• Sonuç bulunamadı

İttihat Terakki Cemiyeti ve Meşrutiyet Yönetimi

A- II MEŞRUTİYETİN İLANI VE SONUÇLARI

2- İttihat Terakki Cemiyeti ve Meşrutiyet Yönetimi

24 Temmuz 1908 tarihinde meşrutiyetin ilanı, halkın çoğu için beklenmedik bir gelişmeydi. Meşrutiyetin ilanı yalnızca halkı değil, Jön Türkleri de şaşkınlığa sevk etmiş, uzun yıllardan beri uğrunda çeşitli fedakarlıklara katlandıkları meşrutiyetin bu kadar “kolay” ilan edilmesi onların bu şaşkınlıklarını artıran bir etken olmuştur. Hüseyin Cahit Yalçın’ın, Kanun-ı Esasi’nin yeniden yürürlüğe gireceğini bildiren bir gazete haberi sonrasında, yaşadığı şaşkınlığı anlatan şu sözleri, o günlerde Jön Türklere hakim olan düşünceyi çok iyi özetlemektedir: “ ...Gözlerime inanamıyordum. Meşrutiyet mi oldu?

Mebusan meclisi mi açılacaktı? Abdülhamid idaresi nihayet mi bulacaktı?... Meşrutiyet böyle mi olurdu? Senelerdenberi bin türlü üzüntüler ve ıztırablar içinde, erişilmez bir gaye halinde, hulya ettiğimiz meşrutiyet en ufak bir zabıta vak’asından daha sessiz, daha gösterişsiz, daha tabii bir surette mi başlayacaktı? Nasıl dünya yerinden sarsılmıyor,

16 Mehmet Hacısalihoğlu, a.g.e., s.191.

17 Örneğin Hüseyin Cahit, meşrutiyetin ilanından sonra şunları yazmaktadır: “Şayan-ı dikkattir ki nefy ve

teb’id felaketi yüzünden bu kadar aile söndüğü halde bu felaketi yüklenenlerin kısm-ı azamı Müslümanlardır. Ermeni vatandaşlarımız da bu uğurda bir çok fedai vermişlerdir. Fakat şu felaket Rum vatandaşlarımızı çok şükür esirgemiştir, çünkü nefiye gitmiş bir Rum tahattur edemiyoruz”. Hüseyin Cahit, “Milliyet Meselesi”, Tanin, 4 Şubat 1909, no 184, s.1.

nasıl toplar gürlemiyor, nasıl sokaklar coşkun halk selleri ile dolmuyor, ne bileyim, nasıl kainat tabii seyrini takib edebiliyordu?”18.

Meşrutiyetin ilanı halkta da benzer şekilde şaşkınlığın oluşmasına yol açtı. Sansür nedeniyle Rumeli’deki ayaklanmadan haber alamayan İstanbul halkı, başlangıçta meşrutiyetin ilanını padişahın bir “lütfu” olarak algıladı19. Bu şaşkınlığın atlatılması ile çeşitli Osmanlı milletleri arasında kardeşlik ve barış havası hakim oldu. Makedonya’daki çeteler, şehirlere inerek faaliyetlerini durdurmaya karar verdiklerini açıkladılar. Sansürün kalkması, basın serbestliğinin gelmesi ve hafiyeliğin kaldırılarak genel af çıkarılması insanların geleceğe güvenle bakabilme inançlarını artırdı20.

