmenlerinde ve yabancı kimselerin evlerinden buldukları at, eşek, katır gibi binek hayvanlarını alıp yola çıkmalarını emreder. Mustafa Paşa’nın bu emri şehirde birtakım mağduriyetlere sebebiyet verir.217

Şaban ayının 3.gününde Mustafa Paşa’nın ordusu Ridaniye’de on adet Osmanlı topu ile birlikte savaşa hazır bir şekilde toplanır. Cânım Kâşif ve İnal’ın Bey’in ordusunun hangi taraftan geleceğini hafiyeleri aracılığı ile öğrenirler. Hafiyenin getirdiği habere göre Cânım ve İnal’ın birlikleri Şibinküm yanında Nebitet isimli köyde konaklamaktadır. Bunu duyan “Rum bahadırları ve Türk cengaverleri” gaza ruhu ile coşar eğlenir. Diyarbekrî, “Yâ Râb sen hayrın vir” diyerek Mustafa Paşa’nın ordusunun düşman üzerine yürüdüğünü, ilk olarak iki askerin meydanda karşı karşıya geldiğini, ardından umumi taarruzla askerlerin meydana sağdan soldan doluştuğunu detaylı bir tasvirle anlatır. Her iki tarafın askerlerinden de başı yarılanlar, gözü çıkanlar olmuştur, zaman zaman bir tarafın galip zaman zaman da diğer bir taraf galip duruma geçmektedir. Savaşın kızıştığı bir anda Osmanlı birlikleri üç kez Çerkesler tarafından mağlup edilince onların üzerlerine top atışıyla karşılık verilir. Diyarbekrî bunun sebebini “Cânım ile olan Çerkesler ölüm eri olub cân-ı gönülden ve derûn-ı dilden olub ve öldüresiye çalışub ve dürişirlerdi” şeklinde açıklayarak Cânım Kâşif ordusundaki Çerkes birliklerinin gözü pek savaşçılar olduklarını söyler. İlaveten Osmanlı birlikleri içerisindeki Çerkes askerlerinin “gönli ve gözi” nün Cânım Kâşif tarafında olduğu ve bu neden düşmana sağlam bir mukavemet gösteremediklerinden bahseder. Buradan anlaşılıyor ki Mustafa Paşa’nın ordusunda her an saf değiştirebilecek Çerkes birlikleri mevcuttu. Mustafa Paşa’nın ordusunda Çerkesler’den kaynaklanan birtakım sorunlar yaşansa da Cânım Kâşif’in öldüğü haberi savaş meydanında yayılır.

217 Nevâdir,vr. 388b.“satdılar eyü ve hoş etdiler ve ammâ ziyâde yaman iş ittiler değirmenler devirsiz kalub içinde un öğütmez oldu un öğünmâyicek etmek dahi bâzârda bulunmakdan kaldı etmek bulunmayacak ne yesünler iller aç kaldı il dahi bu vechile aç kalıcak bi’z-zarûrî ah u feryâd u figân göklere ağdı.”

65

Diyarbekrî Cânım Kâşif’in öldürüldüğü şayiasının yayıldığını fakat bu habere kimsenin itimat etmediğini söyledikten sonra Şaban ayının 15. gününe yani savaşın son gününe dair hadiseleri anlatmaya başlar. Farklı varaklar arasına serpiştirilmiş konu parçalarından bir anlam bütünlüğü çıkarılmaya çalışıldığında, Cânım Kâşif’in öldürülmesine dair çıkan şayialardan ve onunla birlikte isyan eden isyancıların akıbetlerine dair çıkan muhtelif rivayetleri ele almaya çalıştığı görülür. Hal böyle olunca burada öncelikle savaşın seyrine dair rivayetler ele alınmaya devam edecektir.

