• Sonuç bulunamadı

I FİYAT ARTIŞLARI, İHTİKÂR, KARNE UYGULAMALARI VE

Savaşa giren ülkeler büyük değişimler yaşar. Öncelikleri, harcamaları farklılaşır. Endüstrinin gelişimi, savaşı askerliğe has bir konu olmaktan çıkarmış ve ekonominin savaş gücü bakımından olan önemini yükseltmiştir. Bu gelişmeye paralel olarak modern savaş malzemesi kullanan ülkelerde, savaş masrafları çok büyük oranda artmıştır. Mesela 1939’dan itibaren iki yıl içinde genel bütçe masrafları, İngiltere’de 4, Avustralya’da ve Kanada’da 3, ABD, Almanya ve İtalya’da en az 2 misli artmıştır. Gene İngiltere ve Almanya’da umumi masrafların %80’i ve milli gelirin takriben %60’ı savaş ihtiyaçlarına ayrılmıştır294.

1939’savaş başladığı zaman, Türkiye dengeli ve sağlam bir maliye kurmuş bulunuyordu.1934’ten beri devlet gelirlerinde sürekli bir artış vardı. Maliye savaş ihtiyaçlarına cevap verebilecek teşkilat ve imkânlara sahipti. Savaşın ilk iki yılı içinde önemli masrafları karşılamak üzere, mevcut vergi sistemini değiştirmeksizin aldığı mali tedbirler, para tedbirleri ve yabancı kredi ile yetinilmiştir.1939’da İngiltere, Fransa ve Türkiye arasında imzalanan ittifak antlaşması, hükümete lüzumlu malzeme ve eşyayı ithal için gereken dövizi temin etmiştir. Yalnız şu da vardır: 1929

292

Ekekon, 22 Haziran 1944, S:2221, s:2. 293

Türkiye’de, Otomobil, jeep, otobüs, minibüs, kamyon ve kamyonet olarak 1939 yılında 11.362 adet olan motorlu nakil vasıtaları miktarı 1946 yılında 10.245’e düşmüş bulunmaktadır. Bu düşmede, yeni vasıta ve yedek parça ithalatında yetersizlik ile sivil hizmette kullanılan vasıtaların bir kısmının askeri maksatlara tahsisi bunda önemli rol oynamıştır. Yaşa-Kurul, age., s.283.

294

Dünya Ekonomik Buhranı’nın doğurduğu şartlar altında hazırlanmış olan vergi sistemimiz, yeni gelişmelere karşı elastikiyetten nispeten mahrum bulunmaktaydı295.

Türkiye, savaştan önce girişmiş olduğu iktisadi büyüme hamlesini sürdüremedi. II. Dünya Savaşı’na fiilen katılmamasına rağmen savaşın getirdiği ağır ekonomik şartları tümüyle yaşadı296. Savaş sırasında dış ticaret fazlası dolayısıyla ülkenin altın ve döviz rezervleri artsa da, bu artışın ülke ekonomisine önemli ve kalıcı bir katkısı olmadı. Bunun nedeni ise demiryolu yapımı veya yeni sanayi işletmeleri gibi yatırımlar için gereken ithalatın savaş yüzünden yapılamamasıydı. Savaş bittiğinde Türkiye ekonomisi, 1934’te bulunduğu gelişme düzeyinin altında kalmıştır297.

Savaş ihtimaline karşılık ülke gelirinin önemli bir kısmı savunma alanına ayrıldı. Hedeflenen ekonomik planlar ve sanayi yatırım programları ertelenmek zorunda kaldı. Seferberlik dolayısıyla tarım ve sanayi sektöründe iş gücünün azalması üretimin büyük ölçüde daralmış olan ithalat, daha savaşın ilk yıllarında yarı yarıya düştü. Müttefik ülkelerin Türkiye’nin Almanya ile olan ticari faaliyetlerini durdurma yönündeki telkinleri ekonomik gelişme sürecini de durdurdu.

