• Sonuç bulunamadı

KÜRESELLEŞME SÜRECİNİN ÜLKE EKONOMİLERİNİ ETKİLEME KANALLAR

C. Dünya Ticaret Örgütü

VI. KÜRESELLEŞME SÜRECİNİN ÜLKE EKONOMİLERİNİ ETKİLEME KANALLAR

Bugün küreselleşme, hem dünyada hem de Türkiye’de en tartışmalı

konulardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. “Yeni Dünya Düzeni” ve “Global Köy” gibi deyimlerle gündeme getirilen küreselleşme kavramının aslında herkesin üzerinde uzlaştığı tek bir tanımı bulunmamaktadır. Ancak küreselleşme denildiğinde malların ve hizmetlerin, sermeyenin, insanların, bilgilerin ve fikirlerin sınırları aşması, ekonomilerin ve toplumların entegre olması anlaşılmaktadır. Özellikle son on yılda bu konuda önemli gelişmeler yaşanmış ve bugün dünyada küreselleşme, ülkelerin karşısına kaçınılmaz bir durum olarak çıkmıştır.79

Ancak bu, “Yeni Dünya Düzeni” teriminin yeni ortaya çıktığı anlamına gelmemektedir. Bu terim yirminci yüzyılın başından bu yana üçüncü defa kullanılmaktadır. İlk kez I. Dünya Savaşı’nın ardından barış anlaşmaları yapılırken (1919), ikinci kez II. Dünya Savaşı içinde (1941 Atlantik Demeci) kullanılmıştır. Artık bugün yaşadığımız olgunun ise Üçüncü Küreselleşme olduğunu söylemek mümkündür.80

İşte bugün yaşanan süreç, 1970’li yılların sonu ve 1980’li yılların başında ortaya çıkmıştır. O dönemde Yeni ekonomik Düzen, ABD’de muhafazakarların piyasa ekonomisini kamu müdahalelerinden arındırma (dergulation) eylemiyle başlamıştır. Reganomics, Başkan Regan dönemini tanımlayan ve daha serbestleşmiş bir dünya ekonomisi yaratma amacına yönelik politikalar demetini oluşturan bu yeni ekonominin ilk adı olmuştur. Bu politikalar, Batı Avrupa’ya İngiltere Başkanı Demir Lady Margaret Tatcher ile girmiştir. Yine aynı dönemde pek çok gelişmekte olan ülke, yaşanan borç krizleri sonucu borçlarını ödeyemez duruma gelmiş ve bunun sonucunda Uluslararası Kredi Kurumları (IMF ve Dünya Bankası) aracılığıyla Merkez’in hedeflediği bu politikaları benimseyerek Yeni Dünya Düzeni içinde yerlerini almışlardır. Serbestleşme rüzgarı 1980’li yılların ortalarında Gorbaçov iktidara geldiğinde SSCB’yi etkisi altına almaya başlamış ve dönemin sonunda bu rüzgar bir fırtınaya dönüşmüştür. 1989’da Doğu Bloku parçalanmış,

79 Pierre-Richard Agenor, Does Globalization Hurt the Poor, Internatıonal Economics and

Economic Policy, Springer Verlag 2004, s. 21-22.

80 Baskın Oran, Hangi Küreselleşme, erişim: 20.09.2005,

SSCB dağılmış ve komünist rejimler yerini serbest piyasa ekonomisine ve yaygın krize bırakmıştır.81

Kısacası, küreselleşmenin ekonomik boyutunun çerçevesini çizen kurallar Yeni Dünya Düzeni ekseninde oluşmuştur. Bu kavram mali disiplin, vergi reformu, kamu harcamalarının yeniden yapılandırılması, özelleştirme, ticaretin serbestleşmesi, finansal serbestleşme, tek ve rekabetçi bir döviz kurunun uygulanması, sübvansiyonların kaldırılması, gelir dağılımında adaletin sağlanması gibi amaçları içinde barındırmaktadır. Bu amaçlar doğrultusunda şüphesiz ki, küreselleşmenin pek çok yararı bulunmaktadır. Örneğin, doğrudan yabancı sermaye yatırımları, yeni teknoloji girişi sayesinde büyümeye yardımcı olmakta, ayrıca yerli sermayenin disipline olmasını sağlamakta ve verimliliğin artmasına yardımcı olmaktadır. Aynı zamanda sermayenin serbest dolaşımı, portföy çeşitliliği sağlayarak riskin dağılmasına yol açmakta, borç alan ve verenler arasında iletişimi kolaylaştırmaktadır.82

