• Sonuç bulunamadı

İTTİHAT VE TERAKKİ’NİN İTTİHAD-I ANASIR’A BAKIŞ

2.1. İTTİHAD-I ANASIR

2.1.2. İttihad-ı Anasır’ın İlk Engeli: Millet Sistem

1454 yılında Osmanlı Devleti tüm Ortodoksları kültürel ve dini olarak otonom bir millet50 şeklinde tanımaktadır.51 Millet daha çok aynı dinden gelenleri, ulus; farklı etnik topluluğu belirtir.52 Mesela Müslüman milletin varlığı söz konusu iken, Türk, Kürt, Arap milleti gibi bir ayrım düşünülmemiştir. Rum, Ermeni ve Yahudi milletleri, etnik olarak değil, dini cemaat olarak varolmuşlardır.53 Her

gayrimüslim cemaat bağımsız bir dini topluluk veya “millet” olarak kabul edilmiştir. Yine bu cemaatlerin liderleri ayrı ayrı Osmanlı yönetimi ile cemaat arasında resmi bağlantıyı sağlamaktaydılar.54 Osmanlı Devleti içinde 1454’den 19. yüzyıla kadar olan süreçte bu geleneğe bağlı kalınmış, milletler din temeline dayandırılmıştır. Osmanlı Devleti içinde tüm milletler özgürce dillerini ve kültürlerini geliştirmişlerdir. Bu topluluğa resmiyette “millet sistemi” adı verilmiştir. Osmanlı Devleti toplumu bu şekilde ayırarak unsurları cemaat olarak dikkate almaya çalışmış, devlet için dengeyi böyle sağlamıştır.55 Zımmiyet kavramının da desteklediği millet sisteminde her millet, devlet tarafından güvence altına alınmıştır. Ayrıca, Osmanlı yönetimi altındaki zımmiler,56 mezhep ya da dinlerine göre Osmanlı yönetimi

49 Nevin Yazıcı, Osmanlılık Fikri ve Genç Osmanlılar Cemiyeti, Kültür Bakanlığı Yayınları,

Ankara, 2002, s.149.

50 Millet kelimesi ayrıca islamiyetin egemenliği altındaki gayrimüslimleri ifade etmek içinde

kullanılmıştır. Bkz. “Millet”, İslam Ansiklopedisi, Cilt:8, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, 5. Baskı, İstanbul, 1979, s.312.

51 Karpat, a.g.m., s.19. Bu milletler Patriklere bağlıdır. Zamanla Ortodoks milleti yerel kiliselere

bölünmüş ve her kilise rahibi kendi dilinde ayin yaptırmaya başlamıştır. Bu süreç resmi Sırp ve Bulgar Kiliselerinin kurulması ile sonuçlanacaktır.

52 Uzun, a.g.m., s.138.

53 Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Çeviren: Metin Kıratlı, Türk Tarih Kurumu

Yayınları, 8. Baskı, Ankara, 2000, s.333.

54 Bilal Eryılmaz, Osmanlı Devleti’nde Millet Sistemi, Ağaç Yayıncılık, İstanbul, 1992, s.33. 55 Nuri Adıyeke, “Islahat Fermanı Öncesinde Osmanlı İmparatorluğunda Millet Sistemi”, Osmanlı

Ansiklopedisi, Cilt:4, Editör: Güler Eren, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 1999, s.256.

56 Tanzimat dönemine kadar zımmiler, din ile bağlantısı olmaması şartıyla kamu hizmetlerine girme

hakkına sahiptirler. Fakat devlet başkanlığı, ordu komutanlığı, valilik, sancak beyliği, sadaret kadılık gibi hakimiyet hakkını kullanma manası ifade eden görevlere getirilemiyorlardı. Tanzimat sonrasında ise bakanlık görevine dahi getirilmişlerdir. Zımmiler seçme ve seçilme hakkına da 1876 İntihab-ı Mebusan Kanunu ile sahip olacaklardır. Bu zımmilere İslamın verdiğinden fazlasının verilmesi ve sonucunda da Osmanlı Devletinin zayıflayıp yıkılmasına bir neden olarak yorumlanacaktır. Bkz.

tarafından gruplandırılmış ve millet adı altında bu gruplara göre yaşamışlardır.57 Bu sistem -uzun yıllar süren Abdülhamit iktidarının Osmanlı toplumu ile Avrupa arasıda oluşturmaya çalıştığı “duvar”58 gibi- topluluklar arasındaki diyalog ve kaynaşmayı engellemiş Osmanlı unsurları arasında var olan “ayrılığı” daha da perçinlemiştir.59

