• Sonuç bulunamadı

Kemal Tahir ve Mustafa Kemal Kültü

4. BÖLÜM: KEMAL TAHİR VE KEMALİZM

4.1. Kemal Tahir ve Mustafa Kemal Kültü

Kemal Tahir, Devlet Ana’yı takip eden romanlarında, bir bakıma Cumhuriyet dönemi siyasi tarihini eleştiriye açar. Çünkü Kemal Tahir’in Kemalizm’e dair düşünceleri, bu konuda dönemin sosyalist düşünce ve hareketlerinde var olan genel kabullerden oldukça farklıdır. Böylece süreç içerisinde Kemal Tahir karşıtları cephesine Kemalistler, daha doğrusu sosyalist kimliği taşımayan Kemalistler de katılır.

Günümüze kadar geçen sürede Kemal Tahir’in Kemalizm’e ilişkin eleştirileri önemsendiği kadar çeşitli şekillerde eleştirilmiştir de. Söz konusu eleştirilerin niteliği hakkında bir takım genel yargılar vardır. Bunlardan birisi, 70’li yıllar ve sonraki süreçte gelişen sol entelektüel atmosferde, Kemal Tahir’in düşüncelerinin şoven tarzda bir milliyetçilik ihtiva etmesidir. Daha önce bahsetmiş olduğumuz üzere, Kemal Tahir’in romanlarını yayımladığı yıllar, dönemin sosyalistleri de dahil olmak üzere entelektüel ortodoksinin Kemalizm’e angaje olduğu bir dönemdir. Daha bu tarihlerde Kemal Tahir, Mustafa Kemal “karşıtlığıyla” suçlanır. Onun düşüncelerinin mahiyeti hakkındaki yargılardan bir diğeri de budur. Osmanlı üzerine olumlu düşünceleri ya da Cumhuriyet dönemine ilişkin eleştirileri, Kemal Tahir’in işlemediği bir suçtan dolayı yaklaşık on beş sene hapis yatması da çoğunlukla bu ithamın gerekçesi olarak gösterilmektedir.36 Ama sadece bununla sınırlı değildir. Örneğin Kemal Tahir’i “Sol Osmanlıcılık” başlığı altında değerlendiren Sina Akşin, Kemal Tahir’in düşünceleri üzerinde, saraylı bir Osmanlı subayı olması nedeniyle babasının etkisi olabileceğini ya da düşüncelerini kitap satışlarını olumlu etkilemek için okurları şaşırtmak için ileri sürdüğünü söyler.

Akşin, Kemal Tahir’in bir gelenek kurduğunu belirtir ve Kemal Tahir’den sonraki süreçte Kemalizm’i eleştiren hemen her şeyi (dergiler, siyasi partiler) ve herkesi “Kemal Tahir’in etki ve uzantıları” olarak değerlendirir. İşin ilgin tarafı ise, bunlar arasında

36 Kemal Tahir’in görüşleri hakkında bu tür değerlendirmeler içeren bir çalışma için bkz. Timur, T.

(1991). Osmanlı-Türk Romanında Tarih, Toplum ve Kimlik. AFA Yayıncılık: İstanbul.

181

Kemal Tahir’in düşünceleri için “ucube” nitelemesinde bulunan Murat Belge (1994:

177) ya da Kemal Tahir’e “Ebu Cahil” diyen Yalçın Küçük (1985) gibi isimler de vardır (Akşin 2000: 269-273).

Sol ve Kemalist ortodokside Kemal Tahir’i eleştirmeyen hemen hemen yok gibidir; eleştirmeyen, hatta sadece “değerlendirme” kapsamına alanlar da örneğin Yalçın Küçük de olduğu gibi Tahiriler olarak yaftalanıp tahkir edilmektedir. Romanları da Taner Timur’un Osmanlı-Türk Romanında Tarih, Toplum ve Kimlik kitabında olduğu gibi sadece “çelişkileri” “problemli” taraflarıyla konu edilir. Çok ender şekilde yapılan olumlu eleştiriler de Onun Nazım Hikmet’le geçirdiği yıllarda meydana getirmeye başladığı eserleri üzerinedir; Göl İnsanları ve Kelleci Mehmet gibi. Yani övgüye değer olan şeyin esas mimarının Nazım Hikmet olduğu ima edilir. Ortada, düşüncelerinin