Savaş yıllarında Türkiye’de izlenen ekonomik politika, büyümeyi ve gelişmeyi hızlandırmak hedefinden ziyade mal darlığını hafifletmek, fiyat artışlarını frenlemek, karaborsa ile mücadele etmek ve sosyal adaleti sağlamak gibi hedeflere yönelmişti. Çünkü savaşın başladığı ilk günlerde hemen hemen her eşyaya önemli ölçüde talebin olması, gereksiz yere fazla mal alınarak stoklanmasına yol açtı. Bu malların yüksek kar elde edilerek satılması mevcut hükümetleri bazı kararlar almak zorunda bıraktı. Yersiz fiyat yükselmesine engel olmak amacıyla fiyatları yükseltilen maddelere “narh koyma” bu kararlardan bir tanesiydi. 18 Ocak 1940’ta çıkan ve

295

Ergin, Harp Maliyesi, s.5–6. 296

1934 mali yılından başlayarak 1938 mali yılı sonuna kadar “Kesin Hesap Kanunları”ndan derlenen verilere göre Milli Savunma giderlerinin Genel Bütçe giderleri içinde % 33.15’lik payının 1939 yılında %43.32’ye, 1941’de %55.44’e çıkışı ve savaşın sonundan itibaren 5 yıl içinde % 29.05’e düştüğü görülür. Ertuğrul Baydar, II. Dünya Savaşı içinde Türk Bütçeleri, Maliye Bakanlığı Tetkik Kurulu Yay., Ankara 1978, s.6.

297

1942’de değişikliğe uğrayan “Milli Korunma Kanunu” alınan tedbirlerin dayanak noktası oldu298.

Yürürlüğe giren Milli Korunma Kanunu’nu Başbakan Refik Saydam Ankara Radyosu vasıtasıyla vatandaşlara duyurdu. Milli Korunma Kanunun uygulanması vatandaşı şu an ve gelecekte sıkıntıdan korumak için olduğunu, söylentilerin yersiz ve asılsız olduğunu söyleyerek, iç ve dış siyasetimizi, bütçemizi, propaganda haberlerinin içeriğini anlatarak halkı aydınlattı299. Aslında Milli Korunma Kanunu daha önceden kabul edilmiş kanunlardan daha da ileri giderek dış ticareti sınırlayan bir kontrol sisteminin doğmasına yol açmıştır. Milli Korunma Kanunu300, hükümete ithalat ve ihracatı sınırlama yetkisi veriyordu. Bu sınırlamalar Türkiye’nin altın ve döviz rezervlerinin önemli derece gelişmesini sağlamıştır301. Kısacası Milli Korunma Kanunu ile üretim, dağıtım ve tüketim işleri tümüyle devlet kontrolü altına alındı 302. Buna göre tahıl ürününün, yerinde tüketim ve tohumluk için yeterli miktar ayrıldıktan sonra kalanının Toprak Mahsulleri Ofisi’ne satılması zorunluluğu getirdi.

Satışlar, hükümetin belirlediği ve zamanla piyasa fiyatlarının çok altında kalan fiyatlar belirlenmiştir. Bu karar küçük toprak sahiplerini çok zor duruma düşürdü, çünkü her şeyin fiyatının arttığı bir ortamda, fiyatı sabit kalan ve miktarı da 298 Baydar, age, s.13–14 299 Ekekon,1 Mart 1940, S:1300, s:1. 300

Milli Korunma Kanunu daha sonra değişikliklere uğramıştır. Bu değişen maddeleri; 1- Hükümet halkın ve milli müdafaa ihtiyacı olan her çeşit madde ve yardımcı malzemeyi, değer fiyatının ödenmesi karşılığında el koyarak almaya ve maksada göre dağıtmaya ve satmaya ihtiyacı olanlara karsız vermeye yetkilidir. 2- Madde ve malzemeye el koymadan önce satılmış bulunursa veya izinsiz başka bir yere taşınırsa, bulundukları yerlerde sahipleri veya kullananlar tarafından hükümet emrine vermeleri mecburidir. 3- Hükümetçe veya onun yetkili kıldığı bir makam dağıtılan, satılan ve ihtiyacı olanlara karsız verilen maddelerin ve yardımcı malzemenin bunlar tarafından kullanılması ve hangi ihtiyaç için kullanılması hükümetçe tespit edilmişse ancak o ihtiyaca kullanılması mecburidir. Ekekon, 10 Ocak 1942, S:1346, s:4.

