• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: İNSAN DOĞASI VE KÖTÜLÜK

1.1. İnsan Doğası Kökensel Olarak Kötü Müdür?

1.1.2. İyiyi Anlamak İçin Üç Temel Kavram

Yukarıda açıklamaya çalıştığımız insan doğası analizi her ne kadar müşkil gibi görünse de bu, Kant’ın o dönemin şartları içerisinde insan tanımlarının arasında kendine bir yer açma çabasından kaynaklanmaktadır. Yukarıda sözü edilen iki aşırı uca (insan doğuştan

78

Klar, s. 38.

33

iyidir/insan doğuştan kötüdür) yanaşmayan filozof, iyinin ve kötünün gerçekleşebileceği ortak bir zemin bulmak için çabalamaktadır. Bu bakımdan Hegel’in, Kant’tan daha net fikirlere sahip olduğu söylenebilir. Zira, Hegel, Tarih Felsefesi Üzerine Dersler’in girişinde şöyle söyler: “Törellik, [burada ethos’un alışkanlık anlamındaki versiyonu kastediliyor] ödevdir, tikel haktır, pek yerinde adlandırıldığı üzere o ikincil doğadır; çünkü insanın birincil doğası onun dolaysız, hayvani oluşudur.”80 Yukarıdaki Hegel alıntısı, doğrudan Aristoteles’den mülhemdir. Kant ise “hayvani” tabirini üçlü bir tasnif geliştirdikten sonra ilk aşamada kullanır yahut kullanmak zorunda kalır:

1. İnsanın canlı bir varlık olarak hayvanlık ırası,81

2. İnsanın canlı ve aynı zamanda akıllı varlık olarak insanlık ırası,

3. İnsanın akıllı ve aynı zamanda sorumluluk üstlenici [sağduyulu, temyiz gücüne sahip] bir varlık olarak kişilik ırası.

Kısaca açıklayacak olursak ilk basamak, insanın aklını kullanmaya ihtiyaç duymadığı, üç katmanlı olarak ortaya çıkan bir durumdur: Kendini koruma güdüsü, cinsel dürtüyle soyunu sürdürme güdüsü ve diğer insanlarla birlikte yaşama güdüsü. Bu aşama, her türlü kötülüğün üzerine aşılanıp, mayalanacağı bir aşamadır ve makro planda hayvani kötülükler diye adlandırılabilir. İkinci basamak, insanın başkalarıyla kendini kıyaslamasından doğandır ve kendisini rekabetçilik, kincilik ve kıskançlık olarak gösterir. Burada akıl, güdülerin kontrolündedir. Başkalarına karşı hasmane tutum almak da buradan neşet etmektedir ve makro planda iblisane kötülükler olarak adlandırılabilir. Üçüncü ve son basamak, kendi başına yeterli bir bilinçli isteme dürtüsü olarak ahlak yasasına saygı duyma kapasitesidir. Bu aşama, pratik akla ve onun buyurduğu koşulsuz yasalara dayanır.

Belirtildiği üzere bu üç basamak, insanı insan yapan hallerdir ve hatta Kant’ın dediğine

göre kökenseldirler.82 Kökenseldirler ama aynı zamanda da olumsal-arızidirler, yani

eğer ahlak yasasıyla çelişmiyorlarsa iyidirler. Diğer bir deyişle iyi olabilecekleri gibi kötü de olabilirler. Çünkü iptidaî oldukları kadar da inşaîdirler. İptidaî olmalarının sebebi, insanın mütemmim cüzüdürler. İnşaî olmalarının sebebi ise yeniden

80

Georg Wilhelm Friedrich Hegel, Vorlesungen über die Philosophie der Geschichte, 20 ciltlik tüm eserleri içinde 12. Cilt, 2. Basım, Frankfurt am Main: Suhrkamp, 1989, s. 57.

81

Terimin açıklaması ilk geçtiği yerde s. 15’de yapılmıştır.

