• Sonuç bulunamadı

Irak’a Karşı Kuvvet Kullanımı “Önleyici Meşru Müdafaa” Olabilir mi?

Bilendiği gibi ABD 2003 yılında Irak’ı işgal etmesi ve bu savaşa karşı ge- rekçe olarak önleyici meşru müdafaa hakkı kullandığı öne sürmüştür. Baktığımız zaman II. Dünya Savaşı sonrasında BM daimi üyesi ABD’nin de altına imza koy- duğu BM Antlaşması’na göre, güç kullanmaya ancak meşru müdafaa veya Güven- lik Konseyi’nin bu konuda yetkilendirmesi durumlarında izin verilmiştir. Ayrıca bu iki durumdan önce önleyici meşru müdafaaya ilişkin iki farklı yaklaşım mevcuttur. İlk yaklaşım 51 md açısından meşru müdafaa hakkının söz konusu olması için, hedef devletin bir silahlı saldırıya maruz kalması gerekir. Bu bağlamada devletlerin silahlı saldırı gerçekleşmeden önce kuvvet kullanma yetkisi olduğu söylenemez. İkincisiyse böyle bir hakkın varlığı, olası saldırganın bu konudaki niyetinin açık bir şekilde varlığı halinde söz konusudur. Kesinliği konusunda şüphe duyulan saldırı niyetinin varlığına karar verilirken yapılacak hata ise, uluslararası barış ve güvenlik açısından kabul edilmesi mümkün olmaya pek çok tehlikeyi de beraberinde getire- cektir. Meşru müdafaa hakkının esasını da orantılılık ilkesine aykırı olduğu söyle- nebilir322.

BM sözleşmesinde meşru güç kullanmanın nasıl bir yöntem dâhilinde ve hangi koşullarda gerçekleştirilebileceği BM Antlaşması’nda ayrıntılarıyla ifade

321

DÖNER, s. 10

322

123

edilmiştir. Üstelik bu iki istisnai hal dışında devletlerin aralarındaki uzlaşmazlıkları çözmek için güç kullanmalarına uluslararası hukuk bakımından kategorik bir yasak getirilmiştir. Söz konusu yasağın açıkça ifade edildiği BM Antlaşması’nın 2. mad- desinin 4. fıkrasında bir devletin diğerine karşı güç kullanması bir yana, güç kul- lanma tehdidinde bulunması bile yasaklanmıştır. Yine üye devletler bakımından pozitif bir yükümlülük olarak aralarındaki uluslararası uyuşmazlıkları uluslararası barışı ve güvenliği tehlikeye düşürmeyecek şekilde çözmelerini emreden 3. fıkra hükmünü de bu yasakla birlikte düşünmek gerekir. BM Antlaşması’nın kuvvet kul- lanma ve kuvvet kullanma tehdidi yasağına getirdiği diğer bir önemli istisna Gü- venlik Konseyi’nin BM Antlaşmasının VII. Bölümü çerçevesinde alacağı “zorlama tedbirleri” dir. BM Antlaşması 24 maddeye göre Güvenlik Konseyi uluslararası barış ve güvenliğin korunmasından başlıca sorumlu olan organdır323. Bu yüzden barışın tehdidi, bozulması ve saldırı durumunda Güvenlik Konseyi’ne bunu sapta- ma, gerekli tavsiyelerde bulunma, 41. ve 42. Maddeler uyarınca alınacak önlemleri kararlaştırma yetkisi veren 39. maddenin amacı uluslararası barış ve güvenliğin korunmasıdır. 41. Madde Güvenlik Konseyi’nin silahlı kuvvet içermeyen ne gibi önlemler alınması gerektiğini gösteren ve BM üyelerini bunları uygulamaya çağı- rabileceğini belirten bir maddedir. 42. Madde ise eğer Güvenlik Konseyi 41. Mad- de önlemlerinin yetersiz kalacağı veya kaldığı kanısına varırsa, hava, deniz veya kara kuvvetleri aracılığıyla Güvenlik Konseyi’nin gerekli saydığı her türlü girişim- de bulunabileceğini göstermektedir324.

