• Sonuç bulunamadı

1.4 Kamu Alımlarının Ekonomik, Mali ve Sosyal Etkileri

1.4.1 İktisadi Büyüme ve Kalkınma 23

Bir ülkede büyümeyi ve toplumsal refahı arttıracak en az üç kaynaktan söz etmek mümkündür. Bunlardan ilki mevcut üretim kapasitesinin daha yoğun ve etkin bir şekilde kullanılması, ikincisi mevcut kapasitenin ekonominin potansiyel ve fiziki hasılası arasındaki boşluğu dolduracak şekilde yeniden tahsisi, üçüncüsü ise mevcut fiziki ve beşeri sermaye stokunun arttırılmasıdır. İktisadi büyümenin ve kalkınmanın yeterli hız ve rasyonellikte gerçekleştirilmesi amacıyla devletlerin ulusal sanayileri korumak ve geliştirmek için politikalar üretmesi, yani tedbirlerle veya teşviklerle büyüme ve kalkınmaya yönelik faaliyetlerle ekonomik ve sosyal hayatta müdahalelerde bulunulması gereklidir. Hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerdeki hükümetler, söz konusu politika hedeflerine ulaşmak için çok çeşitli yollar kullanabilmektedir. Bu noktada iktisadi büyümeye ve verimliliğe katkı sağlanan kanallardan biri kamu alımlarıdır.

Ülkelerin gelişme hızı ile kamu alımları arasında genellikle pozitif bir korelasyon bulunduğunu söylemek mümkündür. Ekonomik büyüme ve kalkınma için kamu alımlarının varlığı önemli bir önkoşuldur. Kamu alımları salt bir ihtiyacın karşılanmasının ötesinde bir politika aracı olarak iktisadi büyüme ve kalkınmanın geliştirilmesi amacıyla ekonomik faaliyetleri hızlandırmak, ulusal sanayi korumak, yurtiçi imalat sanayinin gelişimini sağlamak gibi amaçların elde edilmesini kolaylaştırmaktadır (Watermeyer, 2010). Küreselleşen ekonomik yapıda zaman içerisindebirçok kamu hizmetinin kamu alımına konu edilmesi, piyasa için yeni pazar alanlarının açıldığı anlamına gelmekte olup yapılan alımlar iktisadi çoğaltan etkisiyle piyasayı ve ekonomiyi canlandırıcı etkiler ortaya çıkarmaktadır. İktisadi istikrar açısından bakıldığında ise özellikle durgunluk dönemlerinde kamu alımları aracılığıyla yapılan harcamalarda öncelikli olarak yatırım harcamalarına odaklanıldığı görülmektedir (Toprak, 2014: 187). Yatırım niteliğindeki kamu alımları, kalkınmayı destekleyen itici bir güç olarak sermaye birikimine katkı sağlamaktadır.

Diğer bir mesele ise sermaye birikimini arttırmak için toplam tasarruf oranını yükseltmektir. Kamu harcamaları içerisinde kamu alımlarının %30-%40 oranlarında bir paya sahip olduğu dikkate alındığında konunun önemi daha iyi anlaşılacaktır. Tasarruf sağlamanın en temel yollarından biri kamu alımlarının en iyi kalitede en uygun fiyata temin edilerek etkin bir şekilde gerçekleştirilmesidir. Zira etkin ve amacına uygun şekilde gerçekleştirilecek bir kamu alımları süreci, harcama denetiminin sağlanması ve maliyet-fayda etkililiğinin gerçekleştirilebilmesi açısından kayda değer sonuçlar yaratacaktır. Böylece kamu açıkları azaltılarak bütçe açıklarının da pratik ve kalıcı bir yolla azaltılması ve kontrol edilmesine katkı sağlanabilecektir.