34

yapılandırılabiliyor olmalarından ileri gelir. Fakat bunların ahlak yasalarıyla bilinçli uyuşmazlığı yahut ahlak yasalarına bir maksimden ileri gelerek karşı çıkma dürtüsü, insanın kötüye olan yönelimini belirlemektedir. Kötüye olan yönelimin, insandaki iyilik temelli ıradan farkı, insanın ona kendini sürüklemesinden ileri gelmektedir. Bu anlamda yönelim, bir tür kötü alışkanlık yahut düşkünlük olarak görülebilir. Zira yönelim, son tahlilde iğvalara, ayartılara kapılmış olma veya her an kapılabilme durumudur. Bu yüzden Kant yorumcularına göre yönelimin, bir kabiliyet veya yetenek olmadığı

söylenmiştir.83 Eğer yönelim bunlardan biri olsaydı; özgürlükten ileri gelen bir otonomi

olarak belirlenmeyecektir ve deyiş yerindeyse herhangi bir habis yöneliminden sonra insan, “ne yapayım, ben masumum, buna kabiliyetim varmış” gibi bir savunmada bulunabilecektir.

O halde yönelim ile insanın düşkünlüğü/yatkınlığı arasında bir bağın kurulması gerekmektedir. Kant, bunu bir örnekle belirginleştirmeye çalışır: sarhoş edici maddelere duyulan arzu, eğer o sarhoş edici madde hiç tadılmadıysa bir yönelimdir; fakat bir kez tadıldıysa bu düşkünlüktür. Düşünür bu nedenle tüm vahşi, kaba insanların hiç bilmeseler bile sarhoş edicilere karşı bir yöneliminin olduğunu belirtir. Bu örneğin kendi içinde ne kadar tutarlı göründüğü başlı başına bir tartışma konusudur. Zira, sarhoş edici maddeler dışında buraya başka bir örnek vermek Kant felsefesi içerisinde ne denli kabul görebilir? Kadınlara düşkün olma örneği, Kant sistematiği ile burada rahatlıkla örtüşebilir. Ama özellikle somut şeylere dayanmayan, yalan söylemek gibi maddi içeriği olmayan örnekler söz konusu olduğunda, onun, somut getirilere dayanan amaçları işin içine girmek zorundadır.84

Yönelimin, yatkınlıktan mütevellit insanın ahlak yasasını benimsemeye gösterdiği bir acziyeti olduğunun altının çizilmesi gerekmektedir. Filozofun bu acziyete sebep olan şeyleri üç kolda sınıflandırması oldukça kolay anlaşılır gözükmektedir. İlki, insan kalbinin zayıflığı, ikincisi insan kalbinin saf olmayışlığı, ki bu nedenle gayri ahlaki saikleri ahlaki saiklerle katıştırıp-karıştırmaktadır, son olarak da insan kalbinin

83

Klar, s. 40.

84

Bu örnek, Kant’ın, “yalan söylemenin, insan doğasının en temel yegane çürük lekesi olduğuna” dair tespiti göz önünde bulundurularak verilmiştir. Bkz: Kant, Verkündigung des nahen Abschlusses eines Tractats zum ewigen

Frieden in der Philosophie, Akademieausgabe içinde Cilt 8, Berlin, s. 422. Güncel edisyonu için bkz: http://www.korpora.org/Kant/aa08/422.html

35

bozukluğudur, ki bu nedenle insan, iyi maksimler yerine kötü maksimleri kabul eder.85

Görülmektedir ki Kant, insandaki kötülüğe yönelimin bir irade problematiği olduğunu söylemekte ve buradan hareketle insanların kötü kalpli olabileceğini ileri sürmektedir. Dikkat edilmesi gereken nokta, insanın kötü bir eylemde bulunmadan önce onun

masumiyetinin asıl ilke olarak kabul edilmesi gerektiğidir.86

Kant düşüncesine göre bir insan, melek olmadığı müddetçe kötüye olan yöneliminden

kurtulamaz.87 Bu yönelim, eğer onun tüm mizacını ifsad etmişse yani isteklerinin

belirlenmesinde kabul edilen en üst maksim haline gelmişse, o kişiye doğuştan kötü denilebilir. Fakat aynı zamanda insanın içinde, akıllı bir varlık olması hasebiyle ahlakilik için çırpınan bir nüve de vardır. Dolayısıyla insana iyidir ya da kötüdür deyip kestirilip atılamaz. Kendi sözcükleriyle desteklenecek olursa, insan iyi bir ağaca benzeyebilir ama bu, onun meyvelerinin aynı zamanda kötü-acı olamayacağı anlamına da gelmez.