• Sonuç bulunamadı

III. BÖLÜM

3.1 Türkiye’de Kamu Alımları Sistemi ve Düzenlemelerinin Gelişimi

3.1.1 Kamu Alımlarının Kurumsal Çerçevesi 61

Bölümün başında belirtildiği üzere Türkiye’de politika ve uygulamalarıyla kamu alımlarına ilişkin düzenleme ve denetleme faaliyetlerinde bulunan, kamu alımlarında doğrudan veya dolaylı şekilde güçlü etkileri olan farklı yapılanmalar ve kurumlar bulunması sebebiyle kamu alımlarını yönlendirici genel bir politika ve stratejinin bulunmadığını söylemek yanlış bir değerlendirme olmayacaktır (Çelik, 2017: 69). 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu kamu alımlarının bütüncül bir mevzuat çatısı altında ortak standartlar temelinde yapılması amacıyla hazırlanmış olsa da değinildiği üzere bazı sebep ve etkenlerden kaynaklı olarak uygulamada yeknesak bir hukuki altyapı bulunmamaktadır. Kamu kurum ve kuruluşları tarafından farklı kaynaklardan finanse edilen işler için farklı alım veya ihale mevzuatlarının bulunması ise uygulamada

karmaşayı daha da artırmakta ve kamuda farklı usul ve esasların uygulanmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla bu alanın çok net ve rutin sınırlar içerisinde algılanamayacağı söylenebilir.

Bu kapsamda ülkemizdeki mevcut kamu alımları uygulamalarının maliye politikasıyla ilişkilerinin değerlendirileceği bu bölümde kamu alımları alanının kurumsal çerçevesini belirleme ihtiyacı oluşmuştur. Yapılan çalışmada klasik veya geleneksel kamu alımları olarak adlandırılan 4734 sayılı Kanun kapsamında yapılan alımlar (ihaleler, doğrudan temin, istisnalar vb.), KÖİ modelleri ve offset/sanayi katılımı işbirliği uygulamaları çalışmanın kurumsal sınırlarını oluşturacaktır.

3.1.1.1 Kamu İhale Kanunu Kapsamında Gerçekleştirilen Klasik Kamu Alımları

Kamu örgütleri tarafından alım konusu ihtiyacın, belirli bir kamu kaynağı ile yürütülen ihale süreci sonucunda genel itibari ile en uygun teklif veren istekliden karşılandığı ihale uygulamaları alanyazında “klasik veya geleneksel kamu alım ihaleleri” olarak kabul edilmektedir. Ülkemizde geleneksel ihale sisteminde, kamu alımları (alım konusunun içeriğini genel olarak mal alımı, hizmet alımı ve yapım işleri oluşturmaktadır) esas olarak 4734 ve 4735 sayılı Kanunlar ile ilgili ikincil mevzuat düzenlemeleri esas alınarak ihale edilmekte ve ihale sonucunda iş sahibi olan idare ile tedarikçi, hizmet sunucusu, danışmanlık hizmet sunucusu veya yapım müteahhidi arasında sözleşme imzalanarak alım konusu ihtiyacın temini sağlanmaktadır.

Türkiye’de yapılan kamu alımlarının, hem miktar hem de parasal tutar açısından çoğunluğunu anılan Kanun kapsamında gerçekleştirilen klasik, yani geleneksel olarak da adlandırabileceğimiz kamu alımları oluşturmaktadır. 4734 sayılı Kanun’un temel ilkeleri çerçevesinde kamu harcaması gerektiren alımlara (mal/hizmet/yapım işleri) ilişkin kamu kaynaklarının etkin ve verimli kullanılması amacı doğrultusunda kamu harcamalarının kontrol edilebilmesi için gerekli usuller belirlenmiştir. Bu sistemin oluşturulmasında AB mevzuatından ve Anglosakson Hukuku’ndan21 etkilenildiği görülmektedir (Demirboğa, 2014: 148). Kanun kapsamı genişletilmeye çalışılmış ve sistemin Avrupa Birliği mevzuatıyla uyumlu hale getirilmesi hedeflenmiştir.

