• Sonuç bulunamadı

Kuruculara tanınması mümkün olan menfaatlerin başında, ortaklığın kârından pay almak gelmektedir; ancak kâr payına ilişkin menfaatin sağlanması da koşullara bağlanmıştır. TTK md. 348 uyarınca, dağıtılabilir kârdan 519. maddenin birinci fıkrasında yazılı yedek akçe ile pay sahipleri için yüzde beş kâr payı ayrıldıktan sonra, kalanın en çok onda biri kuruculara ödenebilecektir. Dağıtılabilir kârdan öncelikli olarak ayrılması öngörülen yedek akçe, ödenmiş sermayenin yüzde yirmisine ulaşıncaya kadar yıllık kârın yüzde beşi oranında ayrılacak olan birinci kanuni yedek akçedir. Bunu takiben pay sahipleri için de yüzde beş oranında kâr payı ayrılacaktır. Hükmün eTTK’daki karşılığı md. 298 de, ‘hâsıl olan kazançtan’ aynı ayrımlar yapıldıktan sonra, kalan meblağın yine en çok onda birinin kurucular lehine ayrılabileceğini ifade etmekteydi.

152

TTK md. 348 hükmünün uygulanması açısından önem taşıyan husus, ‘dağıtılabilir kâr’ ifadesinden ne anlaşılması gerektiğidir. Gerekçede farka ilişkin hiçbir açıklama bulunmamasına karşın, TTK’da, eTTK md. 298 hükmünde yer alan ‘hâsıl olan kazanç’ kavramı yerine ‘dağıtılabilir kâr’dan bahsedilmiş olması, öğretide, iki terimin farklı anlamlar taşıdığı yönünde eleştirilmiş; farkın bilinçli bir tercihin sonucu olup olmadığı sorgulanmıştır. Benzer şekilde, TTK md. 503 hükmünde kullanılan ‘net kâr’ ifadesinin de eski metindeki ‘safi kazanç’tan başka bir anlam taşıdığına dikkat çekilmiştir.433

Yalnızca eTTK çerçevesinde bir değerlendirme yapıldığında dahi, eTTK md. 298 ve eTTK md. 403 hükümlerinin yanı sıra, kâra ilişkin düzenleme yapan diğer

hükümlerde de kârı nitelemek için farklı terimler kullanıldığı göze çarpmaktadır. Yedek akçelere ilişkin eTTK md. 466 ve 467, hesaplamalar için ‘safi kâr’ı temel almaktadır. eTTK md. 455 hükmü, pay sahiplerine dağıtılmaya tahsis olunan ‘safi kazanca’ her pay sahibinin payı nispetinde katılma hakkını haiz olduğunu

belirtmekte, ancak eTTK md. 470 hükmünde, kâr payının ancak ‘safi kâr’dan ve bu gaye için ayrılan yedek akçelerden dağıtılabileceği ifade edilmektedir. Yine yönetim kurulu üyelerine ayrılacak kazanç paylarının da sadece ‘safi kâr’dan, ancak belli ayrım ve dağıtımlardan sonra yapılabileceği belirtilmiştir. eTTK md. 457 hükmünde ise, ‘safi kazancın’ yıllık bilançoya göre hesap ve tespit olunacağı öngörülmektedir.

