• Sonuç bulunamadı

Irak topraklarında sürekli sorun haline gelecek olan İran-Irak Savaşına etki edecek olan ilk Kürt isyanları 1920’li yıllardan itibaren başlamıştır. 1940’lı yıllardan itibaren başlayan Muhafazakâr İslamcı Kürt kanadını temsil eden Mustafa Barzani’nin girişimleri Kürtleri ırak topraklarında yönetime karşı ayaklanmaya teşvik edildi. 1943’de Molla Barzani liderliğinde Kürtler isyan etti (Yeşilbursa, 2009: 1336). Ayaklanmanın asıl sebebi Kuzey Irak’ta yer alan Kürtlere muhtarlık talebi idi. Ayaklanma bastırılınca Mustafa Barzani İran’a daha sonra Sovyet Rusya’ya iltica etti. 1958 yılında yapılan darbe neticesinde General kasım Mustafa Barzani’yi affederek Irak’a geri dönmesini sağladı. Ancak 1961 yılında iki yıl sürecek Kürt isyanı tekrar başladı ve 1963 yılında Abdülkerim Kasım’ın iktidardan düşmesine neden oldu. Ancak bölgesel anlamda hiçbir büyük olayın kaydedilmediği 1975 senesi Kürt tarihi açısından son derece önemlidir; çünkü 1961 yılında Irak Kürdistan’ında başlayan Mustafa Barzani isyanı bu tarihte sona ermiştir ve bu gelişme tüm Kürt coğrafyasının radikalleşmesini açıklar niteliktedir (Bozarslan, 2011: 56). Irak 1975 yılında Kürt sorununu çözümüne ilişkin İran ile yaptığı Cezayir antlaşmasının dışında ek tedbirler almış; bu tedbirlerin başında tehcir etme politikası ile Kürtlerin bir kısmını Irak’ın güneyine yerleştirirken; Güneydeki Arapları Irak’ın Kuzeyine yerleştirmiştir.

İngiltere’nin temellerini attığı Irak’ın çok farklı bir nüfus yapısı bulunmaktadır. Nüfusun büyük bölümü Şii Araplardan oluşmaktadır. Ancak Şiiler İngiltere’nin getirdiği rejimlerde sosyal ve ekonomik açıdan ezilmiş durumdaydılar. Ayrıca petrol bölgesi olan kuzeyde Kürt guruplar hâkim pozisyondaydı. Baas yönetimi ise Şiilerin hoşnutsuzluğu ve Kürtlerin bağımsızlık talepleri ile karşı karşıya kalmaktaydı. Kürtlerin bağımsızlık talebi karşısında Baas rejimi kendinden önceki hükümetlere oranla daha çok rahatsız olmaktaydı. Kürtler özerklik talebinde bulunuyorken merkeziyetçi bir yapı kurmak isteyen Baas yönetimi arasında bir çatışma ortamı çıkıyordu. 1968 yılında Baas iktidara geldiğinde Kürtler ayaklanmış durumdaydı. 1970 yılında Saddam Hüseyin Kürtlerle bağımsızlık öngören bir antlaşma yapmış ancak buna uyulmamıştır. 1974 yılına gelindiğinde Bağdat ile Kürtler arasındaki tansiyon iyice yükselmiş ve savaş durumuna gelinmiştir. Bu durumda hükümet güçleri dağlardaki isyancıları bastıramamış

hatta bu isyana İran’ın verdiği destek rejimin işini iyice güçleştirmiştir. Basra Körfezinde ve bölgede hedefleri olan İran bu isyanlara yardım ederek Bağdat’ın ve Baas rejiminin zayıflamasını arzu etmiştir. 1974-1975 yıllarında Kürt isyancılara silah yardımında bulunmuştur. 1975 yılında imzalanan Cezayir Antlaşması ile de Şattülarap suyolu konusunda yaşanan sınır anlaşmazlığı çözülecek ve İran Irak’ta yaşayan Kürtlere sınırlarını kapatacak ve desteğini çekecektir (Cleveland, 2008: 454-455).