Uzun yıllardan beri “istibdat” yönetimi altından yaşayan ve “hürriyet”in ne olduğunu yaşayarak öğrenememiş genç kuşaklar için ilk günlerde yeni rejim, herkesin istediğini özgürce yapabilmesi demekti. Halkın meşrutiyetin ilanı sonrasında gösterdiği tepkiler arasında, zorba ve ahlaksız olarak bilinen devlet memurlarına saldırmak, devlet dairelerindeki memurlara meşrutiyete bağlılık yemini ettirmek ve o güne değin şikayetçi olduğu ve itiraz edemediği konularda artık direnç gösterdiğini ortaya koymak vardı21. Ayrıca, mahkumlar için affın çıkarılması ile birlikte İstanbul halkının hapishanelerdeki mahkumları dışa çıkarması, ülkenin değişik yerlerinde benzer görüntülerin yaşanmasına neden olmuş ve siyasi suçluların yanı sıra adi suçlardan hüküm giymiş mahkumların da serbest bırakılması sonucunu doğurmuştur22. Meşrutiyetin ilanı ile birlikte Osmanlı İmparatorluğu’nun ıslahat hareketlerine ilk defa olarak halk unsuru da eklenmiş ve hürriyetin ilanı aşağıdan yukarı bir hareket hattına sahip olmuştur23.

İlk günlerin coşkusunun geçmesinin ardından, meşrutiyetin ilanının padişahın bir lütfu sonucu gerçekleşmediği anlaşılmış ve “hürriyet”i sağlayan İttihat ve Terakki Cemiyeti, dönemin en önemli siyasal aktörü haline gelmiştir. Ülkenin her tarafında gizlilikten sıyrılan cemiyet, umumi hayata hakim olmuş ve hükümet otoritesi yerine

18 Hüseyin Cahit Yalçın, “Meşrutiyet Hatıraları”, Fikir Hareketleri, S. 71( 28 Şubat 1935), s.292-293. 19 Sina Akşin, a.g.e., s.122; Ahmet Emin Yalman, Gördüklerim ve Geçirdiklerim 1888-1922, I, Pera

Turizm ve Ticaret A. Ş. yay., İstanbul, 1997, s.568.

20 Yusuf Hikmet Bayur, a.g.e., I, Kısım II, s.65.

21 Kudret Emiroğlu, Anadolu’da Devrim Günleri II. Meşrutiyet’in İlanı, İmge yay., Ankara, 1999, s.26-

28.

22 Mehmet Tevfik Bey’in II. Abdülhamid, Meşrutiyet ve Mütareke Devri Hatıraları, (Haz. F. Rezan

Hürmen), I, Arma yay., İstanbul, 1993, s.450.

geçerek onu gölgelemeye başlamıştır24. Bu durumun farkında olan cemiyet, yayımlamış olduğu bildirilerle 23 Temmuz’dan itibaren başlayan gösterilere son verilmesini isteyerek halkı sakin olmaya, iş ve güçleri ile ilgilenmeye davet etmiştir25.

Ancak İttihatçılar, gerek deneyim ve toplumsal geçmişten yoksun olmaları, gerekse ülke çapında düzenli ve merkezi bir örgütlenmeye sahip olamamaları nedeniyle ülke yönetimini ellerine alamadılar26. Buna karşın İttihat ve Terakki Cemiyeti, iktidarı bütünüyle de “Babıali paşaları”na da bırakmaya niyetli değildi ve Sina Akşin’in “denetleme iktidarı” adını verdiği bir dönem boyunca cemiyet, hükümette yer alacak kişilerin belirlenmesinde etkin olmaya çalıştı27.

II. Meşrutiyetin ilanından sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti, kamuoyunu aydınlatmak ve hükümet ile ilişkileri düzene koymak amacıyla ağustos ayının ilk günlerinde Selanik’ten İstanbul’a bir heyet gönderdi. Cemal, Rahmi, Talat, Cavit Bey gibi İttihatçıların bulunduğu heyet, bir yandan kurulacak yeni hükümette görev alması gerekli olan kişiler konusunda öneride bulunurken, bir yandan da basına yaptıkları açıklamalarla cemiyetin, amaçları ve teşkilatlanması hakkında kamuoyuna bilgi veriyorlardı28. Heyet, Kamil Paşa ile de görüşerek kurulacak yeni hükümette Harbiye Nezareti’ne Trablusgarp vali ve kumandanı Recep Paşa’nın getirilmesini istedi. II. Abdülhamit, Recep Paşa’nın hükümette yer almasına karşı çıkmışsa da bu sorun Şeyhülislam Cemalettin Efendi’nin aracılık etmesi ile çözümlendi29.

