• Sonuç bulunamadı

İspanyol Politikasının Başarısız Olmasının Nedenleri

2. BÖLÜM: FİLİPİNLER’E İSLAMİYETİN GELİŞİ ve SÖMÜRGECİLİK

2.3 İspanyol Sömürge Döneminde Morolar

2.3.4 İspanyol Politikasının Başarısız Olmasının Nedenleri

Filipin topraklarında İspanyol sömürgeciliğinin başlıca iki hedefi vardı: Krallığın toprak alanlarını arttırmak ve yerel halkı Hıristiyanlaştırmak. Bu hedefler, İspanyolları, Mindanao'da siyasi ve ticari üstünlüğe sahip olan ve İslamiyeti yayan Müslümanlarla çatışmaya itmiştir. Filipinler'in orta ve kuzey bölgelerinde İslamiyet, yerli halk üzerinde çok az etkiye sahipti. (Hall 1981: 272-273, Aktaran Che Man, 1987: 36) Bu durum İspanyollar için buraların halklarının Hıristiyanlığı kabul

etmesinde kolaylık yaratmıştır. Hıristiyanlaştırılmış bu yerliler “Indios "olarak adlandırılmıştır.

Hedefleri doğrultusunda, İspanyol kuvvetleri Manila, Mindoro ve Visayas’taki Müslüman toplulukları, adalara varışlarının ilk on yılı boyunca yerlerinden kovmaya çalıştılar. Ayrıca Mindanao ve Sulu bölgesindeki Moro’lara karşı bir dizi askeri sefer düzenlediler. İslamiyet, Moro bölgesinde bu zamana kadar sıkı sıkıya tutunduğu için, İspanyol emperyalist politikası yalnızca Müslüman direnişini güçlendirmeye ve İspanyollara karşı misilleme ile cevap vermelerine hizmet etti. Sonuç olarak, İspanyollar ve Morolar neredeyse 300 yıldan fazla süren kesintisiz bir savaş hali içinde oldular (Majul 2009, 92-93).

On yedinci yüzyılda Müslümanları köleleştirmek, deniz araçlarını yok etmek, tarlalarını yakmak ve yerleşim yerlerini boşaltmak amacıyla Mindanao ve Sulu'ya çok sayıda İspanyol seferi yapıldı. Müslümanları imparatorluğun bir parçası haline getirmek için barışçıl ve diplomatik yollar başarısız olunca, sonraki yüzyılda bazı Müslüman mahpusları damgalama ve onları küreklere gönderme derecesine kadar şiddetli bir savaş ilan edildi. On dokuzuncu yüzyılda resmi politika, Müslümanları Hıristiyanlaştırmaktan ziyade İspanyol hakimiyetinin bir parçası haline getirmek ise de bu bir yıkım oldu ve birçok adanın nüfusu azaltıldı ( Majul, 2010: 40).

Aslında birkaç rahip, İspanyol yetkililere Müslümanların Hıristiyanlar kadar uysal ve sadık olduklarına inandıkları için misyonerlik çalışmalarına yardım etmeyi tavsiye ettilerse de, Müslümanların diğer Avrupalı güçlerle işbirliği yapacağı korkusuyla Müslümanları fethetme ihtiyacı daha belirgin hale geldi (Majul, 2010: 40).

Fakat bu imha tek taraflı değildi. Müslümanlar tarafından Hıristiyan yerleşim yerlerinde yapılan tahribatlar şiddetli ve korkulu idi. Bunların bazıları ekonomik yaşantıyı bozdu. On binlerce Hıristiyan, Sulu veya Makassar'daki köle pazarında tutuldu. Bu aşırı tahribat İspanyollar tarafından kendilerine karşı kullanılmasından korktukları için silah taşıması engellenen Hıristiyan yerliler için

daha da derinleşti. Böylece Hıristiyan yerliler savunmasız ve yardıma muhtaç bırakıldılar. On yedinci yüzyılda, Filipinler'deki Müslümanlar aralıklarla Borneo ve Makassar (Endonezya’da bir kent) savaşçıları tarafından desteklendi. On dokuzuncu yüzyılda bu müttefikler diğer Avrupalıların kontrolü altına girdiği için bu durum Filipinler'deki Müslümanları yalnızca kendi kaynaklarına bağımlı hale gelmeye ve onları maksimize etmek için ellerinden gelen her şeyi yapmaya zorladı (Majul, 2010: 40).

