• Sonuç bulunamadı

İslam’da Görülen Semboller

1.2. İLAHİ DİNLERDE GÖRÜLEN SEMBOLLER

1.2.3. İslam’da Görülen Semboller

"İslam" Arapça bir kelimedir. Arapça S-L-M üçlü kökünden türemiştir. Bu

kökün yaygın olarak kabul edilen iki anlamı vardır. Bunlar: barış ve esenlik ve boyun eğmek, itaat etmek (Allaha teslim olmak)'tır. İslami açıdan: "İslam, Allah’tan başka

ilah olmadığına ve Muhammed ’in O’nun Elçisi olduğuna inanmaktır".68 İslamiyet’te de diğer ilahi dinlerde olduğu gibi bazı semboller bulunmaktadır; Hilal, Kâbe, Cami- Mescid, Ezan, Sela Vermek, Kıble, Namaz, Oruç, Hac, Hacer-i Esved, Sarık, Kına, Zekât, Kurban ve Kurban Bayramı, Ramazan Bayramı, Regaip Gecesi, Miraç Gecesi, Berat Gecesi, Kadir Gecesi.

İslam denince akla gelen en önemli sembollerin başında kuşkusuz “Hilal” gelmektedir. Hatta Müslümanlığın Hilal’i, çoğu zaman Hıristiyanlığın Haç’ına karşılık olarak gösterilmektedir. İlahi üç din’den bahsedilirken, Yahudilik Davud Yıldızı ile Hıristiyanlık Haç ile İslam ise Hilal ile eşleştirilmektedir. Başta da değinildiği üzere bu üç dini temsil eden bu bu üç sembolünde ilginç bir şekilde aslında başlarda dini anlamları yoktur. Bu anlamlar onlara sonradan eklenmiştir. Hilal, tarih içerisinde Türklerin, özellikle de Osmanlıların Müslüman kimlikleri dolayısıyla İslam için baskın bir sembol haline gelmiştir. Diğer yandan, hilal, yarım ay, yeni ay gibi isimlerle de anılır. Ay yılına göre düzenlenmiş olan H. takviminde ayın dünya etrafında bir defa dönmesi bir kameri ayı meydana getirir. Kameri ayların başlangıcı ayın hilal şekline girmesiyle olur. Bunun için hilale yeni ay da denir. Hilal İslamiyet’te “zaman” sistemindeki öneminden ötürü İslam’ın sembolü olarak kabul edilmiştir. Bugün hilal

67

Atasağun, a.g.e., s:263-266

başta Türkiye olmak üzere, İslam’ın egemen olduğu Cezayir, Komoro, Malezya, Maldiv Adaları, Moritanya, Pakistan, Singapur, Tunus gibi bir çok ülkenin ulusal bayrağında yer almaktadır.69

Hilal’in yanı sıra “Mescid” ve “Cami”lerde İslam’ın sembolleri arasında önemli bir yere sahiptirler. Arapça “Cem” kökünden türeyen Cami kelimesi, “Cem

eden, bir yere toplayan ve bir araya getiren” anlamlarına gelmektedir. Mescid;

Arapça’da “eğilmek, tevazu ile alnını yere koymak” manasına gelen “sücud” kökünden “secde edilen yer” anlamında bir mekan ismidir. Aslında, Arapça’da toplanma, bir araya gelme anlamını taşıyan “Cami” sözcüğünün toplu ibadet mekanlarına ad olarak verilmesi Türklere özellikle Osmanlılara özgüdür. Caminin mescitten farkı, bir minbere sahip olması ve içinde hutbe okunmasıdır. İlk caminin Hz. Muhammed’in Medine’deki evi olduğu ve bu yapının ilerideki cami planlarının prototipi olduğu öne sürülmüştür. Söz konusu yapının bir kıble duvarı boyunca dizilmiş ahşap direklerin taşıdığı basit bir örtü sistemi vardır. Mihrap, minber, minare gibi öğelerin VIII.yüzyılda tamamlanmasından sonra caminin gelişim çizgisi, ülkeler ve toplumlara göre değişmiştir. Dolayısıyla kilisenin durağan denilebilecek planlamasına karşın, cami planlaması tarih içinde geniş bir çeşitlilik arz etmektedir.70

