• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 4:ÇANAKKALE ZAFERĐ ÜZERĐNE YAZILMIŞ ŞĐĐRLERDE ÖNE

4.5. Kahramanlık

O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın; Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın; Sen ki, a’sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât, Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât... Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber,

Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber”(Ersoy, 1988: 390).

Muhsin Đlyas Subaşı, boğazı şah damara benzeterek önemini vurgulamış ve bu öneme binaen Mehmetçiğin gösterdiği cesaretten düşmanın ürküp korktuğu dile getirmiştir: “Boğaz şahdamarımdır, sâhiller pençelerim,

Kılıcımdan korkarlar, kıyl u kâle bürünür” (Ersavaş, 2000: 274).

Faruk Nafiz Çamlıbel, aradaki silah gücü dengesizliğine dikkat çekmiş ve bu dengesizliğin Mehmetçiğin cesaret ve yiğitliğiyle kapatıldığını anlatmıştır:

“Sen savaşa girince mızrakla, okla, yayla, Karşına çıktı düşman çelikten bir alayla. Sen topun donanmayla, tüfeğin bataryayla,

Neferin ordularla boy ölçüştüğü yersin!” (Ersavaş, 2000: 86).

4.5.Kahramanlık

Kahramanlık, bazen vatan için ölmek, bazen ise vatan için yaşamaktır. Milletimizin damarlarında birincisi ağır basmakla birlikte her iki yönde de kahramanlık kanı dolaşmaktadır. Şairlerin ifadelerinde, ecdadımızın şanına layık olmasa da, yer yer ifâdeler yerini bulmakta ve gerek söyleyiş, gerekse edebî değer açısından abide

şiirlerin yazıldığı görülmektedir. Şairler, kahramanlığın farklı farklı yönlerine değinse de, gösterilen kahramanlığın şanımıza layık olduğu konusunda hemfikirlerdir.

Süleyman Nazif’e göre, kahramanlık bu milletin hamurunda vardır. Vatan, millet, bayrak, namus… vs. gibi mukaddesât uğruna fedâkârlık söz konusu olunca bu milletin kahramanlık damarları harekete geçer. Âdeta her Türk kahraman olarak doğar:

“Bu toprağı Türk’ün kanı yoğurdu

Annem beni bugün için doğurdu”( Çakır, 2004: 174).

Mücadeleye girişmek için imkân ve şartların önemsizliğine işaret eden Đbrahim Oğlu Ömer, kahramanlığın cesaret ve azim işi olduğunu anlatır:

43

Pek çoktur velâkin itmez hazer Yalnız bir süngü bize hep yeter

Ateşten demirden yılmaz Türk kanı” (Çakır, 2004: 174).

Đbrahim Alâeddin ise, kahramanlığın ata yadigârı olduğunu ve Çanakkale’de çarpışan her Türk’ün Yıldırım, Yavuz ve Osman Gazi gibi birer kahraman olduğunu söyler:

“Bellidir evladı o eski erlerin Şurada gördüğüm kahraman askerin Bu cehennem yerde döğüşen neferin

Her biri Yıldırım, Yavuz, Osman gibi”(Gövsa, 1993: 55).

Boyabatlı Mustafa, Türklerin asker elbisesini giyince kükreyip kahramanlaştığını söyler. Kükreyen bir Türk karşısında hiçbir milletin kahramanlık iddiasında bulunamayacağını dile getirir:

“Türk, askeri esvabı giyince kükrer Allah, Allah! diye sarsılır gökler

Đngiliz, Rus, Frenk sayılmaz hiç er” (Çakır, 2004: 175).

“Muhiddin Mekkî ise Türk askerinin zafer arzusunu ve korkusuzluğunu kahramanlığın kaynağı olarak görür:

“Bugün zafer günüdür isteriz o nusreti biz Ateş değil, bize hatta ölüm de saçsa deniz; Bu şanlı mai boğaz aksa kâmilen kandan, Yıkılsa durduğumuz dağlar; olmayız lerzan, Zafer, zafer dileriz! Gayemiz odur ancak;

Bu azme karşı eğilsin o mücteri sancak!” (Çakır, 2004: 176).

