• Sonuç bulunamadı

Kadınların Yoksulluk ve Yoksunluk Algıları

B. Pazarcılığın Olumlu Özellikleri

4.2.5. Kadınların Yoksulluk ve Yoksunluk Algıları

de bir kadın ve bir anne olarak üzerindeki sorumlulukların çokluğu nedeniyle tamamlamaya çalıştığı eğitim hayatını yine bırakmak durumunda kalmıştır.

Denizli’deki bazı kadın görüşmecilerin yoksun hissettiklerini söyledikleri diğer konular ise sosyal hayat ve ev-eşya sahibi olabilmektir. Bodrum’daki görüşmeciler sosyal hayat ve ev konularında yoksunluk hissettiklerini söylememiştir. Kendisini sosyal hayattan yoksun hisseden Denizli’de pazarcılık yapan Hatice bu durumu şöyle dile getirmiştir;

“Ben isterdim ki benim de bir sosyal hayatım olsun bir kadın olarak haftada bir günüm olsun mesela arkadaşlarım olsun bir vakit geçirem.

Ama böyle bir şeyim olmadığı için de fazla şey yapmeyom hani kafaya yormeyom. Eğer ki boş zamanım olursa namaz kılıp, Kuran okumayı daha çok seviyom. İyice bugün canım sıkkın kendimi böyle çok mutsuz hissediyom radyo dinlemeye çalışırım, haber dinlerim biraz konuşma dinlerim biraz müzik dinlerim. Böyle şekillerde olmaya çalışeyom. Ha bu mutlu olmak kendi elinde, şu şöyle yapmış bu böyle yapmış dedin mi beyin dağılıyor.”

Hatice arkadaşlarıyla birlikte sosyalleşmek istese ve bu eksikliği yaşıyor olsa da bu durumdan sürekli yakınmak yerine ev içerisinde kendi başına boş zamanlarını değerlendirdiği dini etkinlikler gerçekleştirip, kendini motive etmenin yollarını bulmuş durumdadır.

Görüşmeci kadınların kendilerini yoksun hissettikleri durumların sebepleri ise sürekli çalışmaları gerektiği için zaman kısıtı yaşamaları ve elde ettikleri geliri evin geçimine ve çocuklarla birlikte üretim yaptıkları ürünlere de yetirme çabalarıdır.

Zamanları olmadığı için yoksun hissettikleri konularda bir şey yapamadıkları gibi gelirlerini harcama konusunda kendilerini ikinci plana koydukları için de birden fazla konuda yoksunluk yaşamaktadırlar.

Funda, kendisini yoksun hissettiğini şu sözlerle aktarmıştır;

“Tabii ki tabii ki. Hiç yani hayalin olmuyor çoğunlukla. Herkes istemez mi güzel bir hayal. Gezmek olsun ne bileyim gidemiyorsun yapamıyorsun ya.

Hep kısasın yani sonuçta. Kısa yani elin kısa, hep bu işleri yapmak zorundasın. Öyle hissediyoruz yani.”

Funda’nın üreticiliği ve satıcılığı yapmak zorunda olduğu ve bu sebeple hayallerini gerçekleştirmek için zamanının olmadığı, kendi deyimiyle “kısa” kaldığı anlaşılmaktadır. Görüşmeci zamanın yetersizliğini, elinin kısa kalması sözüyle bağdaştırarak açıklamaktadır.

31 görüşmeciden 20’sinin kendilerini yoksun hissettikleri belirlenmişken 11’inin yoksun hissetmediği saptanmıştır. Bu 11 kadın görüşmecinin arasında Bodrum’da pazarcılık yapanlar daha fazladır. Yoksun hissetmedikleri durumlar ise sağlıklarının yerinde olması, kendileriyle barışık olmaları, “nasip” ve “şükür” kavramlarıyla bulundukları durumdan rahatsız olmadıkları şeklindeki açıklamalarıyla anlaşılmaktadır.

