• Sonuç bulunamadı

İnönü, Churchill ve Roosevelt 4-7 Aralık 1943'de Kahire'de bir araya geldiler. Toplantıya başlarken Türk tarafı İngilizlerle SSCB'nin gizli bir antlaşma yaptıklarına ve Eden’in

SSCB taleplerini Türklere ilettiğine inanıyordu. Türkiye Almanlarla çarpışmak istemiyordu. SSCB ise Türkiye’nin kaynaklarını ve gücünü Almanlara karşı kullanmasını, böylece zayıflamasını, savaş sonrası SSCB isteklerinin Türkiye tarafından daha kolaylıkla kabul görmesini istiyorlardı. Toplantıda Türkiye’nin müttefiklere anlatmak istediği Türkiye hazırlıksız şekilde, erken olarak savaşa girerse bunun SSCB menfaatlerine yarayacağı, sonuçta sadece Türkiye değil müttefiklerin de zarar görebileceği fikriydi. Türk tarafı savaşa katılma koşulu olarak Almanlara karşı askeri gücün arttırılması düşüncesindeydi. Menemencioğlu savaşa girmek için üç koşul öne sürdü. Birinci koşul müttefiklerle ortak bir strateji oluşturarak güçlerinin İtalya’dan Balkanlara kaydırılmasıydı. Ayrıca Türkiye'nin büyük şehirlerinin korunması için uçaksavar sistemlerinin güçlendirilmesi, Türk kamuoyuna savaş fikrini anlatmak ve Kahire konferansına katılmayan ilgili hükümetlerle anlaşmak için 1-2 ay süre tanınmasıydı. İnönü Türkiye'nin savaştaki rolünün ne olacağının önceden belirlenmesini istedi ve savaşa körü körüne girmekten kaçındı.

Kahire konferansında İnönü, eğer Türkiye müttefiklerle birlikte savaşa girmez, herhangi bir destek vermezse savaş sonrası dönemde İngiliz ve Amerikalılardan Türkiye'nin güvenliği için yardım beklemenin mümkün olmayacağını gördü. Türkiye Cumhuriyeti’nin İkinci Dünya Savaşının ilk yıllarındaki yaklaşımı SSCB ve Naziler’in askeri tehditine karşı korunmak olmuştur. Kahire konferansı ile birlikte Türkiye'nin politikasında değişiklik başlamış, hedef Rusya’nın doğu Avrupa'daki etkinliğinin kırılması olmuş, savaş sonrasındaki politik çatışmalara ve savaş sonrası döneme ait düşünceler geliştirilmiştir. Kahire konferansı sonrası Bakanlar Kurulu toplantısında Mareşal Fevzi Çakmak Alman bombardımanı ile kısa sürede ülkenin tahribata uğrayacağını söylemiştir.145Linnell başkanlığındaki İngiliz askeri misyonunun 3 Şubat 1944’de Ankara’dan ani ayrılışı Türk- Anglo-Amerikan ilişkilerinin bozulmasının başlangıcı olarak değerlendirilir.

Türkiye uluslararası platformda yalnızlık ve izolasyon duygusuna kapılarak 1944 yılının ilk aylarında dış politikada önemli kararlar verdi. Bu kararlar Almanya’ya krom satışını durdurmak, Mihver devletlerine boğazları kapatmak, Dışişleri Bakanı Menemencioğlu’nu görevden almak, Almanya ile olan ekonomik ve diplomatik ilişkilerde sertleşmek

145 Selim Deringil, Denge Oyunu. İkinci Dünya Savaşı'nda Türkiyenin Dış Politikası, İstanbul Tarih Vakfı Yurt

olmuştur. Türkiye'nin Almanya ile ilişkilerini kesmesini Pravda gazetesi “hesaplı fırsatçılık yapılması” olarak yorumladı.

Türkiye, İngiltere ve ABD'den savaş sonrası için müttefiklik sözü alması üzerine 2 Ağustos 1944’de Almanya ile siyasi ve ekonomik ilişkilerini kesti. SSCB bu kararı çok gecikmiş olarak niteledi. Türkiye savaş sırasında izlediği tarafsızlık politikasının savaş sonrası dönemde aleyhine kullanılacağı ve bunun neticesi olarak yalnızlığa itileceği endişesini taşıyordu.

Özellikle Churchill, Türkiye'nin savaşa katılmamasından ötürü belirli bir olumsuz tavır içindeydi ve Ekim 1944'de Moskova'da Stalin'le yaptığı görüşmede Montrö sözleşmesinin değiştirebilineceğini ifade etti. Türkiye'nin endişesi, ABD, İngiltere ve SSCB'nin 4-11 Şubat 1945 'de Yalta'da Avrupa'nın savaş sonrası durumunu görüşmek ve kararlaştırmak amacıyla toplandıklarında Churchill'in Türkiye aleyhine bazı tavizler verebileceği ihtimalinden kaynaklanıyordu.