Vatan için yurdun her yerinden binlerce Mehmetçiğin toplanıp anadan, yardan, candan ve evlad ü iyalden ayrılıp gelmelerini övgü ve iftiharla karşılayan M. Halistin Kukul,

Đngiliz ve Fransızların Çanakkale’de olmalarının nedenini sorgular. Mehmetçiğin bu kahramanlığı karşısında Đngiliz ve Fransızların barbarca tavırlarına dikkat çeker:

“Kimi Trabzon’dan, kimi geldi Erzurum’dan… Gönül koydular, baş koydular bu yurda.

Demedi hiçbiri ayrıldım yavuklumdan, yavrumdan;

Lâkin, ne işleri vardı Đngiliz’le Fransız’ın burada!” (Ersavaş, 2000: 197).

“Kendini Allah yoluna adamış bir Mehmetçiği kıyamet ânını hatırlatan dehşetli bir saldırının bile sarsamayacağını” anlatan şair, böyle bir cesareti, “kahramanlık” olarak nitelendirir:

44

Öylesine ki, -hâşâ - sanki kıyamet ânı. Lâkin, mümkün mü sindirmek, Allah yoluna

Kendimi adamış bunca kahraman!” (Ersavaş, 2000: 197).

Millet olarak, kundaktaki bebekten, duvaklı geline; çocuktan ihtiyara; kadından erkeğe kadar her ferdin vatan için şehit olmanın veya gazi kalmanın bir şeref olduğunu söyleyen şair, babadan evlada miras kalan bu kahramanlıkla övünür:

“Bu; şehid oğludur, bak, kundakla geliyor! Bu; şehid kızıdır - ki o da - duvakla geliyor! Bu vatan bir uçtan bir uca şehid - gazi dolu;

Dedem, anam ve bacım da albayrakla geliyor!” (Ersavaş, 2000: 199).

Bu ‘cennet vatan’da bir bahar havası yaşıyorsak bu “Çanakkale Kahramanları” sayesindedir. Onlar vatan için, bayrak için, millet için, istiklal için… kanlarını, canlarını, rahatlarını fedâ ettikleri içindir.

Çanakkale yiğitlerini “acze meydan okuyan mecnunlar” olarak gören Nurullah Genç, bu vatanda yaşadığı halde, şehit olmuş kahramanları hatırlamayan ve onların hatırasına saygı duymayanlara isyan eder:

“Şehit kokusu sinmiş bahçesine bağına Oysa biz nankörlüğe bahaneyiz evlerde Acze meyden okuyan mecnunlar şimdi nerde Onların bir ânını hangi tarih anlatır

Hazân hâlâ vefâkar mevzileri ağlatır Hatıralardan yağan gül yağmuru diner mi

Çanakkale kutlu bir meşaledir; söner mi”(Genç, 2006: 102).

Kahramanlığı sade bir şekilde tarif eden Ali Rıza Alp, yurdunu çiğnemeye gelen düşmanlara karşı Mehmetçiğin haykırışına tercüman olur:

“Küffâra karşı hepsi yemin etmişler.

“Ya sen yardan ya ben serden” demişler” (Ersavaş, 2000: 49).

Boğaz’a bakış açıları yüzeysel ve şeklî olanları eleştiren şair, işin sevdasının bağımsızlık için yapılmış kavga olduğunu söyler. Bu anlayışa göre Boğaz’ın dumanı, sisi, suyu birer kahramandır. Çünkü düşmanın geçmemesi için Mehmetçiğe destek vermişlerdir:

“Ben asker çocuğu, şehit evlâdıyım, Boğaz’ın havasında değil, kavgasındayım. Senin anlayacağın oğlum;

Benzer Belgeler