Ayrılığın ortadan kaldırılması için Osmanlı merkezi otoritesi, Osmanlı Müslümanlığı ve Osmanlı siyasi birliğinin temeli kabul edilen Osmanlılık anlayışı ile sağlanmaya çalışılmıştır. Osmanlı “Millet Sistemi”, ilk darbesini 1767’de İstanbul Patrikhanelerinin Bulgaristan ve Sırbistan Kiliselerini ilga ettikleri zaman almıştır. Osmanlı tebaası hızla birbirine düşman dini gruplara (Müslümanlar ve Yahudiler bir tarafta, Ortodoks Hıristiyanlar diğer tarafta) bölünmeye başlamış, bu yıkıcı etkiyi hafifleten etken, hiçbir dini grup bir bölgede devlet kuracak kadar çoğunluk oluşturamaması olmuştur.60

Batı Avrupa’daki değişim ve dönüşümün ürünü olan ulus, Osmanlı Devleti’nde hiçbir zaman olmamıştır. Osmanlı içinde yukarda bahsettiğimiz milletler vardır. Osmanlı Devleti’nin kimliksel bir özelliği toplumun dil ve din açısından da heterojen oluşudur.61 Bu milletler Müslüman olmayan tüm dinsel toplulukları işaret eder. Yani Müslüman olmayanlar “millet”’i, İslamiyet’e dahil olanlar “ümmet”’i oluşturmaktadır.62 Osmanlı toplumunda zımmi (gayrimüslim) olarak adlandırılan topluluklar farklılıklar ile millet statüsü kazanmışlardır. Alman

Ahmed Akgündüz, Pax Otoman: Osmanlı Devleti’nde Gayrimüslimlerin Yönetimi, Timaş Yayıncılık, İstanbul, 2008, s.61.

57 Gülnihal Bozkurt, Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının Hukuki Durumu (1839-1914), Türk

Tarih Kurumu Yayınları, 2. Baskı, Ankara, 1996, s.9. Zimmet anlaşması ile can, mal ve vicdan hürriyetleri devletin koruması altına alınmıştır. Müslüman idareye bağlı olmak zorunda olan zımmiler, hukuk karşısında pek çok açıdan Müslümanlardan ayrılırlardı. Kilise inşaları ve tamiratlarında devletten izin almak zorunlulukları vardı. Müslümanları rahatsız etmeden ayin yapabilirler, ata binemez, silah taşıyamazlardı.

58 II.Abdülhamit idaresi 33 yıl bu şekilde sürmüştür. Avrupa’daki bu dönem icraatı “Yıldız Politikası”

olarak adlandırılmıştır. Bu politikaların ayrıntıları da Yıldız Sarayı’nda alınan kararlar da tam olarak bilinmemektedir ama bu kararların halkın yararına olduğunu söylemek zordur. Bu politikanın ne kadar sürdüğü hakkında da Avrupalı yazarlar yorum yapmaktan kaçınmaktadırlar. Bkz. Tahir Hayreddin, “Panislamizm: İttihad-ı İslam Politikası…”, İkdam, 10 Eylül 1909.

59 Sancaktar, a.g.e., s.180.

60 Karpat, a.g.m., s.20. Patrikhane eski Bizans’ı yeniden canlandırabilmek için tüm Ortodoksları

birleştirmek gayreti içinde Bulgarları, Sırpları, Romenleri ve Ulahları Helenleştirmeye çalışmıştır. Patrikhanenin bu çabaları, Osmanlı Devleti’nin çok iyi işleyen idare yönetimini sona erdirmiştir.

61 Selçuk Akşin Somel, “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Türk Kimliği”, Cumhuriyet, Demokrasi ve

Kimlik, Yayına Hazırlayan: Nuri Bilgin, Bağlam Yayıncılık, İstanbul, 1997, s.71-72.

62 Cevdet Küçük, “Osmanlı İmparatorluğu’nda ‘Millet Sistemi’ ve Tanzimat”, Mustafa Reşit Paşa ve

Dönemi Semineri Bildirileri (Ankara 13-14 Mart 1985), Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2. Baskı,

romantizmindeki “dil birliği, tarih birliği, kültür birliği” Batıya göre İslam dünyasında ters işlemiştir. Dilsel, ırksal, teritoryal bir birlik İslam dünyasına yabancıdır. Osmanlıdaki millet din ve mezhep aidiyetine dayanmaktadır.63 Millet, İslam dünyasında İslam dininden olmayan her bir topluluk için kullanılmıştır. 64 Şükrü Hanioğlu da Fransız İhtilali sonrasında Osmanlı İmparatorluğu içinde “Müslüman Milleti” “Ortodoks Milleti” şeklinde kategoriler oluştuğunu belirtmekte ve Osmanlı yöneticilerinin bu durum karşısında çareler üretme çabası içinde olduklarını işaret etmektedir.65

