• Sonuç bulunamadı

2.İNSAN VE MEKAN ARASINDAKİ BAĞ

Arzu Eceoğlu*

2.İNSAN VE MEKAN ARASINDAKİ BAĞ

Mekan birçok tasarımcı ve bilim insanı tarafından birçok farklı şekilde tanımlanmaktadır. Vitruvius insan vücudunun dikey duruşunu ilk akretipsel mekan olarak kabul ederken, Schulz Vitruvius’ un kabul ettiği düşeyliğin yatay düzlemdeki yansımasını “varoluşsal mekan” olarak tanımlamaktadır. Aristo’ ya göre mekan ”nesnelerin birlikteliği olarak ya da başka bir deyişle en geniş anlamından en darına kadar birbirini kapsayan tüm olguların birlikteliğinin bir başarısı” dır (Von Meiss, 1996, s:101). Kimi filozoflara göre ise mekan iki cismin temasıyla oluşan ortak yüzeydir. Mekan aynı zamanda doluluktur ve boşluğun zıddıdır.

Mimarlıkta ise mekan kavramı ilk akla gelen çağrışımlardan daha derin bir anlam taşımaktadır. Mekân mimarlık mesleğinin konusunu oluşturmakta ve aynı zamanda bir mimari ürünün vazgeçilmez tek niteliği, bir mimari ürünü var eden temel koşuldur. Mekân var olmadan mimari bir eserin varlığından da söz etmek mümkün olmayacaktır.

Mekan kavramını, dokunma ve görme duyusu aracılığı ile kazandığımızı söyleyen Locke ise; Empirist bir mekan görüşü geliştirmiştir. Onun empirist görüşünün karşısında mekan kavramı, rasyonel bir analizle ulaşan Descartes’ın “mekan görüşü” bulunur. O mekanı, madde ile özdeşleştirirken, bir mekanın gerçekte, o mekanı işgal eden cisimden ayrılmadığını söylemiştir.

Başka bir deyişle, boş mekanın varolmadığını savunan Descartes’a göre; mekan maddi tözden ya da maddeden başka bir şey değildir. Çünkü mekan işgal eden bir şey yer kaplayan maddi bir şeydir; yer kaplama ise, mekandır.

Newton ise, mekanı yalnızca bir kap değil, fakat mutlak bir “kap” olarak görmüştür. Mutlak mekan, ona göre, kendi doğası içinde, dışsal herhangi bir şeyle ilişkisi olmaksızın, aynı ve hareketsiz kalır. Mekanın içeriğinden bağımsız olarak, zorunlu ve sonsuz olduğunu ifade eden Newton’a göre, mekan tüm diğer varlıklara koşulu olan zorunlu yapıdır. Newton’un ,

137

mutlak mekan anlayışına karşı bir görüş olarak, bağıntısal mekan anlayışı geliştiren ve mekanın bir öznel bir de nesnel yanı bir psikolojik bir de ontolojik tarafı olduğunu söyleyen Leibniz ise, yalnızca monadların gerçek bir varoluşa sahip olduğu sistemin de, mekanın hiçbir şekilde gerçek olmayıp mantıksal bir yapım olduğunu dile getirmiştir. Ona göre, mekan bağıntılarından meydana gelen, salt göreli bir şeydir. Mekan kendisinin mantıksal bir yapım, ideal bir şey olduğunu öne süren filozof, bir idealist olarak, bu türden ideallere karşılık gelen gerçek bir mekana ihtiyaç olmadığını savunmuştur. ( Cevizci; Felsefe Sözlüğü, s.1150, Paradigma Yayınları). Canlı varlığın korunma içgüdüsünün onu ittiği yapıcılık temelde canlıyı çevreden bu ayırma işlemidir, yani bir yalıtmadır. Özel bir kavram olarak kullanıldığı anlamda yapı, canlıyı içine alan, onu evrensel boşluktan ayıran bir uzay parçasını belirtmektedir. Mimari eylemin ilk basamağı olarak insan kendisini güvende hissettiği sınırlı bir hacim yaratmıştır. Kavramakta güçlük çektiği evrensel boşluğu ve doğal çevrenin bir parçasını bir veya birkaç yönde sınırlandırmış, onu içe dönük, kendisine özel bir boşluk haline getirmiştir. İnsanoğlu tarihinin ilk günlerinden beri, önce kişisel barınma gereksinimlerini, sonra da toplumsal yaşama koşullarının eylemlerini karşılamak üzere yapay mekanlar kurmuş, bunları hem teknoloji, hem mimarlık açısından geliştirmiştir. Ne var ki genelde her alanda, büyük ölçekte, mükemmelleşme ve teknolojik aşamaya karşın, mimarlık sanatı ve mekan güzelliği kavramlarının aynı düzeyde aşama göstermediği bir gerçektir. Gerek kültür eksikliği, gerekse yüksek seviyede konfor yani ısınma, aydınlatma, ses düzeni, gelişmiş ev hizmet ve aletleri, çoğu kez insanların bulundukları mimari hatta doğal mekana olan ilgilerini ve dikkatlerini azaltmakta, ve söz konusu mekanı önemsememelerine neden olmaktadır.