İslam’da ilk toplu ibadet mekanı, Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye hicreti sırasında Medine’ye 5 km. uzaklıktaki Kuba köyünde kurulan Kuba Mescididir. Bu mescidin yapımında Hz. Muhammed, taş taşımış, planını tarif etmiş ve yönünü belirlemiştir. Hz. Muhammed’in 14 gün süreyle kaldığı ve yanında bulunanlarla beraber namaz kıldığı Kuba Mescid’i İslam dininin ilk mabedi sayılmaktadır. Medine Mescidi, İslam’daki mescidlerin umumi şekline örnek olmuş, zamanla ibadet yeri olma vasfı ağırlık kazanmıştır. Bu ilk mescidler, Müslümanların çoğaldığı, İslam’ın yayıldığı yerlerde, yenileriyle takviye edilmiş ve büyük camiler ortaya çıkmıştır. Bu camiler, İslam’ın sembolü ve o bölgenin Müslüman olduğunun bir delili sayılmıştır. İslam toplumunda camiler, İslam dininin gereklerine göre biçimlendirilmiştir. Müslüman olan toplum, İslami duygusunu camilere yansıtmış, işlemeleriyle, yapı tarzlarıyla ona verdiği önemi göstermiş, fethettiği yerlerde camileri vücuda getirmiştir.71

69 Ana Britannica Genel Kültür Ansk., a.g.e., “Hilal”., s:XI

70 Hançerlioğlu, a.g.e., “cami”., 1975; Türk Ansk., a.g.e., “Cami”., s:IX; AnaBritanica, a.g.e., s:V/275 71 AnaBritanica, a.g.e., “cami”, s:V/275-276; Tümer-Küçük, a.g.e., s:467; Atasağun, a.g.e., s:315

Kısacası, İslam’da cami, İslam’ın ilk dönemlerinde hem Müslümanların toplu olarak ibadet ettikleri yeri, hem çeşitli meselelerin karara bağlandığı siyasi ve idari bir merkezi hem de bir eğitim ve öğretim kurumunu sembolize ederken, ibadet vasfının ağır basması sonucunda günümüzde ise sadece Müslümanların toplu ibadetini icra ettikleri bir mekanın sembolü olmuştur ki, caminin bulunduğu beldeler Müslümanlığın hakim olduğu yerler olarak veya en azından orada Müslümanların yaşadığının ya da bir zamanlar Müslümanların hakimiyetinde bulunduğunun bir alameti olarak kabul edilir.

İslam’ın bir diğer önemli sembolü ise “Kâbe”dir. “Şüphesiz ki, insanlara

ibadet için kurulan ilk ev Mekke’de olandır. O, âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak kurulmuştur” “ve işte Biz, mabedi insanlara dönüp varılacak bir sığınak, sevap ve emniyet yeri kıldık”72 Kâbe, Mekke’de Harem-i Şerif’in ortasında bulunan ve bütün Müslümanların namaz kılarken yöneldikleri ve hac için de tavaf yeri olan kutsal yapıdır. Kâbe adının onun küp biçimindeki görünümüyle alakalı olduğu sanılmaktadır. Kâbe’ye Mescid-i Haram da denmektedir. Kapı ve arka duvarları 12 metre, öteki iki duvarı 10’ar metre uzunluğundadır. Duvarların yüksekliği 15 metredir. Mekke çevresindeki dağlardan getirilmiş kara taşlardan yapılmıştır. Her yıl değiştirilen kara bir örtüyle örtülüdür. İçinde tavanı tutan üç direk vardır. Altın ve gümüş kandillerle süslenmiştir. Doğu köşesinde yerden 1,5 metre yüksekliğe (kapıya yakın) Hacerü’l-Esved yerleştirilmiştir.73

Diğer yandan Kabe’nin küp formu, bilhassa dikkat çekicidir. Küp şekil, bütün değişkenlik ve hareketin bozulmaz bir denge durumuna dönüştürülmüş olduğunu göstermesi anlamında, Rene Guenon dediği gibi, “pürüzsüz bir dengeyi, ruhumuza

sükûnet ilham edilen bir ezelilik ve ebedilik fikrini” simgelemekte, böylece bütün

biçimler içinde en net ve ideal olan bir form olarak müşahede edilmektedir.74

İslamiyet’in ilk devrinde, Müslümanların kıblesi Kudüs’tür. Medine’ye hicretten sonra Kudüs’e dönerek namaz kılma buranın daha kuzeyde olması dolayısıyla Kabe’ye sırt dönme anlamına geliyordu. Haliyle bu durum Hz.

