• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: YENİ KAMU YÖNETİMİ

1.3. Yeni Kamu Yönetiminin Ortaya Çıkışı

1.3.4. Küreselleşme

Küreselleşme kavramı, son dönemlerin üzerinde en çok tartışılan ve hakkında farklı görüşlerin ortaya konduğu bir kavram olarak dikkatleri çekmektedir. Başlangıç dönemi olarak üzerinde bir uzlaşı bulunmamakla birlikte 20. yüzyılın sonlarında popüler bir kavram olarak kullanılan, gerek akademik düzeyde verilen eğitimlerin gerekse araştırma

enstitüleri gibi kuruluşların odağı haline gelen küreselleşmenin (Scholte, 2004: 102) genel olarak ekonomik, politik ve kültürel boyutta ele alındığı görülmektedir (Ramsaran ve Price, 2003).

Giddens küreselleşmeyi zaman ve mekânsal olarak birbirlerinden oldukça çok uzakta gelişen olayların yerel oluşumları biçimlendirebilmesi ve bu yolla birbirleri ile ilişkili olan dünya ölçeğindeki toplumsal ilişkilerin giderek yoğunlaşması olarak tanımlamaktadır (Giddens, 2004). Steger’a göre küreselleşme, “dünya ölçeğindeki toplumsal karşılıklı bağımlılıkları ve mübadeleleri meydana getiren, çoğaltan, yaygınlaştıran ve yoğunlaştıran toplumsal süreçlerin çok boyutlu kümesini ifade etmektedir” (Steger, 2004: 31).

Küreselleşme kavramı, bazıları için yeni bir barış ve demokratikleşme çağını açacak uluslararası sivil toplum vaadini çağrıştırmakta; bazıları içinse tehditkâr bir biçimde Amerika’nın ekonomik ve siyasal egemenliğini, bunun kültürel sonucu olarak da türdeşleşmiş bir dünyayı akla getirmektedir (Berger, 2003: 10). Diğer taraftan küreselleşme, ekonomik alanla sınırlı kalmamakta, kültürel küreselleşme toplumsal ve siyasal yaşamda farklı etkiler yaratmasına ve farklı sonuçlar doğurmasına karşın, ekonomik küreselleşmeyle el ele yürümektedir (Özbudun ve Keyman, 2003: 310). Robertson küreselleşmeyi en genel anlamda hem tikelciliğin evrenselleştirilmesini hem de evrenselciliğin tikelleştirilmesini içeren ikili sürecin kurumsallaşma biçimi olarak düşünebileceğimizi vurgulamakta; her çağdaş küreselleşme tartışmasının analitik açıdan dört temel gönderme noktasının olduğunu savunmaktadır: Ulusal toplumlar, bireyler, dünya toplumları sistemi ve insanlık. Yazarın bu ayrımlar dizisini oluşturmasına neden olan genel sav, küreselleşmenin giderek dünya sisteminden daha ziyade küresel insanlık durumunun bu dört unsurunun temalaştırılmasını içerdiği yollu savdır (Robertson, 1999: 109).

Gerek akademik çevrelerde gerekse kamuoyunda kendine önemli bir yer bulan küreselleşme konusunun ele alınış biçimine paralel olarak, küreselleşmenin yol açtığı gelişmeler ve konu ile yargılar genellikle üç noktada toplanmaktadır. Konunun bir tarafında küreselleşme olgu ve sürecine olumsuz pencereden bakanlar yer almakta; bu görüşü benimseyenler küreselleşmeyi, batının ve özellikle ABD’nin dünya geneline

ekonomik ve kültürel bir dayatması olarak kabul etmektedirler. Diğer tarafta ise, küreselleşme sürecini destekleyenler yer almakta olup bu görüşü savunanlara göre küreselleşmenin karşı konulmaz bir süreç olduğu, bir ülkenin ekonomisini veya kültürünü korumak için yapabileceği bir şey bulunmadığı, aksine küreselleşmenin getirdiği olanaklardan faydalanılması gerektiği kabul edilmektedir. Son olarak, küreselleşme sürecine temkinli yaklaşarak olumlu yönlerinden faydalanılması gerektiğini ifade edenlere göre küreselleşme, modern toplumların dünya düzenini yeniden biçimlendiren toplumsal, siyasal ve ekonomik değişimlerin arkasındaki temel itici güçtür (Sarıtaş, 2006: 396-397).

Küreselleşme olgusunun devletleri iki yönlü bir değişime zorladığı görülmektedir. Küreselleşme ile birlikte ülkelerin bir yandan uluslararası düzeyde yeniden konumlandırılmalarını ön plana çıkmakta, diğer yandan ise ulusal ve ulus-altı düzeylerde yeni yönetim modellerini zorunlu tercih olarak sunmaktadır (Köse, 2007: 5). Gerçekten de küreselleşme olgusunun en çok ilişkilendirildiği kavramlardan en önemlisi “devlet”tir. Küreselleşme ile devlet arasında yakından bir ilişki bulunmaktadır. Günümüz dünyasında küreselleşmenin ekonomik boyutu içinde önemli bir yer tutan deregülasyon politikalarının ulus devletlerin ekonomik, toplumsal ve siyasal işlevlerini ve kaynaklarını yönlendirme ve kontrol etme kapasitesini önemli ölçüde azalttığı görülmektedir (Parlak, 2003: 359).

Küreselleşme, 21. yüzyılda devletin ve kamu yönetiminin üstlendiği rollerde temel değişikliklere yönelik birtakım modelleri içermektedir. Küreselleşme farklı milletler, ekonomiler ve insanlar arasında karşılıklı etkileşim ve dayanışma süreçlerini yeniden şekillendirmektedir. Bu süreçte devletin temel rolü ve fonksiyonları da değişmektedir (Abonyi ve Slyke, 2010: 33).

