• Sonuç bulunamadı

IV. GÜNÜMÜZDE YAPILAN ÇALIŞMALAR

2.22. İTİKÂF

Ramazan ayının özellikle son on gününde imamı ve müezzini olan, Ebu Hanîfe’ye göre ayrıca içinde beş vakit namaz kılınan bir mescitte ibadet maksatlı bir süre durmanın adı itikâftır. Kadınlar için itikâfın yeri evleridir. İtikâf oruç ile yakın münasebeti bulunan bir ibadet olması sebebiyle oruç bahsinin içerisinde ayrı bir başlıkla işlenmiştir. İlk başlık tarafımızca yazılmış olup diğer iki alt başlık için tercümeden istifade edilmiştir.

2.22.1. İtikâfta Kısa Süreli Dışarı Çıkma

Serahsî’ye göre itikâf: Kalbi dünya meşgalelerinden arındırma, nefsi yüce olan Yaratıcıya teslim etme ve Allah’ın evine bağlanmadır.488

Ebu Hanîfe’nin görüşüne göre kısa süreli çıkış itikâfın rüknünü ortadan kaldırdığı için itikâf bozulur. Rükün: mescitte kalmaktır. Dışarı çıkmak ise rüknün zıddıdır. Ebu Hanîfe meseleyi benzetme yaparak açıklığa kavuşturmak istemiştir. Ona göre oruçta yemek yeme ve abdestte hades hâli ile itikâfta kısa süreli ya da uzun süreli çıkma birbirine eşittir. İmameyn’e göre ise ihtiyacı gidermek üzere kısa süreli mescitlerden ayrılış, rüknü ortadan kaldırmaz ve itikâf da bozulmaz. İmameyn’e göre ‘kısa süreli’ den maksat: yarım gündür. Yarım günden fazla bir süreyle dışarı çıkılırsa 487 Abdurrezzak, Musannef, 4/41; Serahsî, el-Mebsût, 3/110.

İmameyn’e göre itikâf bozulur. İnsan beşerî bir ihtiyacını gidermek amacıyla dışarı çıktığında bunu sakince yerine getirmesi daha uygundur.489

Serahsî, Ebu Hanîfe’nin görüşünün kıyasa daha uygun olduğunu zikretmiş fakat bunu tercih etmemiştir. O, İmameyn’in görüşünün daha müsamahalı olduğunu belirtmiş ve ‘biz’ diyerek bu kurala uygun düşen bir sınırdan söz etmiştir. Bu ayırıcı sınır; günün yarısıdır. Serahsî, günün yarısından fazla dışarıda zaman geçirilirse itikâfın bozulacağını ancak azının ise affedildiğini zikretmiştir. Nitekim az, çokluğa tâbi olur. Yani kişi günün çoğunda mescitte bulunmuş ise tüm günü mescitte geçirmiş olarak kabul edilir.490

İmam Muhammed’e ait bir görüş daha vardır ki bu muhtemelen müstehap olan itikâf içindir. Bu görüşünde itikâfta durma ile Arafat’ta vakfe arasında bir benzerlik kurmuştur. Nasıl ki Arafat’ta belli bir zaman dilimi olmaksızın bir müddet orada durmak ile haccın rüknü yerine getiriliyorsa itikâf niyetiyle de bir kimsenin mescide girmesi ve orada kalması ile rükün yerine getirilmiş olur. Kişi, mescitte kaldığı sürece itikâfta sayılır.491

Serahsî İmameyn’in görüşünü kolaylık ve müsamahalık ilkesi gereği benimsemiştir. O, şer’i teklifler karşısında kolaylığı ve dengeyi gözetmeye çalışan bir fakîhtir.