21 Kanun’un yapılmasında ve sonraki süreçte geliştirilmesine yönelik yapılan değişikliklerde UNCITRAL Kamu Alımları Model Kanunu, AT Kamu İhale Direktifleri ile Dünya Bankası’nın ihale prosedürleri ile DTÖ’nün ihale hükümlerinin bazı prensipleri esas alınmıştır.

Klasik kamu alımlarında, kamu kurum ve kuruluşları tarafından kendileri ile hukuki bağları bulunmayan ve sermayelerinin en azından bir kısmının özel sektöre ait olduğu işletmelerden bedeli karşılığında mal ve hizmet alımı veya yapım işleri satın alınmaktadır (Emek, 2009: 8). Bu nitelikteki kamu alımlarında işin niteliği, konusu, miktarı, ihale sonucunda imzalanacak sözleşmenin altyapısı, yani içeriği ihale aşamasında belirlenmekte ve alımlarda çok uzun süreli olmayan bazı işlerin belirli bir kamu kaynağı ile özel kesime yaptırılması öngörülmektedir. İhaleler sonucunda belirlenen âkide konu işin karşılığı olarak ödenecek bedel, doğrudan doğruya idare tarafından yükleniciye ödenmekte ve ihaleler genellikle en düşük fiyat teklifi esasına göre sonuçlandırılmaktadır. Ayrıca kamu alımlarına ilişkin bu basit kurgu içerisinde mevzuatın önemli bir bölümünde işin yapılabilirliği açısından yüklenicinin yeterliliğinin tespiti üzerine odaklanılmaktadır (Özalp, 2011: 165).

4734 sayılı Kanun kapsamında yürütülen kamu alımları, bu Kanunda belirtilen açık ihale usulü, belli istekliler arasında ihale usulü ve pazarlık usulü ile yapılan ihaleleri, doğrudan temin, istisna kapsamında yapılan alımlar ile tasarım yarışmalarını kapsamaktadır. Dolayısıyla Kanun’un kendi içinde farklı alım yöntemlerini içerdiği görülmektedir. Kamu alımlarının teminindeki temel yöntem Kanun kapsamında belirtilen ihale usullerinin kullanılarak öngörülen prosedürler doğrultusunda alımların gerçekleştirilmesidir. Ancak ihale usullerinin yanı sıra bu usullere tabi olmadan da doğrudan temin aracılığıyla ile de alım yapılmasına imkân tanınan durumlar söz konusudur. Kanun’un 22 nci maddesi uyarınca doğrudan temin kapsamında yapılacak alımlar, ihale usulleri doğrultusunda yapılacak alımlara göre bazı kural ve usullerden bağışık kılınmıştır.

Doğrudan temin kapsamında yapılan alımlarda ilan yapılmaksızın, teminat alınmaksızın, ihale komisyonu kurmaksızın ve Kanun’un 10 uncu maddesinde sayılan yeterlik kriterlerini arama zorunluluğu bulunmaksızın yetkilendirilmiş kişi veya kişiler tarafından piyasa fiyat araştırması yapılmak suretiyle alım yapılması mümkündür.

Kamu İhale Genel Tebliği’nin 22.1.1.2 nci maddesinde söz konusu madde düzenlemesinin yapılma gerekçesine açıklık getirilmiştir. Amaç belirtilen ihtiyaçların karşılanmasında kolaylık sağlanmasıdır. Bu kapsamda yapılacak alımlar bazı kural ve usullere tabi olmasa da ihtiyacın niteliğine göre, ilan yapılması, teminat alınması, ihale komisyonu kurulması, belirli yeterlik kriterlerinin aranması, şartname ve sözleşme düzenlenmesi gibi hususlar idarelerin takdirine bırakılmıştır.

Bununla birlikte Kamu İhale Kanunu bütün kurumları kapsamak amacıyla çıkarılmış olsa da bazı kurumların ve işlerin kanuna tabi olmadığına yönelik düzenlemeler yapılmaktadır. Kanunda belirlenmiş hükümlerin, usul ve esasların geçerli olmadığı durumları ifade eden istisna alımları düzenleyen Kanun’un 3 üncü maddesi zaman zaman yapılan değişikliklerle genişletilmektedir. İstisna kapsamında gerçekleştirilen kamu alımları ya 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu kapsamında sayma usulüyle belirlenmekte ya da bu Kanun’dan bağışık tutulmaları 4734 sayılı Kanun hükümlerinin istisna kapsamında gerçekleştirilecek alımlar arasında yer almamakla birlikte kendi özel Kanunlarındaki hükümlerden kaynaklanmaktadır.