Aynı yıl 17 Temmuz- 2 Ağustos günlerinde Potsdam konferansı toplandı. Bu toplantıda Türk Boğazlarının uluslararası statüye kavuşturulması görüşüldü. Churchill ve ABD Başkanı Harry Truman bu fikre yakın pozisyon aldılar, Montrö sözleşmesinin zamanın gereksinimlerini karşılamadığı görüşünde birleştiler. SSCB gemilerinin Boğazlardan serbest geçişine itirazı olmayan Truman SSCB'nin üs talebini ise red etti. Bu konferansda Montrö sözleşmesinin değiştirilerek yeni bir statüye kavuşturulması hakkında kalıcı bir çözüm üretilemedi.146 Churchill 9 Ekim 1944’de Staline “Türkiye ile Montrö dışında bir bağım yok” demiştir.

23 Şubat 1945’de Türkiye ile ABD arasında ödünç verme ve kiralama sözleşmesi imzalandı. SSCB, Türkiye Cumhuriyeti ile Paris’de 17 Aralık 1925’de imzalanan Tarafsızlık ve Saldırmazlık paktının günün koşullarına ve savaşın getirdiği sonuçlara uymadığını ve köklü değişikliklere gereksinim olduğunu bildirerek antlaşmayı uzatmayacaklarını bildirdi. Molotov’un konu ile ilgili Moskova Büyükelçisi Selim Sarper'e 19 Mart 1945 günü bilgi vermesinin nedeni antlaşmayı taraflardan biri uzatmak istemediği takdirde bunu karşı tarafa antlaşmanın son yürürlük tarihinden altı ay önce bildirmesi

kuralıydı. Antlaşmanın son geçerlilik tarihi 7 Kasım 1945’di. İzvestia gazetesinde 21 Mart 1945 günü yayınlanan bir köşe yazısında savaş sırasında Türk-SSCB ilişkilerinin bazı kritik anlarda daha iyi olabileceği, bütünüyle farklı koşullarda yapılmış bir antlaşmayı uzatmanın her iki ülke menfaatine olmayacağı yazıldı. Bundan dört gün sonra ise Pravda gazetesi savaş sırasında SSCB'nin diğer güçlerle ilişkisinin dostluk antlaşmalarıyla başarı ile geliştirilirken Türkiye ile ilişkinin miadını doldurmuş bir antlaşma ile sürdürüldüğünü yazdı.

Bunun yanısıra Montrö sözleşmesinin revize edilerek Türk Boğazlarının savunma ve denetimine SSCB’nin katılması, Gürcistan ve Ermenistan'ın Türkiye'den toprak talebinin SSCB hükümetince onaylanması Türk tarafınca kabulü mümkün olmayan isteklerdi. Bu ve buna benzer davranışlar 2.Dünya Savaşında ortak düşman Almanya'ya karşı ittifak yapan ABD ve SSCB’nin işbirliğinin artık devam edemeyeceğinin açık göstergeleriydi.

Türkiye'nin 2. Dünya Savaşı sırasındaki politikası pragmatik ve ihtiyatlı olmuştur. Ülkenin toprak bütünlüğünün korunması ana hedef olmuş, hiçbir komşusunun toprağında gözü olmamıştır. İkinci Dünya Savaşının sona ermesinden sonra Türkiyenin ittifak tercihini belirleyen konu başlıklarını sıralamak ve bunları ayrıntılı incelemek gerekir. Bu başlıkları Türkiye'yi doğrudan ilgilendiren ilişkiler ve genel olarak dünya siyasetindeki gelişmeler olarak kabaca ikiye ayırmak mümkündür.

Uluslararası ilişkileri şekillendiren en büyük unsur savaşın bitmesiyle oluşan dünya siyasal sistemidir. Küresel siyaset ABD’nin liderliğini yaptığı kapitalist-batı bloğu ve SSCB’nin liderlik yaptığı komünist–doğu bloğu olmak üzere iki kutuplu bir özellik kazanmıştır. Birbirine zıt iki ideolojinin etkin olduğu bu dönemde Asya ve Afrika'daki sömürgelerin çok büyük oranda bağımsızlıklarını kazanmışlardır. Hindistan, Yugoslavya gibi ülkelerin önderlik yapmasıyla uluslararası politikada üçüncü blok, üçüncü dünya veya bağlantısızlar bloku isimleri verilen oluşum yer almaya başlamıştır. Savaş sonrası klasik sömürgecilik anlayışı sonlanmakla birlikte yeni bir emperyalizm türü gelişmeye başlamıştır.

Truman doktrini, Marshall planı, Missouri zırhlısı olayı, SSCB talepleri, İkinci Dünya Savaşına aktif olarak katılmadığı için dışlanma, yalnızlaştırma endişesi Türkiye’nin Batı ile ittifak yapmasının en temel gerekçeleridir.