153

TTK gerekçesinde, Kanun’da kâra ilişkin terimlerde yapılan değişikliklerle netlik sağlanmasının amaçlandığı belirtilmesine karşın,434 terimlerin ne anlama geldikleri hususunda yine ne Kanun metninde ne de gerekçede bir açıklama yapılmıştır. TTK’da yedek akçe ayrımında temel alınacak kâr, ‘yıllık kâr’ olarak belirlenmiştir (TTK md. 519, 521). Pay sahiplerinin payı nispetinde katılma hakkını haiz olduğu kâr, pay sahiplerine dağıtılması kararlaştırılmış ‘net dönem kârı’ olarak ifade edilmiş (TTK md. 507); kâr payının ancak ‘net dönem kârı’ndan ve serbest yedek akçelerden dağıtılabileceği hükme bağlanmıştır (TTK md. 509). Yönetim kurulu üyelerine kazanç payı dağıtımı, sadece ‘net kâr’dan ve belirli ayrım ve dağıtımlardan sonra yapılabilecektir (TTK md. 511). TTK md. 508 uyarınca ‘yıllık kâr’, yıllık bilançoya göre belirlenecektir. Görüleceği üzere, TTK’da yalnızca eTTK’daki terimler başka terimlerle karşılanmakla kalmamış; bazı eTTK hükümlerinin karşılığı olan TTK hükümlerinde, ilgili meblağın belirlenmesinde ölçü alınacak kâr türü de farklı belirlenmiştir. TTK düzenlemelerinin yedek akçeye, pay sahiplerine, kurucu menfaati ve intifa senedi sahiplerine ayrılacak kâr paylarının hesaplanmasına temel alınacak kâr türü bakımından bir farklılık getirip getirmediğinin saptanabilmesi için ise, öncelikle, eTTK’daki kavramlar ile ifade edilmek istenenlerin ne olduğunun belirlenmesinde yarar vardır.

434 TTK md. 509/2 hükmünün gerekçesinde, kâr payının dağıtılabileceği kaynağa ilişkin ‘safi kâr’

teriminin açıklıktan yoksun olduğu yönündeki haklı eleştiriler dikkate alınarak, adı geçen ‘kâr’ın dönem kârı mı yoksa geçen yıldan aktarılan kârı da içerebilecek olan bilanço kârı mı olduğu sorusunun ‘dönem kârı’ ifadesi ile netliğe kavuşturulduğu, ‘net’ kelimesinin ise, Kanun’un diğer maddeleri ve uluslararası öğretide geçerli olan terimle uyumu sağlamaya hizmet ettiği ifade edilmiştir.

154

eTTK’da kullanılan ‘safi kazanç’ ve ‘safi kâr’ terimleri ile aynı kavramın ifade edilmek istendiği öne sürülmüştür.435 Ayrıca, eTTK md. 455 (pay nispetinde iştirak), md. 457 (yıllık bilançoya göre hesaplanma) ve md. 466 hükümlerinde (yedek akçe) kullanılan ‘safi kazanç’ ve ‘safi kâr’ terimlerinin bilanço karını ifade etmediği, bilanço karının yıllık kâr, geçen yıllardan aktarılan kâr ve çözülen yedek akçelerden meydana geldiği belirtilmiştir.436 eTTK md. 466 hükmündeki ‘safi kâr’ ise, md. 455 ile md. 457 hükümlerindeki safi kârdan başka anlama gelmekte ve bilanço kârından geçmiş yılların zararları düşülerek bulunan meblağı ifade etmekte; geçmiş yıl kârları ise burada nazara alınmamaktadır.437 Anılan meblağdan ayrıca vergi ve diğer mali yükümlülüklerin düşülmesinin gerekip gerekmediği hususu tartışma konusu olmuş; aksi düşüncelere rağmen,438 eTTK md. 466 anlamında safi kârın, bilanço kârından geçmiş yıl zararlarının yanı sıra vergilerin de indirilmesi sonucu ortaya çıkan

meblağı ifade ettiği görüşü ağırlık kazanmıştır.439 eTTK md. 469, safi kârdan kanuni ve ihtiyari yedek akçeler ile esas sözleşme hükümlerince ayrılması gereken diğer paralar ayrılmadıkça pay sahiplerine kâr payı dağıtılamayacağını hükme

bağladığından, eTTK md. 455 hükmünde adı geçen ‘pay sahiplerine dağıtılmaya tahsis olunan safi kâr’, safi kârdan, belirtilen yedek akçe ve paraların ayrılmasının

435 Erimez, s. 132; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar Hukuku, s. 811 Nr. 1489a. Anılan son

yazar, açıkça bunu ifade etmemekle birlikte, her iki terimin kullanıldığı hükümlerden de söz ederken ‘safi kâr’ terimini kullanmaktadır. Aksi yönde bkz. Arslanlı, Anonim Şirketler C.I, s. 214: Yazar, safi kazancı, kâr ve zarar hesabının kâr bakiyesi olarak tanımlamaktadır.

