• Sonuç bulunamadı

II. Abdülhamid’in petrol imtiyazlarını Hazine-i Hassa’ya devreden iradeleri, bu- güne kadar değişik açılardan pek çok tartışmaya konu olmuştur. Bu tartışmalarda genel olarak padişahın mülk edinmesi ile imtiyazları Hazine-i Hassa’ya devreden iradeleri çı- karması meselesi birbirine karıştırılmıştır. Bazı araştırmacılar, II. Abdülhamid’in “gerek- lilik” icabı bu tür hamlelere giriştiğini ve hatta bu durumun yabancı devletleri “paniğe” sürüklemiş olduğunu iddia etmektedir (Terzi, 2014b:182, 187). Bazıları ise aslında özel bir nitelikte olması gereken Hazine-i Hassa’nın bu tür uygulamalarla git gide resmileştiği ve “devlet içinde devlet” olma şeklini aldığını ileri sürmektedir (Şensözen, 1982:54). II. Meşrutiyet devrinde Irak’ta çeşitli valiliklerde görev yapan Süleyman Nazif biraz daha ileri gitmiş ve II. Abdülhamid’in emlâk edinmesiyle ilgili itham edici ifadelerde bulun- muştur. Ona göre Hazine-i Hassa “gasb ve yağma” ile mülklerini genişletmiş ve bölgede yaşayan halkın rızkı “çeyrek asırdan fazla talan” edilmişti. Öyle ki “insafın o devirde ve o yerlerde namı” dahi kalmamıştı.40 (Süleyman Nazif, 1324:3).

Daha çok II. Abdülhamid’in mülklerine yönelik yapılan bu eleştirilerin birçok araştırmaya konu olduğu41 ve bu çalışmayı doğrudan ilgilendirmediği için burada ayrın-

tıya girilmeyecektir. Ancak bir noktanın altı çizilmesinde yarar vardır. Bilindiği gibi Os- manlı Devleti’nde, kurulduğundan beri geçerli olan bir hanedan âdeti vardı: Hanedana ait olan emlâk ve eşya mirasçılar arasında bölüştürülmezdi. Eğer varsa mal ve eşyalar doğ- rudan tahta geçen bir sonraki padişahın tasarrufuna geçerdi.42 Bundan dolayıdır ki

40 Bu düşüncelerden hareketle Süleyman Nazif, Irak’taki emlâk ve imtiyazları da anlattığı eserine Çalınmış Ülke ismini vermiştir.

41 II. Abdülhamid’in şahsî mülkleri hakkında yapılan çalışmaların belli başlıları şöyledir: (Şensözen, 1982,

Koçak, 1990; Terzi, 2000; Sami, 2006 (Türkçesi, 2007); Bardakçı, 2008).

42 Osmanlı son döneminde ortaya çıkan hanedanın veraseti tartışmalarıyla (Zira Sultan Abdülaziz, Şehzade

Murad’ın şehzadelik hakkını düşürüp bunu Yusuf İzzettin Efendi’ye devretmeye niyetlenince veraset tar- tışmaları başlamıştı) bu mesele de gündeme gelecektir. Bu esnada meşhur şair Ziya Paşa (1825-1880) da

29 neredeyse Osmanlı son dönemine gelinceye kadar padişahlar tapulu bir mal edinme ge- reği duymamışlardı. II. Abdülhamid’in ise mülk edinme konusunda ihtiraslı olduğu ve bunu bir hayli abarttığı bilinmektedir. Ancak padişah sadece mülk edinmekle yetinmemiş, bir taraftan da çıkarttığı çeşitli iradelerle maden imtiyazlarını Hazine-i Hassa Nezareti’nin tasarrufuna aktarmaya başlamıştır.

