• Sonuç bulunamadı

1.1. İNSAN HAKLARI

1.1.4. İnsan Haklarının Nitelikleri

İnsan hakları, insan onuruna ve bütün insani değerlere saygının bir ifadesi olarak görülmelidir. İnsan haklarına bazı özel durumlarda kısıtlamalar getirilse de yine de insan için vazgeçilemez, bölünemez ve birbirine bağlı haklardır. Her duruma karşı insan hakları; uyruk, cinsiyet, köken, renk, din, dil veya başka ayırt edici hiç bir özelliğe bakmadan bütün insanlar için eşit haklardır.29

İnsan haklarının kapsam ve sınırları AİHS’de yer alan katalog ile belirlenmiştir. Sözleşme ve Ek Protokolleri BM tarafından kabul edilmiş olan siyasi haklar, kişilik hakları vb. birincil kuşak hakları da içermektedir. Korunan bu hakların büyük kısmı sözleşme içinde, diğer büyük bir kısmı ise sözleşmeye eklenen protokoller ile güvence altına alınarak kapsamı genişletilmiştir.30 Ancak sözleşmede yer alan ekler, insan hakları

gibi geniş ve evrensel anlam içeren bir kavrama göre oldukça sınırlı kalmaktadır. Bu nedenle sözleşmenin tüm hak ve özgürlükleri kapsayıp güvence altına aldığını söylemek çok doğru değildir.31 Çünkü sözleşme ve ek protokollerine taraf devletlerin kısıtlamalar

getirmeleri, bazı maddelerine çekimser kalmaları ve diğer ek protokollerinin yine bazı sözleşmeciler tarafından onaylanmaması düşündürücüdür. AİHS ve AK’ ya üye devletlerin vatandaşları sözleşmede belirtilen bütün haklardan yararlanabilmekte ve hak ihlalleri karşısında haklarını uluslararası hukuk sisteminde arayabilmektedirler.32

AİHS 4 Kasım 1950 tarihinde Roma’da imzalanıp 9 Eylül 1954’te uygulanmaya başlamıştır. Sözleşme, Ülkemiz hukuk sistemi bakımından 18 Mayıs 1954 tarihinde onaylanıp yürürlüğe konulmuştur.33 Türkiye’nin herhangi bir çekince duymadan

Sözleşmeye taraf olması insan haklarına duyduğumuz saygının dışa yansıması olarak kabul edilmelidir.

1.1.4.1.Evrensellik

İnsan haklarının, insanların sadece insan olmalarından dolayı hür ve haysiyetli yaşamaları için sahip oldukları haklar olduğunu daha önce belirtmiştik.34 Dolayısıyla bu

haklar bireye diğer bireylerin davranışları ve toplumsal yapı üzerinde başka manevi

29 HATIBU, s.6.

30 GÖZÜBÜYÜK / GÖLCÜKLÜ, s.3. 31 GÖZÜBÜYÜK / GÖLCÜKLÜ, s.3-11.

32 Enver BOZKURT / Selim KANAT, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları

Mahkemesi Başvurusu El Kitabı (Ankara: Asil Yayın Tanıtım, 1.Bakı, 2004), s.6.

33 GÖZÜBÜYÜK / GÖLCÜKLÜ, s.3-12. 34 ERDOĞAN, s.84.

29

yaşamsal haklar tanımaktadır. İşte yaşamsal ve manevi özellikler taşıyan bu haklar evrensel nitelikler göstermektedir.

ABD ve Fransız evrensel bildirilerinde değinilen en önemli konu temel hak ve hürriyetlere sahip bireylerin genel ve soyut bir varlık olarak tanımlanmasıdır.35 İnsan

haklarının sadece o döneme ait bir olgu ya da kavram olmadığı, aksine evrensel bir kavram olarak bütün bireylerin doğuştan sahip olduğu kazanımlar olduğu vurgusu yapılmaktadır. Özetle insan haklarının yer ve zamandan bağımsız evrensel olduğu ifade edilmektedir.