Ayın 7. gününde Mustafa Paşa’ya Arap askerleriyle birlikte Cânım Kâşif ve İnal Bey’in de yakalanıp kaleye kapatıldığı, bu nedenle kendilerine destek kuvvet sağlanması için asker talep ettikleri haberi gelir. Bunun üzerine Mustafa Paşa gönüllü ağalardan olan Davut Paşa ile asker gönderir. Ardından ayın 10. gününde Şarkiyye’den elli isyancının başının Mustafa Paşa’ya gönderilmek üzere yola çıktığı ve Cânım Kâşif’le birlikte beş yüz Çerkes’in öldürüldüğü haberi ulaşır. Mustafa Paşa da bunun üzerine ibret-i alem için birkaç tanesinin başının Mısır’ın kapılarına asılmasını emreder. Ayın 11. gününde Cânım Kâşif’in isyancılarından dokuz kişi Şarkiyye tarafından getirilir ve Mustafa Paşa bunların kellelerini Rumeyli tarafında alarak infaz eder. Ardından Cânım Kâşifle birlikte isyan eden kimselerin evlerinin basılmasını, eşleri dahil her şeylerinin kendisine getirilmesini emreder. Ayın 13. gününde Cânım Kâşif âsilerinden, biri sancak beyi olan üç Çerkes Mustafa Paşa’ya getirilir. Mustafa Paşa Rumeyli tarafında boyunlarının vurulmasını emreder. Ardından aynı gün İbn Musa’nın vefatından sonra şehrin tekrar selamete erip asayişi sağlanması için boş kalan muhtesiplik makamına Kemaleddin Bey tayin edilir. Ayın 14. gününde ise İnal Bey’in yerine yeni Garbiyye kâşifi olarak Takyeci Ali Bey tayin edilir.

Diyarbekrî’nin ayın 15. gününe dair vermiş olduğu detaylardan hareketle savaşın tüm şiddetiyle günlerce devam ettiği anlaşılmaktadır. Nitekim Şaban ayının 15. günü anlatısında Diyarbekrî, çok canlı bir savaş sahnesi tasvir eder. Sabah erken bir vakitte askerlerin uyanıp ne yapacaklarını ve günün sonunda akıbetlerinin ne olacağını bilmeden “hezâr kahırla” üzerinde çeşitli duaların yazılı olan zırhlı kıyafetlerini giydiklerini söyleyerek anlatmaya başlar. Ardından Osmanlı askerleri silahlarını kuşanıp bakır ya da demirden yapılmış altı dilimli “şeşper ve bozdoğan” isimli silahlarını da yanlarına aldıklarını, düşman askerlerinin kimini dövüp kimini öldürdüğünü; sağlı sollu tüm birliklerin düzene sokulup savaş meydanına iki taraftan da askerler gelerek harbin

66

başladığını söyler. Bununla birlikte uzakta olan askerlerin de “cenk-i harbîler” çalarak savaş meydanına geldiğini, kös seslerini duyan nice “erenler ve bahâdır olanlar coşub yavuz cenk etdik”lerini, bu savaş halinin öğlene kadar sürdüğü haberini verir.218 Mustafa

Paşa’nın ordusundaki Çerkes birlikleri, Diyarbekrî’nin daha önce ifade ettiği üzere gönülsüz ve ihtiyatlıydılar. Nitekim onların bu tavırları sebebiyle Osmanlı ordusu bir kez daha geri püskürtülme tehlikesi ile karşı karşıya kalır. Buna binaen Osmanlı askerleri savaşın bu en hararetli anlarında Osmanlı ordusundaki Çerkeslere ithafen “siz bunda hemân temeşaya mı geldünüz yohsa cenk itmeğe mi eğer cenk itmekçün geldünüz ise imdi siz dahi bir miktâr ilerüye varun eğer ki varmazız dirsenüz girü durun” usulüne göre savaşmalarını eğer savaşmıyorlarsa geri planda kalmalarını isterler.219 Hatta Osmanlı

askerleri, Osmanlı ordusundaki Çerkesleri’nin bazılarını kendi elleriyle oracıkta öldürür. Osmanlı ordusundaki geri kalan Çerkes askerlerine de “siz dahi cenk idüb müsâ‘ade eylen ve illâ şimdi sizin cemî‘nüz kıluçdan geçirüb kıraruz” deyip göz dağı verirler. Nihayetinde Çerkesler eğer Osmanlı askerlerine yardım etmezlerse oracıkta kılıçtan geçirileceklerini anlarlar ve Osmanlı safında savaşmaya koyulurlar.220

