• Sonuç bulunamadı

Romanlarda kadın ve erkek karakterler sürekli birbirleri ile mücadele halindedirler. Erkeklerin kullandığı 'avrat kısmı', 'kadın aklı' gibi söylemlere karşı, kadının geliştirdiği düşünce ve davranışlar ise; "Bir intikam fantezisinin unsurlarından, kadının erkeği dize getirdiği, erkeğin daima nefrete layık olduğu, içten içe alçaldığı" (Modeleski, 1982: 43) anlayışına dayanır. Bu anlayışa göre erkek aslında, kandırılmaya müsait, boş gururlu, şehvetinin kölesi, bencil ve tüm bunlara rağmen yönetilmeye müsait olandır. Eğer bir kadın akıllı olup erkeğin bu özelliğini kullanmayı bilmezse kullanılmaya, ezilmeye, harcamaya mahkumdur. Bunun için erkek yönetilmeyi, kullanılmayı, aldatılmayı hak edendir. Kadının erkeğe karşı doğal bir intikam hakkı vardır. Kazanmanın tek yolu bu intikamı almaktır.

Kara Kraliçe Kösem romanında Sultan Ahmet karakteri; "Ahmet kendi bilmediği şeyleri bir başkasının bilmesinden nefret ederdi. Hele bir kadının." (K.K.K., s.

580) cümlesi ile bir erkeğin 'boş gururlu' oluşunu temsil etmektedir. Sinan Paşa Konağı'nda ilginç bir müzik aleti olduğunu duyması ve Kösem'in bu aletin org olduğunu çok güzel ses çıkardığını söylemesi üzerine, Ahmet'in orgu parçalatması da Kösem'in yanlış tutumuna bağlanır. Kösem hatasını, orgun parçalandığı haberini alınca anlar, 'içi sızlayarak' anlatılanları dinlemesi üzerine, bu konuda daha fazla konuşmaması gerektiğini anlar.

Hürrem'in, Süleyman'ın 'boş gururunu' okşayarak onu elde etmesi; "Süleyman'ın en nefret ettiği şeyin, karşısındakinin bir şeyi ondan iyi bildiğini belli edip bilgiçlik taslaması olduğunu" (M.C.H., s. 364) öğrenerek hiçbir zaman sivrilmemesi ve düşüncelerini söylerken, 'kulunuz ne bilsin', 'efendimiz çok iyi bilir ki' sözleriyle isteklerini yaptırması da bu duruma örnek niteliğindedir. Hürrem'in bu tutumu karşısında Süleyman, bir 'kukla' gibi hareket eder. Bu yönüyle Hürrem, erkeği kullanmasını bilen bir kadındır. Çünkü; "Erkeğin egosu ve doğuştan gelen, kadınların onayını ve hayranlığını kazanma arzusu onu kadın tarafından yönlendirilmeye karşı zayıf bir hale getirmektedir." (Marshall, 1997: 30) Erkeğin bu yönünü iyi bilmek, erkek üzerinde egemenlik kurmanın gizli bir yoludur.

Nurbanu'nun Selim üzerindeki etkisini düşünürken; "Öyle sokacaksın ki aklına, kendi düşüncesi sanacak"(C.G.N., s.376) şeklinde kendi kendine telkinde bulunması, İbrahim ile sorunları olan Hatice'nin, Hürrem'e danışması üzerine Hürrem'in;

"Yapılmasını istemediğini de, olmasını istediğini de erkek kısmına açık açık söylemeyeceksin. Lafı öyle bir dolandıracaksın ki adam, kendi fikri sanacak." (P.v.H., s. 768)