301

Yaşa, age., s.341. 302

Hükümet basına da kısıtlama koymuştur. Savaşla ilgili haberler panik yaratmamak için ancak tek sütun halinde yazılabiliyordu. Milli Korunma Kanunu’na dayanılarak ve değişik zamanlarda alınan kararlarla, gazete kâğıdı tüketimi sınırlandırılacak ve bu nedenle de gazeteler, çok defa ancak dört sayfa yayınlanabilmiştir. Zaten basında tirajlarda pek yüksek sayılmazdı. 1943–1945 yılları arasında gazete tirajları şöyleydi. Cumhuriyet: 16.000, Ulus: 12.000, Tan: 12.000, Yeni Sabah: 10.000, Vatan: 7000, Vakit: 4000 idi. Hükümetin basın üzerinde uyguladığı sıkı denetimi kolaylaştıran önemli bir başka siyasi faktör daha vardı. Büyük gazete sahiplerinin aynı zamanda siyasi olmaları idi.. Mesela, Cumhuriyet Gazetesi’nde Yunus Nadi, Vakit Gazetesi’nde Asım Us ve Tanin Gazetesi’nde de Hüseyin Cahit Yalçın, hem gazetenin sahibi, hem de CHP milletvekiliydiler. Yalnız gazeteleri kapatmalarda az olmamıştır. Mesela, Cumhuriyet: 5, Tan: 7, Vatan: 9, Tasviri Efkâr: 8, Vakit: 2, Yeni Sabah: 3, Akbaba:4, Son Posta: 4, Haber: 2 kere kapatılmıştır. Koçak, age., s.136–138.

zaten düşük olan ürünleriyle geçinemez oldular. Bunların hepsi iş bulmak için kentlere göç ederken tarlalarını satmıyorlar, böylece ekilen alan daha da küçülüyordu303. Ayrıca devlet bu kanunla, gerektiğinde üretimi aksatan işletmelere el koyabilme yetkisine sahip olmuştu. Dış ticaretin düzenlenmesi ve kontrolü gibi müdahaleler de devlet eline bırakıldı. Ayrıca hükümet, halkın ve milli savunmanın ihtiyaç duyduğu maddelerin değer fiyatının ödenmesi karşılığında almaya ve amacına göre ihtiyacı olan kurumlara karsız vermeye yetkiliydi. Milli Korunma Kanunu’nun 6. maddesine dayanarak Petrol Ofisi, Et ve Balık Kurumu gibi bazı kurumlar oluşturuldu.

Tarım ürünlerinin düşük fiyatlar nedeniyle hükümete teslim edilmeyip el altından satılması, önce ordusunu, sonra da memurunu beslemeyi düşünen iktidarın belediyelere yeterince un verememesi sonuçlarını ortaya çıktı. Bu gibi sebeplerle 1942’de büyük kentlerde karne uygulamasına geçildi. Ticaret Ofisi ve İaşe Müsteşarlığı gibi yeni kurumlar oluşturuldu. Bu kurumlar, temel tüketim mallarının karne ile dağıtım kontrolünün yanı sıra iç ve dış ticarette fiyatları tespit etme gibi görevleri de üstlendi. Sıkı fiyat kontrolü birçok malın piyasadan çekilmesine sebep oldu. Her ülkede savaş zamanlarında az çok görülen karaborsa ve fiyat artışları kent nüfusunu etkiledi304. Buna önlem olarak yükselme eğilimi gösteren enflasyon ve artan ihtikâra karşı, bir önlem olarak, bütün il merkezlerinde Fiyat Murakabe Komisyonları’nın kurulmasını kararlaştırdı. Böylece Ticaret Bakanlığı gerekli gördüğü eşya ve malların azami satış fiyatlarını saptamaya, yani narh koymaya yetkili kılındı305.

Daha önce belirttiğimiz gibi iaşe işlerini düzene koyabilmek için İaşe Müsteşarlığı kuruldu. Bundan başka Halk Dağıtma Birlikleri kuruldu. Bu kuruluşun dağıtımı karneye bağlanan maddelerin kartlarını dağıtmak, tüketiciye dağıtılması hükümetçe kararlaştırılmış maddeleri halka dağıtmak, fazla karne dağıtımına engel olmak gibi görevleri vardı. Bundan başka kurulan Petrol Ofisi, her türlü petrol ve petrol ürünlerini satın almak, satmak ve stok etmekle görevliydi. Ayrıca petrol ürünlerinin fiyatlarını saptamak, dağıtımını yapmak, stok edilmesini önlemek gibi 303 Çağdaş Tarih, s.72. 304 Ekekon, 1 Mart 1940, S:1300, s:1,4. 305 Koçak, age., s:390-391

görevleri vardı. Her türlü iaşe maddeleri satın almak, satmak, ithal veya ihraç etmek, stok etmek, ilgili malların satış fiyatlarını saptamak, dağıtımını yapmak ve stoklama için depolar kurmak Ticaret Ofisinin görevleri arasındaydı. Toprak Mahsulleri Ofisinin görevleri ise buğday ve hububat üretim ve tüketimini himaye etmek, silo, ambar inşa etmek ve işletmek idi306.