436 Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar Hukuku, s. 811 Nr. 1489a.

437 Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar Hukuku, s. 820 Nr. 1513; Birsel, M.T.: Anonim Şirketler

Hukukunda Kâr Kavramı, C. 1, İzmir 1973 (Kâr Kavramı), s. 52, 53; Karayalçın, Y.: Bilanço

Hukuku, Ankara 1979, s. 65. Ancak anılan son yazar, safi kârı, vergi borçları indirildikten sonra kalan kâr olarak değerlendirmekte (s. 63), bahsi geçen meblağdan geçmiş yıl zararlarının indirilmesi ile elde edilen miktarı ise dönem safi kârı olarak nitelendirmekte ve birinci kanuni yedek akçe ayrımına konu olacak kârın, dönem safi kârı olduğunu ifade etmektedir.

438 Ulusoy, s. 383.

439 Karayalçın, s. 63, 65; Erimez, s. 133; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar Hukuku, s. 820, 821

155

ardından arta kalan meblağ olmalıdır.440 Buna göre eTTK md. 470 hükmünde anılan, kâr payının dağıtılabileceği ‘safi kâr’ da, yine aynı meblağı ifade ediyor olsa gerektir. Yönetim kurulu üyelerine dağıtılacak kazanç payı ise, ancak pay sahiplerine kâr dağıtımı yapıldıktan sonra arta kalan safi kârdan gerçekleştirilebilecektir (eTTK md. 472).

eTTK md. 466 hükmündeki, kanuni yedek akçelerin ayrılacağı ‘safi kâr’ın, geçmiş yıllar kârları dikkate alınmaksızın, faaliyet döneminde elde edilen kârdan geçmiş yıl zararları ile vergi ve diğer mali yükümlülükler düşüldükten sonra ortaya çıkan meblağı ifade ettiği belirtilmişti. Anılan yoruma paralel bir şekilde, TTK md. 504 hükmünün gerekçesi, TTK md. 507 ve 509 hükümlerindeki ‘net dönem kârı’ teriminde yer alan ‘dönem kârı’ ifadesinin geçmiş yıl kârlarının hesaplama dışında bırakılacağını, ‘net’ ifadesinin de geçmiş yıl zararlarının düşüleceğini belirttiğini açıklığa kavuşturmaktadır. Gerekçede, ayrıca, ‘net kâr’ın vergilerin düşülmesinden önceki ya da sonraki kâr olmasının ortaklıklar hukukunu ilgilendirmediği

vurgulanmıştır. Bununla birlikte, Türk öğretisinde hala ağırlıkla ‘net dönem kârı’nın, vergi ve diğer mali yükümlülükler düşüldükten sonraki kâr olması gerektiği görüşü savunulmaktadır.441 Her halükârda, kanun koyucunun TTK’da kullandığı ‘net dönem kârı’ ifadesinin, eTTK md. 466 anlamındaki ‘safi kâr’ı karşıladığı anlaşılmaktadır.442 Dolayısıyla, TTK md. 507 düzenlemesindeki ‘pay sahiplerine dağıtılması

440 Öte yandan Karayalçın (s. 63), dağıtılabilir safi kârı, safi kârdan geçmiş yıl zararları ile kanuni

yedek akçe payı indirildikten sonra geriye kalan tutar olarak tanımlamakta, böylece, esas sözleşme ile öngörülen yedek akçelerin, dağıtılabilir safi kârdan ayrılacağı sonucuna varmaktadır.