Hemen ardından Cânım Kâşif safındaki Arap birliklerinin üzerine ateşli silahlarla hücuma geçerler. Ateşli silahlarla yapılan saldırılar Arap birliklerini “târumâr” eder. Diyarbekrî bu son saldırının Cânım Kâşif ordusuna büyük kayıplar yaşattığı haberini verir.221 Burada ateşli silahlar sayesinde Mısır’ı fetheden Osmanlı ordusunun yine ateşli

silah kullanımı ile Cânım Kâşif ordusunu püskürttüğü görülür. Çerkesler, Arap taifesinin Cânım Kâşif’i yalnız bırakıp kaçtıklarına şahit olur. Cânım Kâşif’in savaş meydanında yalnız bırakıldığını yanında birkaç askeriyle kıyasıya dövüştüğünü Diyarbekrî, “durmadan çalışdı ve gayretlü erenler menziline irişdi sözleriyle ifade ederken cehl ile can virdi” demekten de geri durmaz.222 Cânım Kâşif savaş meydanında derbeder,

kimsenin tanıyamayacağı bir surette “rindâne” Rum’a kaçmaya kalkar, ancak Mustafa Paşa’nın ardından gönderdiği adamlarca yakalanıp katledilir.

218 Nevâdir,vr.391a. 219 Nevâdir,vr. 391a. 220 Nevâdir,vr.391a-b.

221 Nevâdir,vr. 391b. “Arab’ın yüki yetdi ve işi bitti kiminün başu ve kiminün leşi ve kimünün eli ve ayağı düşüb kendüleri rüsvâ-i cihân itti ve gördiler ki Rum askeri üzerlerine tüfenkle hücum etdi eğer bir mikdâr dahi dururlarsa bunlarun biri dahi diri kalmazlar kuskuna kuvvet ve kamçıya bereket diyüb her biri bir yana kaçub perâkende oldu.”

222 Nevâdir,vr. 391b; Demirtaş, “Tabakatü’l-Memâlik”, vr.83. Celâlzâde Mustafa Çelebi, Cânım Kâşif’in akıbetinden bahsetmez sadece İnal Bey’in öldürüldüğü haberini verir.

67

Diyarbekrî, ayrıca Cânım Kâşif’in hazin sonunu hazırlayan sebepler arasında: önce ona çok fazla rağbet edildiğini “Cânım Kâşif âsî olmasına bâ‘is Âsitâne-i devletten iren rağbet ve rif‘at oldu haddinden ziyâde ri‘âyet olındı”, sonra da onun bu gücü taşıyamayıp, “hod-binlikle abes ve enâniyet” ile bu gücün altında ezildiğini belirterek ilginç bir yorum yapar. Nihayetinde heva ve hevesleriyle adını âsiye çıkarıp bu dünyadan âsi olarak göçüp gitti der.223

Hatırlanacağı gibi daha önce Cânım Kâşif isyanının sebeplerini izah etmeye çalışan Diyarbekrî, Cânım Kâşif’in Osmanlı yönetiminden daha çok Mustafa Paşa’nın kendisi öldürme teşebbüsü üzerine isyana kalkıştığı tezi üzerinde durmuştu. Şimdi ise savaş meydanında taraftarlarının Cânım Kâşif’e hükümdarlık sıfatları ile hitap ettiklerini görmüş224 ve fikir değiştirerek Cânım Kâşif’in Osmanlıya karşı asi olmadığını söyleyen