72 Al-i İmran, 96; Bakara, 125 73 Hançerlioğlu, a.g.e., Kabe, 1975 74 Kılıç, a.g.e., s:69

Muhammed’i çok rahatsız etmiştir. Hicretin 2. yılında Recep ayında bir namaz esnasında gelen şu vahiy ile: “(Ey Muhammed) Biz senin yüzünün gökyüzüne doğru

dönüp durduğunu görüyoruz. Elbette seni hoşnut olacağın bir kıbleye döndüreceğiz; haydi yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Siz de ey müminler, nerede bulunursanız, yüzünüzü o yöne doğru çeviriniz…”75 Böylece artık Kâbe Müslümanların kıblesi olmuştur. Hz. Muhammed hicretin IX. yılında Mekke’yi fethetmiştir. 10. yılında ise müşriklerin Kâbe’yi ziyaret etmeleri yasaklanmış, Kâbe artık tamamıyla İslam dininin kutsal bir mekânı olmuş ve imkân bulabilen her Müslüman’a Kâbe’ye giderek haccetmek farz olmuştur. Hz. Muhammed, vefatından iki buçuk ay önce haccederek, İslam usulüne göre Kâbe’yi ziyareti ve haccetmeyi öğretmiştir. Sonuç olarak denilebilir ki, Kâbe Müslümanlar için, müminlerin namazlarında kendisine yöneldikleri bir kıble, tapınma merkezi olmasının yanı sıra, Mutlak, kendisi hiçbir şeye benzemeyen, eşyaya varlık veren ve aşkın olan, yüce Allah’ın yeryüzündeki bir alameti, nişanıdır.

“Namaz”da İslam’a özgü sembollerden birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Arapçası “Salat” olan Namaz, kelime olarak en bilindik şekliyle “dua” anlamına gelmektedir. Ancak bu duadan kasıt “resmi, şekilsel” duadır. Şeriattaki tarifi ise; tekbirle başlayan, selamla biten belli sözlerle hareketlerdir. Salât, dua, zikir ve tespih kelimeleriyle muhtelif şekillerde adlandırılan namaz, İslam’ın en başta gelen esaslarından birisidir. Yani İslam’ın beş şartından biridir. Zamanları ve prensipleri Kuran’da belirtilirken, uygulanışı peygamber tarafından hayatı boyunca müminlere gösterilmiş ve öğretilmiştir. Namaz’ı her Müslüman tek başına veya toplu halde yerine getirebilmektedir. Namaz kılan bir şey yiyip içmediği için, namazda bir çeşit oruç da vardır. Namazda okunan tahiyyat duasında şahadet kelimesi de bulunur. Namaz kılan Kâbe’ye yöneldiği için, namaz içinde sembolik bir hac da yer alır. Namaz kılan maddi gelirini bir tarafa bırakıp namaza vakit ayırdığı için, namazda zekatın esprisi de vardır. Bunun için namaz, vakit vakit kılınan ve kulun Yüce Allah’ın divanına durarak O’nun rızasını aradığını ispat ettiği bir ibadettir.76 İslam dini, sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı olmak üzere günde beş vakit namazı emretmiştir. Beş vakit namaz, ergenlik çağına ulaşmış, akıllı kadın erkek tüm Müslümanlara farz kılınmıştır.

75

Bakara, 144

İslam’ın namaz ibadeti, insanın ifade imkan ve vasıtalarını bir bütün halinde faaliyete geçiren tam bir davranışlar sistemi olarak gözükmektedir. Namazın üç temel unsuru vardır: İlki; insan namaz kılarken önce Allah’a karşı olan saygı ve hürmetini belirtmek için ayakta durur ve Allah’ın ululuğu, azameti ve yüceliği tecrübesini yaşayan insan O’nun karşısında kendi azcının, eksik, zayıf ve yetersizliğinin bir ifadesi olarak alçak gönüllülük, huzur ve huşu içinde bir vaziyet alıp boynu bükük elleri bağlı olarak yüzünü Allah’a döner ve böylece emirlerine ram olduğunu dile getirir. İkincisi; güzel bir usul ve uygun sözlerle Allah’ın büyüklük ve yüceliğini belirten ve kendisinin de zayıflık ve güçsüzlüğü ile Allah’a olan bağlılığını, şükran ve minnettarlığını ortaya koyan ifadeler kullanır. Üçüncüsü ise; Allah’ın azameti ve yüceliği karşısında saygı ve hürmetin bir ifade şekli olarak belli bir düzen ve ölçü içerisinde bedeni kullanarak, beden organlarını hareket ettirir. Allah’ın zati karşısında kendi benliğinin hiç olduğunu belirtmek ve tazimin sadece Allah’a olduğunu belirtmek için secdeye kapanır ki, daha öncede söylediğimiz gibi yere kapanmak insan nefsini alçaltmanın en son derecesidir. Bir başka açıdan namaz, insanın Allah’a doğru olan yolculuğunun bir sembolüdür.77