441 Aynı yönde bkz. Tekinalp, Yeni Hukuk, s. 572 Nr. 21-65; Pulaşlı, Şerh C. II, s. 1897; Ateşağaoğlu,

E.: Vergi Hukuku Bakımından Anonim Şirketlerde Kâr Payı Dağıtımı, İstanbul 2012, s. 43;

Karslıoğlu, s. 77, 78. Aksi yönde bkz. Karyağdı, N.: Tüm Yönleriyle Kâr Dağıtımı, 4. Bası, İstanbul 2014, s. 173; Canözü, S.: Anonim Şirketler Kâr Payının Tespiti ve Dağıtılması, 2. Bası, Ankara 2016, s. 71.

156

kararlaştırılmış net dönem kârı’ (ayrıca md. 509 uyarınca kâr payının dağıtılabileceği net dönem kârı)443 da, net dönem kârından, TTK md. 523 uyarınca kanuni ve esas sözleşmede öngörülen isteğe bağlı yedek akçeler ayrıldıktan sonra kalan tutar olmalıdır.444 TTK md. 511 hükmünde, yönetim kurulu üyelerinin kazanç paylarının ayrılacağı kâr için kullanılan ‘net kâr’ ifadesi de yine net dönem kârını ifade ediyor olsa gerektir.445

eTTK md. 457, ‘safi kazancın’ yıllık bilançoya göre hesap ve tespit olunacağını öngörmekteydi. TTK md. 508/2 ise, ‘yıllık kârın’ yıllık bilançoya göre

belirleneceğini belirtmektedir. ‘Yıllık kâr’ ise, öğretide, kâr ve zarar hesabında ortaya çıkan, işletmenin hesap dönemi içinde elde ettiği gelirler ile yaptığı masraflar arasındaki olumlu fark olarak tanımlanmaktadır.446Anılan çerçevede, TTK’da, yıllık kârın yıllık bilançoya göre belirleneceğinin öngörülmüş olması, kârın elde edildiği döneme ilişkin zamansal bir sınırlama getirildiği şeklinde yorumlanabilir.447 Bu halde ‘yıllık kâr’, geçmiş dönem kârlarını içermeyen, ancak vergi ve diğer mali yükümlülükler ile geçmiş dönem zararlarının henüz içerisinden düşülmediği kârı

443 Yanlı (Yanlı, V.: “Yeni Ticaret Kanunu ve Anonim Şirketlerde Kâr Dağıtımı”, BATİDER, Mart

2014, C. XXX, S. 1, s. 8) pay sahiplerine dağıtılabilecek karın kaynağını yalnızca net dönem kârının değil, ayrıca serbest yedek akçelerin de oluşturmasından hareketle, yerinde olarak, TTK md. 507 hükmünde ‘net dönem kârı’na katılmak yerine ‘kâra’ katılmak ifadesinin kullanılması gerektiğini savunmaktadır. Nitekim eTTK döneminde de, kâr dağıtımının net dönem kârının yanı sıra serbest yedek akçelerden de yapılabileceği göz önünde bulundurularak, öğretide, ‘dağıtılabilir kâr’ın, net dönem kârı ile serbest yedek akçelerin toplamı şeklinde tanımlandığı da olmuştur (Erimez, s. 131). Ayrıca bkz. Serbest yedek akçelerin kapsam dışı tutulduğu dağıtılabilir kârı, ‘dağıtılabilir safi kâr’ olarak nitelendiren Karayalçın, s. 64. Bu çalışmada ‘dağıtılabilir kâr’ kavramı, serbest yedek akçelerin hesaplamaya dâhil edilmediği, ‘dağıtılabilir safi kâr’ anlamında kullanılmaktadır.

444 Aynı yönde bkz. Yanlı, s. 8.

445 Aynı yönde bkz. Pulaşlı, Şerh C.II, s. 1896, 1897, dn. 56.

446 Bkz. Birsel, Kâr Kavramı, s. 18; Tekinalp, Ü.: Anonim Ortaklığın Bilançosu ve Yedek Akçeleri -

Kamuyu Aydınlatma İlkesi İle-, 2. Bası, İstanbul 1979 (Bilanço), s. 294.