Bir dizi askeri başarıya rağmen, özellikle 1848'de buhar gücüyle çalışan savaş gemilerinin ortaya çıkmasından sonra dahi, İspanyol kuvvetleri “Moro Savaşları” olarak adlandırılan bu savaşları kazanamadı.

İspanya'nın Mindanao ve Sulu'daki politikalarının başarısızlığa uğraması temel olarak üç hataya bağlıdır (Saleeby, 1913: 12) :

1. Morolara karşı hoşgörüsüzlük ve sabırsızlık;

2. Güneyde İspanyol egemenliğini devam ettirmeye yetecek kadar arazinin İspanyolların ilk dönemlerinde işgal edilememesi;

3. Halkın şefleri tarafından yönetilmesine ve yerli otoriteye saygı gösterilmemesi.

İspanyol-Moro mücadelesinde bu hatalar sık sık tekrarlandı ve şaşkınlık yaratan, acımasız ve insanlık dışı çatışma ve her türlü can ve mal kaybı dikkate değer bir sonuç alınmadan üç yüz yirmi yıl boyunca devam eti.

Bu olaylar Sulu ve Mindanao'da yaşanmıştı. Ancak Morolar, dış dünyaya kötülük ve fesat doğuran, aşırı derecede barbar ve vahşi, “siyah şeytanlar” olarak resmedilmiştir.

Morolar davalarını bir uluslararası mahkeme önünde savunmak için hiçbir şansa sahip değildi ve sesleri hiçbir yabancı bir ülke, kuruluş ya da basın tarafından duyulmadı. Morolarla savaşmak haricinde, önceden belirlenmek suretiyle hiçbir zaman bir araya gelinmedi. Varlıklarını paylaşma niyeti dışında yaklaşılmadı.

Yönetim haklarından vazgeçmesi, haraç ya da ölüm haricinde onlara başka bir alternatif teklif edilmedi (Saleeby, 1913: 12).

Moro Savaşları üç yönlü kalıcı sonuçlar doğurmuştur. Birincisi, İspanyollar, Moro'lara karşı savaşlarda Hristiyanlaştırılmış halkı harekete geçirmek ve kendileri adına mücadele etmelerini sağlamak amacıyla kasıtlı olarak din karşıtlığı ve Müslümanları küçümseyici bir imajı teşvik ettiler. Bu durum iki grup arasında sosyo-kültürel miraslarındaki pek çok benzerliğe rağmen acı bir düşmanlık yarattı. İspanyol döneminin sonuna gelindiğinde her iki taraf açısından da içinden çıkılamaz olarak kabul edilen, iki taraflı bir ayrım ortaya çıkmıştı. Nitekim Morolar Hristiyan Filipinliler tarafından ilkelliği çağrıştıran “ayrı bir ırk” olarak görüldü (Bentley 1982: 62, Aktaran Che Man, 1987: 37 ).

İkincisi, erken dönemde Morolar ile sonradan Indios olarak adlandırılan putperest kabileler arasındaki sosyal ilişkiler gerildi. Müslümanlar onları yönetmeyi hiçbir zaman başaramamıştır.

Üçüncüsü, on dokuzuncu yüzyılın ikinci çeyreğinden başlayarak İspanyol yetkililer, Hıristiyanların büyük ölçekli göç etmesini destekleyen bir strateji başlatmıştır. Kuzeydeki kalabalık ve fakir adalardan, Mindanao'nun seyrek nüfuslu bölgelerine çok sayıda insan yerleştirilmiştir. Ve İspanyol döneminin sonuna gelindiğinde Moro bölgesine önemli Hıristiyan göçü olmuştur. İspanya Moro bölgesinde asla tam bir egemenlik kazanamasa da, İslamiyetin Filipinler Takımadaları'nda yayılmasını önlemeyi başarmıştır.

Bununla birlikte İslam dünyasının geri kalanı ile arasındaki izolasyon Filipinler'in güneyindeki Müslümanların kendi dayanışmalarını geliştirmesine ve İslami kurumlarını güçlendirmesine neden oldu. Burada dikkat çekici olan, İslam bilincinin, bir kimlik unsuru olarak ve ulusalcı düşüncelerin büyümesinin temelini oluşturacak kadar yoğun olmasıydı (Majul, 2010: 40) .