• Sonuç bulunamadı

2. Bölüm Kuramsal Çerçeve

2.7. Kültürlerarası Duyarlılık

2.7.1. Kültürlerarası duyarlılık gelişim modeli

tarafından ortaya atılmıştır. Bennett (1993), kültürlerarası duyarlılığa sahip kişilerin kendilerini etnik merkezci (etnosentrik) evreden etnik göreceli (etnorelative) evreye

dönüştürme eğiliminde olduklarını ileri süren “Gelişimsel Kültürlerarası Duyarlılık Modelini”

(The Developmental Model of Intercultural Sensitivity) önermiştir. Kültürlerarası gelişim modelinin etnik merkezci evresi, bireyin kendi kültürünü ölçüt aldığı dönemdir. Birey bu süreçte diğer kültürleri kendi kültürünü bağlam olarak alıp değerlendirir. Etnik göreceli evrede ise birey farklı kültürleri o kültürün etkenlerine göre değerlendirir. Bu etkenler arasında, değer sistemleri, toplumsal yapılar, ekonomi gibi unsurlar bulunur (Bennett, 1997).

Temel bir teori yaklaşımı olarak kabul edilen kültürlerarası duyarlılık gelişim modelinin altında yatan varsayıma göre, kişinin kültürel farklılık deneyimi karmaşık ve sofistike hale geldikçe, kültürlerarası ilişkilerdeki potansiyel yetkinliği artmaktadır. Bu yapılandırmacı görüş perspektifinde deneyim, sadece meydana geldiklerinde olayların yakınında olmak suretiyle gerçekleşmez, aksine bireyin olayları nasıl yorumladığının bir işlevidir.

Bennett’in modelinin kabul görmesinin nedenleri arasında, kültürlerarası duyarlılığı gelişme perspektifinden tanımlaması, bireylerin başkalarıyla etkileşim yoluyla öğrendikleri bir sosyal kimlik yapısı olarak varsayması ve öznel kültüre odaklanmanın önemini

vurgulaması yatmaktadır (Bennett, 1993, s. 24). Bennett’in kültürlerarası duyarlılık gelişim modeli, sadece duygu ve bilişin kademeli olarak değişmesini değil, aynı zamanda

66

kültürlerarası iletişim yetkinliğine ulaşma adına bireyin davranışsal yeteneğini de değiştirmesini gerektirmektedir.

Kültürlerarası duyarlılığı, bireylerin kendilerini etnik merkezci (etnosantrik) evreden etnik göreceli (etnorelative) evreye dönüştürebildikleri bir gelişim süreci olarak tanımlayan Bennett (1984, 1986), bu dönüşüm sürecini altı aşamaya ayırmıştır. İlk üç aşamayı, etnik merkezci dönem altında; farklılıkların reddi, farklılıkların savunması ve farklılıkların en aza indirilmesi oluşturmaktadır. Bennett bu dönemi, bireyin kendi toplumsal kültürünün tüm gerçekliğin merkezinde olduğunu varsayan bir yönelim olarak tanımlar. Etnik göreceli dönemde yer alan modelin son üç aşamasını ise; farklılıkların kabul edilmesi, farklılıklar ile uyum ve farklılıklar ile bütünleşme yani entegrasyon oluşturmaktadır. Bu boyutta kültürler hem birbirlerine göre saygı ve hoşgörü gösterir hem de belirli bir davranış veya özellik sadece yerel/kültürel bir bağlamda kabul edilir. Bennett (1993), etnik göreceli dönemin “farklılıkların tehdit edici olmadığı” algısında bir değişikliği temsil ettiğini çünkü bireyin sadece mevcut olanları algılamak yerine, yeni kategoriler geliştirmek için girişimlerde bulunduğunu açıklar.

Bennett tarafından ortaya konulan “Kültürlerarası Duyarlılık Gelişim Modeli”ne Şekil 2’de yer verilmiş ve devamında dönemler halinde açıklanmıştır (Hammer, Bennett & Wiseman, 2003, s. 424).

Şekil 2 Bennet’in kültürlerarası duyarlılık gelişim modeli

Kültürlerarası Duyarlılık Gelişim Modeli

Etnikmerkezci Dönem Etnik Göreceli Dönem (Etnosantrik) (Etnorelative)

Reddetme Savunma Küçümseme Kabul Uyum Bütünleşme

Kaynak: Hammer, Bennett ve Wiseman, (2003: s. 424).

67

Aşağıdaki satırlarda Bennett’in geliştirdiği ve bireylerin kendilerini etnik merkezci (etnosantrik) evreden etnik göreceli (etnorelative) evreye dönüştürebildikleri altı aşamalı süreç özetlenerek açıklanmıştır.

Reddetme: Farklılıkların reddedilmesi veya inkârı olarak ifade edilen bu evrede

“ilgilenmeme” ve “etkileşim kurmaktan kaçınma” durumu söz konusudur (Bennett, Bennett &

Allan, 1999, s. 23). Reddetme evresinde birey, kendi kültürünü tek gerçek olarak kabul eder.

Bu bakış açısına sahip kişiler, genellikle kültürel farklılıklara ilgi duymaz, farklı kültürlere maruz kaldıkları durumlarda bu farkı ortadan kaldırmak adına saldırgan bir davranış sergileyebilirler. Reddetmenin ilerleyen boyutlarında kişi, kendi kültürünün bireylerini tek

“gerçek insan” olarak kabul eder ve diğer kültüre ait bireyleri basit formlar olarak görüp tolere eder, sömürür hatta yaşamına son verebilir (Hammer, Bennett & Wiseman, 2003).