447 Yıllık kârın, bilançoda geçen yıldan aktarılan kârı da içerebileceği, bu nedenle Kanun’da yıllık

kârın yıllık bilançoya göre belirleneceğinin açıklandığı görüşü için bkz. Pulaşlı, Şerh C. II, s. 1896, 1897, dn. 56.

157

karşılayan bir ifade olarak ortaya çıkmaktadır.448 Birinci kanuni yedek akçenin ‘yıllık kâr’dan ayrılacağını düzenleyen TTK md. 519/1 hükmü ile ilgili ayrımın ‘safi

kâr’dan yapılacağını hükme bağlayan eTTK md. 466 hükmü arasında, birinci kanuni yedek akçenin ayrılacağı kâr matrahının belirlenmesine ilişkin olarak böylece

gündeme gelen farkın, kanun koyucunun bilinçli bir tercihinin sonucu olup olmadığı sorgulanabilecektir. Zira eTTK’nın ayrıma temel aldığı ‘safi kâr’, TTK’nın terimleri uyarınca ‘net dönem kârı’nı karşılamakta, bu da, yıllık kârdan, vergi ve mali

yükümlülükler ile geçmiş dönem zararlarının düşüldüğü miktara karşılık

gelmektedir. Kanımızca, hakkında gerekçede de herhangi bir açıklama yapılmayan bahis konusu terim değişikliği, TTK md. 519 hükmünü mehaz İBK md. 671 ile uyumlaştırma çabasının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Gerçekten de adı geçen İBK hükmünde, birinci kanuni yedek akçenin yıllık kârdan ayrılacağı

düzenlenmekte; ‘yıllık kâr’ kavramı, İsviçre öğretisinde de kâr-zarar hesabının sonunda ortaya çıkan olumlu değer olarak ifade edilmektedir.449 Bununla birlikte, anılan hukukta da, geçmiş yıllar zararlarının mevcudiyeti halinde, öncelikle bunların yıllık kârdan düşülmesinin gerekip gerekmediği hususu tartışma konusudur.450 İsviçre’de sunulan kanun değişikliği taslağında, ilgili hükme, geçmiş yıl zararları bulunması halinde öncelikle bunun yıllık kârdan düşülmesi gerektiğine ilişkin bir ifade eklenmesi önerilmektedir.451 Bu çerçevede, TTK md. 519/1 hükmünde, kanuni

448 Canözü, s. 73.

449 Neuhaus, M.R., Balkanyi, P.: BSK OR II, s. 696, Art. 671, Nr. 7; Böckli, s. 1515, Nr. 525a; Imark,

L., Lipp, L.: Handkommentar zum Schweizer Privatrecht, Personengesellschaften und

Aktiengesellschaft Art. 530-771 OR (Hrsg.: Roberto, V., Trüeb, H.R.), 2. Aufl., Zürich 2012 Art. 671, s. 506, Nr. 4.

450 Kanuni yedek akçe ayrımı öncesinde yıllık kârdan geçmiş dönem zararlarının düşülmeyeceği

görüşü için bkz. Böckli, s. 1515, Nr. 525a; Neuhaus/Balkanyi, s. 696, Art. 671, Nr. 10. Aksi yönde bkz. Imark/Lipp, s. 506, Art. 671, Nr. 5.

451 Botschaft zur Änderung des Obligationenrechts. (Aktienrecht und Rechnungslegungsrecht sowie

158

yedek akçe ayrımına temel alınacak kâr olarak belirlenen ‘yıllık kâr’ın, eTTK dönemindeki yorumlara ve mehaz İsviçre hukukundaki gelişmelere paralel biçimde, geçmiş dönem zararları ile vergi ve diğer mali yükümlülüklerin düşülmüş olduğu ‘net dönem kârı’ biçiminde anlaşılması yerinde olacaktır.452