Türkiye’de özel düzenlemeler gereği Türksat Uydu Haberleşme ve Kablo TV İşletme A.Ş., Anadolu Ajansı T.A.Ş. Genel Müdürlüğü, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı, Köylere Hizmet Götürme Birlikleri, Borsa İstanbul vb. kurumların yapacakları alımlar 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu hükümlerine tabi tutulmamakta, kendi alım usul ve esaslarına göre işlemler yürütülmektedir. Uluslararası düzenlemelerde ise genellikle savunma ve güvenliğe ilişkin yapılan alımların kapsam dışında tutulduğu görülmektedir. 4734 sayılı Kanun’un 66 ncı maddesinde bu Kanun hükümlerine ilişkin değişikliklerin ancak bu Kanuna hüküm eklenmek veya bu Kanunda değişiklik yapılmak suretiyle düzenleneceğinin hüküm altına alındığı dikkate alındığında 4734 sayılı Kanun dışında özel düzenlemeler ile getirilen istisna alımların bu madde hükmünün amacını zedelediği söylenebilir. Ayrıca Kanun kapsamında bazı konularda geçici süreli istisna alımlarına22 yönelik düzenlemeler de yapıldığı görülmektedir. Günümüzde kapsam maddesi bu gibi düzenlemelerle Kanun’un yürürlüğe girdiği 2002 yılına kıyasla oldukça daraltılmıştır.

Ayrıca Kanun’un 23 üncü maddesinde mimarlık, peyzaj mimarlığı, mühendislik, kentsel tasarım projeleri, şehir ve bölge plânlama ve güzel sanat eserleri ile ilgili proje yaptırılmasına ilişkin yarışma yapılabileceği hükmüne yer verilmiştir. Yapılacak yarışma süreci Kanun’da doğrudan düzenlenmemiş olmamakla birlikte 24.02.2002 tarihli ve 224973 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Mimarlık, Peyzaj Mimarlığı, Mühendislik, Kentsel Tasarım Projeleri, Şehir ve Bölge Planlama ve Güzel Sanat Eserleri Yarışmaları Yönetmeliği” ile esas ve usulleri belirlenmiştir.

22 Dünya Üniversitelerarası Spor Oyunları ile ilgili olarak İcra Kurulunca ve bu Kurulun talebi üzerine diğer kamu ve kuruluşlarınca yaptırılan her türlü mal ve hizmet alımları ile yapım işleri, Türkiye’nin 2015 yılında üstleneceği Yirmiler Grubu (G-20) Dönem Başkanlığı kapsamında, 2014 ve 2015 yıllarında yapılacak mal ve hizmet alımları ile yapım işleri, Eğitimde Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi (FATİH) Projesi kapsamında, Millî Eğitim Bakanlığı ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı tarafından 2015 yılı sonuna kadar yapılacak mal ve hizmet alımları ile yapım işleri.

3.1.1.2 Kamu Özel İşbirlikleri

Kamu Özel İşbirliğinin23 bir kamu alımı mı, bir örgütlenme biçimi mi, bir hizmet sunma yöntemi mi, kamu hizmetlerinin özel kişilere yaptırılma yöntemi mi veyahut bir finansman yöntemi mi olduğu sorusuna Karasu, KÖİ’lerin sayılanların hepsinin bazı özelliklerini içeren şemsiye niteliğinde bir kavram olduğunu ve farklı siyasal ve yönetsel yapılarda giderek standart hale gelen yapılanma ve işleyiş özellikleriyle bir model halini aldığını söyleyerek cevap vermektedir (Karasu,2009).