“gayri meşruluğunun” gerekçesini, kimi zaman mahkumiyet ya da aile hayatından, kimi zaman roman satışlarının tirajından alan, bazen “oryantalist” ama çoğunlukla

“milliyetçi” bir Kemal Tahir resmi vardır. Ali Akyurt (2010), kaleme aldığı bir makalede, Kemal Tahir’e yönelik eleştirilerin doğrulamasını almaya çalışır. söz konusu çalışmasında O da yukarıda aktarmış olduğumuz eleştirileri ve bu eleştirilerin gerekçelerini zikrederek, bir sol/Kemalist Kemal Tahir resmi çizer ve Kemal Tahir’in

“milliyetçiliğine” dair bizim de katıldığımız şöyle bir yorum yapar: “Bu resim bize mesnetsiz bir niyet okumasından başka bir şey gibi görünmüyor” (Akyurt, 2010: 16).

Diğer taraftan, Kemal Tahir’in arkadaşları olan entelektüellerden bazıları ya da Kemal Tahir düşüncesinin takipçileri olan kimi akademisyenler de Kemal Tahir’i

“meşrulaştırmaya” dönük azami bir çaba sarf etmektedirler. Bu çabayı, her şeyden önce Kemal Tahir’in Mustafa Kemal “karşıtı” olmadığını göstermek arzusu motive etmektedir. Fakat, Kemal Tahir’i “meşrulaştırmaya” dönük bu reaksiyoner çabanın problemli bir tarafı vardır. Kemal Tahir’in Mustafa Kemal karşıtı olmadığını göstermeye çalışırken, giderek onun Kemalizm’e dair düşüncelerini görmezden gelmeye, hatta onu neredeyse tipik bir Kemalist olarak göstermeye varmaktadır. Bize, göre, var olan yargı da bu algıyla mücadele yolu da son derecede yanlıştır. Kemal Tahir, ne Mustafa Kemal karşıtı ne de Kemalist’tir.

Çalışmamızın ilerleyen başlıklarında Kemal Tahir’in Cumhuriyet döneminde uygulanan milliyetçiliğe ilişkin görüşlerine yer verip, ve bu sayede kendisine yöneltilen

182

“milliyetçi” eleştirilerin de geçerliliğini tartışacağız. Fakat önce Kemal Tahir’in Kemalizm’e ilişkin eleştirilerinin, yukarıda saydığımız gerekçelerle birlikte, neden Mustafa Kemal karşıtlığıyla nitelenemeyeceğine açıklık kazandırmak gerekiyor. Bunun için, Kemal Tahir’in, Notlar’ını, Notlar’ına yansıyan düşünsel serencamını göz önünde bulundurmak ve Arslan’ın dediği gibi “Atatürkçülerin Atatürk’ü ile “gerçek” Atatürk’ü birbirinden ayırmak lazım” (Arslan 2012: 165). Bunu şu şekilde de ifade edebiliriz:

Dünyaya içkin bir din olarak Kemalizm’in Mustafa Kemal’i ile “gerçek” Mustafa Kemal’i; yani Mustafa Kemal kültü ile Mustafa Kemal’i birbirinden ayırmak gerekir.

Çünkü Kemal Tahir’in, kesinlikle Mustafa Kemal karşıtı olmamakla beraber, Mustafa Kemal kültüne muhalif olduğu söylenebilir ve şüphesiz bu, Kemal Tahir’in Kemalizm’e bakışında yer verilmesi gereken konudur.

Kemal Tahir’in sağlığında doğrudan Mustafa Kemal ve Kemalizm’e ilişkin görüşlerini beyan ettiği yegâne yazılı kaynak, Selim İleri’nin gerçekleştirdiği ve vefatından dört ay sonra, Haziran 1973’te Yeni Dergi’de yayımladığı röportajdır. Bu röportajda Selim İleri, Kemal Tahir’e şunu sorar: “-Gene Devlet Ana’dan sonra eski eserlerinize dönüp bakıldı. Yeniden irdelendi eski eserleriniz. Atatürk düşmanı diyorlar size. Sözgelimi Yorgun Savaşçı’nın Atatürk'e karşı bir roman olduğunu sık sık tekrarlıyorlar. Kurt Kanunu, sonra Yol Ayrımı…” Kemal Tahir şöyle cevaplar:

