• Sonuç bulunamadı

Hikmet Bayur ve arkadaşlarının beyannamesi:

4.6. Demokrat Parti’nin Ġkinci Dönemi (1954 1957)

4.6.1.2.8. Kâr Hadleri Kararnames

Balıkesir milletvekili ve ticaret bakanı Sıtkı Yırcalı‟nın ithalatçı ve ihracatçı dernek temsilcilerinin fikirlerini alarak hazırladığı kanunun tetkikine eylül ayı içerisinde başlanılmıştır. Bu kanun gereği il daimi komisyonun aldığı kararla satışa sunulan bütün malların etiketlendirilmesi ve bu etiketlerine maliyet konulması kararlaştırılmıştır306

.

İstanbul ve diğer illerde kâr haddine ve belediye narhına tabi olanlar dışındaki diğer malların üzerine de maliyet fiyatlarının yazılması olumlu sonuç vermiştir.

4.6.2. 1955 Yılının Siyasi Olayları

4.6.2.1. Ġç Politika

4.6.2.1.1. 6- 7 Eylül Olayları

6- 7 Eylül olayları, şüphesiz 1955 yılının hatta Demokrat Parti yönetiminin üzerinde en çok konuşulan hadisesidir.

Kıbrıs konusu Türkiye‟nin gündemine 1948‟den itibaren basın ve Kıbrıslı öğrenciler aracılığıyla girmeye başlamıştır. İngiltere ve Yunanistan'la ilişkilerinin bozulmaması için konuyu uzaktan izleyen, basında yer alan suçlayıcı yazılara rağmen sessiz kalmayı sürdüren Türk Hükümeti sessizliğini ilk kez 1949 yılında bozmuş ve Dışişleri Bakanı Necmettin Sadak, İngiltere‟nin Kıbrıs‟tan çekileceğine

305 “ Seçimleri DP kazandı, CHP şehirde 29 muhtarlıktan ancak (1)ini kazanabildi”, Balıkesir Postası,

9 Kasım 1954, s.1

112 dair bir belirti bulunmadığını, Yunan hükümetinin de konuyu resmen ele almadığını belirterek, endişe edilecek bir durum olmadığını bildirmiştir307

.

1950‟de iktidara gelen DP hükümeti bu konuda CHP‟nin politikasını sürdürmüş, yeni Dışişleri Bakanı Fuad Köprülü 20 Haziran‟da verdiği bir demeçte bir kez daha Kıbrıs sorunu diye bir sorunun mevcut olmadığını yinelemiştir. DP hükümeti, dış politikada önemli bir zafer kazanarak yönetimine başlamak istediğinden ve bu nedenle de tüm dikkatini NATO üyeliğine verdiğinden İngiltere‟yle ya da Yunanistan‟la arasını bozarak ABD‟yi rahatsız edebilecek Kıbrıs konusunu gündeme getirmekten kaçınmıştır.

Türkiye‟nin bu tutumundaki haklılığını, Yunanistan‟ın Kıbrıs meselesini BM‟e taşıma kararının ardından ortaya çıkan gelişmeler gösterecektir. Yunanistan‟ın Kıbrıs meselesini BM son bahar toplantısına götürmesine Amerika ve İngiltere‟nin taraftar olmamışlar ve Yunanistan‟ın bu tezini desteklemeyeceklerini belirtmişlerdir. Yunanistan‟ın bu konuda kendisine taraftar toplama kampanyası da olumlu sonuçlar vermemiştir308

.

Yunanistan‟ın bu konuda kendisine taraftar bulamaması konuyu BM‟e taşımasına engel olmamıştır. 1954‟te Kıbrıs‟a self determinasyon hakkının tanınması için BM‟ye başvurması üzerine Türkiye temsilcisi Selim Sarper İngiltere‟ye paralel görüşler ileri sürerek Kıbrıs‟ın İngiltere‟nin bir iç işi olduğunu, Lozan‟da Kıbrıs‟ın İngiltere‟ye verildiğini ve Yunanistan‟ın da hiçbir çekince koymadan imzaladığını, adanın coğrafi açıdan Anadolu‟nun bir uzantısı olduğunu ve Kıbrıslı Rumların çoğunluğu oluşturmalarının Adanın statüsünü değiştirmek için yeterli olamayacağını savunmuştur.

Yunanistan‟ın konuyu BM‟ye taşımasının ardından kamuoyu ve basın bu konu üzerinde durmaya başlamış ve Kıbrıs Türklerine destek verilmeye çalışılmıştır. Bu bağlamda Milli Talebe Birliği‟ne bağlı olarak Kıbrıs davasıyla ilgilenmek üzere “ Türk Kıbrıs için Anavatan Komitesi” kurulmuştur309

.