Kamu alımları tedarik sürecinde, günümüzde yüksek teknoloji veya sermaye gerektiren projelerin hayata geçirilmesinde devlet bütçesinden kaynak sağlanan geleneksel kamu alımları yerine artan oranda bütçe dışı kaynakların kullanımına imkân tanıyan KÖİ modellerinin tercih edildiğini görmekteyiz. KÖİ modelleri; kamu hizmetlerinin, özellikle de ileri teknoloji ve maddi kaynak gerektiren altyapı hizmetlerinin sunulması amacı doğrultusunda kamu ve özel sektör arasında oluşturulan sözleşmeye dayalı ilişkiler üzerine kurulmaktadır (Emek, 2009: 8).

Kamu özel işbirliklerinin kamu alımları politikasının bir parçasını oluşturduğu yadsınamaz. Zira kamu alımlarını yalnızca 4734 sayılı Kanun’da düzenlenmiş alımlarla eşdeğer tutmak, kamu alımlarını kamu harcamalarının bir alt başlığı şeklinde değerlendirmeye yönelterek indirgemeci bir yaklaşıma sebebiyet verecektir. Bu çerçevede uzun süre sözleşme ilişkisine dayanan KÖİ modelleri, klasik kamu alımlarından farklı özelliklere sahip olsa da bu modellerin esasında kamu alımları alanı sınırları içerisinde değerlendirilmesi gerekir. KÖİ, kamu hizmetlerinin örgütlenmesinde genellikle çeşitli piyasa sektörlerinden gelen özel ekonomik birimlerin bir ortak girişim şeklinde tedarik sürecine dâhil edildiği, ilişkilerin sözleşme temelinde kurulduğu esnek bir örgütlenme model özelliği taşımaktadır (Özalp, 2011: 146). Avrupa Komisyonunun kamu özel işbirlikleri ve topluluk hukukunda kamu ihaleleri ile imtiyazlara ilişkin olarak 30.04.2004 tarihinde yayımlamış olduğu Yeşil Kitap’ta KÖİ kavramının, bir hizmetin sunumu, altyapı finansmanı, yapımı, yenilenmesi, işletilmesi ve/veya bakımını sağlamak amacıyla kamu otoriteleri ile iş dünyası arasında işbirliği kurulmasına ilişkin yöntemleri içerdiği vurgulanmıştır.24

23 Bu modelin isimlendirilmesinde doktrinde çok fazla kavram kullanılmakta olup Kamu Özel Sektör İşbirliği (KÖSİ), Kamu Özel İşbirliği (KÖİ), Kamu Özel Ortaklığı (KÖO), Kamu Özel Sektör Ortaklığı (KÖSO), Kamu Özel Ortaklığı Modeli (KÖOM) ve hatta eksik imtiyaz gibi kavramlara yer verilmektedir.

Dünya genelinde ise Public Private Partnerships (PPP’s) kavramı kullanılmaktadır. KÖİ uygulamaları, neo liberal politikaları uygulamaları neticesinde 1990’lardan itibaren hızla yaygınlaşmıştır.

24 Green Paper on Public-Private Partnerships and Community Law on Public Procurement and Concessions, COM (2004)- Kamu Özel İşbirlikleri ve Topluluk Hukukunda Kamu İhaleleri ve

KÖİ modelinden bahsedebilmemiz için projede yer alan özel ortağın, projenin yapımı, işletilmesi gibi farklı aşamaları ile finansmanı sürecinde kamu ile birlikte görev alması ve riskin kamu ile özel kişi arasında paylaşılması unsurlarını içerecek surette görece uzun vadeli bir sözleşme ilişkisi içerisine girmesi gerekmektedir (Özalp, 2011:

146). Bu çerçevede kamu özel işbirliği modeli, içeriği itibarıyla “imtiyaz” kavramından türetilmiş, kamu alım yöntemleri içinde devlet tarafından kamu hizmetlerinin klasik yollardan temin edilmesi ile hizmetin tamamının özel sektör tarafından yerine getirilmesi arasında kalan, devlet ve özel sektörün farklı modeller altında (Yİ, YİD, İHD, YKD vb.) ortaklaşa katılımını içeren bir “üst kavram” olarak tanımlanabilir.