Bodrum’da pazarcılık yapan Sema hiçbir konuda kendisini yoksun hissetmediğini şu şekilde ifade etmiştir;

“Hani çok gözüm yukarlarda değil ya hiç eksik hissetmiyorum sağlığımız yerinde. Allah’a şükür kazanıyoruz bunu da kazanamayanlar var Allah bereket versin daha ne isteyeyim ki?”

Yoksun hissetmeyen diğer görüşmecilerin de “şükür” ifadesiyle yaşadıkları hayattan memnun oldukları tespit edilmiştir.

Çalışmanın gerçekleştirildiği her iki bölgede de pazarcılık yapan kadınların çoğu kendisini yoksun hissederken, kendilerini yoksul görüp görmedikleri sorulduğunda ise yoksun hisseden görüşmecilerin bile kendilerini yoksul olarak görmedikleri tespit edilmiştir. 31 görüşmecinin yalnızca 6’sı kendisini yoksul görmektedir. Bu görüşmeciler de yoksul olduklarını ifade ederlerken, hep bir şeylerden eksik kaldıklarını, yetişemediklerini vurgulamışlardır. Aysel kendisini yoksul olarak gördüğünü şu sözlerle açıklamıştır;

“Ya yoksul tabii ki illaki her zaman. Dört dörtlük olan biri değiliz eksiklerimiz var muhakkak, yetişemediğimiz var. Kazanamıyorsun yetişemiyorsun, oluyor tabi zor.”

Diğer 25 kadın görüşmeciden 13’ü kendisini yoksun hissettiği halde yoksul olmadığını söylemektedir. Eksikleri ve istekleri olup bunları gerçekleştirememelerine rağmen hallerine şükredip kendilerinden daha kötü durumda olanların varlığını vurgulamaktadırlar. Hem Bodrum’da hem de Denizli’de kendilerini yoksul olarak görmeyen görüşmeciler çoğunluktadır. Bu görüşmecilerin şükrederek ve nasip diyerek

yoksul olmadıklarını ifade ettikleri görülmektedir. Genelde kendilerinden daha kötü durumda olan insanlarla kendi durumlarını kıyaslayarak yoksul olmadıklarını dile getiren kadınlar da aslında yoksulluk yaşamaktadırlar. Ancak ya yaşadıkları yoksulluğun farkında değiller ya da yoksulluklarını başkalarının yoksulluklarına göre daha iyi düzeyde gördükleri için bu durumdan şikayetçi olmamaktadırlar. Bunun nedeni aslında yoksulluk yaşasalar da çalışıp para kazanmalarının, sağlıklı olmalarının ve barınabilecekleri bir evleri olmasının kendilerini güvende hissettirmesidir. Bununla birlikte toplum yapısının kanaatkâr olması da kadınların kanaatkâr bir yaşam tarzına sahip olduklarını göstermekte ve yaşadıkları yoksulluktan şikayetçi olmamalarında bu yaşayış biçiminin önemli bir etkisi olduğu görülmektedir.

Denizli’de iki çocuk sahibi Birgül kendisini yoksul görmediğini şu sözlerle anlatmıştır;

“Görmüyorum. Çünkü çalışıyorum kazanıyorum. Bizden kötü durumda olan çok insanlar var. En azından evim kira değil, çocuklarımı okuttum en büyük zenginlik bu.”

Birgül için en büyük zenginlik, çocuklarının eğitimlerini tamamlamış olmalarıdır.

Görüşmecinin zenginlik anlayışı manevi olarak hissettiği doyumdur. Üniversitede okuyan oğlunun söylediğine göre yoksulluk sınırının altında olduklarını ifade eden Sabahat kendisini yoksul görmediğini şu sözlerle aktarmıştır;

“Yoksul mu? Biz öyle istatistiklere baktığımız zaman televizyonda da söylüyorlar, benim oğlum da diyor bana biz yoksul kesime giriyoruz diye.

Evimize giren paraya bakıyor, devletin verdiği gelir şeyine de bakıyor biz yoksulluk sınırının altındayız diyor. Ben etrafa bakınca şükrediyom.

Şükredenlerdenim.”

