• Sonuç bulunamadı

Bir ekonomide izlenen döviz kuru politikaları ve bunun sonucunda oluşacak döviz kurları, iç ve dış ekonomik denge açısından büyük bir önem taşımaktadır. Öte yandan, döviz kurlarının ihracat üzerinde de önemli bir belirleyici rolü bulunmaktadır. Bilindiği gibi ulusal parayı aşırı değerlendiren döviz kuru politikaları, diğer şartlar sabitken, ihracatı caydırıcı ve ithalatı cazip hale getirici bir rol oynamaktadır. Ulusal paranın eksik değerlendirilmesi ise, tam tersi bir etki doğurmaktadır.

1980 öncesi dönemde Türkiye’ye bakıldığında kurların resmi otoritelerce belirlendiği görülmektedir. Bu dönemde döviz kurları, uzun süre sabit tutulmuş, ancak dış ödeme dengesizliklerinin iyice yoğunlaşması sonucunda büyük oranlı devalüasyonlara başvurulmuştur. Bu uygulama devalüasyon yapılan yıllar hariç, ulusal paranın aşırı değerlenmesine yol açmış ve ihracat bu dönemde yeterince gelişememiştir.

1980 sonrası dönemde ise, ihracatı geliştirmede önemli bir politika aracı olarak döviz kurlarına, Türk Lirası’nın aşırı değerlenmesini ortadan kaldıracak

şekilde esnek bir yapı kazandırılmaya çalışılmıştır.136 İlk olarak Türk lirası dolar karşısında %49 oranında devalüe edilmiş ve 1$=47 TL iken 1$=70 TL olmuştur. 24 Ocak 1980 tarihinden 1 Mayıs 1981 tarihine kadar olan dönemde de, döviz kurlarına %5’i aşmayacak şekilde mini devalüasyonlara devam edilmiş ve 1 Mayıs 1981’de kurların uluslararası piyasalarda Türk ekonomisindeki gelişmeler dikkate alınarak günlük olarak tespit ve ilanı konusunda T.C. Merkez Bankası’na yetki verilmiştir.137 Yani yüzegen kur (crowling peg) uygulamasına geçilmiştir. Burada amaç, ihracatı ve yabancı sermaye girişini teşvik etmek olmuş ve bu uygulama sayesinde döviz arzında bir artış olacağı ümit edilmiştir. İzlenen bu politikanın 1980 sonrasındaki dönemde gerçekleşen ihracat artışları üzerinde önemli bir rol oynadığı söylenebilir. Bunun dışında 29 Aralık 1983’de yürürlüğe konan 28 sayılı karar ile Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanuna ilişkin bir takım düzenlemeler yapılmış ve bazı kararlar yürürlükten kaldırılmıştır. Merkez Bankası’nın tüm dövizlerin alış ve satış kurlarını günlük olarak belirlemesi uygulamasına son verilmiş ve Merkez Bankası’na yalnızca Türk Lirası’nın ABD doları cinsinden “esas kuru” belirleme yetkisi verilmiştir. Böylece de esas kur uygulamasına geçilmiştir. Ayrıca Türkiye’de yerleşik olanlara bazı koşullara uyulması şartıyla gerek yurt içinden gerekse yurt dışından aynı anda nakdi döviz kredisi sağlama hakkı tanınmıştır. 1 Şubat 1994’te ise, bankaların kesin alışını yaptığı dövizlerin %20’sini Merkez Bankası’na devir zorunluluğu kaldırılmıştır. Bu düzenlemelerin yapılmasında amaç, ülkemizdeki döviz rejiminin liberalleştirilmesidir. Alınan bu karalar da yeterli görülmemiş ve uygulamadaki eksiklik ve yanlışlıkları gidermek amacıyla 28 sayılı karar yürürlükten kaldırılarak 30 sayılı karar yürürlüğe konulmuştur. Bu kararla;138

• Kambiyo mevzuatının oldukça basit bir hale getirilmesine,

• Türkiye’de yerleşik kişilerin yanlarında döviz bulundurmalarına ve döviz kaynağının sorulmamasına,

• Türkiye’de yerleşik kişilerin döviz tevdiat hesabı açtırmalarına olanak sağlanmasına,

• Döviz tevdiat hesapları için bunların vadelerine göre yine döviz esası üzerinden faiz verilmesine,

136 Hüseyin A.Egeli, Türkiye’de 1980 Sonrası Dönemde İhracatın Gelişimi ve İzlenen

Politikaların Etkinlikleri, Dokuz Eylül Üniversitesi, İ.İ.B.F Dergisi, Cilt 7, Sayı 2, Yıl 1992, İzmir,

s. 124.