Bu tür işbirlikleri oluşturulmasının çeşitli nedenleri bulunmaktadır. Birincisi nüfus artışı, kentleşme, gelişen ekonomik ve ticari faaliyetler; altyapı yatırımlarına olan ihtiyaçları ön plana çıkarmıştır. Ortaya çıkan ihtiyaçların bütçe kısıtları içinde ağırlıklı olarak devlet tarafından karşılanması durumu kaynak yetersizliği nedeniyle mali sürdürülebilirlik sorunlarını beraberinde getirmiş, bu durum kamu özel sektörün işbirliği içerisinde gerçekleştirilen modellerin geliştirilmesine zemin yaratmıştır.25 Dolayısıyla pek çok ülke kamu hizmetlerinin sunumunu bütçe dışı yollarla finanse etme arayışına yönelmiştir. İkincisi hızlı gelişen teknolojik gelişmelerin de bir sonucu olarak özel sektörün, maliyetleri düşürme ve yenilikçi yöntemler arayışı içerisinde olmasıdır.

Üçüncüsü ise KÖİ projelerinin kamu hizmetlerinin gördürülmesinde politik müdahaleleri ve çıkar gruplarının baskılarını azalttığı düşüncesidir (Emek, 2009: 13-14).

Ülkemizde kamu yatırım ve hizmetlerinin sunumunda özel sektörün katılımına olanak sağlanan KÖİ uygulamalarında 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu uygulanabilir değildir. Bu nitelikteki alımlar için daha öncesinde ifade edildiği üzere ülkemizde uygulanacak yeknesak bir mevzuat bulunmamakta, her kamu hizmeti alanı için ayrı bir hukuki alt yapı oluşturulmaktadır. Türkiye’de bu uygulamaların önünü açan uygulama, 1994 yılında kabul edilen 3996 sayılı “Bazı Yatırımların ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun” ile 1999 tarihinde kabul edilen 4446 sayılı yasa ile Anayasanın bazı maddelerinde değişiklik yapılması yoluyla kamu hizmeti tanımlarının yeniden ele alınmasıyla kamu hizmetlerinin özel sektör desteğiyle yapılması ve özel sektöre devredilmesinin sağlanması olmuştur (Karasu, 2009: 81).

İmtiyazlara İlişkin Yeşil Kitap, Maliye Bakanlığı Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı Tarafından Yapılan Gayrı Resmi Çeviri, s.7.

25 https://ppp.worldbank.org/public-private-partnership/node/335/

Ülkemiz mevzuat yapısı temelinde, Yİ modelli projeler 4283 sayılı Kanun kapsamında, YİD modelli projeler 3096, 3996 ve 3465 sayılı Kanunlar ve ilgili yönetmelikler kapsamında, YKD modelli sağlık projeleri 6428 sayılı Kanun kapsamında, yurt ve eğitim projeleri 351 sayılı Kanun ve 652 sayılı KHK kapsamında ve İHD modelli projeler ise 4046 ve 5335 sayılı Kanunlar kapsamında gerçekleştirilmektedir (Kalkınma Bakanlığı, 2015: 2016). Söz konusu kamu özel işbirliği modellerine ilişkin zaman içerisinde mevzuatta değişiklikler veya yeni düzenlemeler de yapılmaktadır.

KÖİ modellerinin son yıllarda ülkemizde en çok havalimanları, enerji, ulaştırma (ücretli otoyollar, ücretli köprüler, demiryolu vb.), sağlık, gümrük kapıları vb.

projelerde uygulandığı görülmektedir. Çeşme-Alaçatı, Bozcaada Rüzgar Enerjisi, Çamlıca, Fethiye, Çal, Girlevik II Mercan, Gönen gibi Hidroelektrik Santralleri, Birecik Barajı, Trabzon Limanı, Bodrum Yolcu İskelesi, Edirne İpsala, Mardin, Akçakale Yayladağ Sınır Kapıları, Atatürk Havalimanı, Esenboğa Havalimanı, İstanbul’a yapılan üçüncü köprü Yavuz Sultan Selim Köprüsü, İzmit Körfez Geçişi, Bursa-Balıkesir-İzmir Otoyolu Projesi, İstanbul’a yapılan üçüncü havalimanı projesi YİD modelinin ülkemizde en göze çarpan örnekleridir.