Temmuz 1942’de yeni kurulan Şükrü Saraçoğlu Hükümeti malların stoklanarak piyasadan çekilmesini engellemek amacıyla piyasa üzerindeki fiyat denetim ve düzenlemelerini azalttı307. II. Dünya Savaşı’nın en hararetli yıllarından biri olan 1943 yılında Başbakan Şükrü Saraçoğlu’nun TBMM’de okuduğu hükümet programında o yıllarda ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durumu belirlemesi yönünde belgesel bir değer taşımaktadır. Saraçoğlu, Türkiye’nin iki büyük sıkıntısı olduğunu; bu sıkıntılardan ilkinin iaşe, ikincisinin de para sıkıntısı olduğunu belirtmiştir. Bu iki sıkıntıyı yenmek için o zamana kadar birçok tedbirler alındığını, sert kararlar verildiğini ve birçok mallara el konulduğunu söylemekte, ancak anılan tüm önlemlerin sıkıntıyı azaltmak şöyle dursun, koskoca bir kara pazarın memlekette yerleşmesine sebep olduğunu, bunun üzerine herkese biraz serbestlik verilerek durumun düzelebileceğini düşündüklerini belirtti. Bu yeni durum ise, bizi yiyecek ve giyecek maddelerinde bir fiyat yarışında bıraktı demiştir. Yani bu durum bize darlığın sebebi olarak ihtikâr kadar başka sebeplerinde var olduğunu göstermiştir. Çünkü ülke ancak kendine zor bakabilir durumdayken, koskoca bir orduyu beslemek ve giydirmek zorunda olduğu gibi, bir sürü insanda tarlasında işinin başından, silâhaltına alınmıştır demiştir308.

Böylece Murakabe, El koyma, İaşe Müsteşarlığının Temmuz 1942’de kaldırılması ile gıda maddelerinde fiyat denetimleri de hafifletildi. Bütün yiyecek maddeleri serbest bırakıldı309. Bütün İaşe Teşkilatı dağıtıldı. Bütün gıda maddeleri serbestçe satılması ve icap ettikçe eskisi gibi belediyelerin kontrolüne tabi tutulması 306 Age., 392–395. 307 Ekekon, 25 Temmuz 1942, S:1931, s:1. 308 Baydar, age., s.17. 309

Murakabe komisyonunca tespit edilen mahalli toptan, perakende azami satış fiyatları Ticaret Bakanlığınca kaldırıldı. Bu eşyalar: pirinç, bulgur, sadeyağ,, her türlü peynir, tereyağı, yoğurt, krema, kuru fasulye, nohut, mercimek, bakla ve kum darı. Yine Ticaret Bakanlığınca bir kısım fiyat murakabe komisyonlarına verilmiş yetkiler üzerine süt, zeytin tanesi, leblebi gibi maddelere tespit edilen fiyatlarda kaldırılmıştır. Ekekon, 11 Ağustos 1942, S:1938, s:2.

kabul edilmiştir310. Bu politika değişikliği kentlerdeki fiyatları ve çiftçi, tüccar kazançlarını büyük ölçüde artırdı. Savaş döneminin en büyük enflasyonu bu dönemde yaşandı. Bu yıllarda Türkiye savaşa girme ihtimalinin artması üzerine savunma giderlerine ayrılan pay yeterli görülmedi. Aşırı kazançlar ve yüksek enflasyon da dikkate alınarak Varlık Vergisi ve Toprak Mahsulleri Vergisi olmak üzere iki olağanüstü vergi uygulaması getirildi. İlerleyen kısımlarda bu uygulamaları daha ayrıntılı olarak ele alacağız.