Bütçe açıklarının yanı sıra özellikle gelişmekte olan ülkeler açısından mal ve hizmet üretiminin ve bunun doğal bir bağlantısı olarak da ekonomik büyümenin yoğun şekilde ara malı ithalatına bağımlı olması, üretim sürecinde ithalata bağlı bir büyümeyi ve dolayısıyla cari açık sorununu pekiştirmektedir. Nitekim son yıllarda yaşanan cari işlem açıklarından kaynaklanan ödemeler dengesi krizleri birçok ülkeyi, açıkların sürdürülebilirliği konusunda çözüm arayışları içine sokmuştur. Bu kapsamda ithalata bağlı bir büyüme gerçekleştiren ve dış ticaret açığı nedeniyle cari açık sorunu yaşayan ülkelerde cari açığın azaltılmasında temel çözüm noktalarından biri; kamu alımları aracılığıyla yurt içi üretimin geliştirilmesine yönelik politikalar üretilmesidir.

Yerli üretim ve teknolojinin geliştirilmesi ile kapasitesinin arttırılmasına yönelik yürütülen kamu alımları politikaları sayesinde ihracatın ithalata olan bağımlılığının azaltılması, üretimde orta ve yüksek teknolojili sanayii ürünlerinin payının yükseltilmesi, teknoloji açığının kapatılması gibi uygulamalar suretiyle cari açık ve teknolojik gelişim açısından etkili sonuçlar yaratılabilir. Burada büyüme sürecinde devamlılığın ve sürdürülebilirliğin sağlanması açısından teknolojik gelişimin ve yenilikçiliğin önemli olduğunun altını çizmek gerekir.

Ayrıca gelişmekte olan ülkeler açısından temel konulardan birinin iktisadi kalkınma meselesi olması sebebiyle kamu alımları; yerli üretime rekabet gücü kazandırılması, üretim ölçeklerinin büyütülmesi, ulusal teknolojik yetenek ve kapasitenin inşası ile geliştirilmesine ivme kazandırılması, yapılan yatırımların stratejik sektörlere yönlendirilmesi, dolayısıyla iktisadi büyüme ve kalkınma ile benzeri amaçların gerçekleştirilmesinde kullanılabilecek önemli bir sanayi politikası aracı olarak da algılanmaktadır (Yülek ve Tiryakioğlu, 2013: 2). Kamu alımlarının bir sanayi politikası aracı olarak ekonomik kalkınma ile ilişkisi aşağıdaki şekilde şematize edilebilir:

Şekil 2. İktisadi Kalkınma Sürecinde Kamu Alımlarının Diğer Politika Araçları ile İlişkisi

Kaynak: Yülek ve Tiryakioğlu, 2013.

Hükümetler ulusal gelişim hedeflerini desteklemek için öncelikle yabancı ekonomik operatörlere bağımlı olmak yerine mal ve hizmetlerin yerel operatörler tarafından üretilmesini isterler. Çünkü rekabetçi bir iç piyasanın gelişiminde yerli üretim; maliyetlerin düşürülmesi, arz imkânının artışı, vatandaşlara istihdam sağlanması ve yerel yenilikçiliğin geliştirilmesine yönelik bir platform oluşturduğu için çok cazip bir seçenektir. Bu doğrultuda ulusal teknolojik yetenek ve kapasitenin arttırılması amacı doğrultusunda kamu alımlarının talebi ve arzı yönlendirici gücü kullanılarak yerli girdi

tercih edilmesi teşvik edilmelidir. Aksi durumda üretim yapılmasına yönelik gerekli ithal girdi kullanımındaki artış, yerli üretim aleyhine bir ortam oluşturarak cari işlemler dengesini de olumsuz etkilemektedir.