Tablo 9. Kamu Özel Sektör İşbirliği Modellerinin Hukuki Dayanağı

Pozitif Düzenlemelerde Yer Alan KÖİ Yöntemleri

Türkiye’de kamu hizmetlerinin özel sektör eliyle ve farklı modeller çerçevesinde gerçekleştirilmesi ve yürütülmesine yönelik uygulamaların arttığı ve çeşitli düzenlemeler yapılarak KÖİ modellerinin yasal altyapısının oluşturulmaya çalışıldığı görülse de kamu özel sektör işbirliği modeli kurallarını ve çerçeve yapısını düzenleyen toplu bir mevzuat bulunmamaktadır. Bu alandaki mevzuat dağınıklığı ve farklı uygulamalar, idari uygulamalarda belirli bir standardizasyonun oluşmasını engellemiştir. Elektrik üretimi, iletimi ve dağıtımı, otoyollar, limanlar, sınır kapıları,

milli parklar vb. alanlarda YİD, Yİ, İHD, imtiyaz gibi çeşitli usullere tabi olarak yapılan projeler farklı yasal düzenlemeler kapsamında gerçekleştirilmektedir.

Özellikle AB’ye uyum süreci içinde yapılan uyum çalışmaları kapsamında bu modele yönelik yeniden yapılandırma girişimlerine tanık olmaktayız (Karasu, 2009:

85). KÖİ’ler AB müktesebatı kapsamında kamu alımı olarak kabul edilmekle birlikte resmi bir KÖİ (PPP) kavramı tanımı yapılmamıştır. Ancak bu model esasında bir nevi imtiyaz (concession) niteliğindedir. 2014/23/AB sayılı İmtiyaz Sözleşmeleri İhale Direktifi kapsamında belli bir eşik değeri (5.225.000 Euro) aşan imtiyaz işlerine ilişkin usul ve şekil kurallarını düzenlenmiştir. İmtiyazlar Direktifinde atıfta bulunulan faaliyetlere (enerji, ulaştırma, posta hizmetleri vb.) ilişkin imtiyaz verilmesi şartları düzenlenmiştir. Artık Türkiye’deki kamu alımları mevzuatı açısından imtiyaz hukukunun Avrupa Birliği normlarına ve özellikle 2014/23/AB sayılı İmtiyaz Sözleşmeleri İhale Direktifine uyumlu hale getirilmesi bir gereklilik arz etmektedir.

Diğer taraftan İmtiyazlar Direktifinde KÖİ’lerin, Kamu Alımları Direktifi kapsamında düzenlenen klasik bir kamu ihalesi mi veya İmtiyazlar Direktifi kapsamında gerçekleştirilmesi gereken bir imtiyaz ihalesi mi olduğuna yönelik açık bir düzenleme yer almamaktadır.26 Dolayısıyla KÖİ’lerin imtiyazlar direktifi çerçevesinde uygulanmasında yasal belirsizlik söz konusu olup bu model için belirlenen herhangi özel bir kural bulunmadığından KÖİ projelerini kesin sınırlarla ayırmak pek mümkün değildir. Avrupa Birliği mevzuatına uyum çerçevesinde Türkiye’de yetersiz ve dağınık hukuki altyapıyı yeknesaklaştırma ve uyumlu hale getirme adına geçmişte Devlet Planlama Teşkilatı27 ve KİK tarafından KÖİ’lere ilişkin farklı Kanun tasarıları oluşturulmuştur.28 Ancak 2018 yılının içinde olduğumuz bu tarihe kadar nihai olarak KÖİ modelini kapsayacak genel nitelikte bir kanun halen düzenlenememiştir. Bu hususlar itibarıyla KÖİ ile ilgili olarak Türkiye’deki yasal alt yapı hem idareler hem de özel sektör açısından pek de yeterli değildir.