11 Eylül sonrası Irak’a yönelik ittifak devletleri tarafından gerçekleştirilen askeri müdahalenin gerekçesi veya dayanağı olarak bir yandan BM Güvenlik Kon- seyi kararları, diğer yandan ise Irak’ın Kitle İmha Silahlarına sahip olması ya da bunları üretme kapasitesi olduğu öngörülüyor ve bu burumun uluslararası barış ve

323

Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın 24 maddesi tam metni şu şekilde:

1.Birleşmiş Milletler’in üyeleri, örgütün hızlı ve etkili hareket etmesini sağlamak için uluslara- rası barış ve güvenliği korunmasında başlıca sorumluluğu Güvenlik Konseyi’ne bırakırlar ve bu sorumluluk gereğince görevlerini yerine getirirken Güvenlik Konseyi’nin kendi adlarına ha- reket ettiğini kabul ederler. 2. Güvenlik konseyi, bu görevleri yerine getirirken Birleşmiş Mil- letler’in Amaç ve İlkeleri’ne uygun hareket eder. Bu görevleri yerine getirebilmesi için Güven- lik Konseyi’ne verilmiş belirli yetkiler VI, VII, VIII ve XII. Bölümlerde gösterilmiştir. 3. Gü- venlik Konseyi, Genel Kurul’a incelenmek üzere yılık raporlar ve gerektiğinde özel raporlar sunar. KURAN, OKUR, SARIBEYOĞLU, GÜNEL, s. 11.

324

124

güvenliği tehdit etmesi gösterilmiştir. Özellikle bu gücünü ABD aleyhine kullana- bileceği düşünülüyordu ittifak kuran devletlerden olan ABD bahsettiğimiz son ge- rekçeyi dayanak olarak kullanarak önleyici meşru müdafaa olgusunu uluslararası kamuoyuna kabul ettirmeye ve Irak’a yönelik gerçekleştirilen askeri müdahaleyi meşru hale getirmeye çalışmıştır325. Aynı zamanda Bush doktrininde de belirtilen “haydut devletlerin” elinde kitle imha silahları varsa, bu silahların terörist grupların eline geçme tehlikesi mevcutsa ve tehdidin büyüklüğü ABD’nin çıkarlarına zarar verecek kapasitede ise bu devletlere karşı önleyici müdahaleye başvurabiliyordu326. Dolayısıyla ABD’nin Irak’a müdahalesine yönelik olarak verilmiş bulunan bir Gü- venlik Konseyi kararı mevcut olmadığına ve Irak’ın da ABD’ye fiili bir saldırısı söz konusu olmadığına göre, ABD’nin Irak’ı işgali uluslararası hukuk bakımından tartışmasız bir aykırılık örneği ortaya çıkarmaktadır ki bu durumda toprakları ille- gal olarak işgal edilen Irak’ın BM Antlaşması’nın 51. maddesi üzerinden muhtemel bir meşru müdafaa hakkının doğduğundan bile söz edilebilir327.

Bush yönetimi göre, ABD’nin tek taraflılığı, uluslararası barış ve güvenliği sağlamada BM gibi örgütlerin etkililiğine şüpheyle bakmaktadır. Ancak uluslarara- sı örgütleri, ABD’nin ulusal güvenlik çıkarları bakımından kuvvet kullanımlarında bir engel olarak görmektedir. Dolayısıyla, ABD, KİS’in terör faaliyetleriyle bir- leşmesi halinde ortaya çıkacak zararın saldırıdan sonra değil önce kullanılacak meşru müdafaa hakkı ile önlenmesinin en mantıklı yol olduğunu düşünmektedir. Örneğin 11 Eylül terör saldırıları da önleyici meşru müdafaa hakkının kullanılma- ması halinde meydana gelebilecek yıkım açısından bir örnek teşkil etmektedir. Uluslararası barış ve istikrar açısından terör örgütlerinin eylemleri ve planları çok büyük bir risk ortaya koymaktadır. ABD’ine göre GK’nin 1441 sayılı kararı meşru müdafaa hakkını saklı tuttuğunu iddia etmektedir. Çünkü karardaki hiçbir ifadenin, bir ülkeden kaynaklanan tehdide karşı kendisini savunmak için harekete geçen bir üye devleti kısıtlayamayacağını belirterek meşru müdafaa hakkını saklı tuttuğunu

325

REÇBER, s. 64.