Son olarak İslam’ın en önemli sembollerini bir araya toplayan, Müslümanlar için çok ayrı bir yeri ve değeri olan bir sembolizmden bahsetmek gerekecektir. Bu da kuşkusuz İslamiyet’teki “Hac” sembolizmidir. Aslında önceki bölümlerde de söz edildiği üzere diğer dinlerde de Kutsal Yerleri ziyaretler şeklinde Hac ibadetleri vardır. Fakat İslamiyet’in diğerlerinden farkı bu ibadetin zorunlu yani Müslümanlar için farz oluşudur. Hac, kelime olarak gayret etmek, kastetmek, çekinmek, delille galip gelmek, mutlak kasıt manalarına gelir. Fakat hacca, “ziyaret” anlamını vermek adet haline gelmiştir.78 Hac, dünyanın en büyük din organizasyonlarından birisidir. İslam dininde, akıl-baliğ, hür, hali vakti yerinde olan ve sağlıklı her Müslüman kadın ve erkeğin ömründe bir defa haccetmesi zorunludur. Bu ibadetin birden fazla çeşidi olduğu gibi ayrıca her mezhebe göre de farklılık göstermektedir. Diğer yandan yapılan haccın geçerli olabilmesi için ise bazı şartların yerine getirilmesi gerekmektedir. Mekke’de Harem-i Şerif’in ortasında bulunan ve bütün Müslümanların namaz kılarken yöneldikleri Kâbe, hac için de tavaf yeri olan kutsal

77 Atasağun, a.g.e., s:339-340

bir tapınma merkezidir. Zamanında ve usulüne uygun olarak Kâbe'yi ziyaret eden kimseye de 'Hacı' denmektedir.

Müslümanlar için, ilk kıble olması açısından Kudüs’ün önemli bir yeri olduğu şüphesizdir. Fakat Kâbe’nin bulunduğu Mekke’nin İslamiyet’e inananlar için çok daha kutsal bir yeri bulunmaktadır. Şu an bütün Müslümanların ibadet ederken yöneldikleri yer olmasının yanısıra, sağlığı ve mali durumu müsait olan tüm Müslümanların bu kente farz olan Hac görevleri için ömürlerinde mutlaka bir kere gitmeleri gerekmektedir. Yine Eliade’ye başvurarak bununla ilgili kısa bir bilgi verelim; “Kopuş 11 Şubat 624’te, Peygambere Müslümanların namaz kılarken kıble

olarak Kudüs’e değil, Mekke’ye dönmelerini buyuran yeni bir vahiy inince gerçekleşti. Muhammed o dahiyane sezgisiyle Kabe’nin İbrahim’le oğlu İsmail tarafından inşa edildiğini bildirdi. Ama atalarının işlediği günahların ardından, tapınak şimdi putperestlerin denetimindeydi. Bundan böyle ‘Arap dünyası da kendi tapınağına sahip olmuştu ve bu tapınak, Kudüs’tekilerden daha kadimdi’. […] Nisan 628’de yeni bir vahiy, Muhammed’e müminlerin Kabe’ye hacca gidebileceğinin güvencesini verdi. Bazılarının duraksamalarına karşın, müminlerin kervanı kutsal kente yaklaştı. Mekke’ye girmeyi başaramadılar, ama Peygamber yarım bozgunu zafere dönüştürdü: Müminlerden kendisine, Allah’ın resulü olarak biat etmelerini istedi. Böyle bir yemine ihtiyacı vardı, çünkü kısa süre sonra Mekkelilerle bir ateşkes anlaşması yaptı. Bu anlaşma, küçük düşürücü görünse de, ertesi yıl haccı yapabilmelerine olanak tanıyordu. Üstelik Kureyşliler Müslümanlara on yıllık bir barış güvencesi veriyorlardı. […] Nitekim Peygamber 629’da, 2.000 mümin eşliğinde, müşriklerin geçici olarak terk ettiği kente girdi ve hac vazifesini yerine getirdi. İslamın zaferi ufukta görünüyordu: üstelik birçok Bedevi aşireti, hatta Kuveyş oligarşisinin temsilcileri İslamı kabul etmeye başlamıştı. […] Peygamber Ocak 630’da (rivayete göre) 10.000 adamla birlikte ve Mekkelilerin düşman bir aşireti desteklediği bahanesiyle ateşkesi bozdu ve kimsenin burnu kanamadan kenti işgal etti. Kâbe’nin putları kırıldı, sunak temizlendi ve müşriklerin tüm imtiyazları kaldırıldı. […] Muhammed sanki bir önsezinin etkisindeymiş gibi Şubat-Mart 632’de Mekke’ye gitti; bu onun son haccıydı. Bu vesileyle hac ibadetinin tüm ayrıntılarını titizlikle belirledi ki bu kurallar bugünde uyulmaktadır. […] İslam’a göre imanın beş şartı vardır. En önemli farz, salât, yani günde beş vakit kılınan namazdır; ikincisi zekât, yani zorunlu bağışlardır; üçüncü şart olan savm, tüm Ramazan ayı boyunca şafaktan gün

