• Sonuç bulunamadı

I.KONYA’NIN SAĞLIK SORUNLARI ve MÜCADELELER

Konya’da savaş yıllarının getirdiği olanaksızlıklar, insanların bilinçsizliği gibi etkenlerle birçok hastalık ortaya çıkmıştır. Şehirler ve köylerde hastalıklarla büyük mücadeleler yapılmıştır. Öncelikle köylerin durumu çok düzensiz ve sağlıksızdı. Buradaki halkta kendilerini hastalıktan korumasını bilmediklerinden sağlıkları iki yönden daima tehlike altında olmuştu. Birincisi evlerinin yapılış ve düzenlerinin fena oluşuydu. Bazı köylerin derin çukurluğunun hala bulunmayışı, hatta bazılarında hiç bulunmayıp açıkta, bahçelerde, rast gelinen yerlerde, akarsu varsa onun kenarlarında ihtiyacın defedilmesi, ahırların uygunsuz tertipleri,

647

Ekekon, 18 Mart 1940, S:1314, s:2. 648

gübrelerin köy meydanlarına yığılması ve ahır sekisi diye ahırın içinde insanlar için yerler ayrılıp649 kışın oralarda yatılması gibi şeylerdi. Bu durum hastalıklara davetiye çıkarmıştır.

Bazı hastalıklar yaygınlık ve tehdit arz ederek toplumu etkileyebilir. Konya II.Dünya Savaşı’nın yaşandığı yıllarda gündemini en çok meşgul eden hastalık “Sıtma”dır. Sıtmayı yapan nedenler yıllarca saptanamamış, yapılan araştırmalar sonucu anofel isimli sivrisineğin sıtma virüslerini bir insandan diğer insan taşıdığı anlaşılmış, ancak bu hastalığın tedavisi uzun senelerin geçmesiyle gerçekleşmiştir. Konya’da sıtma mücadelesi bir devlet politikası olarak ele alınmıştır.

Bazen bu mücadelede başarılı olunmuşsa da hastalık sık sık hortlamıştır.1917–1923 senelerinde halkın % 70’i sıtmaya yakalanmış, bu oran 1942 -1943 senelerinde % 35’e düşmüştür.

Devlet ilk zamanlarda sıtma tedavisinde ilaç kullanmış, fakat sonraları sivrisineklere ortam hazırlayan bataklık ve sazlıkların kurutulması ile daha etkili olunacağı anlaşıldığından çalışmalarını bu yönde yoğunlaştırmıştır.

1934 yılında Konya valisi bulunan Cemal Bardakçı, o tarihlerdeki Sıtma Mücadele Başkanı Dr Cevdet Bey ile birlikte Konya ve kazalarında etkili çalışmalar yapmış, birçok bataklığın kurutulmasında etkili olmuşlardır. Konya kara iklimine sahip olmasına karşın etrafı göl ve akarsular ile çevrilidir. Beyşehir Gölü’nden Çarşamba Kanalı ile gelen su Çumra ve Konya Ovası’nı suladığı gibi, bazen suyun fazla gelmesi ile taşan sular dingin ve durağan su birikintilerinin oluşmasına neden olmuş dolayısıyla sazlık ve bataklıklar kendiliğinden meydana gelmişlerdir. Hayıroğlu, Bakırolu, Alemdar, Küçükköy gibi yerlerdeki su birikintileri bunlara örnek olarak gösterilebilir650. 1940 yılında Sıtma Konya merkezde ve civarda çok geniş alanlara yayılmıştır. Sıtma mücadelesi her gün yüzlerce müracaat yapılmış ve

649

Gazete yazısında evlerin durumu şu şekilde tasvir edilmişti. “Evlere baktığımızda basık tavanlı ve iki üç ufak pencereli olan odanın pencereleri kâğıtlanmış, hiç açılmıyordu. Yalnız kapı kalmış, soba kurulmuş, yanına ip gerilip yaş çocuk bezleri asılmış. Odanın içine fena kokulu su buharı yayılmış. Sobanın üzerine sıcak su veya tenekesi, mangalın üstüne de yemek tenceresi konmuş, bunların buharları hamam gibi, fakat pis kokulu olarak odayı doldurulmuştur. Hasta muayene olununca zatüre gibi göğüs hastalığı görülürdü. Pencereler açılmaz ki odanın havası değişsin, temizlensin. Ciğerler kanda temiz hava ister. Böyle bir ortam hastalık uzar gider veya ölür. Azmi Avcıoğlu, “Köylülerimizle Sıhhat Korumaları üzerine konuşmalar”, Ekekon, 4 Ağustos 1939, S:1127, s:3.