Günümüzde artan uluslararası rekabet ile birlikte kamu alımları kavramı, geleneksel kamu alım politikalarının ötesinde kamu kaynaklarının inovasyon4 ve teknoloji geliştirmeye dönük alımlara aktarılmasını ifade eder duruma gelmiştir. Çünkü Ar-Ge ve inovasyon olmadan rekabetçi bir üretim yapısı oluşturulması zordur. Kamu alımları sayesinde sanayi politikalarının şekillenmesinde yeni teknolojik yeteneklerin edinilmesi ve geliştirilmesi, ayrıca inovasyonun teşvik edilmesi ile yenilikçiliğin sağlanması bir talep artışı yaratarak iktisadi büyüme ve kalkınmayı çok yönlü olarak destekleyecek stratejik bir altyapı oluşturmaktadır. Yenilikçilik, gelecekteki büyümenin ana etmenleri arasında yer almakta olup akıllı, sürdürülebilir ve kapsayıcı büyüme için Avrupa 2020 stratejisinin merkezine yerleştirilmiştir.5 Daha kaliteli hizmet beklentisi, kamu hizmetleri alanında özellikle sağlık, inşaat, ulaşım savunma ve güvenlik gibi alanlarda belirgin bir yenileşim ihtiyacını gerektirmektedir. Dolayısıyla satın alma stratejileri çerçevesinde akıllı, sürdürülebilir ve kapsayıcı büyüme için kamusal satın almalar, yenilikçiğin yaygınlaştırılmasını desteklemek adına devletin kullandığı bir araç olarak daha da ön plana çıkacaktır.

Yenilikçiliği teşvik eden kamu politikalarının tasarımı, beklenen hedeflere ulaşabilmesi açısından “maliyet etkinliği” yönüyle önemlidir (Yülek ve Daş, 2016:

556). Kamu sektörünün etkin ve verimli bir hizmet sunumu için inovatif mal ve hizmetlerin talebinde seçici davranması, özel şirketlerin inovatif faaliyetlerinin destekleneceği geniş bir alım gücü ortaya çıkarabilecektir (Poyraz, 2013: 75). Bunun için kamu ihalelerinde doğrudan doğruya inovasyonu hedefleyici stratejik düzenlemeler yapılabilir (Edler ve Georgheiu, 2007) veya inovatif mal ve hizmetlerin temini için alternatif alım yöntemleri belirlenebilir.

Kamu alımlarının belli sektörlerde üretim yapısının dönüştürülmesi ve o alanda faaliyet gösteren işletmelerin sınai derinliklerinin kökleştirilmesi amacıyla bir sanayi politikası enstrümanı olarak kullanılması ve bu enstrümanın başarısı, politika yapıcıların stratejik sektörler belirlemeleri ve üretim yapısının bu sektörler etrafında şekillendirilmesine bağlıdır (Poyraz, 2013: 43). Tarihsel tecrübeler incelendiğinde

4 Türkçeye İngilizceden geçen bu kavram, Latince “innovatio” sözcüğünden türemekte olup, Latincede yenilenmek, değişmek ve başkalaşmak anlamına gelmektedir.

5 2014/24/AB Sayılı Direktif.

ABD, Japonya, Güney Kore gibi bugünün gelişmiş ülkelerinin geçmişte kamu satın alma politikalarını stratejik bir politika aracı olarak kullanmayı başardıkları, ülkelerinin iktisadi kalkınma deneyimlerinde sınai derinlik oluşumuna katkı sağlamış oldukları görülmektedir (Yülek ve Tiryakioğlu, 2013: 7).

İktisadi kalkınmanın en başarılı örneğini vermiş ülkelerden Güney Kore yarı iletken üretimi ve otomotiv sanayi, Japonya elektronik cihaz üretimi, ABD demir çelik sektörünü stratejik sektör olarak belirlemiş ve stratejik sektör odaklı hedefleme politikaları uygulamada olumlu sonuçlar doğurmuştur. Dolayısıyla kamunun ihtiyaç duyduğu alanlara yönelik stratejik sektörlerin belirlenmesi ve kamu alımlarının belirli bir kalkınma programı ve sektör seçimi yapılarak kurgulanması, iktisadi kalkınma ve büyüme sürecinde uygulanan sanayi politikalarının önemli bir kısmını oluşturmaktadır.

Ayrıca kamu alımlarının yöneldiği bölgesel kesimler, toplumsal gruplar veya sınıflar itibarıyla gelir getirici etkiler sağladığı da dikkate alındığında kamu alımları, gelir dağılımının tahsisinde işlevsel olarak emek ve sermaye arasındaki bölüşümü de etkilemektedir.