Yorgun Savaşçı 1919'ları anlatır. 1919’larda dünyada Atatürk diye bir kişi yaşamıyordu ki, o kitapta ona karşı olunabilsin. Aslında ben ne Mustafa Kemal'e, ne de Atatürk'e karşıyım. Atatürk de, Mustafa Kemal de bizim toplumumuzda bazı işler yapmış birer asker paşasıdır. Biz Ganalı kabile toplumu değiliz. Tarihimizde de, bugünkü hayatımızda da çok çok paşa vardır. Bu nedenle herhangi bir paşaya ya da paşalar grubuna karşı olmak zorunluğunu şimdiye kadar hiç duymadım. Şimdiden sonra duyacağımı da sanmıyorum...

Benim karşı olduğum, karşı çıktığım birtakım insanların ne olduğunu bilmedikleri halde

“Kemalizm” dedikleri şeydir işin daha da şaşılacak yönü, bu “Kemalizm” sözünü en sık kullananların, bir düşünce sistemi olarak ortaya atanların dünyadaki bütün “izmlere” karşı olduklarını aralıksız tekrarlamalarıdır (İleri, 1973: 20-21).

Kemal Tahir yapmış olduğumuz bu iktibasta açıkça, Mustafa Kemal’e karşı olmadığını söyler. Bununla birlikte, Kemal Tahir’in bu iktibasta yer alan Kemalizm eleştirisini, çalışmamızın daha önceki bölümlerinde yorumlamayı denediğimiz şekilde

“resmi ideoloji”nin eleştirisi olarak kabul edebiliriz. Burada geçen, “dünyadaki bütün izmlere karşı olma” vurgusunu, ülkemizde resmi ideolojiye içeriğini armağan eden

“pozitivizm/bilimizm” üzerinden göstermeyi denedik. Yine Cumhuriyet’in resmi ideolojisini Voegelin’in “dünyaya içkin dinler” kavramıyla ilişkilendirdiğimiz bölümde,

183

Bora’nın aktardıkları vasıtasıyla 1930’larda zirve noktasına ulaşan “Mustafa Kemal kültü”ne değinmiştik. Kemal Tahir’in bu bahiste karşı olduğu şeyin tam da Mustafa Kemal kültü olduğunu söylememiz mümkündür. Nitekim, aynı röportajda “Devlet Ana’dan bu yana, hakkınızda, genellikle yerici yazılar, eleştiriler yazıldı. Bunlara hiç cevap vermediniz” sorusuna karşılık Kemal Tahir şöyle diyor:

Şimdiye kadar beni, ortaokul seviyesindeki düşüncelere, fikirlere çekmek istediklerinden polemiğe girmedim. Ayrıca bu yazıları yazanların fikir düzeyi, bizim 1930'larda öğrenip, inanıp sonra yanlışlıklarını anlayarak bıraktığımız çürük-çarık, derme-çatma, herhangi bir düşünce sisteminden uzak bir haldedir. Bu fikirleri ileri sürenlerin tümü, çoktan, çağdışı kaldıklarından benim roman konularımda, inandığım toplumcu görüşte, dünya görüşümde taraf olamazlar (İleri, 1973: 20).

Öte yandan, Kemal Tahir’in Mustafa Kemal kültüne muhalif olduğunu ileri sürebilmek için bile, daha çok Kemal Tahir’in Notlar’ını söz konusu etmek zorundayız.