Savunma: Farkın savunması, “kültürel farkın” tanınmasıyla karakterize edilen “ikili bir algı” dır. Ancak bu farkın, kişinin kültürel gerçekliğini tehdit ettiği kabul edilir. Bu evrede karşı grubu küçültme kendi grubunu yüceltme söz konusudur. Savunma aşamasında, insanlar algılanan tehditle karşı karşıya kalarak kendi dünya görüşlerini savunmaya çalışırlar (Bennett, 2004).

Küçümseme: Farkın en aza indirilmesinin esas alındığı bu evrede “tüm insanlar arasında temel bir benzerlik” algısını korumak amaçlanır. Bu aşamada insanlar temel değerlerini gizleyerek korurlar (Bennett, 2004). Özellikle baskın kültürlerden insanlar için küçümseme, kendi kültürlerinin (etnik köken) tanınmasını ve üyelerine sağladığı kurumsal ayrıcalığı maskelemesi eğilimi taşır (Hammer, Bennett & Wiseman, 2003).

Kabul: Farklı kültürlerin davranışlarını ve değerlerini tanıma olarak ifade edilen kabul, kültürler arasında bir dizi farklılığı algılamaya başlayan bir dünya görüşüne dayanmaktadır (Bennett, Bennett & Allan, 1999, s. 25-26). Kültürel farkın kabulü evresi bireyin kendi kültürünün eşit derecede karmaşık dünya görüşlerinden sadece biri olarak

68

deneyimlediği bir dönemdir. Bu evrede bireyler, kültürler arasındaki farklılıkları ayırt edip bir bilinç oluşturarak başkalarını kabul etme ve tanıma eğilimindedirler (Hammer, Bennett &

Wiseman, 2003).

Uyum: Kültürel referans çerçevelerini değiştirme ve iletişimsel davranışı buna göre düzenleme yeteneğini içeren uyum aşamasında farkın entegrasyonu söz konusudur. Birey

“kültürel perspektifte” bir değişim olarak hareket eder ve böylece kendini kültürlerin bir kombinasyonunun üyesi olarak algılar. Dolayısıyla bu eylem, benliğin normal bir parçası haline gelir. Bu aşamadaki ilerleme sabit değildir. Birinin dünya görüşü, diğer kültürel dünya görüşleri ile ilgili yapıları içerecek şekilde genişletilmiştir. Uyum evresindeki insanlar, empati kurabilir ve alternatif kültürel deneyimlerini uygun duygu ve davranışlar yoluyla ifade

edebilirler (Hammer, Bennett & Wiseman, 2003).

Bütünleşme: Etnik göreceli dönemin son evresi olan bütünleşmede insanlar artık bir dünya görüşüne sahip olup kendi değerleri dışında olan çeşitli kültürel kimlikleri

bütünleştirmeye, dâhil etme yoluna giderler (Bennett, 1988, s. 17). Bu evrede insanlar kendi

“kültürel marjinallikleri” ile ilgili meselelerle uğraşır, kimliklerini iki veya daha fazla kültürün perspektifinde değerlendirirler. Bahsedilen kültürel marjinalliğin iki biçimi bulunmaktadır. Bunlar; kültürden ayrılmanın yabancılaşma olarak tanımlandığı biçimi ve kültürler içindeki ve dışındaki hareketlerin kişinin kimliğinin gerekli ve olumlu bir parçası olduğu yapıcı biçimdir (Hammer, Bennett & Wiseman, 2003).

Yukarıdaki teorik bilgilere ve Bennett’in geliştirdiği “Kültürlerarası Duyarlılık Gelişim Modeli”ne yalın bir örnek verilebilir. 1990’lı yıllarda SSCB’nin parçalanması ve Berlin duvarının yıkılması sonrasında binlerce Doğu Avrupalı zengin, Batı Avrupa ülkelerine göç etmeye başladılar. Tam da bu dönemde, Polonya’dan gelen yoksul bir işçi, Almanya’nın Bremen kentinde çok sayıda apartmandan oluşan büyük bir yerleşim yerinde daire

kiralamıştır. Slav ve Katolik kökenli Polonya ailesi aynı yerleşim alanında Fas ve Tunus’tan

69

gelen Müslüman kökenli Afrikalılar, Protestan kökenli Norveçli ve Danimarkalılar,

Ortadoğulu ve Arap kökenli Ürdünlü ve Kuveytliler, Güney Asya kökenli Sihler ve Hindular, Latin kökenli Portekizliler ve İtalyanlar, Ortodoks kökenli Bulgarlar ve Yunanlılar ile

komşuluk yapmak zorunda kalmıştır. Farklı etnik ve dinsel kimliklere sahip bu aileleri ilk aylarda Polonyalı aile dışlamış, küçümsemiş ve yabancı kültürlü bu ailelerle hiçbir ortak girişimde bulunmamıştır. Başka kültürlere tepeden bakan bu görüş 1-2 yıl sonra yumuşama dönemine girmiş ve zamanla Polonyalı aile diğer kültürler ile dostluk kurmaya başlamış ve onları evlerine davet ederek “kabul ve uyum” dönemine geçildiğinin ipuçlarını vermiştir. Bu aşamada, yabancı kültürlere mensup aileleri dışlama ve ötekileştirme dönemi bitmiş ve Polonyalı aile farklılıkları ve azınlıkları kabullenme sürecine girmiştir. Zaman ilerledikçe Polonyalı işçinin kızı belki de Tunuslu Arap ile evlenecektir. Dinsel, etnik ve kültürel ön yargıların tamamen ortadan kalktığı bu dönem Bennett tarafından “bütünleşme” dönemi olarak adlandırılmaktadır.