Maliyle Bakanı B.Fuat Ağralı 1940’da yaptığı tebligatla Türkiye bütçesinin 262.312.150 lira olarak açıklamıştır311. Konya bütçesi ise 1.256.200 liraydı. Bunun ayrıntılarına bakacak olursak: 1-Adi bütçe: meclisli umumi, hususi muhasebesi, umumi meclis, daimi encümen, daimi encümen kalemi memurları ve müstahdemin maaş ücret ve masrafları 172.714, bayındırlık 54.327, eğitim 414.313, ziraat ve baytar 36.733, sıhhat 110.055, çeşitli 173.512, toplamda 961.654 liradır. 2-Fevkalade bütçe: hususi muhasebe 67.500, bayındırlık 225.246, eğitim 1.000, sıhhat 800, toplamda 294.546’dır. Halkevi inşaatı için 25.000 lira yardım yapıldı, bir sene sonraya 25.000 lira daha tahsis edildi. Halkevi ve hayır cemiyetleri, halkevine yardım için 10.000 lira ayrıldı. Hayır, cemiyetleri için de 10.000 lira tahsis edilmiştir. Tahsilde bulunan fakir öğrencilere 2.700 lira yardım yapılmıştır. Diğer yardımlar, alınacak ve yapılacak okullar bedeli ve inşaatına 20.000 lira, köy okulları inşaatına 1.000 lira, yatılı okullara 2.000 lira, gelecek fakir hastalara ilk tedavi masrafı olmak üzere 500 lira yardım yapıldı312.

Dünya durumunun günden günde kötüleştiği o günlerde Türkiye, millî savunma için 150 milyon liralık bir bütçe kabul edilmesine rağmen bayındırlık, madenler ve sanayi, sağlık ve sosyal yardımlaşma, eğitim hizmetleri, yaş ve kuru meyvelerin ıslahı gibi hususlara da ayrı ayrı tahsisat verilmiştir313. Gene aynı yıl Türkiye’nin ihracatı 74 küsur milyon, ithalatımız ise 49 küsur milyon liraydı314.

310 Ekekon, 25 Temmuz 1942, S:1931, s:1. 311 Ekekon, 1 Mart 1940, S:1300, s:1,4. 312 Ekekon, 14 Mart 1940, S:1311, s:2. 313

Ziya Çalık, “Bu Yıl ki Bütçemiz”, Ekekon, 31 Mayıs 1940, S:1375, s:2 314

1941 yılı başlarında Türk Ordusu’nun beslenme ihtiyacını karşılamak için “Toprak Mahsulleri Vergisi” çıkarıldı. Bu vergi belirli tarımsal ürünler üzerinden (tahıllar, fındık, kuru üzüm, pamuk, pancar, zeytin) alınan bir vergiydi. Belirli ürünlerden nakdi olarak, bir kısım ürünlerden ise ayni olarak alınmaktaydı. Toprak Mahsulleri vergisi bir anlamda aşarın geri getirilmesiydi ve çok tepkilere sebep oldu315.

Fakat iç piyasaya baktığımız zaman işlerin çok iyi gittiği söylenemez. Mal darlığı, ihtikâr, vurgunculuk hareketleri ve piyasaya yeniden arz edilen ödeme vasıtaları, ülke ekonomisini süratle buhranlı bir duruma sürüklemiştir. Arz-Talep dengesi altüst olarak, fiyatlar aşırı derecede yükselmişti316. Yıl yıl olarak baktığımızda, fiyat artışları özellikle 1939–1940 yıllarında son derece düşük olmakla birlikte, 1941–1942 yıllarında hissedilebilir biçimde yükselmiştir. Yine de fiyatların, savaş yıllarının ikinci yarısı ile kıyaslandığında, denetim altında tutulduğu söylenebilir. Ancak bu da resmi görüntüsüdür. Gerçekte ucuz fiyata mal bulmak olanaksızdı. Gerçek fiyatlar, Karaborsa fiyatları olarak kabul edilmeliydi. Karaborsa fiyatları ise, resmi fiyatlardan kat kat yüksekti.