Aktarılan hususlar itibarıyla miktar ve nitelik itibarıyla ekonomik kapasitesinin gelişimine imkân tanınan alanlardan biri olarak kamusal alımlar, yerli üretimi ve teknoloji kapasitesini güçlendirmek, yenilikçiliği desteklemek ve ithalata dışa bağımlılığı azaltarak cari açık üzerinde olumlu etkiler doğurmak, dolayısıyla ekonomik büyüme ve kalkınmanın gelişimi açışından oldukça yüksek bir potansiyele sahiptir.

1.4.2 İstihdam Politikaları

Etkin bir işgücü piyasasının varlığı, ekonomik rekabet gücünün artırılması, sürdürülebilir bir piyasa ortamının sağlanması, yoksulluğun azaltılması, gelir dağılımının iyileştirilmesi açısından temel bir gerekliliktir. İşsizlik oranının yüksek olması, kayıt dışı istihdamın yüksek boyutlara ulaşması, düşük ücretli ve sigortasız işçi çalıştırılması, kötü çalışma koşulları, işgücünün eğitim seviyesinin düşüklüğü gibi hususlar işgücü piyasasının önemli sorunları arasındadır.

İşsizlikle mücadelede kullanılabilecek araçlar arasında kamu alımları etkin bir araç olarak yer almaktadır (McCrudden, 2004: 259). Kamu alım sözleşmeleri kullanılarak işsizlik ve istihdama yönelik sosyal politikaların yürürlüğe koyulmasının uzun bir geçmişi vardır. Sosyal adalet konuları ile kamusal tedarik arasında bağlantı kurma girişimleri, 19 uncu yüzyılda çoğunlukla İngiltere'de ve Amerika Birleşik

Devletleri'nde ortaya çıkmıştır (McCrudden, 2004: 258). Emek piyasası ile kamu alımlarının en büyük kesişim noktası, personel çalıştırılan hizmet alımlarıdır. Hemen hemen tüm hizmetlerin gerçekleştirilmesinde ve işlerin yürütülmesinde, malların imalatı ve tedarikinde işgücü en temel unsurdur. Kamu alımları kapsamında istihdam edilenlerin sayısına net olarak ulaşılamamakla birlikte kamuda hizmet satın alınması yoluyla çalıştırılanların sayısının azımsanmayacak büyüklükte olduğu söylenebilir.

Ayrıca kamu alımlarına konu işlerde temel bir cari harcama kalemi olan personel istihdamı, emek kesiminin ücret gelirleriyle ilgili olup bu sınıfa doğrudan gelir transferi sağlamaktadır. Bununla birlikte kamuda hizmet alımı sözleşmelerinin yaygınlaşması, ücretli kesimden sermaye kesimine doğru bir gelir transferi niteliği de taşımaktadır.

Dolayısıyla kamu alımları kapsamında yürütülen istihdam politikaları ile sermaye birikimi arasında da güçlü bir ilişki bulunmaktadır.

İşsizlik probleminin yanı sıra kişiler arasında eşitsizliğin ve yoksulluğun azaltılması için dezavantajlı ve dışlanmış kesimlerin ihtiyaçlarına yönelik olarak koşulları düzenleme adına gerekli politikaların üretilmesi de desteklenmektedir.

Toplumda bazı kesimler sağlık ve eğitim hizmetleri, kültürel olanaklar ile bilgi iletişim teknolojilerinden yararlanma, üretim etkinlikleri içinde yer alma ve karar alma süreçlerine katılma açısından sosyal dışlanmaya maruz kalmaktadır (McCrudden, 2004:

259). Yoksulluk riskiyle karşı karşıya kalanlar, eğitimsiz bireyler, kadınlar, çocuklar, yaşlılar, eski hükümlüler, geçici nitelikte ve güvencesi olmayan işlerde çalışanlar, engelliler; dezavantajlı gruplar arasında sayılabilir.

