• Sonuç bulunamadı

2. İKTİSADİ BÜYÜME KAVRAMI VE İKTİSADİ BÜYÜME

3.2. İktisadi Büyüme İçin Gerekli Sermaye Kaynakları

3.3.1. Küreselleşme

Küreselleşme, kapsamının oldukça geniş olması nedeniyle tanımlamanın zor olduğu, üzerine çok sayıda tartışmanın yapıldığı, dünya ekonomileri için olumlu ve olumsuz pek çok etkisinin bulunduğu süreçtir. Bu süreçte dünyada ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel alanlarda önemli değişimler yaşanmış ve yaşanmaya devam etmektedir.

105

3.3.1.1. Tanımı ve Ortaya Çıkaran Temel Koşullar

Dünya ekonomisinin son iki yüzyıllık tarihi, iki küreselleşme evresinin bulunduğunu göstermektedir (Yeldan, 2009: 14). Birinci evre, sanayi devrimini takiben ortaya çıkan teknolojik gelişmelerin mal ve sermaye piyasalarında etkisini gösterdiği 1870 yılıyla başlayan ve Birinci Dünya Savaşının başladığı yıl olan 1914’te sona eren süreçtir. İkinci ve son evre ise, bilgi ve iletişim teknolojilerindeki ilerlemeler neticesinde 1970’li yılların ortalarında başlayan ve günümüzde de devam eden süreçtir. Ancak küreselleşme denildiğinde genel olarak 1970’li yıllarda başlayan süreç, yani ikinci küreselleşme evresi anlaşılmaktadır.

Ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel alanlardaki değişimlerden etkilenen ve bu alanlardaki değişimleri etkileyen küreselleşmenin çeşitli tanımları bulunmaktadır. Büyük ölçüde ekonomik temelli olarak tanımlanan küreselleşme; ülke ekonomilerini birbirinden ayıran gümrük duvarları, kotalar ve sermaye denetimleri gibi engellerin azaltılması ile mal, hizmet, emek ve sermayenin ülkeler arasında serbestçe dolaşabilir hale gelerek dünya ekonomisinin entegrasyonunu ifade etmektedir (Adıgüzel, 2013: 3). Veltmeyer (2006)’e göre küreselleşme ise; “yeni dünya düzeninin kurumsal çerçevesi ve politika içerisinde ekonomik özgürlüğe dayanan yeni bir dünya ekonomisinin meydana getirilmesidir”.

Küreselleşme sürecinin ortaya çıkışında, ikinci dünya savaşı sonrasında dönemin temel iktisat politikası uygulamalarını oluşturan Keynesçi politikaların 1970’li yıllarda stagflasyon krizindeki başarısızlığı önemli bir rol oynamıştır. Yine bu süreçle birlikte ulaşım ve haberleşme teknolojilerindeki yenilikler, finansal serbestleşme, deregülasyon ve enformasyon devrimi ile hükümet politikaları, çokuluslu şirketler ve kurumsallaşmanın da etkileri büyüktür (Yumuşak vd., 2010: 69-74).

106

Küreselleşme, dünya ekonomilerinin önceki süreçten farklı olarak birbirleriyle daha fazla entegre olduğu bir süreçtir (Todaro and Smith, 2012: 564). Küreselleşme öncesi dönemde de ülkeler arasında belirli ölçülerde entegrasyon olsa bile, küreselleşme daha fazla alanda ve daha yakın bir entegrasyonu beraberinde getirmiştir. Örneğin, ekonomik alanda uluslararası ticaret ve sermaye akımlarında serbestlik, siyasal anlamda liberal demokrasinin yükselişi, sosyal anlamda evrensel dil olarak İngilizcenin yaygınlaşması ve kültürel anlamda ise bireylerin benzer mal ve hizmet tüketim kalıplarına sahip olmaları ülkeler arasındaki entegrasyonun önceki dönemlere göre farklı yapıda olduğuna yönelik kanıtlardan bazılarıdır.