Kamuoyunda 1954‟ün ikinci yarısından başlayarak 1955‟te yoğun bir şekilde yer alan Kıbrıs meselesine Balıkesir halkı da tepkisini göstermiştir. Balıkesir‟de İstanbul merkezli olan “Kıbrıs Türk‟tür” cemiyetinin bir şubesi açılmıştır. Balıkesir

307 GÜRCAN, Gürhan,(2006) 6- 7 Eylül 1955 Olayları, Ankara: Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi

Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. S. 41.

308 “ Kıbrıs meselesi için görüş birliği”, Türk Dili, 11 Temmuz 1954, s.1 309 “ Türk Kıbrıs için Anavatan Komitesi”, Türk Dili, 18 Ağustos 1954, s.1

113 şubesi idare kurulu Münir Yenal, Ahmet Benli Alper, Salih Kapıcıoğlu, İbrahim Aytaç ve Reşit Kıpçak‟tan oluşmaktadır310. Balıkesir “Kıbrıs Türk‟tür” şubesinin açılmasının

ardından heyet başkanı Münir Yenal konuşmasında; Milli Mücadele‟de ilk kurşunu atan Balıkesirlilerin bu milli davada da küçük büyük haz duyacaklarını belirtmiştir311

. 1954‟te BM‟den olumlu sonuç alınamayıp EOKA 1 Nisan 1955‟te Ada‟da İngilizlere karşı terör eylemlerini başlattığında Kıbrıs‟ta zor durumda kalan İngiltere, klasik böl ve yönet ilkesini uygulamaya koymuş ve uluslararası kamuoyunu Kıbrıs sorununun göründüğünden daha karmaşık olduğu, İngiltere‟nin çekilmesi halinde sadece Kıbrıslı Rumlarla Türkler arasında değil, Yunanistan ile Türkiye arasında da bir savaşın kaçınılmaz olacağı konusunda ikna etmek için, Türkiye‟yi sorunun doğrudan tarafı haline getirecek girişimlerde bulunmuştur. Bu bağlamda Doğu Akdeniz‟i etkileyen siyasal savunmaya ilişkin sorunları görüşmek üzere Türkiye ve Yunanistan‟ı Londra‟da toplanacak üçlü bir konferansa davet etmiş ve bu davet Türkiye tarafından hemen kabul edilirken Yunanistan tarafından da biraz gecikme ile kabul edilmiştir.

Londra konferansının Türkiye ve dünya kamuoyunu meşgul ettiği günlerde muhalefet lideri İsmet İnönü yaptığı konuşmasında hükümetin yanında yer aldıklarını ve Kıbrıs Konferansında haklarımızı korumak ve kurtarmak için hükümeti bütün gayretlerinde destekleyeceklerini belirtmiştir312. Ayrıca hükümetin Türk tezi muhalefet

tarafından da beğeni toplamıştır. Konferansta sunulan Türk tezinde; Dünya şartları gereğince hal-i hazırdaki statükonun korunmasına taraftar olan Türk hükümeti Kıbrıs‟ın Yunanistan‟a ilhakına olduğu kadar Kıbrıs‟a muhtariyet verilmesine de şiddetle karşı çıkmıştır ve adanın el değiştirmesi bahis mevzuu olduğunda kesinlikle Türkiye‟ye verilmesini talep edecektir. Kıbrıs‟a muhtariyet verildiği takdirde Kıbrıslı Rumların nüfus ekseriyetine dayanarak Türklere baskı yapacakları belirtilmekte ve böyle bir durumu hükümetin kesinlikle kabul etmeyeceği bildirilmektedir313

.

Londra konferansının uzamasıyla gazetelerin başlıkları da sertleşmeye başlamıştır. Sabah Postası, İngiltere‟nin Kıbrıs‟a muhtariyet verdiği takdirde On iki

310 “ Türk Kıbrıs için Anavatan Komitesi kuruldu”, Türk Dili, 30 Ağustos 1955, s.1 311 “Balıkesir “Kıbrıs Türk‟tür” şubesi”, Balıkesir Postası, 29 Ağustos 1955, s.1

312 “ İnönü‟nün Kıbrıs‟a dair demeci, Kıbrıs‟taki kardeşlerimiz için hükümetçe beraberiz”, Türk Dili, 27

Ağustos 1955, s.1

114 adanın işgal edilmesini teklif eden bir yazı yayınlamış ve bu yazı da aynı şekilde Balıkesir basınında yerini almıştır314

.

Konferansta meselenin halledilememesi üzerinede iki ülkede de durum hayli gergin bir hal almıştır. Bu kritik durum üzerine, 5 Eylül 1955 gecesi Selanik‟te, Atatürk‟ün evinin bulunduğu bahçenin kenarında bir bomba patlamış ancak etkisi esas olarak Türkiye‟de yaşanmıştır. 6-7 Eylül olaylarının patlamasını sağlayan bir kıvılcım olan bu olayın Türkiye‟de duyulmasından sonra olaylar bir çığ gibi büyümüştür. Halk galeyana gelmiş İstanbul ve İzmir‟de yaşayan Rumlara ait mağaza ve binalar nümayişçiler tarafından tahrip olunmuştur. Bu hadiseler üzerine İstanbul, İzmir ve Ankara‟da örfi idare uygulanmıştır. Bu uygulama dâhilinde gece 23‟ten sabah 5‟e kadar sokağa çıkma ve toplantı yasağı getirilmiştir. Hükümet yayınladığı bir neşriyatta; olayların sorumlularının mutlak bir surette yakalanılarak cezalandırılacağını bildirmiştir315. Yaşanan olaylar sonrasında 700 kişi gözaltına

alınmıştır316

.