Yani, sağlığında yayımlamış olduğu herhangi bir romanından hareketle, eğer maksatlı değilse, Kemal Tahir’in “Mustafa Kemal karşıtı” olduğunu ileri sürebilmek gerçekten zordur. Buna karşılık, örneğin en yoğun eleştirilere maruz kalmış olan Yorgun Savaşçı’nın 1968 yılında Yunus Nadi Roman Ödülü alması üzerine Oktay Akbal, “Ben Yorgun Savaşçı’nın kazanmamasını isterdim. Mustafa Kemal’e şu ya da bu yoldan bir şey atılmasından hoşlanmam” (aktaran Çelik 2010: 25); Tarık Dursun da “Ya o kadim devleti yıkan Sarı Paşa için söylenen ileri geri sözler, yaratılmak istenen iğrenç kuşku çemberi; ya o Cumhuriyet hareketinin şaşırtıcı eleştirmesi, o halifelik üzerine denilenler...” (1969) diye yazar. Nadir Nadi, yazılarının birinde “Anlaşılan kendisi Rıza Nur, Kazım Karabekir tipi Atatürk düşmanlarının anıları ile Kurt Kanunu gibi Atatürk”ü küçük düşürücü romanların etkisi altında.” diyerek Kurt Kanunu için Atatürk’ü küçük düşürücü nitelemesinde bulunurken, Tahsin Yücel, “Siz herkesi ne sandınız, bay Kemal Tahir? Alfabesiz Osmanlı aydını mı? Yoksa ölmüş kişileri yalan yanlış konuşturmayı bir mucize sanıyorsunuz da aynı mucizeyi bizleri uyutmak konusunda da başarabileceğinizi mi umuyorsunuz? Hep kaçak güreştiniz, düşüncelerinizi açık açık söylemek varken, ağzınızda geveleyip durmanız bu umudunuzun sonucu mu? Bir sözümüz daha var size. Sizin gibi düşünenlerin solda gördükleri kimseler, Atatürk’ün yerle bir ettiği yabancı etkisini yeniden yüce Osmanlılarınıza taş çıkartacak ölçüde genişlettiler siz de, bu arada, değil doğru dürüst Türkçe'yle yazmak, noktalama işaretlerini bile yerinde kullanmayı beceremezken,

184

şaşırtıcı bir ün yaptınız. Bu iş nasıl oldu? Biz de bunda bir yabancı parmak arasak hoşunuza gider mi?” diye yazar (aktaran Naci Çelik 2010: 37).

Kemal Tahir’e yöneltilen eleştiri salvolarına karşılık Cemal Süreya, bir çıkış yaparak Papirüs’te (1968) Vedat Günyol’a karşı Kemal Tahir’i savunur. “Suç mu Atatürkçü olmamak? Bu konuda gerekirse, söyleyecek çok şey var.” der. Bunun üzerine, 5 Aralık 1968 tarihli Milliyet’te, Hasan Pulur imzalı “ATATÜRKÇÜ OLMAMAK SUÇTUR” başlıklı yazı manşet atılır. Yazıda “Atatürkçülük”ün “kutsal”

olduğu belirtilir: :

EVET, ATATÜRKÇÜ OLMAMAK SUÇTUR.

Gelin de bu soruya cevap verin bakalım. Atatürkçüler, Mustafa Kemalciler, Batıcılar, medeniyetçiler, milliyetçiler, devrimciler, Kurtuluş Savaşı'nın gazileri, evlerinin en kutsal köşelerinde İstiklal madalyası taşıyan babalar, dedeler, odalarına, sınıflarına Ata'nın fotoğrafını asan öğretmenler, öğrenciler! Gelin bu soruya cevap verin:

“Suç mu Atatürkçü olmamak! ”

Adam böyle soruyor! Hem de yazılı, açık seçik soruyor. Arkasından da devam ediyor:

Bu konuda gerekirse, söylenecek çok şey var. Eğer bu soruyu soranın kimliği ve kişiliği için

“Yine o malumlardan biri” diyorsanız yanıldınız. Bir değil, bin kere yanıldınız. Bu soruyu soran ne “Vahidüddinciler, ne Ulu Hakancılar, ne Nurcular, ne de heykel kıran çember sakallılardır. Bu soruyu soran, sıkılmadan, yüzünü kızartmadan soran, tam karşı uçtaki biridir...

Söyle Cemal Süreya! Atatürk devrimin yetiştirdiği Cemal Süreya! Haydarpaşa Lisesi Ve Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu Cemal Süreya söyle! Söyle Ve kus! Atatürk ve Atatürkçüler sayesinde konuşabildiğin bu ortamda devrimlerden, sende ne kalmışsa kus! Söyle ve kus ki, o kutsal Atatürkçülük’ten sen ve senin gibilere bir şey kalmasın.

Suç mu Atatürkçü olmamak!

Öyle mi Cemal Süreya!

Peki suç olmayan nedir Cemal Süreya?

Mustafa Kemalci olmayalım da Mustafa Suphici mi olalım!

Ver bakalım bunun cevabını!