3.3.1.2. Küreselleşmenin Gelişmiş ve Gelişmekte Olan Ekonomiler Üzerindeki Etkisi

Küreselleşme, ülkeden ülkeye değişen belirli avantaj ve dezavantajlara sahiptir (Todaro and Smith, 2012: 565). Örneğin, az gelişmiş ülkelerin küreselleşme sürecine katılması neticesinde kültürel, sosyal, bilimsel ve teknolojik değişime uğraması, üretken fikirlerin yayılması, işgücü verimliliğinin artması gibi unsurlar küreselleşmenin avantajlı yönünü sergilemektedir. Ancak, kültürel, sosyal, bilimsel ve teknolojik gelişmelerin ülkelerde ikili (dual) bir yapıya yol açması, dual yapının modern ve geleneksel kesimler arasındaki ekonomik, sosyal ve kültürel dengeyi bozması, evrensel tüketim kalıplarına sahip olma neticesinde dışa bağımlılığın artması gibi unsurlar da küreselleşmenin dezavantajlı yönlerinden bazılarıdır.

Küreselleşme, 1970’li yıllarda petrol krizleri ve stagflasyon olgusuna bağlı olarak gelişmiş ülkelerde yaşanan durgunluğu aşma yönünde bazı uygulamaları beraberinde getirmiştir. Küreselleşmenin gelişmiş ülkeler açısından bakıldığında en önemli rolü, bu ülkelerin sermayelerini yönlendirebilecekleri ve daha yüksek getiri sağlayabilecekleri yeni piyasaların sisteme entegre edilmesi hedefidir. Fakat bu durum, belirli açılardan gelişmiş ülkelerin hedeflediği şekilde gerçekleşse de, dünyanın günümüzde en büyük ikinci ekonomisi olan Çin başta olmak üzere bazı Doğu Asya ülkelerinin para birimlerinin değersiz olması ve yüksek rekabet güçleri

107

sayesinde, ihracat mallarının gelişmiş ülke pazarlarını işgal etmesi küreselleşmenin gelişmiş ülkelere yönelik olumsuz etkilerinden birisidir. Diğer olumsuz etki ise, gelişmiş ülkelerdeki çokuluslu şirketlerin yatırımlarını ve AR-GE merkezlerini Çin başta olmak üzere Doğu Asya ülkelerine kaydırmalarıdır (Kazgan, 2009: 333-334).

Gelişmekte olan ülkeler ise küreselleşme sürecinden genel olarak olumsuz etkilenen ülke grubunu oluşturmaktadır. Bu grupta, 1960-1980 yılları arasında ortalama yıllık kişi başına düşen gelir artışı % 3 iken, 1980-2000 döneminde bu oran % 1,5 olarak gerçekleşmiştir (Chang ve Grabel, 2005: 33).

Küreselleşme sürecinin etkileri bakımından gelişmekte olan ülkeleri iki gruba ayırmak, sonuçların daha net görünmesini sağlamaktadır. Kazgan (2009: 337-338)’a göre; tasarruf oranları yüksek, yeni teknolojilerle üretimi besleyebilen, gelişmiş ülkeler ile IMF ve Dünya Bankası gibi kurumlar tarafından dayatılan ekonomi politikası kısıtlarını aşabilen, büyük dış açıklar vermeyen, nüfus artışını denetim altına alabilen ülkeler küreselleşme sürecinden olumlu biçimde etkilenmektedirler. Bu ülkelerin büyük bir çoğunluğu Doğu Asya ülkeleridir. Fakat bunun yanında, tasarruf oranları düşük, dış açıkları yüksek, yeni teknolojilere uyum sağlayamayan, sık sık krizler yaşayan ve IMF denetiminde kalan ülkeler ise küreselleşmenin olumsuz etkilerine yoğun şekilde maruz kalmışlardır. Bu tür ülkeler ise, Latin Amerika ülkeleriyle birlikte Türkiye’dir.

Küreselleşmeyle birlikte sermaye hareketlerinin serbestleşmesi sayesinde, daha fazla sermayeyle birlikte yeni bilgi ve teknolojilerin gelişmekte olan ülkelere gelmesi iktisadi büyüme ve refah açısından olumlu etkilere yol açmakla birlikte, artan sermaye hareketleri ülkeleri daha kırılgan hale getirerek, gelişmekte olan ülkelerde finansal krizlerin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu durum, gelir dağılımı adaletsizliği, işsizlik ve yoksulluğun artışını da beraberinde getirmiştir.

108

3.3.2. Gelişmekte Olan Ülkelerin Dış Borç Krizi ve Sermaye Hareketleri