137 İlker Parasız, a.g.e., s. 286. 138 İlker Parasız, a.g.e., s. 344.

• Türkiye’de yerleşik kişilerin yurt dışına çıktıklarında yanlarında 3000 dolar ya da eş değerde döviz bulundurabilmelerine,

• Bankaların vadeli döviz alım satımı yapabilmelerine,

• Bankaların ya da Türkiye’de yerleşik gerçek ya da tüzel kişilerin belli koşullarda yurt dışından döviz kredisi almalarına, yurt içinde döviz kredisi açmalarına,

• Türkiye’de her türlü yoldan ve cinsten döviz ithalatının serbest bırakılmasına, • Merkez Bankası’nın belirlediği esas kurun dövizlerde +/-%6, efektiflerde +/-

%8 alt ve üst sınırını geçmemek üzere belirlenmesine imkan tanınmıştır. Alınan bu kararlarla birlikte yapılan reel devalüasyonlar dövizin bir tasarruf aracı olarak ön plana çıkmasına neden olmuştur. 1984 yılından itibaren, TL’nin dövizle (dolar ve mark) ikame edilmesi süreci başlamıştır. Böylece 1989 sonrasının mali serbestleşme politikalarının da zemini hazırlanmıştır. Ancak 1980-1988 dönemi itibarıyla bakıldığında para ikamesi dışa yönelmeyi teşvik eden sistemin bir parçasını oluşturmuştur. Döviz kazandırıcı faaliyetler sonucunda elde edilen dövizlerin bir bölümünü yurt dışında tutulabilme olanaklarının tanınması, “her ne pahasına olursa olsun ihracat” anlayışının destek görmesi, yurt dışı döviz birikimlerinin yurt içine çekilmesinin teşvik edilmek istenmesi nedeniyle para ikamesi olgusu dönemin iktidarları tarafından önemsenmemiştir.139 Para ikamesi ise dövize olan talebi arttırmış, bu da döviz kuru üzerinde baskılara yol açarak devalüasyon beklentisinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bunun dışında ihracatı arttırmak amaç olarak benimsendiği için reel devalüasyonlar yapılmış ve sonuçta 1988 yılına gelindiğinde, 1981 yılına oranla Türk Lirası yaklaşık olarak %40 oranında reel olarak değer yitirmiştir. Yapılan reel devalüasyonlar, hem doğrudan dış ticaret mallarının iç fiyatlarını arttırdığı, hem Merkez Bankası bilançosunda “yeniden değerlendirme hesabı” yoluyla para arzını arttırdığı için enflasyona ivme kazandırmıştır. Ayrıca dış borcun Türk Lirası cinsinden yükünü arttırdığı gibi, ihraç mallarının dolar fiyatının düşmesi nedeniyle de dış borcun dolar üzerinden yükünü arttırmıştır. Bununla birlikte yapılan devalüasyonlar, dış dünya malları itibariyle satın alma gücünü düşürdüğünden ülkenin giderek fakirleşmesine yol açmıştır.140

139 Oğuz Oyan, a.g.e., s. 9. 140 Gülten Kazgan, a.g.e., s. 162.

Kısacası, izlenen döviz kuru politikası ile ihracatın arttırılması ve böylelikle artacak döviz arzı sayesinde dış açıkların kapatılması hedeflenmiştir. Ancak hem ihracatı arttırmak için, hem de artan para ikamesinin bir sonucu olarak ardı ardına devalüasyonlar yapılmış ve sonuçta bu devalüsyonlar enflasyonist baskıların artmasına ve ülkenin stagflasyonist bir sürece girmesine neden olmuştur.