Diyerek, Hatice'ye akıl vermesi ise, bir erkeğin nasıl yöneteceğinin yolu şeklinde sunulmaktadır. Bu anlayışa göre her erkek yönetilmeye muhtaçtır, bu nedenle de kadın karakterler; "Erkek dediğin ne kadar güçlü olursa olsun, ardında bir kadın gerek. Ama onu nasıl idare edeceğini bilecek bir kadın." (M.C.H., s. 122) düşüncesi ile davranmaktadırlar. Mihrimah'ın, annesi Hürrem'in "Akıllı bir kadının, erkeklere neler yaptırabileceğini öğreneceksin. Güçlü bir erkek dilerse dünyayı yerinden oynatır. Akıllı kadın dünyayı yerinden oynatmak için hiç uğraşmaz. Sadece, erkeğinden bunu yapmasını ister. "(C.K.M., s. 2) sözüne kulak vermesi ve babası Süleyman'ı kadırga yapımına ikna etmesi üzerine; "Dünyayı yerinden oynatmaya kalkmadım. Akıllı bir kadın olarak bu işi benim yerime erkeğin yapmasını istedim." (C.K.M., s. 397) sözleriyle de bu durum uygulamalı olarak açıklanmış olur.

Hatice'nin erkekler hakkında olumsuz düşünceleri; "Erkek dediğin, sert, asık suratlı, hoyrat ve bencil olurdu. Onun bugüne kadar öğrendiği de buydu, gördüğü de. " (P.v.H., s. 100) ve "Hatice sert, bağıran, kendini Allah'ın bir lütfu, onu da-padişahın kızı olsa bile-bu lütfa hizmet için yaratılmış bir mahluk olarak gören erkeğin yüzündeki ifadeyi iyi bilirdi. Bencil, mel'un, küstah, kaba, çirkin." (P.v.H., s. 631) cümleleri ile aktarılırken, erkek nefreti de ortaya koyulmuş olur. Hatice'nin kocası olan İbrahim ise, Hatice'nin 'erkek nefretinde' ne kadar haklı olduğunun bir kanıtıdır. İbrahim'in kızı Dilşad ve Mısır'dan getirdiği cariye Muhsine'yi konakta tutması ve toplumdan gizlemesi karşısında Hatice'nin İbrahim'e olan öfkesini ve hırsını bastırarak İbrahim'in "yüzünden iki kadının hayatının kayıp gitmesine" (P.v.H., s. 782) göz yummaması ve bu kadınlara sahip çıkması feministçe bir tutumdur. İbrahim ile yüzleşerek; "Dilşad'ın kaderini artık onun varlığını gizlemeye kalkan bir babaya bırakamam" demesi ve Muhsine'nin gerçeğini; "Kız köle olmaktansa, teslim olmayı seçmiş... Mecbur olduğu için kimsenin koynuna girmek zorunda kalmayacak" (P.v.H., s. 785) cümlesi ile dile getirmesi aynı zamanda İbrahim'e karşı aşağılayıcı bir tutum içerisinde olduğunu da ortaya koymaktadır;

"Parga'dan çıktığından beri kendini ilk defa yenilmiş, yıkılmış hissediyordu. Korsanların kölecilerin elindeyken bile bu kadar çaresiz hissetmemişti kendini. İbrahim büyük bir acıyla baktı karısına. Utanç, öfke, minnet, bütün duygular birbiriyle çarpışıyordu kafasında." (P.v.H., s.785)

İbrahim'in, Hatice'nin 'yüce' davranışı karşısında küçük düşmesi beraberinde bir intikam ve tatmin de getirmektedir. Boş gururlu bir erkek karakter olan İbrahim'in akıllı ve iyi huylu kadın karakter Hatice'nin karşısında 'dize gelmesi', erkeğin her zaman 'nefrete layık' olduğu düşüncesine dayanmaktadır. Kadın olan anlatıcı yazarın kadın karakterine, erkek karakterine karşı intikam imkanı sunması, aynı zamanda muhtemel 'kadın okuyucu' üzerinde de bir tatmin oluşturma niyetine bağlanabilir. Yine Sarı Selim ve Sultan Murat'ın hülyalı tipler olması, Safiye ve Nurbanu'nun eşleri üzerinde nüfus sahibi olmaları bu durumla ilişkilidir.