• Sonuç bulunamadı

1.2.3. Kültürel Sermaye

1.2.3.1. Kültürel Sermaye Türleri

Kültürel sermaye bu kısımda, Pierre Bourdieu’nun sınıflandırdığı şekliyle, içselleşmiş (cisimselleşmiş veya bedenselleşmiş) kültürel sermaye, nesneleşmiş kültürel sermaye ve kurumsallaşmış kültürel sermaye olmak üzere üç türde ele alınacaktır.

Şekil 2: Kültürel Sermaye Çeşitleri

1.2.3.1.1. İçşelleşmiş Kültürel Sermaye

Bireyin, sosyal yaşantısında, sergilediği davranışlar, takındığı tutumlar, aldığı kararlar, geçmişinden ve ait olduğu sosyal sınıftan izler taşır. Geçmişte edinmiş olduğu, habitus olarak da ifade edilebilen birikimler, bireyde beden bulmuş, içselleşmiş haldedir. Sözü edilen, uzun vadeli toplumsallaşma ve öğrenme süreçlerine dayanan içselleşmiş kültürel sermayedir (Gerni, 2013: 58, Nohl, 2008: 41).

İçselleşmiş kültürel sermaye, bireyin kişiliğine sıkıca bağlıdır ve görünmez bir aktarım kanalıyla nesilden nesile ulaştırılır (Aktaran: Avcı, 2015: 24). Ailenin içinde bulunduğu coğrafyaya ve sosyal sınıfa göre edinilen, ağız, şive gibi dil alışkanlıkları, yazma şekilleri, vücudun farklı bağlamlarda kullanılma tarzları, içselleşmiş kültürel sermaye örneklerinden birkaçıdır (Göker, 2007: 280). Aileden tevarüsen aktarılan kültürel sermaye, bireyin toplum içinde kendisinin edinmiş olduğu kültürel sermaye ile birleşerek içselleşmiş kültürel sermayenin şekillenmesine sebep olur.

Bourdieu’ya (1986: 248) göre ekonomik sermayeye sahip kişilerin, içselleşmiş kültürel sermaye sahibi olmadıkları sürece, ellerindeki kültürel ürünlerin tam olarak kendilerine ait olduğunu hissedebilmeleri için içselleşmiş kültürel sermaye sahibi kişilerin desteğine ihtiyaç duyacakları açıktır. Örneğin tarihi değeri olan bir el yazması eseri alabilecek düzeyde ekonomik güce sahip birisi bu eseri kendi mülkiyetine geçirmiş olsa dahi içselleşmiş kültürel sermayeden yoksun ise malik olduğu sanatsal değeri özümsemesi mümkün değildir. Çünkü muhtemelen bu kişi elindeki eser hakkında doyurucu bir bilgiye sahip olmayacaktır, kendisine bu hususta sorulan sorulara dahi yanıt verebilmek için bilgi sahibi bir sanat danışmanına başvurmak durumunda kalacaktır.

İçselleşmiş kültürel sermaye, kişinin, yaşamsal sürecinde, birikim sonucu oluşturduğu bir değer olduğundan, günlük hayatta bireyin ortaya koymuş olduğu tercihlerin ve zevklerin de bahsedilen birikmişlikten yani kültürel geçmişten

bağımsız pür bireysel irade örneği olduğunu öne sürmek hatalı bir yaklaşım olacaktır (Gerni, 2013: 58).

1.2.3.1.2.Nesneleşmiş Kültürel Sermaye

Nesneleşmiş kültürel sermaye; kitap, sözlük, tablo, heykel, müzik enstrümanı, seramik sanat ürünü, el yazması eser gibi kültürel değere sahip nesneler üzerinden anlam kazanan sermaye olduğu gibi, kullandığımız otomobille hatta alışveriş yaptığımız marketle dahi (Saraceno, 2014: 4) dışarıya mesaj veren bir kültürel sermaye çeşididir. Kültürel sermaye değeri oluşturan ürünlere sahip olmak kişiye ekonomik bir kazanç da katacaktır. Söz konusu kültürel ürünler, ekonomik sermaye olarak aktarılabilir. Fakat burada aktarılan şey yasal mülkiyet hakkıdır (Gerni, 2013: 58-59).

İçselleşmiş sermaye kısmında da bahsedildiği gibi, kültürel sermaye, içselleşmiş sermaye ile birlikte olduğu zaman gerçek değerine kavuşacaktır. Aksi halde, sanatsal/kültürel esere sahip birey, mülkiyetini elinde bulundurduğu eseri kullanamayacak ve o esere sahip olmakla, olsa olsa ‘ekonomik sermaye sahibi’ şeklinde nitelendirilecektir. Nitekim kültürel ürünler, hem ekonomik sermayeye yol açan maddi değere hem de kültürel sermaye oluşumuna sebebiyet veren sembolik değere sahiptirler.