Bu antlaşma Irak Kürtlerinin aleyhineydi. İsyancılar İran’a geçemeyince ve Türkiye sınırı da kapalı olduğu için Irak kuvvetleri tarafından yapılan saldırılar sonucunda 1975 yılında ateşkes istemek zorunda kaldılar. Bu ateşkes çerçevesinde Kürtlere siyasal özerklikten başka çeşitli ekonomik kalkınma projeleri kapsamında ödenek aktarılmıştır. Ancak daha kötüsü vardı şöyle ki, Baas rejimi Kürtlerin tekrar ayaklanmasını önlemek için, 250 bin kürdü ülkenin başka bölgelerine zorunlu şekilde iskân ettirdi.19 Kürt çoğunluğunu kırmak için Araplardan Kürtler arasına da yerleşim

sağlandı. Bu asalında Kürtlerle yapılan bir anlaşmadan çok Kürtleri pasifize etmeye yönelik bir hareketti. Bu sebeplerle Kürtler ayaklanma hareketlerine tekrar başlayacak ve İran’la yapılan savaşa etki edecek şekilde büyüyecektir. 1980 ve 1988 yılları arasında İran-Irak savaşında İran’ın Kuzey Irak’taki Kürt gurupları kışkırtma ve kullanma politikası Saddam Hüseyin’in sert müdahalesine sebep olmuş ve Kürtler’e karşı kimyasal silah kullanarak Halepçe Katliamı olarak bilinen olay yaşanmıştır. Bu katliamda yaklaşık 5000 Kürt ölmüştür (Arvasi ve Özsalgır, 2003: 45).

15 Şubat 1986 yılında İran Şafak-9 harekâtını Süleymaniye bölgesinden başlattığında amaç Irak’ın kuzey bölgesinde bulunan Kürtlerle temasa geçmekti. Bölgedeki İran kuvvetleri Barzani kuvvetleri ile işbirliği yapmaktaydı. Böylelikle Süleymaniye Vadisinde bölgeyi kontrolleri altına almışlardı. Ayrıca kuzeye doğru ilerleyerek de Irak topraklarından 40 km2’lik bir alanı ele geçirmişlerdi. 1 Mart 1986’da

Irak’ın kuvvet kaydırmasını fırsat bilen Barzani Peşmergeleri İran kuvvetleri ile birlikte Sıtak bölgesinde küçük bir garnizonu ele geçirmişler, 15 Mayıs 1986 yılında da Barzani ve İran kuvvetleri Kerkük-Türkiye boru hattına yakın bir mesafede bulunan Mangesh’teki askeri mevzileri kontrolü altına almışlardır. Irak karşı atağa geçti ancak başarılı olamadı. Kerkük- Türkiye boru hattının tehlikeye düşmesi üzerine boru hattının batısında bulunan Araplar silahlandırılmıştır. Araplar boru hattına Kürt guruplar tarafından yapılan saldırıları püskürtmede başarılı olmuşlardır. Bu mücadeleler İran-

Kürt ilişkilerine yeni bir boyut getirmiştir. Buna göre Kürtler Irak’ın kuzeyinde sürekli bir sorun yaratarak Irak kuvvetlerinin bu bölgeye toplanarak gücünün bölünmesine neden olmuş ve Irak Şii nüfusunun ayaklanmasına öncülük etmişlerdir. Ayrıca Barzani kuvvetleri Irak geri bölgelerini ele geçirerek bir savunma hattı yapmakta ve Humeyni rejimi Barzani’ye desteğini sürdürmekteydi (Saraç, 2000: 31).

Aslında Irak’taki Kürtler ve Barzani İran’ın politikalarından memnun değildi. Kendi aralarında bir mücadele olsa da İran’la birlikte hareket etmenin uygun olacağını düşünmüşlerdir. Bunun sebebi de Türkiye’nin Kuzey Irak’a yapacağı bir müdahaleden korkmalarıdır (Saraç, 2000: 43).