batımına kadar tutulan orucu ifade eder; dördüncüsü hac, beşincisi de kelime-i

şahadet’tir.”79

Hac, “kefen misali bembeyaz giysiler içinde ahiretteki mahşeri hatırlatan,

aynı kıyafet içinde zengin-fakir, şehirli-köylü ayırımını ortadan kaldıran, ‘ben’liği yıkıp ‘biz’i öne çıkaran, şeytan taşlama, tavaf ve sa’y gibi ‘temsili’ görevlerin ifa edildiği, helal olan bazı şeylerin ihrama girdikten sonra haram kılındığı ve böylece nefis terbiyesi, irade ve sabır eğitiminin yapıldığı” bir ibadettir. Hacda sembolik anlatımın

önemli bir yeri vardır. Dolayısıyla hac ibadetini oluşturan başlıca unsurları ve ifade ettikleri sembolik anlamları kısaca açıklamak, fotoğrafları daha iyi anlayabilmek için gereklidir. İlk olarak hac görevini yapacak kimse hac yapmaya niyet eder ve kıyafetini değiştirerek İhrama girer. İkinci olarak ise Kabe tavaf edilir. Hacı adayları, Kâbe’nin doğu köşesinde yerden 1,5 metre yükseklikte yer alan, Allah’ın elini sembolize eden Hacerü’l-Esved taşını başlangıç kabul ederek, Kâbe’nin çevresinde belirli bir düzen içinde ve çeşitli dualar okuyarak yedi kez dönerler. Sonraki aşama da Sa’y yapmaktır. Yani Mescid-i Haram’ın doğu tarafında bulunan Safa ve Merve adını taşıyan iki kaya arasında hızlı adımlarla yedi kez gidip gelmektir. Bu ritüelin kökeni, Hz. İbrahim’in eşi Hacer’in, oğlu İsmail’e su bulmak için Safa ve Merve tepeleri arasında yedi sefer gidip gelmesine dayanmaktadır. Burada Hz. Hacer’in annelik sevgisine saygı gösterilirken, ilahi sevgiye ve zemzemi verdiğinden dolayı Allah’a şükredilmektedir. Daha sonra ise Arafat’ta Vakfe yapılır. Arafat, Mekke’nin 25km güney doğusunda ova görünümünde düz bir alanın adıdır. Doğu, kuzey ve güneyi dağlarla çevriliridir. İslam dinine göre Hz. Âdem ile Havva’nın cennetten indirildikten sonra buluştukları yere “Arafat”, buluştukları güne de “arefe” denilmektedir. “Vakfe” ise, hac yapma niyetiyle ihrama girmiş olan bir kimsenin Arafat’ta bir müddet kalması demektir. Hemen arkasından da sıra Müzdelife Vakfesine gelmektedir. Müzdelife, Arafat ile Mina arasında harem sınırları içerisinde bir bölgenin adıdır. Bu sınırlar içerisinde belirlenen zaman diliminde kısa bir süre bulunmak ve buradan geçmek gerekmektedir. Bu aşamalardan sonra ise Mina’da yapılması gereken bazı görevler vardır. Mina, Müzdelife ile Mekke arasında Harem sınırları içinde bir bölgenin adıdır. Kurban bayramı günleri Mina’da şeytan taşlama,

kurban kesme ve traş olmak üzere 3 görev ifade edilir. Rivayet göre, Allah’ı her

şeyden çok sevdiğini söyleyen Hz. İbrahim’in yaşlılığında bir oğlu olur. Allah Hz.