Uygarlık alanında yaşanan dönüşüm, devlet ve kamu yönetimi üzerinde yoğunlaşan eleştiriler, ekonomi ve siyaset teorisinde meydana gelen değişiklikler, bireyin ve sivil toplumun artan önemi devletin rolü ile kamu yönetimi düşünce ve uygulamasında önemli bir paradigma değişimi ortaya çıkarmıştır (Eryılmaz, 2007: 531). Devletin rolü ve kamu yönetimi düşünce ve uygulamalarında yaşanan tüm bu gelişmeleri küreselleşme olgusu ve süreci çerçevesinde ele almak mümkündür. Nitekim küreselleşme toplumsal, ekonomik ve siyasi alanlardaki etkilerinin yanında kamu

yönetimi düşüncesi, yapısı, fonksiyonları ve iş görme yöntemlerini de etkilemekte ve değişime zorlamaktadır. Söz konusu değişim baskısı karşısında kamu yönetiminin rolü yeniden tanımlanırken, daha etkin ve verimli olması yönünde talepler de artmaktadır (Genç, 2007: 258).

Küreselleşme sürecinde kamu yönetiminde yaşanan değişimi dört başlık altında toplayabiliriz (Tutum, 1994: 28-32):

Devletin küçültülmesi ve etkinleştirilmesi, Siyaset-yönetim dengesinin yeniden kurulması,

Şeffaf ve dürüst yönetim,

Merkeziyetçilikten uzaklaşma eğilimi.

Küreselleşme sürecinde ortaya çıkan değişim dinamiklerinden özellikle merkeziyetçilikten uzaklaşma yönündeki eğilimler, kamu yönetimi ve kamu hizmetlerindeki değişimin en önemli noktasını oluşturmaktadır. Dolayısıyla kamu yönetiminde görülen değişim trendinin en çok dikkat çeken fenomenlerinin başında gelen “yerelleşme” olgusu üzerinde önemle durulması gereken bir husustur (Parlak, 2003: 373). Batılı ve batılı olmayan toplumların kamu yönetimlerini teorik ve pratik düzeyde karşılaştırmalı olarak inceleyen Eric Welch ve Wilson Wong, küreselleşme sürecinin kamu yönetimleri üzerine etkilerinin bilgi işlem teknolojileri, küresel kuruluşlar ile etkinlik ve verimlilik boyutlarında ortaya çıktığını ifade etmişlerdir (Welch ve Wong, 1998: 45). Diğer bir ifadeyle küreselleşme olgusu, kamu yönetimi üzerinde bilgi iletişim teknolojileri, küresel kuruluşlar ve etkinlik ve verimlilik faktörleri aracılığıyla yapı, etki alanı, özerklik ve yönetim alanlarında değişimi beraberinde getirmiştir.

Yeni kamu yönetimi anlayışı son yirmi yıldır dünyanın birçok yerinde kendini göstermektedir. Bundan dolayı bu gelişme dünya çapında bir olgu ya da uluslararası bir trend olarak değerlendirilmektedir (Hood, 1991; Nunberg, 1992; Kickert, 1997). Osborne ve Gaebler, girişimci yönetimi çağdaş kamu işletmeciliği alanında ortaya çıkan küresel bir paradigma olarak görmektedirler. Ancak bazı bilim adamları da bunun diğer reformlardan farklı olmayıp sadece günümüzde moda bir kavram olduğunu ve yeni

modeller ortaya çıkınca kaybolacağını, dolayısıyla küresel bir paradigma nitelemesinin doğru olmadığını söylemektedirler (Dunleavy ve Hood, 1994; Hood, 1995a; Ferlie ve diğ., 1996). Daha ılımlı ve orta yolu temsil eden üçüncü bir görüşe göre, bu anlayışın uluslararası etkisi olsa da tarih, kültür, değerler sistemi ve siyasal yapılarının farklılığı dolayısıyla ülkeden ülkeye değişen farklı etkileri olduğu muhakkaktır (Walsh, 1995; Ridley, 1996; Pollitt ve Summa, 1997).

Küreselleşmenin sağlık hizmetleri üzerindeki etkilerine yönelik kavramsal çerçeve çizmeye çalışan bir araştırmaya göre küreselleşme süreci kurumsal, ekonomik, sosyal, kültürel ve ekolojik faktörler göz önünde bulundurulduğunda toplum sağlığını etkilediği sonucuna varılmıştır. Araştırma sonucuna göre, küreselleşme süreci ile sağlık hizmetleri arasındaki bağlantıları inceleyen bazı ampirik çalışmalar olmakla birlikte, küreselleşmenin sağlık hizmetlerine etkileri konusunda ortaya konan kanıtların zayıflığına dikkat çekilmekte; bu konuda disiplinler arası (tıp, epidemiyoloji, sosyoloji, siyaset bilimi, ekonomi, sağlık eğitimi) bir yaklaşımın gerekli olduğuna vurgu yapılmaktadır (Huynen ve diğ., 2005).

Küreselleşmenin sağlık üzerindeki etkilerinin farklı açılardan ele alınması gerektiğini ifade eden Hayran, konuya aşağıdaki başlıklar altında şüpheci ve dönüşümcü bakış açısıyla yaklaşmaktadır (Hayran, 2007: 47-57):

İktisadi kalkınma ve gelir dağılımda eşitsizlik, Bulaşıcı hastalıkların yayılımı,

Kronik hastalıklarda artış, Çevre kirliliği,

Su ve besin güvenliği,

İlaç endüstrisinin küreselleşmesi, Savaş, terör ve şiddet,

Tıp teknolojisi ve tıp biliminde gelişmeler,