İttihat ve Terakki Cemiyeti, basın ve halktan gelen baskılar üzerine Sadrazam Sait Paşa istifa etmiş ve yerine Kamil Paşa hükümeti kurmakla görevlendirilmiştir30. İttihat ve Terakki Cemiyeti, yayımlamış olduğu bildiriyle yeni kabineye bütün gücüyle destek olacağını açıkladı. Böylece, Abdülhamit’in iktidarı tekeline alma çabaları

24 Tarık Zafer Tunaya, Hürriyet’in İlanı, s.57.

25 Kazım Karabekir, İttihat ve Terakki Cemiyeti 1896-1909, Emre yay., İstanbul, 1995, s.383-385. 26 Feroz Ahmad, İttihat ve Terakki 1908-1914, Kaynak yay., İstanbul, 1995, s.35-36.

27 Sina Akşin, a.g.e., s.126-127.

28 Kazım Karabekir, a.g.e., s.388-390; Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi İkinci Meşrutiyet ve Birinci Dünya Savaşı (1908-1918), IX, TTK yay., Ankara, 1999, s.51.

29 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, “1908 Yılında İkinci Meşrutiyetin Ne Suretle İlan Edildiğine Dair Vesikalar”, Belleten, c.XX / 77-80 (1956), s.148-151; Şeyhülislam Cemaleddin Efendi, Siyasi Hatıralarım, Nehir yay., İstanbul, 1990, s.32-34.

30 Aykut Kansu, a.g.e., s.170-171; Ahmet Mehmetefendioğlu, İkinci Meşrutiyet Döneminde Osmanlı Hükümetleri ve İttihat ve Terakki, DEÜ Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), İzmir, 1996, s.6-7.

engellenmiş oluyor ve iktidar, Babıali’nin eline geçerken cemiyet de meşrutiyetin bekçisi olma rolünü oynamayı sürdürüyordu31.

İttihatçılar her ne kadar destekledikleri ve güvendikleri bir kabinenin kurulmasını sağlamış olsalar da, II. Abdülhamit’in padişahlık koltuğunda oturmasından ve hala devlet kademelerinde istibdat yanlılarının bulunuyor olmasından rahatsızlık duyuyorlardı. Bunun sonucunda 1908 yılının ağustos ayından itibaren, İttihatçıların girişimleriyle devlet kademelerinde yer alan birçok eski düzen yanlısı görevlerinden uzaklaştırıldı ve yerlerine İttihatçıların güvenebileceği kişiler atandı32.

İttihatçılar Sultan II. Abdülhamit’e güvenmeseler de ondan yararlanabileceklerine inanıyorlardı. İttihatçılara göre, meşrutiyeti kabul ettiğini açıklayan Abdülhamit’e karşı yapılacak her hareket, krallık ve imparatorlukla idare edilen İngiltere ve Almanya’da da kötü etkiler yaratabilirdi33. Ayrıca İttihatçılar, Abdülhamit’i tahttan indirmek gibi kökten bir tavır takınmaları halinde yalnızca dış güçlerin değil, aynı zamanda halifeye bağlı Müslümanların da tepkisini çekeceklerini düşünmekte ve bu nedenle sultanın, temsili bir güç olarak hala ülkede siyasal istikrarı sağlamada faydalı olabileceğini inanmaktaydılar34.

Sansür ve hafiyeliğin kaldırılması, meşrutiyet yanlısı bir hükümetin kurulması ve istibdat yanlılarının devlet kadrolarından uzaklaştırılmaları ile İttihat ve Terakki Cemiyeti, meşrutiyet yönetiminin önündeki engelleri kaldırmış oldu. Ancak cemiyet, 1913 yılında gerçekleştirilen Babıali Baskını’na kadar ülke yönetimini doğrudan ele alamadığı için kendi programını bütünüyle uygulama fırsatı bulamamıştır.