Diğer taraftan başlıca tarım ürünlerine son derece düşük fiyatlarla devletçe el konulduğundan, kentlerde tarımsal ürünler karne uygulaması sonucunda ucuza satılıyordu. Ancak iaşe maddelerine uygulanan düşük fiyatların, düşük arz, yüksek talep piyasasında kara borsa piyasasını yaratması kaçınılmazdı. Zaten yetersiz sanayi, maden ve tarım üretimi, ülkenin her an savaşa girmesi olasılığına karşı stok ediliyor, depolanıyor ve kullanılmadan olası bir savaş için hazır tutuluyordu317. Kara Borsa Piyasasında büyük bir yükseliş olmuştu. Alışverişlerin çoğu fiyat murakabe teşkilatı tarafından tespit olunan fiyatlara aykırı olarak, kara piyasa fiyatları üzerinden yapılmakta idi. Tüccarın kazancının bir kısmı gayrı meşru kaynaklardan doğmakta idi. Karaborsadan elde edilen büyük kazancın, vergilere yansıdığı pek söylenemezdi318. 1938 yılı ortalama fiyatları ile 1943 yılı(aralık ayı) ortalama

315

Yaşa, age., s.608. 316

Feridun Ergin, Harp Zamanında Devletin Ekonomiye Müdahalesi, Cumhuriyet Matbaası, İstanbul,1943,s.165.

317

Koçak, age., s.429. 318

fiyatlarını (mutlak rakamlar) karşılaştırma yapacak olursak savaş yıllarındaki artışın ne kadar yüksek olduğunu görürüz.

Maddenin adı 1938 1943

Ekmek (Kilo) 10,05 Kuruş 38,67 Kuruş

Et (Kilo) 42,52 Kuruş 198,54 Kuruş

Taze Sebze (Kilo) 7,51 Kuruş 29,96 Kuruş

Zeytinyağı (Kilo) 51,85 Kuruş 231,29 Kuruş

Şeker (Kilo) 28 Kuruş 338 Kuruş

Peynir (Kilo) 48,78 Kuruş 155,42 Kuruş

Süt (Kilo) 14,79 Kuruş 51,25 Kuruş

Kömür (Kilo) 5,33 Kuruş 12,21 Kuruş

Odun (Kilo) 370,08 Kuruş 1.316.66 Kuruş

Yumurta (Tane) 1,71 Kuruş 7,94 Kuruş

Tuğla 1,5 Lira 6 Lira

Kereste 4 Lira 20 Lira

Kireç 35 Kuruş 399 Kuruş

Kiremit (Yerli) 4 Kuruş 300 Kuruş

Kiremit (Avrupa) 90 Kuruş 225 Kuruş

Çimento (Yerli) 50 Kuruş 1.250 Kuruş

Çimento (Avrupa) 90 Kuruş 225 Kuruş

Demir 7 Kuruş 70 Kuruş

1938 senesine göre fiyatlardaki artış, 1944 senesinde 3 katından yüksek bir seviyeye ulaşmıştır319.

319

II. Dünya Savaşı’nın çıktığı günlerde Dünyadaki hassas durumdan dolayı ihracı yasak bazı maddeler vardı. Uluslararası durum dolayısıyla ihracı yasak olan maddeler şunlardı: Buğday, çavdar, kaplıca, arpa, yulaf, mısır, darı, pirinç, bulgur, bezelye, nohut, fasulye, mercimek, böğrüce, fiğ, burçak, patates, pamuk tohumu, soğan, sarımsak, ayrıca kepek, ot, saman, bilumum sadeyağ ve diğer hayvani ve nebati yağlar: keçi kılı, çuval, halat, kendir, kendir malumatı, keten tohumu, ham veya yarı mamul bilumum sığır, manda ve davar derileri, işlenmiş deri ve mamulâtı, sabun, soda, çam, kahve, kakao, canlı hayvanlar ve cansız kümes hayvanları, her nevi konserve, her çeşit peynir, her çeşit kâğıt ve mukavva, her çeşit boyalar, sac ve çinko levha, dikenli tel, her çeşit kereste yapağı, yün ipliği ve mamulâtı keten ipliği ve mensucatı ve mamulâtı, kükürt, kok, un, irmik ve mamulâtı, nişasta, gene bunlarında dışında her çeşit kablo, tel halat ve zincir, kauçuk ve mamulâtı her çeşit salmastra motorlu ve motorsuz deniz ve kara nakil vasıtaları yasaklar kapsamına alınmıştır.

Lisans usulüne uygun olarak yabancı ülkelere gönderilebilecek malzemeler de şunlardı: Tiftik, bağırsak, balmumu, küçükbaş hayvan derileri, zeytin tanesi, susam, pamuk, pamuk ipliği ve mensucat mamulâtı, bakla, soya fasulyesi idi320.

