• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

1.5. KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE YERELLİK

Yirminci yüzyılın sonuna doğru bütün dünyada yaşanan ve bugün de yaşanmakta olan hızlı değişim ve bu bağlamda ortaya çıkan sorunlara uluslar arası düzeyde çözüm arayışları vb. gelişmeler, dünyada bir küreselleşme sürecini ortaya çıkarırken, diğer yandan ulaşım- iletişim alanındaki baş döndürücü sıçrama ve bilginlin hızla yayılması olgusu yönetimde merkeziyetçi yapılardan uzaklaşmayı ve yerelleşmeyi zorunlu kılan gelişmeleri de beraberinde getirmiştir.

Üçüncü bin yılın başındaki dünyada bir yandan küreselleşme süreci yaşanırken, aynı zamanda da yerelleşme eğilimlerinin güçlendiği görülmektedir. İlk bakışta birbiri ile çelişir görülen bu iki yönlü gelişme ve değişme süreci bağlamında küreselleşme eğilimi, geleneksel yönetim anlayışlarını, uluslar arası yapılanmaları ve bunların işleyişlerini hızlı bir biçimde dönüştürmektedir; buna karşılık, yerelleşme süreci ise küreselleşme eğiliminin kendi bünyesinde taşıdığı tek düze ve merkeziyetçi anlayışları yeniden üreterek ve birbirine eklemleyerek daha insani ve yaşanabilir bir dünyanın oluşturulmasına katkıda bulunmaktadır. Bunu sanayi toplumu ve anlayışındaki değişim ve dönüşüme paralel olarak ortaya çıkan temel niteliklerin, genel olarak yönetim, özelde ise yerel yönetimlere yansıması olarak ele alabiliriz. Bu noktada aynı zamanda, küreselleşme-yerelleşme dinamikleri ya da küreselleşmenin getirdikleri ve götürdükleri üzerine yapılan tartışmaların da odağını oluşturmaktadır. (Ökmen, 2005:539)

Küreselleşme süreci ile eş zamanlı yaşanan bölgeselleşme ve yerelleşme süreçleri yerel yönetimleri ve üstlenecekleri misyonu yeniden gündeme getirmiştir. Hem artan demokratikleşme eğilimlerinin karşılanması hem de artan küresel rekabette etkin çalışabilecek hizmet birimleri olarak öne çıkan yerel yönetimler, ulus devletin geleceğinin tartışıldığı bir ortamda yeni beklentilerin eklendiği alternatif birimler olarak değerlendirilebilir.

Küreselleşmenin yerele ve yerel yönetimlere nasıl yansıdığı ya da nasıl etkileşim içine girdiği incelendiğinde neden bu birimlere bu kadar önem atfedildiğinin ortaya konması daha da kolaylaşmaktadır. Ekonomik, siyasal ve sosyo-kültürel boyutlarıyla küreselleşme, yerel yönetimler ve yerelliklerle ilişkiye girmekte, yeni yerellikler yaratmanın yanında bu süreçten etkilenmektedir ve bu boyutların ilişkilerini pratikte birbirinden net bir şekilde ayırmak mümkün olmamaktadır. Ulus devlete ait pek çok işlevin dağıtıldığı bu süreçte, yerel yönetimlerden, etkinlik ve demokratikleşme taleplerinin yanı sıra ulus devlete göre iktisadi, kültürel veya etnik v.b. faktörlere bağlı olarak daha bütünleşmiş, türdeş birimler olarak artan rekabet ortamında yerel potansiyelleri daha çabuk harekete geçirmeleri beklenmektedir. Bu işlevleriyle, ulus-devletin yönlendirmesiyle ulusal ölçekte yerel yönetimlerin önemli boşluklar doldurabileceği açıktır (Gökçe,2003:220,221).

Küreselleşme kavramının; teknolojik gelişmeler çerçevesinde şekillenen ve Pazar ekonomisinin genişlemesi, kaynakların kullanımı ve paylaşımına yönelik bir uygulama olarak algılanması durumunda konumuzu ilgilendiren yönü yerelliğin bu süreçteki yeri ve önemidir. Küçülen ve ulus devletin sorgulandığı ancak kısmen de bu sürecin teşvik edildiği çok karmaşık bir yapının oluştuğu günümüzde, bireylerin yeri ve etkisi ne olacaktır? Keza küreselleşen dünyada bireyler artık kendi yaşam alanlarının sınırlarını artık kolayca aşabilmekte, diğer dünya toplumları ve bireyleri ile etkileşim içine girerek onlardan etkilenmekte, onları etkileyebilmektedirler. Küreselleşme sürecinde klasik devletin, devlet üstü yetkilere sahip küresel veya bölgesel boyuttaki örgütlenmelerle yeniden yapılanma sürecine girmesi ile ulus kavramının da gelecekte yerini etnik, kültürel ya da çıkar birliğine dayalı ‘yerellik’ kavramına terk etmesi beklenmektedir (Karaman-Altay,1995:336).