Mısır halkına tenkit edici bir tavır takınmıştır. Aslında burada, Cânım Kâşif isyanının çatışma sürecinde bir dönüşüm yaşadığı söylenebilir. Nitekim Cânım Kâşif askerlerine Osmanlı’ya yönetimine değil doğrudan Mustafa Paşa’ya isyan ettiğine dair yapmış olduğu konuşmanın neticesinde Çerkes taraftarlarından tepki almıştı. Diyarbekrî anlatısında bu durum açık olarak görülmemekle birlikte Cânım Kâşif’in Çerkes desteğini kaybetmemek adına sultanlık iddiasını öne çıkararak isyana devam ettiği söylenebilir.

Şaban ayının 16. gününde Mustafa Paşa’nın emri üzerine Cânım Kâşif ile birlikte altmış bir isyancının kesik başı Kahire’de şehir meydanına asılır. Buna rağmen hala birçok kimse Cânım Kâşif’in idam edildiğine inanmaz. Bu nedenle Mustafa Paşa, Cânım Kâşif’in başının Kahire’nin tüm sokaklarında dolaştırılmasını sonra ibret-i âlem için Bâb’ı Züveyle yakın mahalle asılmasını emreder. Ardından Mustafa Paşa komutanlara Cânım Kâşif’in kellesini aldıkları için kaftan hediye eder. Aynı gün Nil nehrinin suyunda yükselme olduğu haberi gelir ve tüm şehir halkı bu haberi isyanın bastırılmasına dair uhrevi bir işaret olarak görür.

Kanlı bir savaş ile infaz edilen Cânım Kâşif sonrası Mısır’da birtakım mahalli isyanlar devam eder ve Mustafa Paşa yakalattığı asilerin her birinin kesik başlarını ibret-

223 Nevâdir,vr. 391b.

224 Nevâdir,vr. 392b. “itmâm mertebede âsî olub zu‘m-ı fasidince sultan oldu Melik Mansûr deyü lakab virdiler ve ba‘zılar Melik Mü’eyyed deyü lakab virdilerdir ve İnal’ı dahi devîdâr-ı kebîr idüb her birini Çerkes âdeti üzerine yek idüb mertebelü mertebe ta‘yîn itti saltanat umûrun yerlü yerine vaz‘ etdi ve ammâ ev hesâbı bâzâr hesâbına rast gelmedi.”

68

i alem olarak şehrin kapılarına astırarak günlerce bekletir. Diyarbekrî gün gün kimin nerede başının kesildiğini etraflıca anlatır.225 Aynı günlerde Mustafa Paşa, Buheyre

Kâşifi Fâris Beyi Emir-i Hac, Ali Bey’i ise İnal yerine Garbiyye Kâşif’i ilan eder. Ramazan 3. gününde daha önce Mustafa Paşa’ya biat etmiş Azâle Arapları Şeyhi Hammat oğlu ile Mustafa Paşa yanına gelerek yerli Arap ve Çerkes kabilelerinin tekrar Cânım Kâşif isyanında olduğu gibi büyük bir ayaklanmaya hazırlandıkları haberini getirir. Mustafa Paşa bunun üzerine Buheyre’deki ayaklanmayı bastırmaları için bir grup asker gönderir. Aynı şekilde Sâid, Garbiyye ve Şarkiyye bölgelerinde Mustafa Paşa’nın Mısır’ı yönetemediği ve çıkan isyanları bastırmadığına dair dedikoduların yayılmamasıyla aynı büyüklükte bir isyan hareketlerinin baş gösterdiği, ortalığın yakıp yıkıldığı haberi gelir. Şarkiyye kâşifi Buheyre tarafına geçerek âsilerle savaşıp ve birçoğunu bertaraf eder ve tekrar asker ihtiyacı hâsıl olunca Paşa’dan destek birlikleri talep eder. Mustafa Paşa bu sefer daha önce hiç göndermediği kadar büyük bir askeri birlikle beraber birçok top arabası da gönderir. Bu gelen yeni askeri birlik ve topların yardımıyla dört yüz kadar Arap öldürülür. Hatta bu ölenlerin arasında Ahmet bin Bakar’ın oğulları da vardır. Mustafa Paşa bu son saldırıyı büyük bir askeri harekat olarak niteler, Arapların Rum askerlerini önceleri ciddiye almadıklarını fakat şimdi Rum askerleri tarafından nasıl kırılıp telef olduklarını ifade eder,226 asilerin nasıl telef olduğunu canlı

