• Sonuç bulunamadı

IV. GÜNÜMÜZDE YAPILAN ÇALIŞMALAR

2.25. HAYIZ

Hayız bahsi, fıkıh literatürünün ibadetlere giriş mahiyetindeki ‘Taharet’ bahsinin altında bazen ayrı bir başlık altında bazen de kısaca ‘Gusül’ bahsinin altında incelenir.

Serahsî’ye göre ise bu bahis kısaca anlatılıp geçilebilecek bir bahis değil, aksine izaha muhtaç bir bahistir. Hâkim eş-Şehîd’in, İmam Muhammed’in eserlerinden özetlediği bilgiler ona göre oldukça kısa ve maksadı ifade etmeyecek kadar kapalıdır. Bu sebeple Serahsî, Hâkim eş-Şehîd’den ayrı olarak bu konuyu daha teferruatlı işlemiştir.

2.25.1. Hayız Kanının En Az Süresi

İbn Sema’a Ebu Yusuf’tan rivayet ettiğine göre âdetin en az süresi iki gün ve üçüncü günün de yarıdan fazlasıdır. Hasan b. Ziyad’ın Ebu Hanîfe’den rivayet ettiğine göre âdetin en az süresi üç gün ve aradaki iki gecedir. Serahsî, ‘biz Hanefîlere göre hayızın en az süresi üç gün, üç gecedir” demiştir. Bunun delili olarak da şu hadisi getirmiştir; Peygamber (sa.) şöyle buyurmuştur: “Hayızın en azı üç gün, en çoğu on gündür.”514 Ayrıca o, miktarların akılla bilinemeyeceğini de belirtmiştir. Ebu Yusuf’un delili ise çokluğun tam hükmünde olmasıdır. Üçüncü günün yarısından fazlası tamamı hükmündedir. Ebu Hanîfe’den rivayet edilen görüşün açıklaması ise şu şekildedir: aradaki iki gece zarureten üç gündüze tâbidir.515

513 Serahsî, el-Mebsût, 3/159-160.

514 Tirmizî, “Taharet”, 95; Darimî, “Taharet”, 89.

Serahsî görüşünün dayanağı olarak zikrettiği hadisin Hz. Ömer, Hz. Ali, İbn Mes’ud, İbn Abbas ve Enes b. Malik tarafından da rivayet edildiğini belirtmiş, böyle miktarların akılla bilinmesini imkân dâhilinde görmemiştir. Bundan dolayı ona göre sahabenin bu türden haberleri Rasulullah’tan (sa.) gelen rivayetler gibi kabul edilmelidir.516

Bir günde yirmi dört saat vardır ve hayız durumu günün herhangi bir saatinde gerçekleşebilir. Ebu Yusuf’un görüşü 2 gün+12 saat+belli olmayan bir fazlalık, şeklinde formüle edilebilir. Bu da üç gün iki geceye tekabül eder. (Pazartesi, salı, çarşamba gününden 12 saat ve belli olmayan bir fazlalık.)

Ebu Hanîfe hesaplamasında gündüzü esas aldığı için üç gündüz ve aradaki iki gece görüşü ile Ebu Yusuf’un görüşüne yaklaşmış diyebiliriz. (Pazartesi, salı, çarşamba)

Serahsî’nin görüşüne göre ise üç gün üç gece, esasen dördüncü güne girmektedir. O gündüz hesabı değil tam gün (24 saat) hesabı yapmıştır. Pazartesi, salı, çarşamba, perşembe: kadının pazartesi günü sabah âdet olduğunu farz edersek, perşembe günü gece olmadan âdetin bittiği takdirde üç tam gün ve üç gece hesabı ortaya çıkmaktadır. Bu küçük farklılıklar neticesinde Serahsî’nin farklı bir görüş öne sürdüğünü belirtebiliriz.

2.25.2. Mürâhikanın Durumu

Mürâhika; bulûğ çağına ulaşmış, fakat âdet görmeye başlamamış kız.

Şimdi, böyle bir kızın kan görüp, kanı süreklilik kazanmadan müftüye gidip fetva istese, bu kıza namazı ve orucu terk etmesi emredilir mi? Ebu Hafs ve Muhammed b. Seleme’ye göre bu durumdaki kıza verilecek olan fetva; onun namaz ve orucu terk etmesidir. İmam Muhammed’den el-Usul dışında gelen bir rivayette ise kan üç gün devam etmedikçe namazı ve orucu bırakmasının emredilemeyeceği belirtilir. Bu görüşün gerekçesi ise kızın âdet görmediği bilgisi kesin, hayız bilgisi ise şüphelidir. Kesin olan bir şey de zan ile şüphe ile ortadan kalkmaz. Bu kural gereği kendisine 516 Serahsî, el-Mebsût, 3/163.

