• Sonuç bulunamadı

Kahramanların ÂĢık Olmaları

3.2. Ad Verme

3.2.2. Kahramanların ÂĢık Olmaları

Türk halk hikâyelerinde genellikle görerek âĢık olma ve rüya da âĢık olma yer almaktadır lakin bunun yanında resmini görerek de âĢık olma da olabilir. Gül ile Sitemkâr, Bamsı Beyrek gibi hikâyelerde olduğu gibi kahramanlar birbirlerini görerek hatta birlikte büyüyerek âĢık olurlar. Bu hikâyeler arasında çocuksuzluğa çare arayan iki ailenin aynı anda çocuk sahibi olmasıyla çocukları arasında beĢik kertmesi yapması da vardır (Ekici, 1995; 22).

“ÂĢık Garip”, “Hilali ile Seherhan”, “Gül –Bilbil” gibi hikayelerde görüldüğü gibi rüyada bade içerek âĢık olma durumu da vardır. Epik anlatı türlerinde görülmeyen rüya özelliği daha çok roman devri ürünlerde görülen bir durumdur (Ekici, 1995; 23) birden çok iĢlevi bulunan rüyaların âĢık hikâyelerindeki iĢlevi, “ÂĢık biyografilerim

etrafında teĢekkül eden halk hikâyelerinde daima aynı Ģekilde ortaya çıkan rüyalar, âĢık olacak kiĢinin zihnine kaydedilmiĢ bir ilk örneğin (archetype) tekrarlanan Ģekilleridir. Bu tür rüyalar zihne ve ruha iĢlenmiĢ platonik bir mefhuma bağlı olarak Ģairin gerçekleĢtirmek istediği bir mesaj taĢırlar” (Günay, 1993; 89) Ģeklindedir. Bunun

dıĢında elbette rüyaların farklı iĢlevleri de vardır lakin Gül-Bilbil hikâyesinin konusu dıĢında olduğu için ele alınmamıĢtır.

Ġki Ģekilde görülen rüyaların birinci bölümünde “ferdi” veya “serbest” rüyalar yer alırken ikinci bölümünde “resmi rüyalar” veya “kültür örneği rüyaları” yer alır. Burada halk hikâyeleri bağlamında önemli olan Ģekil kültür örneği rüyalarıdır. Geleneklerin bu rüya çeĢidi vasıtasıyla aktarılması sağlanır. Bu tür rüyalar toplumda yaĢayan bireyin kendine bir yer edinmesini sağlar. Ayrıca rüyasında gördüğü olağanüstü

unsurlar onu karĢılaĢacağı tehlikelere karĢı uyararak koruyucu fonksiyonda barındırır. Bu Ģamanlık statüsüne geçiĢte görülen rüyalarla benzerlik gösterir. Bu durumun toplumun anlayıĢını ve dini bakıĢ açısı değiĢtikten sonra aldığı Ģekili Umay Günay Ģu Ģekilde açıklamıĢtır, “…Daha önceki bölümlerde bu rüyaların (kültür örneği)

Ģamanlığa giriĢ merasimlerinin Ġslamiyet ve Osmanlı kültürü altında Ģekil değiĢtirerek rüya motifine döndüklerini açıklamıĢtık. ġamanlığa giriĢ merasimleri milletimizin kolektif Ģuur altında muhafaza adilmiĢ, ozan-baksı edebiyat geleneğinin Ġslamiyet içinde aĢık edebiyatı geleneği halinde dönüĢmesi sırasında rüya Ģeklinde ortaya çıkmıĢtır. Ġslamiyet‟in kutsal kiĢilerin göründüğü rüyalara verdiği değerin tesiri ile bu rüyalar toplum tarafından takdirle kabul edilmiĢtir. … Ġslamiyet‟in kabulünden sonra küçümsenen ve eski saygıdeğer yerlerini kaybeden ozanlar, bu rüyalarla din büyüklerinden aldıkları ruhsat sayesinde toplum içindeki eski yerlerine kavuĢmuĢlardır.” (Günay; 1993; 91-92). Burada dikkat çeken nokta Ģamanlıktan gelen

geleneğin Ġslamiyet çerçevesinde tekrar düzenlenerek halk arasında kabul ettirilmiĢ olmasıdır. Bu sayede sözlü anlatılarda rastlanan rüya yapısı kısmı bir değiĢiklik göstererek devam etmiĢtir.

Rüya görme durumundan sonra kahramanın âĢık olmasının yanında kahramanın kazandığı bazı özellikler de söz konusudur. Bunlardan birincisi kahramanın öncesinde saz çalıp Ģiir söyleyememesine ve bir eğitim almamasına rağmen bu özelliği kazanmıĢ olmasıdır. Hikâyelerin nazım-nesir karıĢık yapıda olması, rüya sonrası Ģiir söyleme özelliğinin kazanılmıĢ olması icracı için de oldukça önemlidir çünkü icra sırasında kendi Ģiirlerini dile getirir. Tüm bunların yanı sıra kahramanın rüya sırasında bu özelliği kazanmıĢ olmasına karĢın hikâye sırasında etrafındaki karakterlerin bu Ģiir söyleme özelliğini nasıl kazandıkları bilinmemektedir. Rüya görmesi bir baĢka yapı olan sevgiliyi arama durumunu da doğuran bir yapıdır (Ekici, 1995; 24).