“Şükredenlerdenim” deyimiyle yoksun hissettikleri halde kendisini yoksul görmeyen diğer görüşmecilerin de çalışacakları bir işleri olduğu için ve kendilerinden kötü durumda olanları gördükleri için her halükârda yoksul olmadıklarını dile getirmekte oldukları tespit edilmiştir.

Görüşmecilere yoksun hissettikleri ya da zorluk yaşadıkları konularda bir şey yapılıp yapılamayacağı sorusu yöneltildiğinde 31 görüşmecinin 14’ü kimsenin bir şey yapamayacağını ya da yapmayacağını söylemiştir. Özellikle Denizli’deki 18 kadın

görüşmecinin 10’unun pazarcılar için herhangi bir şey yapılamayacağı konusunda hemfikir oldukları saptanmıştır. Kamile, zorluk yaşadıkları konularda bir şey yapılmadığını şu sözlerle ifade etmiştir;

“Hiçbir şey olmaz. Devlet desen daha cebindekini almaya çalışıyor ne yapar ki sana? Vergi parası, yer parası... 15 veriyorduk şimdi 25 lira yer parası veriyoz.

30-40 lira poşete veriyoz devlet sana ne yapar?”

14 senedir pazarcılık yapan Handan da kimsenin herhangi bir yardımda bulunmadığını şu şekilde açıklamıştır;

“Ne yapılabilir ki acaba? Her şey kendi ayakların üstünde durmaya çalışcan yani bir yardım çok zor. Daha çok sıkıyorlar bile pazarcıları. Yer parası oluyor, poşet parası oluyor değişik şeyler oluyor yani”

Kamile ve Handan’ın açıklamalarından pazarcılara yardım edilmesinin zor olduğu, aksine devletin vergi, poşet ve yer parası almasının kendilerine yardım edecekleri ümidini yok ettiği sonucuna ulaşılmaktadır.

Bu görüşmeciler dışındaki diğer 17 görüşmeci yaşadıkları zorluklara çözüm önerileri getirmişler ve bu çözümlerin gerçekleştirilmesini istemişlerdir. Birden fazla çözüm önerisi sunan kadın pazarcıların en çok yoğunlaştığı iki noktadan birisi fiyatların düzenlenmesi ve dengede olması gerektiğidir. Denizli’de pazarcılık yapan Cansel fiyatlar hakkındaki görüşünü şu sözlerle anlatmıştır;

“Fiyatlar sabit olmalı, tek olmalı. Mesela marketlerde nasıl insanlar bir kuruş dahi indirim yaptıramıyorlar. Aynı öyle yani burada da bu olmalı yani. Devlet bunlarla ilgili bir hak getirmeli.”

Bu açıklamaya bakıldığında pazardaki ürünlerin marketlerden daha uygun fiyata verilmesi durumunda satıcının zor durumda kaldığı anlaşılmaktadır. Fiyatların sabit olması pazarcıların kazançlarının artmasını sağlayacaktır ancak bu durum müşterinin markete daha çok kaymasına da neden olabilir. Çünkü pazar kültüründe “pazarlık yapmak” bir alışkanlık haline gelmiştir. Fiyatların sabit olması halinde pazardakiyle aynı fiyat olduğu için marketten alışveriş yapmayı tercih edenlerin sayısı artış gösterirken pazarcılar müşterilerini kaybedebilirler. Fiyatların düzenlenmesi konusunda bir diğer çözüm önerisi de üretim maliyetlerinin azaltılmasıdır. Kezban bu konudaki önerisini şu cümlelerle aktarmıştır;

“Mazot, gübre köylünün istediği şekilde olsun ki, istediği derken yani bu çok yüksek. Köylü için kötü burada yaşayanlar ne yapsın? Çünkü köylü yetiştirecek gelecek ki bu insanlar da alışveriş yapacak. Mazotuna gübresine yani köylüyü, yetiştiriciyi el üstünde tutmak lazım ki yetiştirsin. Yapsın ki buralara getirsin.”