650

eczanelerde devlet kinini kalmamıştır. Eczanelerde olduğu gibi bayilerde de kinin kalmamıştır651. Fakat önemli olduğu için kinin başka yollarla temin edilmeye çalışılmıştır. Bu durumdan dolayı ellerinde 100 gramdan fazla kinin bulunduranlar beyanname vermek zorunda kalmışlardır652.

Hastalıkların yayılmasına sebep olan sineklerle mücadele için 1939 yılı Mart-Eylül arasında şu işler yapılmıştır. 7 ay içinde muayene olanların sayısı 124.763 ‘e ulaşmıştır. Tedavi edilen hasta adedi 53.906’dır. Bu kadar hastaya sarf edilen kinin miktarı da 410 kilo 738 gramdır. Bunlardan başka küçük çocuklarda da 44.961 ökinin verilmiştir. Sıtma mücadelesinin tedaviden gayri sıtmanın kaldırılması hakkındaki çalışmalarında da 107 teneke petrol, 120 kg 470 gram Paris yeşili sarfıyla sürfe ve 56 kilo kilsekt sarfıyla de anaç sinek mücadelesi yapılmıştır. Yeniden açılan kanal 34.065 m ark 4.100 m temizlettirilen kanal 121.111 m ark 386.913 m.dir. Mücadelede 38320 çukur doldurulmuş, 670 göl temizletmiş, 600 m dere temizlettirilmiştir. Açılan çeşitli kanallar üzerinde yapılan köprü adedi de 10’a ulaşmıştır653. 1940’da, ise 2340 kilo mazot, parise yeşili 208, kilsekt 724, 14680 m kanal, 12180 m ark açılmış, 153900 m kanal, 364785 m ark temizlenmiştir.23 hektar bataklık kurutulmuş, 19663 m miki çukur doldurulmuş, 2311 m miki gölcük boşaltılmış, 4100 m dere temizlenmiştir654. Sel felaketi yaşayan Sille’de Sıtma Teşkilatı her yıl olduğu gibi savaş yıllarında da çalışmalarına devam etmişlerdir. Kanallar açılmış, ark temizliği yapılmıştır.6 hektar bataklık kurutulmuştur. Nakil sivrisinek mücadelesinde 27.250 kg klisekit kullanılmıştır. Yine 1940 Mart- Haziran aylarında 45.672 hasta muayenesi yapılmış, bunlardan 26.121 hasta görülerek tedavi altına alınmıştır.211.170 kg kinin, 754 adet ökinin, 360 adet de kuvvet kompirmesi kendilerine dağıtılmıştır. Bunlardan başka şehir civarındaki bataklıkları kurutmak için de bir adette motopomp satın alınmıştır655. Ayrıca işi sıkı tutan Sıtma Mücadele Teşkilatı evlerdeki bahçelere devamlı su dökülmemesi hakkında tebligatta bulunmuştur656. 651 Ekekon, 20 Eylül 1940, S:1470, s:2. 652 Ekekon, 21 Mayıs 1942, S:1903, s:2. 653 Ekekon, 16 Ekim 1939, S:1189, s:2. 654 Ekekon, 29 Ekim 1940, S:1503, s:2. 655 Ekekon, 24 Haziran 1940, S:1395, s:2–3. 656 Ekekon, 22 Haziran 1940, S:1394, s:2.

Sıtma konusunda Akşehir, Ilgın ve Beyşehir havalisinde 1940’ta yağmurun bol yağmış olmasına rağmen sıtma vaziyeti iyi olmuştur. Mücadelenin devamlı mesaisi meyvesini vermiş, her gün sıtmalı miktarı azalmıştır657. Fakat gene de hastalık o kadar kolay başa çıkılacak bir hastalık olmadı. Haziran 1940’dan Eylül’e kadar sıtma mücadele mıntıkası haricinde kalan merkez ve merkeze bağlı olan yerlerde sıtmalık köy halkına özel bütçe tesisatından alınmış kininlerle, Sıhhat ve İctimai Muavenet Bakanlığından 62 kilo 640 g hükümet doktorları ve sağlık memurları vasıtasıyla dağıtılmıştır. Gene Sağlık ve Sosyal Savunma Bakanlığından gelerek Tekel İdaresine verilen 60 kilo devlet kinininin de bu idarenin merkez ve merkeze bağlı yerlerdeki bayileri vasıtasıyla halka para ile sattırılmıştır. Bu tarihlerde 15 kilo devlet kinini Tekel İdaresi vasıtasıyla merkez ve merkeze bağlı yerlere dağıtılmıştır. Sıtmanın birdenbire çoğalması hasebiyle daha fazla kinin gönderilmesi Sıhhat ve İçtimai Muavenet Bakanlığından rica edilmişti658.