İktisadi küreselleşmenin devlet yapısında meydana getirdiği sarsılma, olumlu veya olumsuz bir biçimde yerel yönetimleri de etkilemektedir. Küreselleşme süreciyle birlikte bir yerelleşme olgusunun da yaşandığı çoğunlukla kabul edilen bir görüştür. Yeni durumda yerelleşme ülkelerin gelişme dinamiklerinin büyük ölçüde yerel dinamiklere bağlı kalması anlamına gelmektedir. Böylelikle yerelleşme (desantralisazyon) kavramı değişen siyasi, ekonomik ve idari anlayış sonucunda yeni bir anlam ve içeriğe kavuşmuştur. Bu doğrultuda,

desantralisazyonun klasik ve modern olarak iki farklı anlamından bahsedebiliriz (Eryılmaz, 1995:90). Klasik anlamda desantralisazyon, merkezi yönetimden yerel yönetimlere doğru, yetki, görev ve kaynak transferini ifade eder. Bu anlamda desantralisazyon, yerel yönetimleri güçlendirme politikasının önemli bir aracıdır (Koyuncu ve Coşkun;2003;299).

Toplumsal değerlerde ki değişimin ve dünya toplumları arasında yaşanan kültürel iletişim ve etkileşime yönetsel işleyişe yansıması olarak nitelendirebileceğimiz olgulardan olan merkezin yetki ve görevlerinin paylaşımı konusu, genel kabullere göre, ‘zirveye rağmen tabanı tercih etme’ yaklaşımı şeklinde belirgin kılınmakta, bu ise yerelliği ön plana çıkarmaktadır. Ancak yerelleşmeye farklı anlamlar yüklendiği görülmektedir. Bunlardan birinde yerelleşme ile ekonomik değişim (küresel sermaye hareketleri) hareketleri arasında kurulmaya çalışılan bağdır. Bu yaklaşıma göre, yerelleşme olgusu, yani yerel birimlere merkezden yetki, görev ve sorumluluk devrinin gerçekleşmesi, yerelin sorumluluğunun ve yapabilirliğinin istenmesinin arka planında sermaye hareketlerinin ve ekonomik girdilerin ulus-devleti dışlayarak yereli ön plana çıkarma ve yerel birimler ile başka aracı bir yapı olmadan işbirliğine veya tek taraflı etkileşime açık olunmasına yönelik bir girişim çabası söz konusudur. Bu anlamıyla yerelleşme, küreselleşmenin bir gereği olarak gösterilmek istenmektedir. Böylece yerelleşme, yerinden yönetim ve işlerin yerel halka en yakın düzeyde görülmesi (subsidiyarite) ilkelerine göre yerel yönetimlerin güçlendirilmesi anlamından saptırılmış olmaktadır (Geray,1997:84).

Küreselleşmeye rağmen yükselen yerellik ve yerel demokrasi taleplerinin odağında da yerel yönetimlerin öneminin artması ve yerel haklar bulunmaktadır. Bu hakların geliştirilmesi, sahiplenilmesi ve yerel yönetimlerin gerçek anlamda ademi merkeziyetçi, demokratik yapılara kavuşturulması, liberalleşme ile kol kola ilerlemekte olan küreselleşmenin zararlı sonuçlarını biraz olsun hafifletebilecektir. Başka bir deyişle yerel hakların öne çıkarılması gerçek bir yerel yönetim anlayışı ve uygulaması ile yerel demokrasinin bir gereği olarak karşımızda dururken, yerel yönetimlerin, yerelleşme- demokratikleşme eğilimleri çerçevesinde küreselleşmenin olumsuzluklarını absorbe edecek bir sürecin başlatıcısı olarak ele alınması ve bu yönde alternatiflerin geliştirilmesi kaçınılmaz görünmektedir (Ökmen , 2003:35).