326

ABD’nin İkinci Vietnam’ı Irak 2500000 Ölü, http://www.kureselbak.org/wp- content/uploads/2012/03/irakisgalininsonuclari.pdf, (e.t. 14.02.2014).

327

125

vurguladı. Müdahale sonrasındaysa ABD, Irak’a karşı meşru müdafaanın gelenek- sel çatısı içinde önleyici orantılı güç kullanımında bulunduğunu iddia etmiştir328.

ABD ve müttefiklerinin Irak’a yönelik askeri müdahalesinin uluslararası hukuk açısından hukuki dayanağa sahip olması gerekmektedir. Bir uluslararası hu- kuk süjesinin diğer bir uluslararası hukuk süjesine askeri müdahalede bulunabilme- si için, bu müdahalenin uluslararası hukuk düzenlemeleri gereğince meşru olması gerekir. Bu konuda BM Kurucu Antlaşması silahlı kuvvet kullanmanın şekli ve şartlarını açık bir şekilde düzenlemektedir329.

Uluslararası örf ve adet hukuku önleyici meşru müdafaa hakkına başvurma- ya imkân vermektedir330. Örneğin John Yoo’ya göre, günümüzdeki yakın tehdit Irak’ın sahip olduğu KİS’dir. Dolayısıyla bu silahlar önleyiciliğin gereklilik şartını karşılamaktadır. Ayrıca, Irak’ın bu silahları terörizme destek sağlamak için kul- lanması da ABD’yi ve müttefiklerini korumak için kuvvet kullanmada yeterli bir gerekçe sunmaktaydı. Önleyici meşru müdafaanın orantılılığı da KİS’in yok edil- mesi ve Irak rejiminin düşmanca niyet ve faaliyetlerinin sona erdirilmesiyle sağ- lanmaktaydı. Yoo, ̏ KİS, serseri devletlerden terörist guruplara teslim edilmeden bir

328

KEDİKLİ, s. 96.

329

Meşru müdafaa hakkı, fiili olarak meydana gelmiş bir saldırı halinde uygulanacaktır. Herhangi bir saldırının olmaması halinde meşru müdafaa hakkının varlığından söz edilemez. Bu bağlam- da önleyici nitelikteki meşru müdafaa hakkı BM Kurucu Antlaşması’nın 51. Maddesi’nin kap- samına girmemektedir. REÇBER, s. 63.

330

Stratejinin temel noktası oluşturan önleyicilik ile kastedilen düşence; düşman tarafından ilk kuvvet kullanılması ihtimalinden önce saldırıya uğrayacağını düşünen tarafın askeri güç kul- lanmasıdır. Ancak bu yönüyle doktrin, BM Şartı’nın yaratığı uluslararası hukuk sistemi açısın- dan çok tartışmalıdır. Çünkü uluslararası örf ve adet hukukunda bile önleyici güce dayalı meş- ru müdafaa hakkı kullanılmadan önce saldırı tehdidinin çok yakın olması gerekmektedir. AREND Anthony Clark, International Law and the Preemptive Use of Military Force, The Washington Quarterly, Vol. 26, lssue 2, Spring 2003, (e.t. 20.12.2014), (ss. 98-103) s. 98. UGSB’de, düşman saldırısının yeri ve zamanı konusunda belirsizlikler olsa bile, tehdit büyü- dükçe eylemsiz kalmanın riski daha da arttıracağını bu yüzden ABD’nin kendisini savunmak için önleyici bir eylemde bulunmasının bir zorunluluk olduğu belirtilmektedir. UGSB’ye göre, düşman tek bir politik rejim, kişi, bölge veya ideoloji değildir. Düşman uluslararası terörizm ve ona bilerek yardım sağlayan ve barındıran rejimlerdir. Uluslararası teröristlerle onu destekle- yen rejimler arasında ayrım yapılmayacaktır. Tüm bu nedenlerden dolayı yakın tehdit kavramı- nın gününüz düşmanlarının yetenek ve amaçlarına uyarlanması gerekmektedir. ABD’ ye göre, uluslararası hukuk devletlere, yakın bir saldırı tehdidi yaratan durumlara karşı kendilerini saldı- rıdan korumak için savunma eylemlerinde bulunmalarına onay vermektedir. YOST David,