Hadi Cemal Süreya! (Çelik 2010: 35)

Selim İleri ile yaptığı konuşmada kendisine yöneltilen eleştiriler için “ortaokul seviyesindeki düşünceler”, “fikir düzeyi, bizim 1930'larda öğrenip, inanıp sonra yanlışlıklarını anlayarak bıraktığımız çürük-çarık, derme-çatma, herhangi bir düşünce sisteminden uzak” diyen ve bu nedenle polemiğe girmediğini ifade eden Kemal Tahir’in, Notlar külliyatına baktığımızda, gerçekten de herhangi bir eleştiri yazısını hususi olarak konu eden herhangi bir metnine rastlamıyoruz. Bununla beraber çok sayıda notunda, Mustafa Kemal kültünün entelektüel ortodokside içselleştirilmiş olmasını eleştirdiğini görürüz. “Hangi Paşa olursa olsun, bugün onu önüne geçilmez, çizgisine varılmaz saymak, eğer günümüzde uygulanacak herhangi bir dolandırıcılık

185

maksadı güdülmüyorsa, 1000 yıllık tarihi olan, 35 milyon insana, aptalca hakaret ettiğini bilmemektir. Tarihte, iyi iş yapanların hayırla anılması başka şeydir, her şey onunla başladı onunla bitti diyerek yalakalaşmak başka şeydir” (Tahir, 1992b: 193) sözleri bunlardan biridir. Fakat bu konuda en açıklayıcı örnek, Yorgun Savaşçı Kurt Kanunu başlığı taşıyan ve kuvvetle muhtemel, söz konusu romanlar üzerinden maruz kaldığı eleştirilere cevap mahiyetinde hazırladığı bir konuşma ya da yazılı metin taslağı olan notudur. Kemal Tahir burada hiçbir paşanın Anadolu halkına “Allah” olarak tanıtılamayacağını yazar:

Başlarken, ilk ve son defa şunları söylemeyi yararlı görüyorum:

Ben, Anadolu halkının yazarıyım. Bu halk, kimilerinin sandığı gibi bir yabancı imparatorluğun, zorla köle edilmiş ve yüzyıllar boyu zorla çalıştırılmış bir köle-halkı değildir. Dünyanın en büyük imparatorluğunu kurmuş, bu imparatorluğu kökleştirip geliştirmiş, en az altı yüzyıl kanıyla, canıyla, aklıyla, malıyla savunup yaşatmış kahraman ve soylu bir halktır. Bu özelliğiyle çok, pek çok paşa görmüştür. Bunların iyisini de, kötüsünü de pek çok görmüştür. Hiçbir paşa, ne yapmış olursa olsun, bu halka, Allah olacak, Allah tanıtılacak güçte sayılamaz. Ancak ödevini yapmıştır. Buna karşılık biz ona ne kadar şan ve şeref vermişsek o kadar da eleştirmek hakkı kazanmışızdır. Şan ve şeref verirken miskalle tartmamışsak, eleştirirken de, miskalle tartmak zorunda değiliz. Hele kalemimizi, herhangi bir hesapla, ürkerek kullanacak değiliz. (Eğer bir dönemde kalemler, dilediklerini -haklı haksız yazamamışlarsa- bunun suçu kalemlere değil, o dönemin despotlarına düşer.) Anadolu halkları, en küçük kişisiyle, en büyük paşaların kaynağı olduğu için, bütün, gelmiş, gelecek paşalardan üstündür. Bunu herkesten önce paşalar böyle kabul etmek zorundadırlar. (Tahir, 2016a: 66-67).

Zikretmiş olduğumuz bu iktibasta Kemal Tahir’in muhalif olduğu şeyin Mustafa Kemal kültü olduğunu açıktır. Burada Mustafa Kemal’in değil, onu “kült” haline getiren Kemalistlerin eleştirisi olduğunu söylemeye bile gerek yoktur. Çünkü Mustafa Kemal’in kült haline gelmesinin sorumlusu Mustafa Kemal değildir. Arslan, bunu şöyle ifade eder: “Mustafa Kemal, Kemalist değildir, onlar “Kemalist”tir” (2012: 19). Bu konuya, Osmanlı-Türk Romanında Tarih, Toplum ve Kimlik isimli kitabında Taner Timur da değinmiştir. Timur, Kemalizm hakkında bu yanıltıcı anlamın, bilhassa daha çok muhtıra ya da darbe gibi ülkenin olağanüstü koşullarında yaratıldığına dikkat çekiyor ve şöyle diyor: “12 Mart ve 12 Eylül rejimlerinin devamlı Kemalist kültü (tapınmayı) istismar etmeleri ve referans olarak hep Atatürkçülüğü ileri sürmeleri, kamuoyunda yanıltıcı etkiler yapmaktan geri kalmamıştır. Kemalizmin İttihatçılıktan etkilendiği (milliyetçilik) ve onunla şekli benzerlik gösterdiği (otoritarizm) yönler olduğu için 12 Eylülcü Kemalizm, sonunda demokratların önemli bir kısmını Atatürk’ten soğutmuş ve Kemalizm temel ilkelerine tamamen ters bir yönde