Nesnelerin, hangi durumdaki bireyler için kültürel sermaye değeri içerdiğini göstermesi açısından şu örnek açıklayıcı olacaktır (Brimi, 2005: 7) : Öğretmen, öğrencilerine Emanuel Leutze’nin meşhur ‘George Washington Delaware Nehri’ni Geçerken’ adlı portresini göstermiş ve onlara bu tabloda ne gördüklerini, resmin dayandığı tarihi temellerin ne olduğunu sormuştur. George Washington’ın kim olduğunu, onun ülke için ne denli önemli bir kişiliği temsil ettiğini bilecek ve tarihi gerçekliklerle portre arasında ilişki kurabilecek kadar kültürel sermayeye sahip birçok öğrenci, fırtınalı suların arasında, Amerika Birleşik Devletleri’nin ilk başkanının, insanlara liderlik ettiğini gördüklerini söylemişlerdir. Kültürel sermayeden yoksun, belki de ABD’de doğmamış bir kısım öğrenci ise portrede, bot üzerinde, bir takım adamlarla beraber dalgalarla mücadele eden sıradan bir adamın tasvir edilmiş olduğunu ifade etmişlerdir. Bu noktada anlaşılan odur ki, farklı

insanlar aynı esere, nesneleşmiş ve içselleşmiş kültürel sermayeye sahip olup olmadıkları ölçüde farklı değer atfedebilmektedir.

Kültürel sermaye ölçümlerine bakıldığında ise, Van de Werfhorst’a göre ölçümler, kültürel ürüne sahip olma, formel kültürel aktivitelere katılım gibi büyük ölçüde nesneleşmiş kültürel sermaye üzerine odaklanmaktadır (Saraceno, 2014: 6). Danimarka Ulusal Sosyal Araştırmalar Merkezi de 2013 yılında gerçekleştirdiği ‘Okullaşan Çevrelerde Kültürel Sermaye’ye Heterojen Dönüş’ adlı çalışmasında, bu konuya değinmiştir. Araştırma Merkezi, bu yaklaşımın çok dar bir bakış açısını yansıttığından eleştirildiğini ifade etmiş, ölçümlerin, okuma alışkanlığı, kültürel iletişim, evde eğitim araçlarının varlığı ve müfredat dışı aktivitelerin tespiti ile desteklendiğini belirtmiştir (Andersen ve Jaeger, 2013: 13).

1.2.3.1.3. Kurumsallaşmış Kültürel Sermaye

Kültürel sermayenin bu formunda sermaye; kanunen garanti altına alınmıştır, formeldir ve bireyin kişilik özelliklerinden bağımsız bir yapı kazanmıştır (Gerni, 2013: 59). Bireylerin edinmiş oldukları mezuniyet belgeleri, diplomalar, akademik derece ve ünvanlar, ehliyetler, sertifikalar, ruhsatlar, başarı belgeleri, kurumsallaşmış sermaye türüne örnek teşkil ederler.

Kurumsallaşmış kültürel sermayeye sahip birey, kendi kendini yetiştirmiş kişiden farklıdır. Çünkü o, edinimlerini yasal olarak kabul ettirmiştir ve yüksek oranda, genel geçer denilebilecek bir seviyeye oturtmuştur. Diğerinin elinde ise kabul oluşturacak herhangi bir belge mevcut değildir. Bu ikisinin durumu tıpkı ülkemizdeki ‘alaylı’, ‘mektepli’ müzisyenlerinki gibidir. Kişi, üstün yeteneklere sahip olup birçok müzik enstrümanını çok iyi çaldığı halde, konservatuvar mezunu olduğunu belgeleyecek bir diplomaya sahip olmadığı için, çoğu kez, resmi bir kurumda müzik dersi verme yetkisine sahip olamayacaktır. Kişinin nota bilgisine sahip olması ve müziği diplomalı bir başkasından daha iyi icra etmesi dahi bu durumu değiştirmeyecektir.

Kurumsallaşmış kültürel sermaye yoluyla, ekonomik sermaye elde edebilmek, eldeki ekonomik sermayeyi arttırabilmek pekâlâ mümkündür. Günümüzde birçok ülkede işe alım sürecinde bireylerden, diploma, sınav başarı belgeleri, yabancı dil

düzeylerini gösteren resmi belgeler vs. istenmektedir. Bu durumun farkında olan bireyler, ekonomik kazanımlar elde etmek için ‘belge toplamaya’ başlamışlardır. Çoğu durumda öğrenciler, üniversiteden, meslek sahibi olarak değil diploma sahibi olarak mezun olmaktadırlar. Buna rağmen, edinilecek kurumsal onaya sahip belgelerin anlam kazanabilmesi ve değere dönüşebilmesi, söz konusu belgelerin kıt olmasına bağlıdır. Aksi halde, herkesin sahip olduğu bir diploma hiç kimse için bir değer ifade etmeyecektir.

Brimi’ye göre (2005: 7), eğer insanlar, kurumsal kültürel sermayenin değerini gereğince anlamış olmasalardı, akademisyenleri hararetli bir şekilde takip ediyor olmazlardı. Aynı şekilde insanlar, yüksek olasılıkla eğitimleri süresince, kurumsallaşmış kültürel sermaye dışındaki diğer kültürel sermaye türlerini edinmede başarısızlığa uğramaktadırlar.

Saraceno ise (2014: 6), kurumsal kültürel sermaye ölçümü konusunda, resmi diploma sahibi olmanın esas alındığını belirtir. Hâlbuki ona göre, diplomalar aynı seviyeye ilişkin (master, doktora vs.) olsalar dahi farklı alanda uzmanlık sahibi olmayı temsil ediyor olabilirler, farklı sosyal ve politik görüşlere kapı açabilirler.

Benzer Belgeler