Müslümanlar bir topluluk olma noktasında gayrimüslimlere göre daha geri kalmış durumdadırlar. Çünkü birbirleri ile olan ilişkileri sınırlı ve daha azdır. Ayrıca topluca hareketten men edilmeleri de ilişki kuramamalarında bir diğer nedendir.66 Hatta devlet içinde birlikte yaşadıklar Ermeni ve Rumlar hakkında bildikleri, okudukları kitaplar sayesinde Paris yaşantısı hakkında bildiklerinden daha azdır.67

“Milel-i erbaa” denilen dört millet (Müslümanlar,Yahudiler, Ermeniler ve Rumlar) Osmanlı toplumunu oluşturan milletler olarak kabul edilmişlerdir. Bu milletler içinde 68 Türkler millet-i hakime olarak algılanmaktadır.69 Bu durum ulusal taleplerin imparatorluk koşulları ile çatışması anlamına gelmektedir. Türk milletinden ve milliyetçiliğinden söz etmek, önceleri Hıristiyan Balkan unsurlarının, sonraları Arnavut, Arap, Kürt gibi Müslüman unsurlarının milliyetçiliklerini tahrik eder ve ittihad-ı anasırı zedeler diye engellenmeye çalışılmıştır.70

63 İlber Ortaylı, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Millet”, Tanzimattan Cumhuriyete Türkiye

Ansiklopedisi, Cilt:5, İletişim Yayıncılık, İstanbul, 1985, s.997.

64 Aydın, a.g.e., s.76-77.

65 Şükrü Hanioğlu, “Osmanlıcılık”, Tanzimattan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, Cilt:5,

İletişim Yayınları, İstanbul, 1985, s.1390.

66 Sancaktar, a.g.e., s.180.

67 Hüseyin Cahid, “Birbirimizi Anlamak İçin”, Tanin, 13 Temmuz 1909.

68 Nuri Adiyeke, “Osmanlı Siyasal Söyleminde Cemaat- Millet ve Anadolu Uygulaması”, Tarih ve

Milliyetçilik, 1. Ulusal Tarih Kongresi Bildiriler, Mersin Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi, Mersin

1999, s.40; Taner Akçam, Türk Ulusal Kimliği ve Ermeni Sorunu, İletişim Yayınları, 4. Baskı, İstanbul, 1995, s.53.

69 Y. Doğan Çetinkaya, “Orta Katman Aydınlar ve Türk Milliyetçiliğinin Kitleselleşmesi”, Derleyen:

Tanıl Bora, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Cilt:4, Milliyetçilik, İletişim Yayınları, İstanbul, 2002, ss.91-102.

70 Bunun sonunda, Türk milliyetçiliği yavaş ve gecikmiş bir biçimde ilerlemek zorunda kalmıştır. Bkz.

Erol Köroğlu, Türk Edebiyatı ve Birinci Dünya Savaşı (1914-1918): Propagandadan Milli Kimlik

Abdurrahman Şeref, millet-i hakimeyi devleti idare ve askerlik vazifesi ile mükellef olarak tanımlamıştır. Burada gayrimüslimlere tanınan askerlik hakkı tartışmalı bir hal alır. Hükümet içinde bu fikre karşı çıkanların bulunması, milleti hakime anlayışında oluşacak zaaftan endişe edildiği fikrini uyandırmaktadır. Türkler sosyal hayatta hiçbir zaman hakim millet anlayışı içerisine girmemişler, hakim ümmet anlayışını tercih etmişlerdir. Etnik kimliği ne olursa olsun Müslüman olduktan sonra veziriazamlığa kadar yükselmesinde mahzur görülmemiştir.71

Anadolu’daki Türkler 1900’den önce hakim Osmanlı veya kuşatıcı İslamcı kimliklerinden ayrı bir “Türk” kimliklerinin de farkında değillerdir. Bu sayede ittihad-ı anasırın birleştiriciliğine belki de en fazla inanan grup onlar olmuşlardır. Oysaki gayrimüslimlerin anlayışı biraz daha farklıdır. Müslüman olmayanlar ıslahatın kendilerine vaat ettiği eşitliğin önceden kazanmış oldukları haklarını ortadan kaldırmasından korktukları için72 ittihad-ı anasırın birleştirici gücüne çekimser yaklaşmışlardır. Bu durum 1850 sonrasında ilk gerçek milliyetçi hareketlerin imparatorluk mantığı içinde tanımlanan dini cemaatlerin veya milletlerin oluşturduğu kimlik grupları arasından doğması şaşırtıcı değildir.73

Her milletin diğer milletlerden farklı bir şahsiyet tipi vardır. Bu durum Osmanlı Devleti gibi çok unsurlu bir oluşumun en büyük dezavantajıdır.74 Özellikle de millet sistemi ile birbirinden gittikçe uzaklaşan bir toplumda “üst kimlik” sağlamayı oldukça güçleştirmiştir.

2.2. II. MEŞRUTİYET’TE OSMANLI KİMLİĞİ İLE ULUS İNŞASI VE