Güvenlik Stratejileri ile ilgili Tartışmalar, http://

126

müdahale yapılmazsa daha sonra bu silahların saldırılarda ne zaman ve nerde kul- lanılacağını belirlemenin çok daha zor olacağını düşünmektedir ̋ 331.

Dinstein, önleyici meşru müdafaanın yasal tek gerekçesinin KİS’in imha edilmesi olabileceğini iddia etmektedir. Bunun dışında bir ülkenin rejiminin değiş- tirilmesi amacıyla önleyici meşru müdafaa hakkına başvurulamayacağını belirten Dinstein, ̏ eğer bir rejim uluslararası barış ve güvenliği bir tehdit oluşturuyorsa an- cak GK’nın vereceği bir izinle o rejimin değiştirilmesi için kuvvet kullanılabilece- ğini ifade etmektedir ̋. Dinstein’e göre, GK dışında hiçbir ülke ya da ülke grubu GK’nın sahip olduğu yetkilerle kendisini donatamaz. Buna göre, Saddam Hüseyin rejiminin silahsızlandırılması için meşru müdafaa hakkı görülebilir ancak rejimin değiştirilmesi amacına ulaşmak için bu hakkı kullanmak gerçek değildir. Bununla birlikte Dinstein rejim değişikliği amacı dışında önleyici meşru müdafaaya baş- vurmak için saldırının olmasını beklemenin zorunlu olmadığını ve saldırı tehdidi- nin varlığı halinde tehdidi bertaraf etmek için karşılık verilebileceğini belirtmekte- dir. Dolayısıyla ABD’nin sadece tahminler, sezgiler ya da korkularla önleyici meş- ru müdafaanın uygulanamayacağını, önleyiciliğe başvurulacak devletin diğer tara- fın kaçınılmaz saldırı girişiminde bulunacağını sağlam delillerle kanıtlanması ge- rektiğini vurgulamıştır332.

Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın 1. maddesinde öngörülen ve taraf devlet- lere aralarındaki uzlaşmazlıkları barışçıl yollarla çözmeleri yükümlülüğü getiren düzenlemesi ile yine tarafların görüşme, müzakere, arabuluculuk, hakem ve yargı kararları gibi barışçıl yolları ihtilaflarının çözümünde kullanmalarını içeren 33. madde hükmü bakımından da ABD’nin Irak’ı işgalinin uluslararası hukuka aykırı

331

YOO, s. 574.

332

Bu yazarla karşın diğer bir takım yazarlarda ABD ve İngiltere’nin açıkça BM Şartı’na aykırı olarak güç kullanıldığı görüşünde birleşmektedirler. Öncelikle ABD’nin iddia ettiği önleyici meşru müdafaa kavramı ile md. 51 deki meşru müdafaaya ilişkin ifade birbirinden farklıdır. Md. 51 meşru müdafaa hakkının kullanabilmesi için silahlı saldırının olmasını şart koşmakta- dır. BM Şartı’nın 2/4. Ve 51. Maddeleri birlikte değerlendirildiğinde başka bir ülkeye saldır- madıkça bir devlete karşı kuvvet kullanılması onaylanmamaktadır. Bunun dışında, ABD’nin potansiyel tehdidi bertaraf etmeye yönelik ilk saldırı kavramını BM’nin ilkeleri ile bağdaştır- mak mümkün değildir. KÖSEBALAN, Hasan, Yeni Amerikan Güvenlik Doktrini ve Ulusla-

127

olduğu görülmektedir. ABD bu yolları etkin bir şekilde kullanmak ve bunun sonuç- larını beklemek yerine, alelacele, doğrudan güç kullanma yolunu tercih etmiştir333.