Tüm bunların yanı sıra küreselleşme ile birlikte gelişecek serbest piyasanın demokrasinin gelişmesine de olanak sağlayacağı savunulmaktadır. Ancak bugün serbest piyasanın hızla geliştiği Singapur, Malezya, Endonezya ve Rusya dünyanın en otokratik ve despot rejimlerdir. Yine aynı serbest piyasa zengin ve yoksul arasındaki uçurumu derinleştirerek küreselleşmeyi tehdit eder bir hale gelmiştir:

Tablo 5: Gelişmiş Ülkeler ve Diğer Ülkelerin Dünya GSYH’sındaki Payları (%)

GSYİH Nüfus 1980 1990 1995 1980 1990 1995 Gelişmiş Ülkeler 70.2 73.2 80.3 17.1 15.5 14.1 Diğer 29.8 26.8 19.7 82.9 84.5 85.9

Kaynak: Gülten Kazgan, a.g.e. , s.76-132’deki Tablo1 ve Tablo 2’den derlenmiştir.

Bu tablo küreselleşmenin ekonomik boyutunun ne denli eşitsiz geliştiğinin önemli bir göstergesidir. Bu eşitsizlik finansal küreselleşme alanında da yaşanmaktadır. Bugün dünyada günde 2 trilyon dolar para finans piyasalarında el

81 Gülten Kazgan, a.g.e. , s. 89-90. 82 Pierre-Richard Agenor , a.g.m. , s. 22.

değiştirmektedir. Bu nedenle de hiçbir ülke bu piyasalardaki spekülatif baskılara dayanabilecek güçte değildir. 1997’de yaşanan Asya Krizi, 1998’deki Rusya Krizi ve 2001 yılında Türkiye’de yaşanan kriz bu konudaki en çarpıcı örneklerdir. Örneğin; Asya Krizi’nde 1996’da 93 milyar dolar olarak giren para bir yıl sonra 105 milyar dolar olarak çıkmıştır.83

Küreselleşmenin bir yönü de ticaretin serbestleşmesine yol açmasıdır. Özellikle kısa dönemde ticaretin serbestleşmesinin ekonomik büyümeyi arttırdığına dair sağlam kanıtlar olmakla birlikte tersi bir durumun gerçekleşmesi de mümkündür. Bunun dışında küreselleşme, ülkedeki istihdam düzeyini etkilemektedir. Örneğin; kısa dönemde emek piyasası rijitlikleri, mesleklerin yeniden tahsisine engel olmakta ve bu durum hem işsizliği hem de yoksulluğu körüklemektedir.84 Bunun dışında ticaretin serbestleşmesi niteliksiz işgücüne olan talebin azalmasına yol açmaktadır. Tabii bu da yine işsizlik ve yoksulluk anlamına gelmektedir. Sonuç itibariyle de gelir dağılımı bozulmakta ve eşitsizliğin hakim olduğu bir dünya düzeni oluşmaktadır. Küreselleşme sürecinde bir diğer önemli olgu ise dış borçlardır. Bu konu özellikle gelişmekte olan ülke ekonomileri açısından büyük önem taşımaktadır. Zaten makro ekonomik sorunları olan bu ülkeler, özellikle kısa vadeli, spekülatif sermaye akımlarından zarar görmektedirler. Çünkü büyük miktarlardaki spekülatif sermaye, en ufak bir risk durumunda geldiği hızla ülkeyi terk etmekte ve büyük bir krizin yaşanmasına sebep olmaktadır. Bu durum da ülkelerdeki dış borç yükü ağırlaşmaktadır.

Kısacası, küreselleşme süreci, bir ülke ekonomisini sermaye hareketleri, dış ticaret ve dış borçlar yoluyla etkilemektedir.

83 BM insani Kalkınma Raporu 1996’dan aktaran Ellwood, a.g.e. , s. 20-21. 84 Pierre-Richard Agenor, a.g.m. , s. 26.