• Sonuç bulunamadı

Ekonomi-Petrol ve Dış Politikanın Durumu

Batılı devletlerin Ortadoğu petrollerini kontrol etme isteği Arap milliyetçilerini sürekli olarak tedirgin etmekteydi. 1958 yılından sonra Irak’ta iktidara gelen bütün yönetimler petrol kaynaklarını yabancılara ait olan Irak Petrol Şirketi’den (Iraq Petroleum Company -IPC) almaya çalışmışlardır. IPC’nin oluşumda en büyük pay İngiltere’ye aitti. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra IPC güçlenerek petrol sanayisinin bütün dallarına egemen olmuştu. Bu durum Baas yönetimini rahatsız etmekteydi. Bu rahatsızlık sebebiyle 1972’de şirketin millileştirildiğini ilan etti. Bu politika değişikliği sonucunda Irak’ın petrol gelirleri yaklaşık altı kat artış gösterdi. Bu artışla doğru orantılı

16 Çift Sütun Politikası, 70’li yıllarda ABD Başkanı Nixon’un Sovyet Rusya’nın Ortadoğu’ya yayılmasını

engellemek amacıyla Henry Kissinger yardımı ile geliştirdiği bir doktrindir. Bu doktrine göre, Suudi Arabistan Sovyetlerle mücadelenin ekonomik ayağını oluştururken, İran askeri ayağını oluşturur. 1979’daki İran İslam Devrimi’nden sonra bu doktrin çökmüş olup ABD Sovyet Rusya ile mücadelesine ekonomik partneri Suudi Arabistan ile devam etmiştir. (http://www.uiportal.net/irandan-hamleler.html, 16.03.2017).

bir şekilde çeşitli kalkınma programları uygulanmaya başlandı. Baas yönetimi özel teşebbüsü destekleyen sosyalist bir ekonomi tarzı benimsemiştir. Demir, çelik, petro- kimya sektörü nitelikli işgücü yokluğunda tam kapasitede çalışamasa bile gelecek için küçük bir sanayi devleti olma yolunda ilerlemekteydi. Bu ilerleyişin durmasına sebep olan başlıca faktör İran savaşı sonrasında ise Körfez Savaşı’dır (Cleveland, 2008: 457). Ayrıca OPEC Krizi ile artan petrol fiyatları Saddam Hüseyin’in ülkesini ekonomi ve askeri alanlarda kalkındırması ve bunla doğru orantılı şekilde Arap dünyasının liderliğine oynaması İran’ı tedirgin etmiştir. Çünkü İran kendi rejimini Ortadoğu için Baas’ın alternatifi olarak görmekteydi (Arvasi ve Özsalgır, 2003: 61). Baas’ın ise ideolojik olarak Ortadoğu’da tüm Arap halklarını tek bir Arap Devleti çatısı altında birleştirmeyi hedeflemesi bu iki rejim arasındaki mücadelenin bir başka sebebiydi (Arvasi ve Özsalgır, 2003: 62).

İran’da yer altı kaynakları bakımından incelendiğinde petrol ve doğal gaz üretimi ve ihracatı önemli bir yer kaplamaktadır. İran, Suudi Arabistan, Venezüella ve Kanada’dan sonra dünya petrol rezervlerine sahip dördüncü büyük ülke konumunda iken, aynı şekilde doğalgaz rezervleri açısından da Rusya’dan sonra ikinci büyük ülke konumundadır. İran ürettiği doğal gazın yaklaşık %54’ünü iç tüketimde kullanmaktadır (Kıran, 2012: 152). Doğal gaz üretiminin sadece %36’lık kısmının ihraç edilmesi İran ekonomisinin gelişmesinde payı petrol ihracatına göre daha düşük durumdadır. İran’ın OPEC ülkeleri arasındaki petrol üretim payı devrim öncesine nazaran çok daha azdır. Her ne kadar İran-Irak savaşından sonra İran’ın petrol üretiminden bir artış gözlemlenmesine karşın İran henüz yeni 35 yıl önceki seviyesine ulaşmaktadır. 1974 yılında İran’ın OPEC içindeki üretim payı %19,8 iken, İran-Irak Savaşından sonra sağlanan artışa rağmen 2005 yılında bu oran %12,5 idi.17 Bu oranın giderek düşmesinde

İran’a yönelik uygulanan ambargonun çok büyük bir etkisi vardır. İran’ın dünyada sahip olduğu siyasi misyon gereği olarak ambargo uygulanma sebebi sayılabilir. Komşu olduğu ülkeler ile sorunlar yaşamaktadır. İran’ın, Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar ve Irak ile de sorunlu olduğu kıyı hem de iç kesimlerde yer alan ortak petrol sahaları bulunmaktadır. Halen İran’a komşu olan ülkeler başta ABD olmak üzere batılı devletler tarafından İran’a karşı kışkırtması ve onları desteklemeleri ülkeler arasında sorunların çıkmaza girmesine neden olmaktadır.