Yine Dinstein ise, Irak’ın KİS’i imha etmedeki isteksizliğinin yarattığı teh- dide karşı, meşru müdafaanın yasal görülebileceğini belirtmektedir. Bir başka de- yişle Dinstein, önleyici meşru müdafaanın yasal tek gerekçesinin KİS’in imha edilmesi olabileceğini iddia etmektedir. Bunun dışında bir ülkenin rejiminin değiş- tirilmesi amacıyla önleyici meşru müdafaa hakkına başvurulamayacağını belirten Dinstein, eğer bir rejim uluslararası barış ve güvenliğe bir tehdit oluşturuyorsa Gü- venlik Konseyi’nin vereceği bir izinle ancak o rejimin değiştirilmesi için kuvvet kullanılabileceğini ifade etmektedir334. Dinstein, bu duruma örnek olarak, Kon- sey’in 940 sayılı kararı ile Haiti’ye karşı bu amaçla eyleme geçilmesini vermiştir. Dinstein’a göre, Güvenlik Konseyi dışında hiçbir ülke ya da ülke grubu Konsey’in sahip olduğu yetkilerle kendisini hukuki bir güçle donatamaz. Buna göre, Saddam Hüseyin rejiminin silahsızlandırılması için meşru müdafaa haklı görülebilir ancak rejimin değiştirilmesi amacına ulaşmak için bu hakkı kullanmak gerçekçi değildir. Yazar rejim değişikliği amacı dışında önleyici meşru müdafaaya başvurmak için saldırının olmasını beklemenin zorunlu olmadığını ve saldırı tehdidinin varlığı ha- linde tehdidi bertaraf etmek için karşılık verilebileceğini düşünmektedir335.

Bilindiği gibi, 2003 yılında ABD'nin Irak'a karşı müttefikleriyle birlikte gi- riştiği "haklı savaş" uluslararası hukuk sistemi içinde her türlü yasal dayanaktan yoksun olmakla birlikte, yapılan bütün suçlamalar ve yaratılan fiili durum karşısın-

333

HEKİMOĞLU, s. 78.

334

Oysa BM silah denetçilerinin 2003 Sonbaharındaki savaş öncesi denetimlerini tamamlayabil- meleri mümkün olsaydı, Baş denetçi (Hans Blix)’in Irak’ın silahsızlandırıldığını ve kitle imha silahlarından arındırıldığını açıklaması da söz konusu olabilecekti. Bu dürümde, ABD’nin Irak’ı işgali için öne sürdüğü en önemli gerekçenin ortadan kalkmasıyla, muhtemelen söz ko- nusu savaşın yaşanmaması gibi bir sonuç ortaya çıkabilecekti. HEKİMOĞLU, s. 79.

335

Oysa bir devletin kendi güvenliğine karşı bir tehdit olduğunu düşünmesi halinde sorunu önce- likle BM’nin gündemine getirmeli ve barışçıl çözüm yollarını aramalıdır. BM antlaşmasının 33. maddesinde; barışa karşı bir tehdidin varlığının belirlenmesi ve uluslararası barış ve güven- liğin tekrar temini ya da sürdürülmesi için gerekli önlemlere karar verme ya da tavsiye etme yetkisini Güvenlik Konseyi’ne vermiştir. Bu nedenle; Güvenlik Konseyi’nin dışında hiçbir devletin bir tehdide karşı öncelikli önlemler alma yetkisi bulunmamaktadır. Zira Güvenlik Konseyi, uluslararası toplumun ihtiyaçlarını ve ortak çıkarlarını en iyi değerlendirebilecek ko- lektif bir organ olarak tasarlanmıştır. FOSTER Charles, “International Law: Another Casu-

alty of the Iraq War?,” Contemporary Review, Vol. 283, Issue 1651, Aug. 2003, (e.t.