namaz ve orucu terk etmemesi emri verilir. Kan, üç gün devam ederse bunun hayız olduğu anlaşılır. Bunun sonucu olarak da temizlendiği vakit orucu kaza etmesi gerekir.517

Serahsî’ye göre doğru olan görüş birinci görüştür. Yani kıza namaz ve orucu terk etmesi emredilir. Zira ayette âdet görmenin bir eza, rahatsızlık518 olduğu belirtilmiştir. Bu sebeple âdet içerisinde olan bir kız bunun âdet olup olmadığı bilgisine yakinen sahip olur. Bu kesin bilgi ile hayız hükümleri gerçekleşir. Ayrıca Serahsî, kanın, üç günden önce kesildiği takdirde bunun hayız kanı olmadığını da zikretmiştir. Ona göre şöyle bir gerçek de vardır ki o; görülen kanın üç gün önceden kesilip kesilmeyeceği de şüphelidir. Bu nedenle açık ve kesin olan şey onun hayız kanı olmasıdır ve hüküm de buna göredir. Üç günden önce kesilip kesilmeyeceği ise şüphelidir ve şüphe ile de hareket edilmez.519

Ayrıca Ebu Yusuf’a göre mürâhikanın kanı on gün sonra kesilirse ihtiyatlı davranması gerekir. Bu durumda kız üçüncü günün sonunda gusül abdesti alır, sonraki yedi gün boyunca oruçlarını tutar ve namazlarını kılar. Zira ibadette ihtiyat esastır.520

Serahsî Ebu Yusuf’un içtihadını zayıf olarak nitelendirmiştir. Bunun sebebi olarak da; kızın hayız hâli kesindir, nitekim kan akışı devam etmektedir ve bu durumda ihtiyatın anlamsız olduğunu belirtmiştir.521

Ayrıca Serahsî görüşün delili olarak Peygamber’den (sa.) şu hadisi zikretmiştir: “Özürlü kadın hayız günlerinde namazı bırakır.”522 Hadiste geçen ‘hayız günlerinde’ anlamındaki اهئرقا مايا sözü, Hayızın alt sınırının üç gün olduğunu göstermektedir. Çünkü مايا-günler sözü çoğuldur ve çoğul ismin en azı da üçtür.523

Serahsî eserinde zaman zaman ibadetlerle ilgili külli kaidelere yer vermiş ve bu kaide altında meseleyi zikretmiştir. Örneğin; burada ‘Kesin olarak sabit olan şey, şüphe ile ortadan kalkmaz’ kaidesi altında mürâhikanın durumunu incelemiştir. O, hayız dönemi ve öncesindeki psikolojik ve fizyolojik değişime vurgu yaparak bir kadının bu

517 Serahsî, el-Mebsût, 3/171.

518 Bakara, 2/222.

519 Serahsî, el-Mebsût, 3/171.

520 Serahsî, el-Mebsût, 3/172.

521 Serahsî, el-Mebsût, 3/172.

522 İbn Mace, “Taharet”, 115; Ebu Davud, “Taharet”, 112; Tirmizi, “Taharet”, 94.

dönemi yakinen bildiği görüşündedir. Ona göre bu dönem açık ve kesin bir şekilde hayız dönemidir.

İhtiyâr, Hidâye, Bidâyetü’l Müçtehid, Mültekâ, Kitabü’l Fıkhu ‘Ale’l Mezahibi’l Erba’a, gibi temel eserlere bakılmasına rağmen bu konuya dair özellikle Ebu Hanîfe’nin adı zikredilerek bir görüşe yer verildiği tarafımızca tespit edilememiştir. Tespit edebildiğimiz kadarı ile bir makalede524 bu konuya dair Ebu Hanîfe’nin görüşüne yer verilmiş, fakat verilen kaynak Mebsût olmasına rağmen Serahsî bu konu da Ebu Hanîfe’ye ait bir görüş zikretmeyip ‘biz Hanefîlere göre’ ibaresini kullanmakla yetinmiştir. Dolayısıyla bölüm sonu yapacağımız istatistik ve değerlendirme kısmında Serahsî’nin bu görüşünü eserine bağlı kalarak ‘Serahsî’nin Farklı Bir Âlimle İttifak Ettiği Konular’ başlığı altında vermeyi uygun gördük. Nitekim kendisi görüş sahiplerinin isimlerini zikrederken Ebu Hanîfe’nin değil, Ebu Hafs ve Muhammed b. Seleme’nin adını zikretmiştir.

2.26. YENİ ÂDET GÖRMEYE BAŞLAYAN KIZIN ÂDETİNİ