17 https://www.iranwatch.org/sites/default/files/us-congress-jec-researchreport-iransoilandgaswealth-

Petrolün varlığı ve önemi bölge devletlerinden daha çok dış güçlerin aktif rol oynamasına sebep olmuştur.18 Bölgedeki devletler petrol konusunda daha kısa ve dar

bakış açısı ile planlamalar yaparken dış güçler bölge üzerinde hegemonyasını kurarken daha stratejik ve uzun dönemli planlamalar yapmışlardır. Ancak petrolün kullanımı ve önemi bölge devletleri için ilerleyen zamanlarda artınca petrol politikalarında çatışma kaçınılmaz olmuştur. 1973 yılından başlayarak hızlı bir silahlanma çalışmasına giren ve petrol gelirleri üzerinden uluslararası ilişkilerde bir güç haline gelmeye çalışan İran, Irak ve Suudi Arabistan rekabet ortamına girmiştir. Bu rekabet ortamı 22 Eylül 1980 yılında başlayan ve 17 Temmuz 1988 yılında Güvenlik Konseyi’nin 598 sayılı kararı akabinde sonuçlanan sekiz yıllık İran-Irak savaşının başlamasında neden olan sebepler arasına girmiştir (Aygül vd., 2013: 142).

Dış politikada ise Baas rejimi iktidara geldiğinde devletin Batı ile ilişkisi kopuktu ve Sovyet Rusya ile ilişkilere ağırlık verilmişti. Irak Sovyet Rusya ile ilişkilerini sürdürürken Batı ile olan ilişkisini de yenilemeye çalışmıştır. Baas yönetiminin giriştiği reform ve kalkınma programları teknik açıdan nitelikli teknolojik yardımlar gerektiriyordu. Bu faydacı anlayış sebebiyle Irak Batı’ya yöneldi ve çeşitli antlaşmalar imzalandı. 1970’lerin sonunda Batılı devletler Irak silah pazarına girmek için ciddi bir yarış içine de girmişlerdi. Baas Amerika düşmanı Sovyet yanlısı olarak görünse de faydacı politikalar ekseninde Batı teknolojisini kullanmaktan geri durmuyordu (Cleveland, 2008: 459-460).

Baas rejimi 1973 yılında yayılmacılık politikası izleyerek Kuveyt’e ait iki adanın Bağdat’a verilmesini talep etmiştir. Başını Suudi Arabistan’ın çektiği Arap Birliği ortak bir tepki göstererek yaşanacak gelişmelerin önüne geçmiştir ve Irak bu hedefinden vazgeçmek zorunda kalmıştır. 1975 Cezayir Antlaşmasıyla da İran’la yaşanan görüş ayrılığı nispeten çözülmüş görünüyordu. Irak yönetimi bu bağlamda çevre ülkelerle daha ılımlı bir dış politikayı benimsemiştir. Bu ılımlı politika Saddam Hüseyin’i Arap dünyası içinde önemli bir konuma yükseltecektir (Cleveland, 2008: 460).

Ancak 1979 yılında Ayetullah Humeyni’nin fikirlerinin etkisiyle İran’da yaşanan rejim değişikliği sonrasında kurulan İran İslam Cumhuriyeti’nin Ortadoğu’da devrim çağrısı yapması ve akabinde Şii militan görüşünün gelişmeye başlaması (Cleveland, 2008: 460) Saddam Hüseyin’in artan popülaritesine katkı sağlayacağı

18 Bugün bilinen 138 milyar ton dünya petrolünün %65’inden biraz fazlası Ortadoğu bölgesinde

görünmekte ve temel aktörün kendisi olacağı bir savaş dönemine girilmesine sebep olacaktır.