128

da BM, uğradığı zararı en aza indirme çabası içindedir. Savaş sonrası, eyer Irak'ta yeni demokratik meşruluğa sahip ve ülkede ekonomik ve siyasi istikrar sağlansa bile, ancak devletler topluluğu açısından ortada tartışılması ve iyimser bir umutla, çözülmesi gereken ciddi bir sorun mevcuttur. Devletler topluluğu, ABD ve mütte- fiklerinin ne türden bir gerekçeyle olursa olsun, dünyanın herhangi bir ülkesine karşı girişeceği saldırılara göz mü yumacak, yoksa ABD'nin "haydut" ve "dost" devletler ayrımının yeni ulusal güvenlik stratejisiyle birlikte dünya barışını tehdit etmesine karşı yeni önlemler mi geliştirecek336.

ABD’nin Irak’ı işgalini “haklı savaş” gerekçesiyle meşrulaştırmaya çalışan görüş bakımından da geçerlidir. Öncelikle ifade edilmelidir ki geleneksel olarak meşru müdafaaya atıfta bulunmak için kullanılan haklı savaş ancak, uluslararası hukuk bakımından haklı bir nedene dayalı olması durumundadır. Dolayısıyla haklı bir nedene dayalı olmayan bir haklı savaşın varlığından söz edilemeyeceğine göre, bu yol ancak, haksız bir saldırganı defetmek ve onun aldığını geri almak için askeri güç kullanımı durumunda meşruiyete sahip olacaktır337. İşte bu nedenle savunmacı devletin ulusal ülkesi dışında ve önleyici bir şekilde gerçekleştirilen Irak işgalinin haklı savaş gerekçesiyle meşrulaştırılması mümkün değildir.

ABD’nin “haklı savaş” için Saddam’ın diktatoryal yönetiminin ve Irak’ın kendi etnik ve dini topluluklarına yönelik baskısı ABD ve Birleşik Krallık tarafın- dan adı gecen ülkenin işgali ve rejiminin ortadan kaldırılması bakımından onlara ek meşruiyet sebepleri verdiği öne sürülmüştür. İnsan haklarını korumak gerekçesiyle başka bir devletin işgalinin de uluslararası hukuk bakımından yine sorunlu olduğu- nun, bu bağlamda, ifade edilmesi gerekiyor. Dolayısıyla devletlerin egemen eşitli- ğini esas alan uluslararası hukuk düzeninde bir devletin diğerine kuvvet kullanma- sının insan hakları gerekçesine dayandırılması ancak, Güvenlik Konseyi’nin bu konuda karar alması durumunda mümkün olabilir. Oysa ortada verilmiş böyle bir

336

Bu sorunun hiç de yersiz olmadığı, 5 Ekim 2003 günü Filistin-İsrail çatışmasında görüldü. 4 Ekim 2003'te Filistinli bir terörist tarafından İsrail'in Haifa şehrinde bombalı bir intihar saldırısı düzenlendi ve olayda 19 kişi hayatını kaybetti. Bunun üzerine İsrail 20 yıl aradan sonra ilk defa Suriye topraklarını bombaladı. İsrail yönetimine göre Suriye, Filistinli teröristleri yetiştirmek için kurulan kamplara göz yumuyordu. İsrail hükümet sözcüsüne göre, terörizmi destekleyenle- rin hiçbir dokunulmazlığı olamaz. İsrail'in politikası, nerede olursa olsun terör örgütlerini yok etmektir. GÖZTEPE, s. 89,90.