İnsanlar çevrelerinde oluşturdukları mekanlar yoluyla iletişimde bulunurlar. Diğer kişiler ile ilgili düşüncelerini araya koydukları mesafeler ile belirlerler. Lasswell’ e göre iletişim eylemini tanımlamanın en uygun yolu “kim, neyi, hangi kanaldan, kime, hangi etkiyle söyler” sorularına cevap aramak olduğudur. Lasswell, “mesajların herzaman etkileyici olduğunu varsayar ve mesaj kaynak tarafından gönderilmekte, kanal sayesinde hedefe erişmekte ve neticede değişikliğe yol açmaktadır.” der. (Laswell : Felsefe Sözlüğü, s.1150). Yani mekanı yaratan – tasarlayan kişi ile mekan kullanıcısı arasında, tasarım sürecinde izlenecek yolun ve sorulacak sorulara alınacak cevapların önemi burada vurgulanmaktadır. Mekan dili belirlenen iletişim aracıdır. Tasarımcıdan – kullanıcıya uzanan yol, daha sonra kullanıcı ve diğer kullanıcılar arasında uzanan bir düzlemi takip edecektir. Kullanıcının kültür düzeyini, yaşam standardını, beklentilerini karşılayan ve yansıtan mekan kendini daha kolay iletebilecektir. Burada beklentileri karşılamak sadece dış çevre ile bağları daha geniş alanlarla aralamak, mekanı oluşturmak değildir. Kullanılan donatı elemanları, yapılan ışık ve renk seçimleri, formlar ve diğer yapısal öğeler kullanıcının isteklerini karşılamalıdır.

Mekanın kalitesi kişinin huzur, prestij, sosyal bağlar, rahatlık gibi psikolojik ve fizyolojik ihtiyaçları karşılayabilmelidir. Kişi gününün hatta hayatının büyük kısmını yapay mekanlarda geçirdiği için (ofis, konut, alışveriş merkezi, cafe, restoran, sağlık yapıları v.b. kapalı ve açık mekanlar) ve çevresi ile iletişimini bu alanlarda sağladığı için mekanın kalitesi önem kazanmaktadır. Ayrıca bu aşamada değişen yaşam standartları göz önünde bulundurularak insanın kalabalıklar ile iletişiminin de göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Burada insan faktörünün hem tasarlayan hem kullanan olması da diğer önemli faktördür. Beklentiler kişinin zihninin farklı yönlenmesi ile artabilir veya azalabilir. Kullanıcı düşünce ve isteklerini tasarımcıya aktarırken yapacağı herhangi bir aktarım hatası bile yanlış sonuçların ortaya çıkmasına sebebiyet verebilir. Kullanıcı bununla birlikte yaşam standardını yükseltebilmek

138

için yaşam mekanının her türlü isteğine cevap vermesini bekler. Doğru mesaj alımı bu beklentileri karşılamakta en önemli etken olacaktır.