İç piyasada ise “Pazarlıksız Satış Kanunu” uygulanmaya başlanınca gıda maddeleri üzerine etiket konuldu. Ama bazı yerlerde iri puntoda yapılan fiyat kartları, ya hacmini küçültmüş veya ortadan bütün bütün kaldırılmıştı. Bazı malların 3 farklı fiyatı vardı321. Bu olumsuz durumun önüne geçebilmek için, her nerede olursa olsun satılacak bir malın fiyatı, oranın murakabe komisyonları tarafından tespit edilmiş olarak fiyat üzerinden etiketle gösterilmek zorunlu oldu. Bu etiketler Ticaret ve belediye teşkilleri tarafından kontrol olundu. Buna riayet etmeyenler Milli Korunma Kanunu gereğince cezaya çarptırıldı322. Ayrıca faturasız mal satmak yasaklandı. Alıcı fatura istemek, satıcı da fatura vermek zorunda idi323. Bu gibi tedbirler bütçe gelirlerinin artmasını sağlamıştır. 1942 yılı Türkiye bütçesinde 84 milyonluk bir artış olmuştur. 1941’de Almanya her ne kadar Sovyetler Birliğine 320 Ekekon, 11 Eylül 1939, S:1159, s:2. 321 Ekekon, 8 Eylül 1939, S: 1157,s:2. 322 Ekekon, 26 Mayıs 1942, S:1905, s:2. 323 Ekekon, 10 Aralık 1942, S:1989, s:2.

saldırsa da savaşın sıcaklığını hala üzerinde hisseden Türkiye bütçede Türk Ordusu için büyük bir pay ayırmıştı324.

1942 yazından itibaren, iktisadi korunma tedbirlerinin yürütülmesi imkânsız denilecek kadar güçleşmiştir. Vaziyet Başbakan Şükrü Saraçoğlu’nun 11.11.1942 tarihli nutkunda belirttiği gibi Hükümetin prestijini mevzu bahis edecek kadar ciddiyet arz etmiştir. Savaş sırasında büyük servet birikimlerine kavuşan kişiler vardı. Savaşın getirdiği olağanüstü koşulları kullanarak haksız kazanç sağlamış bu kişilerden en azından bu kazancın bir kısmını almak gerektiği düşünüldü. Bunun yanında devletin olağanüstü artan harcamalarını, bütçede açık vermeden ve dolayısıyla enflasyona sebep olmadan yeni gelir kaynakları ile karşılamak lazımdı. Piyasadaki para miktarı azaltılırsa zaten enflasyon dizginlenebilirdi. Son olarak da, piyasadaki mal yokluğunu belirli ölçüde ortadan kaldırmak piyasaya soluk aldırabilirdi. Çünkü ellerinde ihtikâr amacı ile büyük mal stokları olduğu tahmin edilen ya da bilinen servet sahiplerinin, vergilerini ödeyebilmeleri için, ellerindeki malları birden bire piyasaya sürecek ve böylece fiyatların düşmesi de gerçekleşebilirdi325. Bu düşünceler içindeki hükümet maliye siyasetinde yeni bir yön tuttuğu ve enflasyondan en çok etkilenen orta halli sabit gelirliler lehine son derece açık bir durum aldığı gözlenmiştir. Memurları ve orta hallileri himaye tedbirleri alınmıştır. Bütün bu sebeplerle ülke ekonomisi bakımından cerrahi bir müdahaleyi andıracak kadar radikal bir tedbir alması kaçınılmaz olan Varlık Vergisi Kanunu 12.11.1942’de kabul edilmiştir326.

Varlık Vergisi; servet ve kazanç sahiplerini bir defaya mahsus olmak üzere fevkalade bir mükellefiyete tabi tutmuştur. Kazanç327 ve Buhran Vergileri mükellefleri, büyük çiftçiler ve emlak sahipleri, Varlık Vergisi mükelleflerini teşkil etmişlerdir. Genel, katma ve özel bütçeler ile belediye bütçelerinden, doğal müesseselerden maaş, ücret ve kadrolu maaş alanlar hariç bütün kazanç ve buhran vergileri mükellefleri “Varlık Vergisi”ne tabiydiler. Geriye kalan bilumum hizmet