79 Mircea Eliade, Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi: Muhammed’den Reform Çağına, Çeviri: Ali

İbrahim’i imtihan etmek için ona, çok sevdiği oğlu Hz. İsmail’i kurban etmesini söyler. Hz. İbrahim itiraz etmeden bunu kabul eder. Şeytan ise Hz. İbrahim’i bundan vazgeçirmenin yollarını arar; ama Hz. İbrahim şeytanı taşlayarak kovar. Bunun üzerine şeytan Hz. İbrahim’i bu fikrinden vazgeçirmesi için Hz. Hacer’den faydalanmayı dener; ama Hz. Hacer de şeytanı taşlar. Sonunda boğazlanmayı reddetmeye ikna için Hz. İsmail’in önüne çıkar, Hz. İsmail’de şeytanı taşlayarak kovar. İşte, Mina’da, şeytanın taşlandığı yerde yükseltilmiş bulunan bu üç dikili taş, hacılar tarafından bu olayın yadedilmesi ve şeytani vesveselerin kovulması için sembolik olarak taşlanmaktadır. Yukarıda da bahsedildiği gibi taşlama bittikten ve kurban kesildikten sonra ise hacı adaylarının saçlarını traş etmeleri veya kısaltmaları gerekmektedir.80

Hac ibadeti ile ilgili bütün bu unsurlar, mahşer gününde insanın içinde bulunacağı ruh halinin bir provasını ortaya koymaktadır. Bir anlamda Müslüman için hac, mahşer gününe psikolojik bir hazırlıktır. Hac ibadeti vasıtasıyla mümin kişi, mülkiyet duygusunun, beşeri zevk ve arzuların, o zaman kadar yaşanmış olan rahatlıkların ve kazanılmış alışkanlıkların dışına çıkarak, Allah’ın emirlerine ve otoritesine tam bir boyun eğiş ile Allah’a itaat etmekte ve yaratılıştaki saf fıtrat durumuna yeniden dönmektedir.81 Bütün bunların yanı sıra haccın en göze çarpan diğer bir yanı sosyal cephesidir. Dünya çapındaki tüm Müslümanlar hac ibadeti esnasında bir araya gelerek, açık bir şekilde birliklerini göstermektedirler.

Sonuç olarak görüldüğü üzere dinlere ait birçok sembol bulunmaktadır. Diğer yandan ise bu semboller nihayetinde yüzyıllar boyu dini duyarlıklara ilgi duyan sanatçılara ilham kaynağı olmuş, ifade edilmek istenen anlatının iletilmesini kolaylaştırmışlardır. Tezde ele alınan sanatçıların çalışmalarını anlamada da bu sembolleri bilmenin büyük bir önemi bulunmaktadır. Örneğin ikinci bölümde ele alınan Kutsal Toprakları anlamlandırmada, Ağlama Duvarı’nın, İlahi dinlerin Kutsal Mekanlarının ve Hac ile Kurban’a yaklaşımlarının bilinmesi, son bölümde bahsedilen sanatçıların çalışmalarını çözümlerken de Abbas için Müslümanların Namaz, Kurban, Kabe ve özellikle Hac ile olan ilişkilerinin, AES için Cami, Kilise ve

80

İsmail Karagöz, Mehmet Keskin, Halil Altuntaş, Hac İlmihali, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2004, s:19-79-87-93-97-112; Atasağun, a.g.e., s:344-349; Kahraman, a.g.e., s:239-240; Tümer-Küçük, a.g.e., s:317-318

81 Atasağun, a.g.e., s:344-349; Kılıç, a.g.e., s:228-230; Kahraman, a.g.e., s:239-240; Tümer-Küçük,

ibadetlerin, Pierre ve Gilles için ikonaların, son olarak ise Serrano için Haç, Vaftiz ve Balık gibi sembollerin bilinmesi, bu fotoğrafçıların çalışmalarının anlamlandırılması ve değerlendirilmesinde fazlasıyla etkili olacaktır. Fakat bu sembollerden Hıristiyanlığa ait olanların İkonografik duyarlılığa kaynaklık teşkil etmesi bakımından özel bir bölümde ayrıca açımlanması gerekmektedir.

1.3. SANATSAL YARATICILIK VE İKONOGRAFİK GELENEK