• Sonuç bulunamadı

2. KURAMSAL ÇERÇEVE VE ĠLGĠLĠ ARAġTIRMALAR

2.3. KÜLTÜR ve KÜLTÜREL ÇEġĠTLĠLĠK

2.3.2. Kültürün Özellikler

Ġnsan kendisinden önceki nesillerin oluĢturmuĢ olduğu bir kültür varlığı içerisinde doğar ve onun tarafından eğitilir. Ancak bu eğitimin ilk adımıdır. Daha sonra ise kendi amaçları doğrultusunda eğitimine yön verir ve böylece yeni formlar kazanır. Bu durum toplumun ve kiĢinin esnekliğine bağlı olarak aĢağı ya da yüksek seviyede olabilir (Ulusoy, 2009: 9). Dolayısıyla aile kurumunun, tarih boyunca değiĢmeyen iki temel amacı üstlendiği söylenebilir. Bunlar toplumun biyolojik ve kültürel sürekliliğini sağlamaktadır. Aile bu iĢlevlerin gerçekleĢmesi yönünde evrensel nitelikteki görevleri gerçekleĢtirmektedir.

Kültürün eğitim sürecini Ģekillendiren rolünün anlaĢılmasında yatmaktadır. Bu nedenledir ki, kültür kavramının; özellikle de bazılarını ayrıcalıklı hale getirmede ve diğerlerinin ikinci plana itilmesi, kültürel basınlığın oynadığı rol incelenmelidir (Guy, 1999: 6).

Ġnsan kazandığı davranıĢ bilgilerini, sosyal haberleĢmeler, öğrenim ortamı yoluyla bireyler ve toplumlar arasında yayar. ÖğrenilmiĢ davranıĢların kültürle geliĢimi öyle bir avantaj sağlar ki, bireyler bunları kendi kendilerine öğrenmek zorunda kaldıklarını, bunların zararlarını, ya da zararlılarım ortadan kaldırmayı fark ederler. Öte yandan deneyerek, yanılarak, bunları düzelterek çevresel varyasyonlarla daha doğru yaĢamayı öğrenirler ve kültürel transmisyonun yani kültür aktarımının daha baĢarılı yapılmasını sağlarlar. Çünkü sosyalleĢmenin araya girdiği, bir geçiĢ biçimindeki yaĢam biçimindeki kültürel değiĢimler, biyolojik genetik değiĢimlerin aksine, bir bölgeden diğerine geçerken sınır tanımazlar. Ve bu bilgiyi insanlar yaĢamlarının çeĢitli evre ve basamaklarında, yakın akraba olsun olmasın diğer bireylere yayar, aktarırlar. Bu nedenle, bireylerin kültür aileleri, ebeveynleri, onların biyolojik ebeveynleri olmak zorunda değildirler. Ya da kültürel ebeveynler aynı coğrafik bölgeden (ekolojik niĢ) olmak zorunluluğunda da değildirler, baĢka bir deyimle kültürel bilginin transmisyonunda (geçiĢinde), biyolojik-genetik aktarıĢlar ve geçiĢmelerdeki değiĢimler gibi engeller yoktur (Deniz, 1994: 56).

Turan (1994: 20), kültür ne Ģekilde tanımlanırsa tanımlansın, içeriği ve kapsamı ne olursa olsun, her olgu kavram ya da değer gibi o da kendine özgü bazı özellikler taĢıdığını dile

getirmektedir. Bu özelliklere iliĢkin farklı açıklamalar söz konusu olduğu gibi bu durumlar genel olarak Ģu Ģekilde sınıflanabilir;

o Kültür toplumsaldır o Kültür, tarihseldir

o Kültür öğrenilip aktarılması gereken bir kalıttır o Kültür, iĢlevseldir

o Kültür, birlik içinde çokluk, farklılık demektir o Kültür, devingendir ve değiĢkendir.