1942’de il merkezi ve merkeze bağlı yerlerdeki eczacıların her birine birer kilo dağıtılmak üzere Sağlık Bakanlığı’ndan 10 kilo kinin gönderilmiştir. Eczacılar her bir kutusunu 27,50 kuruşa satmışlar ve her hastaya bir kutudan fazla vermemişlerdir. Eczanelerin dörtte üç miktarını sattıklarında tekrar kinin verilmiştir. Eczanelerden başka yerlerde kinin satılması da bu tarihte yasaklanmıştır659. Fakat kinini piyasada bulmak iyice zorlaşmıştır. Her sene eczanelere altmışar kilo kinin verildiği halde iki yüz altmışar gram dağıtılmıştır. Bir sıtma yeri olan Konya için bu kadar az miktarda kinin660 çok yetersiz kalmıştır661. Kinin işi gitgide çok vahim bir hal almıştır. Hiçbir yerde bulunamamıştır. Kinin sıtma mücadelesinde önemlidir. Bu sırada vilayet dâhilinde 60 bin kadar sıtmalı bulunuyordu662.

Sıtma mücadelesi 1940’lı yıllarda bugünkü Selçuk Oteli’nin, o tarihlerdeki Babalık Matbaasının arasındaki bulunan Konya Konağı’nda idi. Sıtmaya tutulanlar

657 Ekekon, 27 Temmuz 1940, S:1423, s:2. 658 Ekekon, 26 Eylül 1940, S:1475, s:2. 659 Ekekon, 30 Mayıs 1942, S:1907, s:2. 660

Dünya kinin ihtiyacını Hollanda Hindistan’ından sağlamaktaydı. Fakat kinin kaynakları Japonya’nın eline geçmesi ile iyice bulunmaz hale gelmiştir. Ekekon, 31 Ekim 1942, S:1972, s:2. 661

Ekekon, 27 Haziran 1942, S:1919, s:1. 662

şayet sıtmasını bağlatmamış, dalağını kestirmemiş veya muska yazdırmamış iseler663, adı geçen merkeze giderek kan tahlili yaptırırlardı. Sonra eğer kanında sıtma virüsü bulunuyor ise kendisine parasız olarak bir kâğıt külah içinde kinin verilir ve kininleri kullandıktan sonra kontrol için sıtma mücadele merkezine yeniden gelmesi tembihlenirdi.

Hastalara verilen kininler çok acı olduğundan özellikle çocuklar tarafından içilmesi sıkıntılar yaratırdı. Halk arasındaki sülfat gibi acı tabiri buradan kaynaklanır. Konya halkı sivrisineklerden korunabilmek için pratik önlemler almış, yer yataklarının veya karyolalarının üzerine tülden yapılmış “Cibinlikler” gererek uyku esnasında sivrisineklerden korunmuştur. Konya halkı Sıtmadan 1945 yılına geldiğinden tümüyle kurtuldu664.

Bu tarihlerde önemli bir hastalık durumuna gelen başka bir hastalık Uyuz hastalığı gündemi meşgul etti. Memleket hastanesine başvuran hastaların çoğunlunu uyuzlular teşkil ettiği gibi özel muayenehanelere giden hastaların da çoğu uyuza tutulanlardı. Bu durum II. Dünya Savaşı çıktıktan biraz sonra başlayıp yıldan yıla artmak suretiyle böylece devam etti. Halk arasında bu yaygınlaşmaya birçokları pislikten ve bir takımı da şekerin pahalı olması sebebiyle az şeker yenilmesinden ileri sürdü. Fakat sorunun kaynağının şu olmuştur. 1-O tarihlerde en önemli uyuz kaynağı hamamlardır. Uyuza yakalananların % 60’ı bu hastalığı hamamlardan aldılar. Çünkü doktorlar uyuzlu hastaya reçetesini verdikten sonraki tavsiye olarak yıkandıktan sonra ilacını sürmesini söylemişlerdir. Bunu dinleyenler hamama665 gitmişlerdir. Burada da peştamallar yoluyla uyuz böcekleri kolaylıkla yayılma imkânı bulmuştur. Peştamalları kaynatmak usulü olmadığı uyuz böcekleri dipdiri kaldıklarından hamamdaki başka kişilere de geçmiştir. Ayrıca otel ve hanlar uyuz yuvasıdır. Çarşafların günlük değiştirilmemesi buna en büyük sebeptir. Başka bir uyuz kaynağı