Sosyal dışlanmaya maruz kalan söz konusu birey ve gruplar için sosyal yardımlardan ziyade bu grupların işgücüne katılımlarının arttırılarak emek piyasasına nakli; yoksullukla mücadele, sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması ve yaşam koşullarının kabul edilebilir bir düzeye getirilmesi açısından son derece önem taşımaktadır (Karakan, 2010: 103). Bu gruplar için çalışma hayatına katılım, aslında toplumsal bir katılım aracıdır. Kamu alımlarının dezavantajlı sosyal grupların iktisadi gelişmesinin desteklenmesi sağlamak için bir politika aracı olarak kullanılabileceğini ifade eden Arrowsmith, bu politikalara ilişkin (1) Politikaların genel yasal gerekliliklerle uyumu (Policies that Go Beyond Compliance with General Legal Requirements), (2) Sözleşmelerin ve politikaların yürürlüğe girme performansı (Policies concerned only with performance of the contract and policies), (3) Politika uygulama mekanizmaları (Mechanisms for implementing horizontal policies) olmak üzere bir sınıflandırmaya yer vermektedir (2010b: 149-186).

Kamu alımları kapsamında uygulanan yatay politikalar, sıklıkla düzenleme şeklinde ortaya çıkmakta ve genel çerçevede yasal mevzuata uyma açısından idarelere ve yüklenicilere birtakım sorumluluklar yükleyerek sosyal ve çevresel yararlar oluşmasını sağlamaktadır. Dezavantajlı gruplara ilişkin güvenli bir istihdam türünün yaratılması ve daha adil çalışma koşullarının oluşturulması amacıyla tekliflerin değerlendirilmesinde veya en uygun teklif sahibi istekliyi belirlemede engelli işçi veya kadın çalışan istihdam edilmesi veyahut korumalı iş yerlerine yönelik özel düzenlemeler yapılarak bir teşvik oluşturulması uygulanabilecek politika araçları arasındadır. İhale dokümanlarında, işin yürütülmesinde istihdam edilecek personelin belli bir oran dâhilinde kadın olması veya engelli olması gibi pozitif ayrımcılık içeren düzenlemeler yapılması veya bu şekilde istihdam temini sağlayan firmalara avantaj sağlanması (fiyat dışı unsur olarak puan verilmesi) gibi uygulamalar bu politikaları teşvik edici niteliktedir. Bu çerçevede söz konusu grupların istihdamına yönelik politikaların temelde cezalandırma ve teşvik etme olmak üzere iki ayrı strateji üzerinden yürütüldüğü görülmektedir.

Kamu alımları ile istihdamdan bahsedildiğinde kayıtlı istihdam üzerinde de durmak gerekecektir. Kayıt dışı istihdam, vergi/prim ödeme gibi mali sorumluluklardan kaçınmak ve/veya iş mevzuatının zorunlu kıldığı yasal gereklilikleri yerine getirmemek amacıyla herhangi bir işte çalışıldığı halde resmi kayıtlara girmeyen, yasal belgelerle belgelendirilemeyen sosyal güvenlik şemsiyesi ve vergi sistemi dışında kalan istihdamı göstermektedir. Kaçak çalışma veya kaçak işçi çalıştırma, çalışan işçi sayısının düşük gösterilmesi, sigorta primlerinin eksik ödenmesi, asgari ücretin altında ödeme yapılması, sağlık ve benzeri hizmetlerden yoksun kalınması, günlük ücretli çalışma haricinde ikinci bir kayıtsız işte çalışma, yasalara aykırı şekilde çocuk işçi çalıştırılması, yasalara aykırı olarak engelli işçi çalıştırılması veya çalıştırılmaması, cinsiyete, görünüşe, din ve mezhepe dayalı ayrım yapılması, ek bir işte çalışma yasağı, iş sağlığı ve güvenliği standartlarının uygulanmaması gibi hususlar kayıt dışı istihdama neden olan uygulamaların başında gelmektedir.