337

129

karar mevcut olmadığına göre, Irak’ın işgaline, uluslararası hukuk bakımından in- san haklarına dayanılarak meşruiyet kazandırılması da mümkün olmayacaktır. Kal- dı ki Uluslararası Af Örgütü’nün rakamları, ABD ve Birleşik Karalık’ın Irak’ı işga- linden sonra öldürülen sivillerin sayısının korkunç boyutlarda olduğunu ortaya koymaktadır. Arap Times’ın Irak kaynaklarının hazırladığı rapordaki istatistik bil- gilerinin yalnızca başlıklarına dayanarak verdiği sonuç insanlık açısından tüyler ürperticidir. ABD’nin savaş aktivitesini başlatmasından 2008 yılına kadar geçen süre zarfında 2500.000 rakamının üzerinde Iraklı sivil ABD güvenlik güçlerince oldurulmuştur338. Oysa modern insan haklarının temelini de oluşturan BM Antlaş- ması’nın 55. ve 56. maddeleri, üye devletlere, gerek birlikte gerekse de ayrı ayrı bir şekilde olmak üzere insan hak ve özgürlüklerine bütün dünyada saygı duyulmasını kolaylaştırmak için BM ile işbirliğinde bulunma yükümlülüğü getirmişlerdir. ABD’nin Irak’a demokrasi ve insan hakları getirme iddiasıyla gerçekleşen işgal nedeniyle ortaya çıkan sivil ölümlerin bu anlamda bir sorumluluğu da ABD’nin omuzlarına yüklediği açıktır. ABD işgalinin uluslararası hukuk bakımından bu bağ- lamda bir meşruiyeti mevcut bulunmadığı gibi, aksine yaşanan toplu sivil ölümler üzerinden adı geçen devletin BM Antlaşması’nın ilgili hükümlerini ihlalden sorum- lu tutulması gerekmektedir339.

Irak’a karşı kullanılan askeri gücün önleyici meşru müdafaa kapsamında ol- duğunu ya da olmadığına bakarsak; Öncelikle ABD’nin iddia ettiği Önleyici meşru müdafaa kavramı ile 51. maddedeki meşru müdafaaya ilişkin ifade birbirinden farklıdır. 51. madde meşru müdafaa hakkının kullanılabilmesi için ‘silahlı saldırı-

338

Bu rakamların tamamı 2008 yılında Irak Hükümet kaynaklarınca resmi olarak yayınlanmış rakamlardır:

- Bir Milyon evsiz barksız kadın - Dört Milyon yetim çocuk

- İki Milyon beş yüz bin Iraklı can kaybı - Sekiz yüz bin kayıp

- Üç yüz bin mahkûm. ( ABD bunların sayısı 120.000 olarak ilan etmiştir)

- Dört buçuk milyon göçmen (bunlar sığınmacı olarak çeşitli ülkelere dağılmış durumunda dadı- lar)

- Irak’ın kendi topraklarında iki buçuk milyon evsiz, barksız insan

- Yetmiş altı bin Iraklı AIDS hastalığına yakalanmış. Bu konuya ilişkin daha bilgi için bkz.

ABD’nin İkinci Vietnam’ı Irak 2500000 Ölü, http://www.kureselbak.org/wp-

content/uploads/2012/03/irakisgalininsonuclari.pdf, (e.t. 14.02.2014).

339

130

nın’ olmasını şart koşmaktadır340. Dolayısıyla Bu Antlaşma’nın hiçbir hükmü, BM üyelerinden birinin silahlı bir saldırıya hedef olması halinde, Güvenlik Konseyi uluslararası barış ve güvenliğin korunması için gerekli önlemleri alıncaya dek, bu üyenin doğal olan bireysel ya da ortak meşru savunma hakkına halel getirmez341.

BM Antlaşmasında 2/4. ve 51. maddeler birlikte değerlendirildiğinde başka bir ülkeye saldırmadıkça bir devletin saldırıya maruz kalması onaylanmamaktadır.