Evrensellik kavramını biraz açarak farklı şekilde incelemek de mümkündür. Objektif unsur olarak incelediğinde insan olmasının gereği vazgeçilmez haklar olduğunu savunabiliriz. Bölünmezlik boyutundan ele aldığımızda ise doğrudan hakkın konusuna girilmiş olur ki hakkın bir bütün olduğu ve her hakkın konusu itibariyle birbiriyle bağlantılı olduğu anlamı ortaya çıkmaktadır.36

İnsan haklarının evrenselliği uluslararası alanda insan hakları hukukunun temel unsurunu oluşturmaktadır. İnsan hakları hukukuna taraf devletler; siyasi, ekonomik ve kültürel yönden tüm hak ve özgürlükleri hem geliştirme hem de koruma sorumluluğunu yerine getirmişlerdir.37

Özetle sosyal statüleri ne olursa olsun bütün insanlar için evrensel değer taşıyan bu haklara saygı duyulmalıdır.

1.1.4.2.Doğrudan Kazanılma

İnsan hakları, sadece insan olmanın gereği, doğumla doğrudan kazanılan ve yaşam boyu devredilemez haklardır. Dolayısıyla varlığını hukukun kurallarına borçlu olan ve ikinci ve üçüncü kuşak haklardan farklı haklardır. Bu haklar insanın doğal haklardır.38 Bundan dolayı insan haklarının reddedilmesi insanlığın reddi ile aynı kapıya

çıkmaktadır. İnsan haklarının doğuştan kazanılması bu hakların toplum ve devlet düzeninden çok daha önce var olduğunun bir kanıtıdır. Bu nedenle toplum ve toplumun temsilcisi sayılan devlete karşı öne sürülen haklardır.

35 Mehmet Emin ÇAĞIRAN, Uluslararası Alanda İnsan Hakları (Ankara: Platin Yayınları, 1.Baskı,

2006), s.30.

36 ÇAĞIRAN, s.30. 37 HATIBU, s.4. 38 ERDOĞAN, s.84.

30

1.1.4.3.Mutlak Olma

Mutlak kelimesi, TDK sözlüğünde felsefi anlamıyla kendiliğinden var olan bağımsız, salt anlamında kullanılmaktadır.39 İnsan haklarının da aynı şekilde herhangi

bir kayıt, anlaşma veya şarta bağlı olamaması “mutlak” yani kesin ve dokunulmaz olması anlamına gelmektedir. Hiçbir aykırı düşünce veya tartışmaya açık olmadığı gibi inkâr edilemez ve geçersiz de kılınamazlar.

Diğer taraftan insan haklarının varlığı için, hâkim güç olan devletin topluma karşı ödevlerini yerine getirmesi şartı da beklenemez. İnsan haklarının kapsamı nasıl daraltılamıyorsa istisnasız şekilde tamamına saygı gösterilmesi gerekmektedir.40

Mutlaklık, sadece bireyin kendi haklarını kullanılması sonucu başkalarının haklarını ihlal ettiğinde ortadan kalkacaktır. Burada kastedilen ihlali nedeniyle kişisel hakların ortadan kaldırılması değil kanun gücüyle kısıtlanmasıdır.

1.1.4.4.Vazgeçilmez Olma

İnsan hakları insan olmanın doğası gereği kazanılan haklardır. Bu nedenle bireylerin toplum içindeki konumları nedeniyle devredilemez hakları bulunmaktadır. Mesela yaşam hakkı vazgeçilemez veya devredilmez olan bir nitelik taşır ve bir toplumun yasaları ve geleneklerinden bağımsızdır. Ancak bu haklar sadece kanunlara uygun olarak kısıtlanabilir. 41

Sonuç olarak devredilemez ve vazgeçilmez olan bu haklar ancak kişinin ölümüyle sona ermektedir. Kişi bu haklardan dilediği zaman vazgeçemez.

1.1.4.5.Bireysel Olma

İnsan haklarının temel varlığı şüphesiz insan, yani, gerçek kişi üzerine kuruludur. Bunun içindir ki sadece bireylere ithaf edilen haklardır. Çünkü topluluklar, grup ve sınıflar bireyin dışında kalan fakat bireyden bağımsız olamayan oluşumlardır. Bu oluşumlar insanların etkileşimine bağlı olarak meydana gelmektedir. Bu sebeple insanın dışında ikinci planda kalmaktadırlar. İşte tam bu nedenle insan haklarının ikinci planda kalan bu grup ve topluluklara karşı korunması gerekmektedir. İnsan hakları sadece birey olarak insanlar tarafından kullanılması gereken ve ancak bu şekilde anlamlı hale gelen

39 “Mutlak” kelime anlamı için bkz., TDK Güncel Sözlük, https://sozluk.gov.tr/?kelime= (Erişim,

17.03.2019).