Kayıt dışı ekonominin azaltılması için en başta sektörlerin kayıtlı istihdam açısından güçlendirilmesi ve istihdam edilecek personelin kayıtlı şekilde çalıştırılmasına ilişkin teşviklerin arttırılması gerekmektedir. Kamu alımları kanalıyla işgücü piyasasında önemli gelişmeler kaydedilmekle birlikte özellikle istihdam edilen personelin kayıtlı hale getirilmesi ile engelli işçi çalıştırılmasına yönelik mevzuatta uyumlaştırma politikaları istihdamı daha da etkinleştirmektedir. Kayıt dışılığın devlet

açısından öncelikle vergi geliri kaybı anlamına geldiği dikkate alındığında kamu alımları aracılığıyla istihdam sağlanması ve kayıtlı hale getirilmesi hem yurt içi üretimi arttırarak işsizliği azaltmakta hem de gelir dağılımında düzelmelere katkıda bulunmaktadır. Kamu ihaleleri kapsamında çalıştırılacak işçiye ödenecek ücret, çalıştırılan kişilerin ilgili Kanunlara uygun olarak istihdam edilip edilmediği, sigortalı çalıştırılıp çalıştırılmadığı gibi hususlar kayıt dışı istihdam açısından önemli konulardır.

Bu noktada kamu alımlarının, hukuki ilişkiler temelinde personel istihdamı sağlayarak kayıt dışı istihdamın azaltılması, bazı grup ve kesimlerin korunması ile çalışma koşullarının iyileştirilmesi açısından olumlu sonuçlar ortaya çıkardığı anlaşılmaktadır.

1.4.3 Yolsuzluk

Yolsuzluk, günümüzde gelişmiş veya az gelişmiş olmasına bakılmaksızın pek çok ülkede ekonomik gelişim ve kamu harcamaları üzerindeki etkilerinden dolayı küresel bir problem niteliği arz etmektedir. Bu kavram genel itibarıyla kamu gücünün hile, sahtekârlık, rüşvet gibi yollarla kötüye kullanılmasını ifade etmektedir. Yolsuzlukların ortaya çıkmasında birbirini etkileyen birçok faktör bulunmaktadır. Kurumsal yapıdan kaynaklanan nedenler, sosyokültürel nedenler, kişisel nedenler veya yasal yetersizlikler gibi çeşitli nedenler yolsuzluğa yol açabilmektedir.

Kamu ve özel sektör arasındaki en önemli temas alanlarından biri olan kamu alımlarının küresel ölçekteki ekonomik boyutları ve ticari işlem hacmi gün geçtikçe artmaktadır. Sektörler arasındaki etkileşimin giderek arttığı bu alan yolsuzluğa karşı en savunmasız hükümet faaliyetlerinden biri olarak nitelendirilmektedir. Kamu ihalelerinin

“yolsuzluk” ve “usulsüzlük” anlamına geldiği algısının kamuoyunda yerleşmesi kamu alımlarının başlıca sorunları arasında yer almaktadır.

Bu bakış açısına neden olan en önemli etkenlerden biri, bu alanın kamu kaynaklarını kendi çıkarları için kullanmaları konusunda kamu ve özel sektördeki aktörlere oldukça fazla fırsat sunmasıdır (OECD, 2016: 6). Kamu ihalelerinde gerçekleştirilen işlem hacminin büyük olması ve bütçeden önemli kaynak kullanımının gerçekleşmesi bu alanda yolsuzluk, usulsüzlük ve kaynak israfının yanı sıra kamu zararının görülme ihtimalini artırmakta ve söz konusu alanları idari yönetim açısından riskli konuma getirmektedir. Zimmet, rüşvet, dolandırıcılık, danışıklı teklifler, siyasi himayecilik, kamu görevlilerinin güveni kötüye kullanması, belgede sahtecilik gibi çeşitli yolsuzluk eylemleri kamu alımları alanında istismara neden olabilmektedir. İşlem hacmi ve finansal çıkarlara ek olarak sürecin karmaşıklığı, kamu görevlileri, işletmeler

ve çok sayıda paydaş arasındaki yakın etkileşim de yolsuzluk riskini alevlendirmektedir (OECD, 2016: 6). OECD Yabancı Rüşvetle Mücadele Raporu (2014) kamu alımlarının yolsuzluğa açık bir alan olduğunu gösteren kanıtlar sunmaktadır. Bu raporda yer alan verilere göre incelenen yabancı rüşvetçilik vakalarının neredeyse yarısından fazlası kamu alımları sözleşmelerinin alınmasına ilişkin ortaya çıkmaktadır (OECD, 2016: 6).