Özellikle alan araştırmasının yapıldığı pandemi dönemi ve sonrasının ekonomiyi dolayısıyla üreticiyi olumsuz şekilde etkilemesinden dolayı üretim faktörlerindeki artış yetiştirilen ve satılan ürünlere de yansımıştır. Bu durum pazarcı kadınların satacakları ürün sayısından elde edecekleri gelirden, müşterilerle aralarındaki gerginliğe kadar sorunlar yaşamalarına neden olmuştur. Hem alıcıyı hem satıcıyı oldukça zorlayan bu konuda üreticiler maliyetlerin azaltılmasını ve üreticinin desteklenmesini beklemektedirler.

Görüşmecilerin çözüm önerisi olarak yoğunlaştığı ikinci konu ise kapalı pazaryerlerinin arttırılmasıdır. Özellikle kış aylarında çok zorluk yaşadığını söyleyen görüşmeciler kapalı pazarların daha fazla olması gerektiğini dile getirmişlerdir. Bununla birlikte pazarcılık yapan kadınların diğer çözüm önerileri devletin kendilerine maddi yardımda bulunması, ev sahibi olmaları konusunda destek sağlaması ve marketlerdeki manav reyonlarının kaldırılması şeklinde tespit edilmiştir. İnci’nin marketlerdeki manav reyonları hakkındaki yorumu şu şekildedir;

“Marketlerde manav reyonu olmaması lazım. Adam marketse marketini satması lazım. Biz gidiyoz peynir zeytin satıyoz mu? Satmıyoz. Deterjan satıyoz mu?

Satmıyoz. Bunlar biraz kısılsa biz de hani biraz iş yaparız. Pazarlar çoğaldı her adımda pazar var. Ufacık bir yere pazar açıyorlar.”

Denizli’de pazarcılık yapan bu görüşmecinin sözlerine bakıldığında marketlerin pazarcılar için önemli bir engel olduğu görülmektedir. Satışlarını azaltan marketlerin varlığı çoğalırken bir de pazaryerlerinin artması pazarcıları daha sıkıntılı bir duruma sokmaktadır. Pazarda bulunan ürünlerin marketlerde satılmaması ya da kısıtlanması ve pazaryerlerinin sayı olarak azaltılması üreticileri/satıcıları rahatlatacaktır.

Tüm görüşmeciler arasında tek üniversite mezunu olan ve eşiyle birlikte pazarcılık yapan Yeliz erkeklerin kadın pazarcılara davranışlarından rahatsızlık duyduğunu belirterek bu konuda bir şey yapılamayacağını dile getirmiştir;

“Yapılamaz. Bu erkeklerin beynini nasıl yıkayacaksın? De mi Bülent? (Eşine soruyor). (Eşi konuşuyor): Kadın olduğu için biraz daha şey oluyor yani mesela Şeref abinin yanına ben niye gitmiyorum sabahtan beri ama Yeliz oldu mu bi de bayansan bi de evlendi boşandıysan tamam gari iyiye de gelirler kötüye de gelirler o yönden çok büyük sıkıntısı oluyor.”

Görüşmeci kadının bu konu hakkında eşinin de fikrini sormasıyla birlikte pazarda satıcılık yapan kadınların erkeklerin rahatsız edici davranışlarına maruz kaldığı anlaşılmaktadır. Özellikle tek başlarına olan dul kadınların geçimlerini sağlamak amacıyla pazarcılık yaparken erkeklerin rahatsız edici davranışlarına daha çok maruz kaldıkları tespit edilmiştir. Özellikle eşiyle birlikte pazarcılık yapan bir erkeğin bu durumu kendine uyarlayarak dile getirmiş olması pazar ortamında bu tür olayların sık yaşandığını kanıtlar niteliktedir. Sonuç olarak kadınların düzensiz, belirsiz ve tehlikeli olan bu iş türünde bir şekilde kazanç sağlamak için yer almaları yorucu ve zorlu şartlarda çalışmalarına ek olarak bir de erkeklerin yakışıksız davranışlarıyla karşı karşıya kaldıkları saptanmıştır.