İstanbul, Ankara ve İzmir‟de olaylar dinmeye başlamışsa da mecliste hadiselerin yankıları devam ediyordu. Yapılan fevkalade toplantının ardından örfi idarenin 6 ay daha uzatılmasına karar vermiştir. Bu karar muhalefetçe olumlu karşılanmamıştır. DP‟nin Yassı ada mahkemelerinde yargılanmasına sebep olan ve nihayetinde bir tertip olduğu şeklinde yorumlanan 6- 7 Eylül hadiseleri o günün koşulları içerisinde de muhalefetçe yapılan yorumlarda bir tertip olduğu yolunda ima taşımaktadır. İsmet İnönü millet meclisindeki; “ Karşılarında hiçbir mani bulunmadan istediğini yapan kitlelerin hakim olması elem vericidir… Hukuk devleti, kanun himayesi mefhumları zedelenmiştir. Buna milli felaket demek daha doğru olur… Ankara‟daki durum örfi idarenin devamını gerekli gösterecek nitelikte değildir. Tabii bilmediğimiz sebepler yoksa örfi idarenin bir an evvel lüzumsuz hale getirilmesini hep beraber temenni ediyoruz. Bu derece tertipli bir tecavüz nasıl hazırlandı, serbestçe nasıl gelişti? Bunların mecliste açıklanması icap eder. Tecavüzün karakteri meydandadır. ” şeklindeki konuşmasında hükümeti bu konuda bir tertip yapıldığı ve polisin üzerine düşen görevi yeterli olarak yerine getirmediği konusunda suçlamıştır. Olaylar karşısında bağımsız milletvekillerinden Osman Alişiroğlu, Menderes‟i istifaya

314 “ On İki Adayı işgal edelim”, Türk Dili, 1 Eylül 1955, s.1

315 “ Selanik‟teki Atatürk Müzesi ve Konsoloshanemize yapılan küstahça saldırı”, Balıkesir Postası,8

Eylül 1955, s.1

115 davet etmiş, içişleri bakanının ve üç generalin istifasını önemsiz olarak yorumlamıştır317

.

Bazı tarihçiler de muhalefet gibi bu isyanın, Demokrat Parti içinde uyguladıkları baskı rejimine destek olması amacı ile düzenlendiğini savunurlar. Örneğin Şevket Süreyya Aydemir bu isyanın bir tertip olduğunu şu sözlerle açıklar: “Cinci cinlerini çağırmış ama sonra onlara hakim olacak, onları geriye gönderecek tılsımı unutarak bizzat cinlerin rüzgarına kapılmıştır…318

Adnan Menderes konuşmasında hadisenin başlangıcı olarak bir gençlik, talebe grubunun harekete geçmesiyle başladığını ifade etmiştir. Polisin görevini yerine getirmediği konusunda ise polis, emniyet memuru, emniyet amiri hiç vazife görmedi de bu 3 bin kişiyi birkaç saat içinde karakollara hapsedenler kimlerdi? ifadesiyle savunmuştur. Ancak yine de açık kapı bırakarak “Emniyet teşkilatının tam kudretiyle vazife görmüş olduğunu söylemek istemiyorum. Asla, mesuller vardır ama hadise de tarif ve tasvir edildiği gibi de değildir.” demiştir319

.

Kıbrıs olaylarının büyümesi üzerine Kıbrıs Türk‟tür derneğinin mahkemece kapatılması kararı alınmış ve bu karar gereğince Balıkesir merkez, Edremit ve Bandırma‟daki şubeleri de kapatılmış ve bütün mal ve evraklarına el konulmuştur320

. Adnan Menderes‟in meclisteki konuşması da bu kararı destekler niteliklidir. Çünkü başbakan hadiselerin ortaya çıkmasında cemiyetlerin başrol oynadığını ifade etmiştir.

Demokrat Parti yönetimi 6-7 Eylül olayları ile büyük bir darbe almıştır. İç politikada muhalefetin şahlanmasına neden olan olaylar dış politikada da Londra Konferansı‟nda kazanılan başarının etkisinin yok olmasına neden olacaktır. Londra‟da savunduğu tez ile Yunanistan‟ın geri adım atmasını sağlayan Dış isleri Bakan Vekili Fatin Rüştü Zorlu isyanın sonucunu şu sözlerle anlatacaktır: Bütün çabalarımız, Londra‟da elde ettiğimiz başarı, bir gecede heba olup gitti”321

.