Netice itibarıyla Kamu İhale Kanunu kapsamı dışında kalan bu büyük alan potansiyel bir çatışma alanı niteliği taşımaktadır. KÖİ modelleri kapsamında yapılan projelerin işleyiş ve yürütülmesine ilişkin koordinasyon, denetim ve takip edilmesinden

26 http://www.sigmaweb.org/publications/Public-Procurement-Brief-31-2016-Turkish.pdf

27 DPT, 2011 yılında Kalkınma Bakanlığı olmuştur.

28 DPT tarafından 2007 yılında “Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Kamu Kesimi İle Özel Sektör İşbirliği Modelleri Çerçevesinde Gerçekleştirilmesine İlişkin Kanun Tasarısı Taslağı” hazırlanmıştır.2009 yılında ise KİK tarafından "Kamu Alımları ve Sektörel Alımlar İle İmtiyaz İhaleleri Hakkında Kanun Tasarısı Taslağı” hazırlanmıştır

sorumlu tek bir otorite bulunmamaktadır. Diğer taraftan bu kapsamda yapılan projelerin yatırım finansmanına ilişkin devlet destekleri giderek artmaktadır. Dolayısıyla bu nitelikte büyük ölçekli projelerin, planlanması, gerçekleştirilmesi, izlenmesi ve değerlendirilmesine yönelik olarak koordine içinde çalışan bir sistemin kurulması, yatırım döngüsünün planlanması, inşası, işletmeye alınması, işletilmesi vb. tamamlayıcı her bir aşamaya ilişkin detaylı analizlerin yapılması; harcamaların rasyonelleştirilmesi ve etkin bir hizmet üretimi için son derece önemlidir.

3.1.1.3 Offset Uygulamaları

Çalışma içerisinde kamu alımları kapsamında değerlendirdiğimiz bir alım türü de offset uygulamalarıdır. Kamu tedarik sisteminde özellikle yüksek teknolojili sektörlere ilişkin yurtdışı alımlarında son zamanlarda offset alımlarının ön plana çıktığı görülmektedir. DTÖ Kamu Alımları Anlaşması’nda offset uygulamaları “ulusal unsurlar, teknoloji lisanslama, yatırım yapma zorunluluğu veya karşılıklı olarak yapılan ticarete ilişkin veya benzeri koşullar vasıtasıyla ulusal kalkınmayı teşvik etmek veya ödemeler dengesi hesaplarını iyileştirmek için kullanılan önlemler” olarak değerlendirilmektedir (Alyanak, 2013: 109-110).

Offset uygulamaları, yapılan uluslararası ihaleler neticesinde ihalelerin yapıldığı ülkelerin ihracat potansiyelini geliştirmek ve bu ülkelerden çıkacak dövizi telafi etmek amacıyla ana anlaşmaya ek olarak verilen taahhütleri içermektedir.29 Bu uygulamalar kapsamında verilen taahhütler aracılığıyla ihaleyi açan ülkeye yönelik yapılacak yatırımlar, teknoloji transferi, lisans/know-how transferleri, istihdam, eğitim, ar-ge çalışmaları, ihracat ve diğer döviz kazandırıcı hizmet ve işlemler sayesinde getiriler sağlanarak mevcut sanayi altyapısı altında ihracat ve ithalat kalemlerinin düzenlenmesi amaçlanmaktadır. Dolayısıyla offset uygulamalarının ana nedenlerinden birisi ticaret dengesi sağlamak olup yurtdışı alımlardan kaynaklı ödemeler dengesinde oluşabilecek açıkların kısmi de olsa olsa telafi edilmesidir.30 Diğer bir nedeni ise ülkeye teknoloji transferi sağlanarak sanayi alanının verimliliğinin ve rekabet gücünün artırılmasını sağlamaktır.

AB uyum sürecinde 2015 ve 2016 yılı İlerleme Raporlarında “Fasıl 5: Kamu Alımları” başlığı altında offset uygulamalarına ilişkin bazı değerlendirilmelerde bulunulmuştur. 4734 sayılı Kanun’da yapılan değişikliklerle kamu ihalelerinde sivil

AB uyum sürecinde 2015 ve 2016 yılı İlerleme Raporlarında “Fasıl 5: Kamu Alımları” başlığı altında offset uygulamalarına ilişkin bazı değerlendirilmelerde bulunulmuştur. 4734 sayılı Kanun’da yapılan değişikliklerle kamu ihalelerinde sivil