Ayrıca Serahsî kısa süreli çıkışların affedildiğini izah ederken ‘Az, çoğa tâbi

olur’ kâidesinden istifade etmiştir. Şöyle ki beşeri ihtiyaçların varlığı nedeniyle günün

yarısından az olan çıkışlar affedilmiş, bundan fazla olan çıkışlar ise affedilmemiştir. Günün çoğunluğunda mescitte olan kişi tüm gün mescitte olan kişi gibidir. Burada az olan çok olana tâbi kabul edilir. Serahsî, meselenin iyice anlaşılması için Ramazan ayındaki niyet örneğini vermiştir. Buna göre Ramazan ayında oruca niyet günün çoğunda varsa günün tamamında niyeti var gibi kabul edilir.

489 Serahsî, el-Mebsût, 3/132.

490 Serahsî, el-Mebsût, 3/132.

2.22.2. Hasta iken İtikâf Adayıp Yerine Getiremeden Vefat Eden Kimsenin Durumu

Bir kimse hasta iken itikâf adasa ve vefat edene kadar iyileşemese bu kimseye bir şey gerekmez. Nitekim hastanın orucu tutmasının vacip olabilmesi için zimmeti sağlam değildir. İtikâf da buna bağlıdır. Hasta, bir gün sağlıklı yaşar da sonra vefat ederse: Ebu Hanîfe ve İmam Yusuf’a göre onun adına bütün ay için fidye (yarım sa’ buğday) verilmesi gerekir. Çünkü bu kimse sağlığına kavuşmakla zimmeti sağlamlaşmıştır. Bu vakitte yeniden adak yapmış kabul edilir. İmam Muhammed’e göre ise sağlıklı yaşadığı gün sayısınca fidye verilmesi gerekir.492

Serahsî’ ye göre en doğru görüş bütün ayın fidyesinin verilmesidir. Bir kimse bir ay itikâfa girmeyi adarsa ve ertesi gün vefat ederse onun adına bütün ayın fidyesi verilmelidir, der. Anlaşılıyor ki Serahsî, Şeyhayn’ın görüşünü benimsemiştir.493

Bu konu yukarıda işlenen ‘Oruç ve namaz borcu olan kimsenin durumu’ ile yakından irtibatlıdır. Zira itikâfı oruca kıyas etmiş gözükmektedirler.

Serahsî bunu şöyle açıklar: İtikâfı adamanın sahih olması konusunda oruca itibar edilir (Nitekim adanmış itikâfta oruç şarttır). Farzlarda aslı olmayan bir şeyin adak yoluyla iltizamı geçerli değildir. Bu sebeple oruç yerine fidye verilmesi ile ilgili olan ayet(nas), itikâf içinde geçerli olur.494

Fakîhlerin görüşleri değerlendirildiğinde İmam Muhammed’in görüşü daha uygun görünmektedir diyebiliriz. Şöyle ki; zimmet, insanın hak(lehine) ve borçlara (aleyhine) ehil olmasını sağlayan bir niteliktir.495 Yani kişinin şer’i yükümlülüklere muhatap olduğunu gösteren bir niteliktir.496 Bilinmektedir ki kişinin ölümü ile zimmeti de sona ermektedir. Şeyhayn’e göre tüm bir ayın fidyesinin verilmesinin sebebi o sağlıklı olduğu günde zimmetinin sağlamlaşmasıdır. Buna göre bir gün sağlıklı yaşayıp daha sonra vefat eden hastanın zimmeti yalnızca sağlıklı olduğu gün sağlamlaşmıştır,

492 Serahsî, el-Mebsût, 3/138.

493 Serahsî, el-Mebsût, 3/138.

494 Serahsî, el-Mebsût, 3/124.

495 Teftâzânî, Şerh-u Telvîh Ale’t-Tevdîh, 2/321.

fakat sonra vefat etmesiyle artık sorumluluk kalkmıştır. Bundan dolayı yalnızca o sağlıklı olduğu günün fidyesini vermesi daha uygun görünmektedir diyoruz.

Daha önce de çalışmamızda yer verdiğimiz üzere namaz ve oruç için bu konuda ihtiyatlı davranmayı tercih eden Serahsî itikâf konusunda da ihtiyatı elden bırakmamış ve acizlik nedeniyle fidye verilebileceği görüşünü burada da savunmuştur.