663

O yılları yaşamış olan Mehmet Özkardeş ve Nuri İyisoy ile yaptığımız röportajda konu ile ilgili şunları söylemişlerdir: “Sıtma çoktu. Her evde vardı. “Aman sıtma, sen bu kadını tutma, tutarsan da titretme diye bir laf vardı. Ermeni bir doktor titreyen kadına reçete gibi bir şey vermiş. Bunu suya at ve iç demiş” Kâğıtta da yukardaki sözler yazılıymış. Mehmet Özkardeş ve Nuri İyisoy ile Meram Yeni Yol’da yapılan 12.08.2009 tarihli röportaj.

664

Odabaşı, age., s.137–138. 665

Kadınlar Hamamında ise durum daha kötüydü. Hamamcı kadınlar, odun pahalılığını bahane ederek bir kurna başına birçok müşteri aldıklarından rahat ve temiz yıkanmak mümkün olmuyordu. Fazla parası olanlara tenha açılıyordu. Ekekon, 1 Temmuz 1944, S:2225, s:2.

ise hava değişimi, terhis gibi sebeplerle köyüne, evine dönen askerlerdir. Köylerdeki uyuz salgınının tek sebebi de budur diyebiliriz. Uyuz öldürücü bir hastalık olmasa da, bu yüzden az para harcanmamıştır666.

Aslında tüm hastalıkların yayılmasının esas sebebi bilinçsizliktir. Ülkede en fazla zarar veren sâri hastalıklara, sıtmaya, frengiye karşı herkes tarafından amansız bir mücadele başlatılması gerekirdi. Ama sıtmanın sivrisinekten geldiğine inanmayan aydınlar bile olmuştur. Köylerde tifüsün bitten geldiğine inanmayanlarda az değildi. “Akarsu pis tutmaz” inanışından dolayı böyle bir düşünce hâkim olmuştur. Ayrıca Dünya Savaşı çıkınca Konya’da tektük lekeli humma (tifüs) hastalığı baş göstermişti. Bu hastalık 1943’te Konya’nın çeşitli yerlerine yayılmış ve oldukça önemli salgınlar yapmıştır667.

Konya köylerinde mesken vaziyeti aklımıza tarihin en karanlık devirlerini getirecek kadar ilkeldi. Evlere, mağaralara girer gibi çıralarla girilir, evlerin çoğunda pencere olmaz Hele kışın, ahırın sıcaklığından istifade maksadıyla pisliklerin kokusunda dayanmak pek çirkin bir vaziyet teşkil ederdi. Evler tamamen topraktan yapılmıştı. Savaş yıllarında köylerde ellerine para geçenler olduğu halde sağlık durumu iyi olan evler pek yaptırılmadı668.

Frengili olduğu halde doktorun izah ve ifadesine rağmen ısrarla evlenme raporu isteyen, alamayınca da gayrı meşru olarak evlenenlerin sayısı da az değildi. Zaten gayrı meşru evlenmeler Konya köylerinde pek çoktu669.

666

Lebib Karan,”Yurdumuzda Uyuz Salgını”, Konya Halkevi Dergisi, S:80, Haziran 1945, s.21–23. 667

Ekekon, 10 Temmuz 1943, S:2077, s:2. 668

Köylerin durumu çok iç açıcı olmasa da bu konuda ilerlemeler kaydedilmeye çalışılmıştır. 1940 yılında vilayetin genel köy işlerine harcadığı para 825.565 liralara ulaşmıştır. Çalışma da köylerin bütün bayındır, ziraat ve ekonomik ihtiyaçları ele alınmıştır. Konya dâhili köylerin 1940 yılı için tanzim aylık ve yıllıklar, idare, sulama hatları açma ve onarma, ağaçlama, aşılama fidanlık, tohumluk ve örnek, tarla, bahçe ve benzerleri, zararlı hayvanları ve bitkilerle mücadele Pazar ve panayır, sergi, küçük endüstri ve ziraat makineleri yatılı-yatısız okulları aydınlatma ve inşaat, kurs, çeşme, suları temizlik ve sağlık tesisleri, mezarlık, su birikintileri kurutma, sosyal yardım, yol, geçit ve meydan, köye ait gelirlerin inşası, yangın vasıtaları, köyleri ışıklandırma, vergi ve sigorta, borç ve faizle para alma, mahkeme, istimlâk, telefon hatları, tamir ve idame, numarataj ve umulmadık masraflar çerçevesinde 5.662.109 lira 79 kuruş nakit para ve 212.547 lira83 kuruş imece ve 50.908 lira 40 kuruş mahsul masrafları olarak toplamda 825.565 lira 62 kuruş dağıtılmıştı. Ekekon, 11 Mayıs 1940, S:1358, s:2.