Grafik 1. Rüşvet Alanları (%’lik Dağılımı)

Kaynak: OECD, Preventing Corruption in Public Procurement, 2016, s.6.

Birçok ülkede yolsuzluk riskleri kaynakların halka tahsis edilmesi sürecindeki karar almayla ilgili süreçlerden ve daha ziyade gizlilik ve takdir hakkının kullanıldığı alanlardan kaynaklamaktadır. Ayrıca ihaleye fesat karıştırma ve kartel yapılanmaları gibi durumlar satın alma sürecini daha da zayıflatmaktadır. Bu durumlar kamu ihaleleri aracılığıyla kaynak dağılımının bozulmasına, rekabetin ve pazar erişiminin kısıtlanmasına neden olmaktadır. Yolsuzluk nedeniyle alım konusu işin fiyatlarının şişirilmesi, yaptırılmayan işlerin fatura edilmesi, sözleşme kriterlerini karşılamayan niteliksiz işlerin kabulü büyük maliyet kayıplarına yol açarak kamu fonlarının yanlış dağılımına sebebiyet verirken aynı zamanda yetersiz, yersiz ve/veya düşük kaliteli hizmet sunumuna da yol açmaktadır. Yolsuzluğun yanlış tahsisler, yüksek giderler ve düşük mal, hizmet ve iş kalitesi gibi nedenlerle kamu kaynaklarının kaybedilmesi gibi ekonomik maliyetlerinin yanında birtakım toplumsal maliyetleri de söz konusudur. En önemli toplumsal maliyetlerden biri toplumun devlete güvenine ve hukukun üstünlüğüne olan inancının kaybolmasıdır (Polat, 2003: 79).

Kamu alımları ve yolsuzluk arasındaki bu yakın ilişki bu alanın uluslararası alanda işbirliği ile ele alınan konular arasında yer almasına yol açmıştır. OECD üye ülkeleri tarafından geliştirilen ve üzerinde anlaşmaya varılan OECD Kamu Alımlarında Dürüstlüğü Artırma Esasları kapsamında ihtiyaçların tanımından teklif yönetimi, sözleşme yönetimi ve ödemeye kadar tüm satın alma döngüsünde savurganlık,

12 57 67 4 6

1 7

0 10 20 30 40 50 60

Kamu alımları Diğer imtiyazlı işlemler Ruhsat/yetki Yolculuk vizeleri

Rüşvet Dağılımları %

Rüşvet Alanları

dolandırıcılık ve yolsuzluğun önlenmesi için ortak standartlar geliştirilmiştir (OECD, 2011: 110).

Kamu alımları alanında yolsuzluğu engellemenin veya azaltabilmenin başlıca yolu; ihale sürecinin mümkün olan en üst seviyede saydamlık, rekabetçi ve adil koşullar içerisinde gerçekleştirilmesini temin etmektir. Bu durum ülkelerin satın alma döngüsünü yönetme ve denetleme kapasitelerini geliştirmelerini gerektirir (OECD, 2009: 110). Bazı ülkelerde ihalelere fesat karıştırılmasının önlenmesine yönelik firmaların geçmişte bu tür davranışlarda bulunmadığını belgelendirme zorunluluğunun ihalelere katılım kriterleri olarak belirlenmesi, bu tür faaliyetlerde bulunan firmaların

Kamu alımları alanında yolsuzluğu engellemenin veya azaltabilmenin başlıca yolu; ihale sürecinin mümkün olan en üst seviyede saydamlık, rekabetçi ve adil koşullar içerisinde gerçekleştirilmesini temin etmektir. Bu durum ülkelerin satın alma döngüsünü yönetme ve denetleme kapasitelerini geliştirmelerini gerektirir (OECD, 2009: 110). Bazı ülkelerde ihalelere fesat karıştırılmasının önlenmesine yönelik firmaların geçmişte bu tür davranışlarda bulunmadığını belgelendirme zorunluluğunun ihalelere katılım kriterleri olarak belirlenmesi, bu tür faaliyetlerde bulunan firmaların