“ÂĢık Garip” hikâyesinde “… Allah‟a yalvarıp ya kendisine Ģairlik vermesini yahut da canını almasını ister. Bu duadan sonra yatağına girip uyur. Uykusunda kulağına bir nida gelir. Gözünü açması ve seyretmesi istenir. Oğlan gözünü açar. KarĢısında nurani ihtiyar bir pir durmakta, elinde bir mevcian bulunmaktadır. Oğlana mevcianın elinden doluyu içmesini söyleyen ihtiyar, Cenab-ı Mevlanın bunları, birbirine kısmet eylediğini, bir zaman gurbetlik çekileceğini ama sonunda ber-murat olacaklarını söyler. Ġhtiyar, bir zaman çalıp, çağırıp Ģair olmasını, sazı üstüne saz, sözü üstüne söz olmayacağını söyler. …. Sabah olduğunda oğlan kalkıp bakar ki koynunda altın bir tas vardır. Kalkıp, anasına geç kaldığını, ustasının belki darılacağını söyleyip,

ustalarının bulunduğu kahveye gider.” (Ekici; 1995; 74) Ģeklinde, Halil ile Seherhan hikâyesinde “Bir gün ġahin Beyi lalanın, vezirin oğlunu da alıp, birçok silahĢörle ava gider. Herkes avını aramak için bir yöne dağılır. GüneĢ batmadan aynı yerde buluĢmak üzere her biri bir tarafa gider. ġahin Bey, bir süre sonra yorulup, dinlenmek için bir ağacın dibine oturur. ġahin Bey oturduğu yerde uykuya dalar. ĠĢte ġahin Bey‟e Hilali ile Seherhan aĢk macerası burada gördüğü rüyada bade içirilmesiyle verilir.” (Ekici, 1995; 150).

Ġncelenilen eserde de Bilbil‟in âĢık olmasına ilk olarak padiĢahın rüyasını yorumlatmak için gittiği âlimin tabirinde rastlanmaktadır. Âlim doğacak olan kahramanın yedi yaĢına geldiğinde bir peri kızına âĢık olacağını dile getirmiĢtir. Nitekim Bilbil, Sala ve Zelili ile birlikte babasının yaptırdığı bağa gezmeye gittiği sırada bağın nakıĢ nakıĢ iĢlenmiĢ görüntüsüne seyre dalarlar. Bir servi ağacının gölgesinde zayıf düĢerek bir banka oturan Bilbil uykuya dalar ve rüyasında koyu yeĢil kuĢ tüylü, baĢı sarıklı, derviĢ elbiseli, sakalının kenarı aklaĢmıĢ bir kiĢinin bağı seyre geldiğini görür. Bundan sonrasını olduğu gibi aktarmayı uygun gördük;

- Ey Bilbil yerinde dur! Dedi. Bilbil onu görünce yerinde durdu ve kelamını

dile getirdi:

- Esselamın Aleyküm! Dedi. O kiĢi: - Vealeyküm Selam! Dedi. Ondan sonra:

- Hay hay padiĢah zade, bu senin babanın bağıdır, ben seni Dilaram bağına

götüreyim orayı görmüĢ olursun, ne dersin! Dedi. Bu sözler Bilbil‟in gönlünü hoĢ etti ve “-Gidelim!” dedi. O anda adam Bilbil‟e karĢı asasını uzatarak “– Tut ucundan!” dedi. Bilbil asasının ucundan tuttu. “– Gözlerini kapat!” dedi. Bilbil gözlerini kapattı. Bir süre sonra “– Gözünü aç!” dedi. Bilbil gözlerini açtı. Bilbil bir bağın içinde oturduğunu gördü. Gökteki cennetteydi. Adam Bilbil‟in kolundan tutup onu büyük bir eve götürdü. Evin çatısı gökyüzüne değiyordu. Bilbil o evin penceresinden içeri baktı. GüneĢin doğduğunu ve içeride oturan bir peri kızının yüzünün Ģulesiyle bağın tamamını aydınlattığını gördü. Bilbil‟in özleri kamaĢtı ve aĢkı ile divane oldu. Aklı baĢından gidip kendini kaybederek yığıldı. Bir süre sonra aklı baĢına geldi. O anda adama bakıp:

- Ey aksakal, bu kimin kızıdır? Dedi. Gün doğana kadar kederimi huzura

- Ey oğlum, bu cihan iki türlüdür, birine Turan diğerine Äyran derler. Äyran

ülkesinin padiĢahı ġaalıcan‟dır. Onun iç kızı vardır. Küçük olanının adı Gül‟dür. Bu isim onun simasından kaynaklanır. Bu bağa Dilaram bağı derler. Ġstanbul Ģehrinin bağıdır. Bu Ģehrin padiĢahı Gül‟e âĢık olunca Dilaram bağına girmiĢ ve büyük bir binaya onun simasını nakĢettirmiĢtir. Her hafta padiĢah Gül‟ün simasını seyre dalarken yüreğini yaralayıp bağrını paralayıp yanıp tutuĢarak yürüyüĢ yapar. O “Gül peri güzelidir. Ben yakıĢıklı olsam bile onun nazarına eriĢebilmek bana nasip olmaz!” diyerek ona ümitsizce bağlanmıĢtır. Sen Bilbilsin o ise Gül. Sen âĢıksın o ise maĢukundur. Sen Gül‟ü alırsın. “– Ağzını aç!” dedi. Bilbil ağzını açtı. O anda aksakal Bilbil‟in ağzına tükürdü. “– Kolunu göster!” dedi. Bilbil kolunu gösterdi. “– Âmin!” de, dedi. Bilbil “– Âmin!” dedi. Ġhtiyar Bilbil‟e içten dua etti. Arkasına üç yol çizdi. “Git Ģimdi, hayırlısıyla yarın olsun, bize Hafız hoca derler” diyerek gözden kayboldu. O an Bilbil Gül‟ün aĢkıyla sarhoĢ ve sevdalı olup yüreği neĢeyle doldu. Uykusundan uyanıp bir ah çekti. Ağzından kırmızı yeĢil tütün çıktı. O bütün dünyayı yaktı. (s.51-52)”

Yukarıdaki bölümden anlaĢıldığı üzere Bilbil, kutsal bir kiĢinin yardımıyla rüyasında âĢık olmuĢtur. GeliĢen âĢık olma durumu daha sonrasında Bilbil‟in kendine gelip olan bitenleri sazı eĢliğinde anlatmasıyla devam eder;

“Dostlarım, bir güzel surete âĢık olmuĢum

Saçı sümbül, yüzü gül, güzel yüzlüye âĢık olmuĢum, Güzellikte emsalsiz, eĢsize âĢık olmuĢum,

On dördüncü gecenin dolunayına âĢık olmuĢum, Ahı çok, efkârı çok sevdaya âĢık olmuĢum. Doğdu Zühre yıldızı, güneĢtir aydır yüzleri, Kastetti de aldı benim canımı cellat gözleri, Dudakları Ģeker bal gibi, tatlıdır sözleri,

Sürme çeksem gözlerime ayağının toprağı tozları, Kirpiği ok, kaĢları yaya âĢık olmuĢum. (s.52)”

ġimdi ise metinden hareketle diğer kahramanımız Gül‟ün âĢık olma sürecini inceleyeceğiz. “Günlerden bir gün bağ seyretmeye giden Gül Serhovusun baĢında,

uzanmıĢtır.”O anda uykuya dalan Gül, Bilbil‟i düĢünde görmüĢ, ona aĢk ile Ģeyda

olup,“Eğer düĢümde gördüğüm maĢukuma kavuĢamazsam dünyadan gözlerim açık

giderim!” diyerek ah çekmiĢtir ve rüyasında gördüğü yiğidini tarif etmek için ise Ģu

gazeli söylemiĢtir;

“Açılıp gül renkli olup, bir gün seçkinim gelir, Avcım, boz akdoğanım, bir genç bahadırım gelir, DönüĢüp GülĢen ara, her zaman nova-sazım gelir, Bir münasip, gizli sır içinde sırdaĢım gelir,

Aslı insanoğludur, o aĢka uçmuĢum gelir. At ile silahla çıktı yârim donanıp,

Ocağını terk edip, çıkmıĢ vatandan ayrılıp, Yanıp yar aĢkıyla gönlü, ciğeri dağlanıp, Ok torbası ile elmas kılıcını kuĢanıp, BaĢında siyah börüsü, nakıĢlı postla gelir. Yapılan iĢin, can atam, beli bozuk Ģafaktır senin, Kastettiğin, meğer kim bu Ģirin candır senin, Ġznini ver gitsin, ordu kendir senin,

Maksadını sonunda söylersin, bir avuç kandır senin, Bir bahadır aslan yürekli ordusu azimli gelir. AĢk sevdası onun oldu bu canın karĢılığı, Yoktur bu dünya da baĢka ömrünün hâlisi, Mey içip, sarhoĢ olan bir dem aĢkın kâmili,

Kıymetli mücevher, gümüĢ-altından var baĢında saçı, ġimĢir, servi onun uzun boyuna denk gelir.

…(s.64-65-66)”

Görüldüğü üzere Gül de, Bilbil gibi rüyasında âĢık olmuĢtur.