669

İhsan Halil Yunt, “Umumi Sağlık, Çocuk Sağlığı ve Nüfus Siyasetimiz”, Konya Halkevi Dergisi, S:81, Temmuz 1945, s.27–31.

Gene 1945’te başka bir hastalık olan tüberküloz üzerinde duruldu. İnsanlık aralıksız savaşlar, göçler, ekonomik sefaletler içinde çalkalandığı ve büyük merkezlere akın ettiği için bu hastalıkta devam etmiş, gittikçe yayılmıştır. Bu sosyal düzensizlikler devam ettiği için tüberkülozun sosyal hazırlayıcı sebeple yayılması, faaliyete geçmesi bu hususta alınacak tedbirlerinde daha ziyade sosyal açıdan olmasını gerektirmiştir.

Konya Halkevi Dergisi’nde yazan İsmail Hakkı Aladağ savaş yıllarındaki Konya’yı şöyle tasvir ediyor: “Uzun yıllar kapitülasyonların amansız baskısı altında ekonomik olarak eriyerek iktidarsızlığa cehalete ve ahlaki düşkünlüklere düşerek atadan gelen iyi gelenek ve göreneklerimizi kaybettik. Hamam, matbah, aşhane kendine ve zamanına göre mükemmeldi. Her köy, her kasaba ve şehirde umumi karakterleri bir mahalli yemek pişirme sanatı vardı. Güzel yemek yapmak bir meziyet ve hasletti. Herkes ağzının tadını bilirdi. Şimdi bilen yok mu? Elbette var. Fakat fakirlik ve cehalet yüzünden bu iş genel olarak sarsılmıştır. Şimdi birçok köy ve kasabalarda yemek çeşitleri pek kısıtlıdır ve bunlar istenilen evsafta değildir. Kalori ve vitamin yükü fazla olan hayvani ve nebati ilkel maddeler de köylü tarafından pazara dökülmekte, pek az bir kısmını kendine ayırmaktadır. Çok köylümüz eti kurban bayramında veya bir hayvan hastalanıp öleceği zaman görür. Sabahtan akşama kadar çoluk çocuğu ile tarlada çalışan köylünün soğan ekmekle ayranla sarf ettiği enerjiyi temin etmesi mümkün müdür? Evinin görenek ve yakacak kıtlığı yüzünden geriliği de bu işe eklenince köyün coğrafyası ne kadar güzel olursa olsun böyle bir insan için her türlü sağlık tehlikesi hazırdır. Bir de fena yerlere kurulmuş köylerde var.

Bazı aydınlarca eskiden köy deyince sağlık, sükûn ve güzellik demekti. Bu görüşte olanlar hala vardır ve bunlar tüberkülozun yalnız bir şehir, fabrika hastalığı olduğunu sanırlar ama tüberküloz köy ve kasabalarda da vardır ve sıtma kadar üzerinde durulması gerektir. Bu hususta şunlar yapılmaktadır:1- Köylerde çalışacak gezici ekipler. 2- Kasaba ve şehirlerdeki dispanserler. 3- Devlet ve özel şahıslar elindeki fabrikalarda iş ve sağlık şartlarını düzenleyip kontrol etmek. 4- Okul ve ordu mensupları sık sık sağlık kontrolünden geçirmek. 5- Hususi veya resmi sağlık sandıkları teşkil etmek. 6- Halk sağlığı propagandasına hız vermek. Birçok milletler

I.Dünya Savaşı’ndan sonra bu hastalığın önüne geçmeye çalışmışlar ve muvaffakta olmuşlardır. Bizde şimdi kendi şartlarımızı bilerek tecrübe edenleri görerek muvaffak olacağız”670 demiştir.

Bunların dışında günümüzdeki gibi yaygın olmasa da kaplıcalar sağlık için başvurulan bir yerdi. Bunlardan bir tanesi de Çiftehan Kaplıcası idi. Burada 1944’te yapılan inşaat, tamirat, tadilat ve tesisatla bütün eksiklikleri tamamlayarak halka hizmet vermeye başlamıştı671.

B. II. SAĞLIK HİZMETİ (HASTANELER, DOKTORLAR ve