bir tasvirle anlatır.227 Şaban ayında patlak veren Cânım Kâşif isyanı ayın sonunda

bastırılmış olsa da Ramazan ayının ortalarına kadar muhtelif bölgelerde yine ayaklanmalar meydana gelir.

Şaban ayının 15. gününe dair, biri savaş mahallinden biri Kahire’den olmak üzere iki ayrı anlatı verir. Savaşı anlatan kısım yukarıda ele alınmıştı. Diğer anlatıya göre ayın 15. günü Nil Nehri üzerinden beş gemi Bulak sahiline yaklaşır. Gemilerden birinde

225Nevâdir,vr. 393a-b, 394a-b,395a-b.

226 Nevâdir,vr. 397b. “Şarkıyye ve Garbiyye arabı çok zamân idi bunun gibi sınub ve kırgın görmüş değüldi şimdi bildiler ki Türkmân ne mertebede cihân pehlivânları imiş ve Osmanlu tâ’ifesi niçe ermiş ibtidâda Rumluyu göze almayub anların topu ve tüfengi nedür deyüb zu‘m fâsidlerince i‘tibâr kılmayub alay alay olub”

227 Nevâdir,vr. 397b-398a. “Rumlu dahi gördü kim anlar göz karardub üzerlerine düşdiler meydanda cenge varmağa kimse-i komayub her kişi yerlü yerinde durub topa ve tüfenge nevbetle bir elden od virdiler bir nefesde cümlesi atılub âdem şol hazan yaprağı gibi bir kezden yere döküldiler Rumlunun atlusı hemân sâ‘at bir uğurdan at salub düşen ve duran düşman cihetinden kim varısa kılıç üşürüb kırdılar ve başların gövdelerinden ayırub şehre tuhfe gönderdiler.”

69

Derviş Çelebi lakaplı defterdar Sultan Süleyman’ın emri üzerine İstanbul’dan gelir. Diyarbekrî Derviş Çelebi’nin Mısır’a gelmesinin sebebi olarak; halkın selameti, huzuru hakkında bilgi almak ayrıca Sultan Selim Mısır yönetiminin Sultan Kayıtbay kanunları gereğince icra edilmesini talep etmesine karşılık Mustafa Paşa’nın bu uygulamayı terk ettiğine dair duyumlar alındığı için meseleyi mahallinde görüp müdahale etmek şeklinde açıklar.228 Nitekim Sultan Kayıtbay Kanunlarına göre 25 para 1 Eşrefî etmektedir.

Kayıtbay Eşrefisî 36 paradır. Önceden kıymeti olan 25 para yerine 12,5 para verirler. Ama şimdiki uygulama ile arasında büyük farklılıklar vardır. Diyarbekri Derviş Çelebi’nin ağzından “hayflar olsun ki bu mahalli devletlü padişah hazretleri bilmedi” der. Burada Osmanlı merkez yönetiminin Mısır’daki kaotik duruma tepkisinin sınırlı ve geçici olduğu görülür. Nitekim Mustafa Paşa’nın Mısır’da yapmış olduğu faaliyetler merkezileşme politikalarının bir tezahürü idi. Sultan Süleyman’ın almış olduğu tedbir sadece bölgenin Memluk yönetiminde olduğu üzere Sultan Kayıtbay kanunları mucibince yönetilmesine dair hükm-i şerif göndermekti. Yukarıda bu bölümün başında da