Kültürün özelliklerine iliĢkin baĢka bir sınıflama da örneklerle birlikte aĢağıdaki Ģekilde sıralanmaktadır;

o Ġnsanlar doğuĢtan kültürleriyle birlikte doğmazlar. Kültür sonradan öğrenilir. Örneğin, Hindularda ineğin kutsal olduğu sonradan öğrenilir.

o Kültürün maddi ve manevi unsurları vardır. Teknoloji, binalar, araç - gereç vs. kültürün maddi; inanç, değer, ahlâk, töreler vs. kültürün manevi unsurlarıdır. Bu unsurlar karĢılıklı etkileĢim halindedir ve birbirini etkiler. Kültür bu unsurların etkileĢiminden ortaya çıkan toplumlara has bir bütünlüktür.

o Kültür unsurlarıyla birlikte insan eseridir. Ġnsanların olmadığı yerde kültürden söz edilemez. Bu yönüyle toplumsaldır. Buna göre iklim, bitki örtüsü, mevsimler vs. kültür unsuru değildirler. Ancak doğa Ģartları olarak kültürü etkilerler.

o Kültür, tarihi ve süreklidir. Kültür kuĢaktan kuĢağa aktarıldığından süreklilik gösterir. Ġyi eğitilmiĢ bir köpek, bilgisini yavrularına aktaramaz. Ancak insan bunu yapabilmektedir.

o Kültür, zamanla ve toplumdan topluma değiĢmektedir. Bazı toplumlarda ailede kadının egemenliğinin olması, bazılarında ise erkeğin egemenliğinin olması kültürel farklılığı gösterir. Bir toplumda sanayileĢmeyle birlikte modern demokratik ailenin yaygınlaĢması örneğinde olduğu gibi, kültür zamanla da değiĢme göstermektedir.

o Kültür unsurları ihtiyaçtan doğduğundan ihtiyacı karĢılamayan kültür unsurları zamanla değiĢime uğrar.

o Kültür bütünleĢtiricidir. Kültür, toplum üyelerince ortaklaĢa paylaĢılır. Aynı inançları paylaĢan, aynı dili konuĢan, vatanını koruyan insanlarda kültürel birlik vardır (Jefferson, 2004: 133-134).

Ulusoy (2009: 11), bir toplumun en önemli özelliklerinden bazılarının; geçmiĢten bugüne değin biriktirilmiĢ inanç sistemleri, uygun davranıĢ nosyonu, iyi insan olma ve iyi yaĢamın tanımı gibi özellikler olduğunu belirtmektedir.

Kültürel özellikler, toplumsal yapıya çeĢitlilik kattığı gibi eğitim öğretim süreçlerini de zenginleĢtirmektedir (BaĢbay ve BektaĢ, 2009: 30). Farklı kültürel özelliklerin korunması ve yaĢatılması, farklılıkların benimsenmesi, bu yönde duyulan inanca bağlıdır. Bu doğrultuda kültürel çeĢitliliğin devamlılığı aynı zamanda bireylerin farkı görüĢlere verdiği değerlerle ilgilidir (BaĢbay ve BektaĢ, 2009: 34).

Kültürel çeĢitliliğin oluĢumuyla ilgili olarak Sürgevil (2008) de, her insanın biricik olduğunu ve diğer insanlardan farklı özellikleri, çeĢitliliği oluĢturduğunu vurgularken; BaĢbay ve BektaĢ (2009), da aynı coğrafya üzerinde bulunan ve ortak mirasın parçalarını oluĢturan, mozaiğin her parçasının kültür kavramına zenginlik kattığını ve çok kültürlülük kavramını doğurduğunu belirtmektedir.

Tüm bunların dıĢında kültür sürecinde bir aktarım oluĢurken, toplumun sahip olduğu bütün kültürel değerlerin değiĢmez bir Ģekilde aktarılması kastedilmemektedir; çünkü toplumun statik değil, dinamik bir yapısı vardır. Her toplum geçmiĢinden Ģimdiye mutlaka çeĢitli değiĢimlerden geçer. Toplumlar arasındaki fark, bu değiĢimin hızlı ya da yavaĢ bir Ģekilde meydana gelmesidir. Ulusoy (2009:14), da bilim ve teknolojide alt düzeyde bulunmamanın “çağdaĢlık” terimiyle ifade edildiğini belirtmektedir. Yine Ulusoy eğitimin iĢlevi ile ilgili olarak, bir yandan toplumun kültürel değerlerini genç kuĢaklara benimsetirken, bir tandan da toplumun geleceğini güvence altına almak için eleĢtirici, yaratıcı ve toplumsal değiĢmeyi sağlamaya çalıĢan kuĢaklar yetiĢtirmek olduğuna iliĢkin iki temel özelliği taĢıdığına vurgu yapmaktadır.