186

kullanılmaya başlanmıştır (Timur, 1991: 57-58). Kemal Tahir’in eleştirdiği şey tam da budur. Kurt Kanunu’nda şöyle der Kemal Tahir: “Mustafa Kemal Paşa'nın adını gerçek iman sahiplerinin peygamberlerini anarken gösterdikleri derin saygıyla anıyorlardı”

(KK: 286). Yani onu “peygamber” gibi görmemek gerektiğini düşünür. Konuşmalarında ve notlarında görüldüğü üzere çağdaş bir toplumun aydınlarının toplumun siyasi liderlerine eleştirel yaklaşabilmesinin önemi üzerinde durur.

Kaldı ki Kemal Tahir’in Notları, onun hapis yattığı için Mustafa Kemal’e bakışının olumsuz olduğu yargılarını tamamıyla yalanlayacak bir muhtevaya sahiptir.

Daha önce Osmanlılık üzerinde örneklendirdiğimiz gibi Kemal Tahir düşüncesi keskin kopuşlar ihtiva eden bir serencam içinde şekillenmiştir. Bu serencam, her konuda olduğu gibi elbette Kemalizm’e bakışı için de geçerlidir. Notlar’ına baktığımızda Kemal Tahir’in tarihle ilgisini entelektüel hayatının ilk zamanlarından bu yana korumuş olmakla birlikte, hem Osmanlı tarihin hem Cumhuriyet tarihini yorumlamaya ATÜT’le tanışmasının ardından giderek daha fazla yoğunlaştığını söyleyebiliriz. Kemal Tahir’in bu döneminde, Cumhuriyet dönemi eleştirilerinin merkezinde, yalnızca “garabet Osmanlılık” vardır. Sanılanın aksine Kemal Tahir’de ne hapis yattığı için Mustafa Kemal’e “karşıtlık” vardır ne de Kemal Tahir’in babası saraylı bir subay olduğu için

“Osmanlıcılık” yapmaktadır. O, Osmanlı’ya ya da tarihe hem toplum yapımızın hem de insanımızın karakterini anlamak açısından bakılmasının, varsa işe yarar yönlerinin bulunup gelecekte faydalanılmasının gerekli olduğunu söylemektedir (Tahir, 1992a:

131).

Coşkun, Kemal Tahir hakkında hazırlamış olduğu doktora tezinde, (tez, Esir Şehrin Hür İnsanı Kemal Tahir ismiyle kitaplaştırılmıştır) Kemal Tahir’in Mustafa Kemal’e bakışını üç ana başlık altında ele almanın mümkün olacağını söyler. Bunlardan ilki, Mustafa Kemal’i kurtarıcı ve dahi olarak gördüğü dönem, diğeri Mustafa Kemal’i,

“Atatürk” ve “Mustafa Kemal” diye ayırarak ele aldığı dönem ve son olarak Mustafa Kemal’i Osmanlı’nın tarihsel misyonuna yani Doğulu halkları koruma ve savunma misyonuna son veren kişi olarak gördüğü dönemdir (2006: 466). Kemal Tahir’in düşünceleri olgunlaştıkça, yani Coşkun’un verdiği sıralamadaki son dönemine geldiğinde Milli Mücadele’ye, Cumhuriyet dönemine ya da Kemalizm’e vs. bakışı değişir. Söz konusu tarihsel süreci kendi düşünce sisteminin içine oturtmaya çalışır.

Bunun neticesinde, Notlar’ında yer alan söz konusu eleştiriler, onun Mustafa Kemal’e