40 ERDOĞAN, s.85. 41 HATIBU, s.7.

31

haklardır. Dolayısıyla insan haklarının ana unsurunun birey olması herhangi bir grup, sınıf ya da devlete mensup olmadan bu haklarının kullanılabilmesini gerekli kılmaktadır.42

Neticede bu haklar bireyin ahlaki doğasına ve kişiliğine bağlı haklardır.

a. Çoğunlukla Hürriyet Hakkı Olma

İnsan hakları içerik bakımından aslında özgürlüğün tanımını yapmaktadır. Bu hakları tarihsel gelişim sürecine bakıldığında yöneticilerin zorbalıkları ve baskıları karşısında verilen mücadele, özgürlükler olarak gelişmiş ve bireyler etrafında dokunulmaz bir alanın oluşmasını sağlamıştır. Dolayısıyla bugün gelinen noktada pek çok insan hakkının tanımı direk özgürlüğün tanımı olarak yapılmaktadır.43

İnsan hakkı ve özgürlük kavramlarını birbirinden kesin şekilde ayırmak hukuk dilinde de pek kolay değildir. 1961 Anayasasının ve yürürlükteki 1982 Anayasasının “temel haklar” ve “temel hürriyetler” kavramlarını neredeyse aynı şekilde kullandıkları görülmektedir. TC’nin eski 1961 Anayasası’na kaynaklık eden 1949 tarihli Alman Anayasası “temel haklar” başlığı altında “hürriyetleri” düzenlemektedir. Aslında konunun karışıklığı anayasa hukukçularının da dikkatinden kaçmamıştır. Bu nedenle bu kavramların özde aynı olduğu, fakat kullanımda aralarında farkların bulunduğu dile getirilmiştir.44

b. Hak ve Ödev Kavramı

Hak kavramı; günlük, felsefî ve ahlâkî dilde yaygın olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda meşruluk ve doğruluk iddiası taşıyan bir kavramdır. Bu nedenle ahlâk ve hukukla da yakından ilgili olduğu görülmektedir.

Hak, kişilerin hukuk düzeni içinde korunmasını sağlayan menfaatleri olarak ifade edilebilmektedir.45 Bu menfaatler kişilerin birbirlerinden ve toplumun diğer fertlerinden korunmalarını sağlar.

Hak, bir şeyi yaparken başkalarını da bir kalıba bağlı davranmaya zorlama yetkisi olarak da tarif edilebilmektedir. Diğer taraftan hukuksal karşılığı olmayan bir

42 ERDOĞAN, s.86. 43 ERDOĞAN, s.87.

44 Ahmet MUMCU / Elif KÜZECİ, İnsan Hakları ve Kamu Özgürlükleri (Ankara: Turhan Kitabevi,

6.Baskı, 2012), s.10.

32

hak, sadece bir iddia niteliği taşımaktadır.46 Dolayısıyla hak, sadece hukuk düzeni içinde

ve yasalar tarafından bireylere tanınmaktadır.

Ödev ise, yerine getirilmesi, yapılması kişinin vicdanından gelen, insani,

toplumun gelenek ve görenekleri hatta yasalar bakımından ortaya konulan davranışlar olarak tanımlanabilir.47 Hak, hukuk tarafından tanınırken, ödev ise insan olmanın verdiği özelliklerin yanında kültürel özelliklerin etkisinde gelişen davranış kalıplarıdır. Örneğin özgürce yaşamak kanunun ve hukuk düzeninin bireylere tanımış olduğu bir hak iken, başkalarının özgürlüğüne saygı göstermek kişisel ve toplumsal bir ödev olarak görülmektedir. Hak, sahibine hukuk düzeni içinde bir takım yetkiler tanımaktadır. Kişinin bu yetkileri kullanması ya da kullanma talebinde bulunması halinde bir hukukî sorumluluk veya ödevden söz edilebilmektedir.48

Özetle haktan kaynaklanan talepler ve müdahale yetkisi, bilinçaltında her ne kadar vicdani ve ahlaki düşünce barındırsa da asıl kaynağının hukuk olduğu unutulmamalıdır.