MengüĢoğlu (2000:188) da; “Eğitim sistemi tarihsel varlık-alanını, yani insan baĢarılarını yöneten önemli bir ilkedir. Bu ilkenin determinasyonu hem olumlu, hem olumsuzdur. Eğitim sistemi bozuk, geri bir düzen içinde bulunan bir toplum, sadece bitkisel bir hayat sürer. Ancak eğitim sistemlerinde beli bir amaç, bir hedef güden, böylece belli görüĢ tarzı kazanan bir toplum, kendi tarihsel oluĢuna olumlu bir yön kazandırabilir. DüĢünülmelidir ki, bütün insan baĢarılarının temelini, bilim, felsefe teknik ve sanat oluĢturmaktadır. Bilim, felsefe, teknik ve sanat alanlarının içine girmeyi ve bu alanlarda üretken olarak çalıĢmayı, ancak bizi buna hazırlayacak bir eğitim sistemi gerçekleĢtirebilir. Bu nedenle eğitim problemi, bütün sosyal problemlerin baĢında gelir; çükü her Ģey onunla Ģekil kazanmakta, onunla verimli olmaktadır; onsuz kalan bir topluluk, ancak “donmuĢ” bir durumun içinde bitkisel

yaĢayabilir; fakat asla üretken olamaz” sözleriyle kültür üzerindeki geleneksel yapının özelliğine iliĢkin düĢüncesini dile getirmiĢtir.

Gelenekler aracılığıyla nesilden nesile baĢarılar, yaĢam tarzları aktarılır. Böylece yeni nesil geleneklerle yoğrularak geliĢir. Her ülkede, her toplulukta farklı gelenekler vardır. YetiĢmekte olan her nesil bu gelenekleri benimsemeye çalıĢır. Geleneklerin bazıları statik bir hal alır; yani gelenekte ne ileriye doğru bir geliĢme olur ne de gerileme olur. Bu durumdaki toplumlarda kiĢiler sadece dıĢ görünüĢleri ile değiĢmiĢ gibi görünürler, oysa içerik olarak aynı kalırlar. Örneğin böyle bir toplumdaki kiĢiler teknolojik yeniliklerden yararlanırlar, fakat görüĢ tarzları, düĢünceleri aynı Ģekilde sürüp gider. Bu yalnızca biçimsel bir değiĢmedir, içerik aynıdır. ĠĢte bu biçimsel değiĢmenin yanında, içeriğin de değiĢmesini sağlayacak olan Ģey eğitimdir. Ancak iyi bir eğitim aracılığı ile kemikleĢmiĢ bir hal alan bu olumsuz geleneklerden kurtulmak mümkündür; çünkü bu olumsuz geleneklerin ortaya çıkması ve gün geçtikçe serpilip geliĢmesi genellikle eğitimsiz insanların sahip olduğu birtakım boĢ inançlar ve hurafeler yüzündendir.

Ġnsanlar bilimden, felsefeden uzak kaldıkları ve böyle bir içeriğe sahip olmayan eğitim sistemleri ile eğitilmeye maruz kaldıkları için bu olumsuz gelenekler baĢ göstermiĢ ve varlıklarını devam ettirecek gücü bulmuĢlardır. Bizi ve tüm insanlığı geleneğin bu olumsuz Ģeklinden kurtaracak ve yüzümüzü aydınlığa çevirecek olan biricik yol eğitimden geçmektedir. Aklın ve bilimsel güçlerin egemen olduğu bir eğitim sistemi ile olumsuz geleneklerden kurtulabiliriz. Ġlk iĢimiz bu olumsuzlukları en iyi Ģekilde tespit etmek olmalıdır. Daha sonra ise bunların değiĢtirilmesi amacına yönelik bir eğitim verilmelidir. Böyle bir eğitim insanlığının umudu ve güzel bir dünyanın teminatı olacaktır (Ulusoy, 2009: 15).

Sonuç olarak, gelenekler ister olumlu ister olumsuz olsun tarihsel varlık alanını Ģekillendiren ve onu yöneten son derece önemli bir determinasyon ilkesidir. Bu sebeple ne zaman ve nerede olursa olsun bu iki seçenekten (olumlu ve olumsuz gelenek) birini seçme olanağımız varsa, daima insan olarak iyiye götürecek olan seçeneği tercih etmek en doğru olanıdır; çünkü ileriye doğru yeni ve olumlu adımlar atılmasını sağlayacak olan da, bireyleri olumsuz koĢullar içinde acı içerisinde kıvrandıracak olan da yapılan seçimlerdir. Dolayısıyla seçme olanağının mümkün olduğu durumlarda doğru bir seçim yapabilmek ve bu seçimi yapmıĢ olmanın gereklerini yerine getirmek gerekmektedir.

Benzer Belgeler