Petrol imtiyazlarının Hazine-i Hassa’ye devredilmesi açısından konu ele alındı- ğında II. Abdülhamid’in, neden mülk edinmekle yetinmediği ve petrol imtiyazlarını da hazineye devretme ihtiyacı hissettiği sorusu akla gelmektedir. Ne yayınlanan iradelerde ne de II. Abdülhamid’in tarafından doğrudan bu soruya cevap olabilecek bir ifadesine rastlanmamıştır. Ancak bu durum karşısında ilk hatıra gelen şey, petrolün gelecekte önemli bir maden olacağını padişahın öngörme ihtimalidir. Halbuki padişah Musul’da sadece petrol değil kömür madenleri imtiyazını da hazineye devretmişti. 43 Dolayısıyla bu

ve benzeri bir öngörünün iradelerin çıkmasında etkili olduğu düşüncesi tek başına açık- layıcı değildir. II. Abdülhamid’in zihninde petrolün gelecekte önemli bir maden olabile- ceği ihtimalinden başka etkenler de bulunmalıydı. Petrol ve kömür birlikte düşünüldü- ğünde; devlet için stratejik olarak görülen madenlerin kontrol ve muhafaza altına alınma gayesinin olduğu anlaşılmaktadır. Diğer bir ifade ile devletin madenlerden bir şekilde kazanç veya gelir beklediği -her ne kadar sonuç alınamasa da- bu amaçla madenleri daha süratli işletebilmek için Hazine-i Hassa’ya devrettiği düşünülebilir. Ancak Tahâ Bey, bu tür iradelerin arkasındaki gerekçeyi şöyle açıklamaktadır:

Bir mülkün veyahut bir madenin veya umûr-ı nâfia imtiyazının emlâk-i hümâyûna ilhâkı yerli ve ecnebi bazı ihtirâsâtın önünü almak için en kestirme bir çare gibi telâkki olunur. Ve lede’l-icab hükümetçe de ara sıra bu çareye tevessül ediliyordu. Ondan dolayı Emlâk-i Hümâyûn miktarı günden güne tezâyüd etmekte ve mülkün her tarafına teş’ib ve istilâ eylemekte idi. (Tahâ

Bey, 1328:252)

yürürlükte olan usul ve âdetlerin geçerliliğinin korunmasını savunan iki mektup yazmış ve bunlar 1868’te yayınlanmıştı. Ziya Paşa hanedan mülkleriyle ilgili şunları söylemektedir: Devlet-i Aliyye-i Osmaniye’nin

hîn-i teessüsünden beri mer’i-ü’l-amel bir kaidedir ki hanedan-ı saltanata ait olan emlâk ve eşya beyne’l- verasete taksim olunmaz. İçlerinden ekber ve erşad olan taht-ı hükümete cülus edip efrâd-ı hanedanın pe- deri ve vasisi itibar olunur ve emlâk-i menkûleyi keyf-i mâ-yeşâ tasarruf eder. Hanedanın mal ve mülkleri

mirasçılara kalmaması Ziya Paşa’ya mevcut sistemin geçerliliğini koruması tezini güçlendirecek bir unsur olarak görünmüştü. (Ziya Paşa, 1868:15. Bu metnin sadeleştirilmiş şekli için bakınız, Ebüzziya Tevfik, 2019:154-155)

43 II. Abdülhamid’in Musul ve Bağdat bölgesinde bulunan kömür madenleri için Başkâtip Tahsin Paşa

imzasıyla bildirilen hususi iradesi şu şekildedir: Musul ve Bağdat havalisindeki kömür madenleri imtiyazı

Hazine-i Hassa-i Şâhâneye ihsân buyurulduğundan muâmele-i lazımenin ifâsı şeref-sudûr buyrulan irade- i seniyye-i canâb-i hilâfet-penâhî icâb-i âlîsinden olmağla ol-babda emr ü ferman hazret-i veliü’l-emrindir. Fi 13 Şevval senen [1]324 ve fi 16 Teşrinisani sene [1]322. (BOA, İ.HUS., 148/39, 29 Kasım 1906)

30 Devletin ekonomik çıkmazlara girdiği ve vergilerin dörtte birlik gibi önemli bir kısmının Düyûn-i Umumiye İdaresi’ne devredildiği böylesine zor bir dönemde, Tahâ Bey’in ifade ettiği gibi Osmanlı topraklarında “yerli ve ecnebi bazı ihtirâsâtın önünü al- mak” yoluna gidilmiş olması mantıklıdır.44 Hatta bu durum o dönemin psikolojik bir yan- sıması olarak, zaman zaman petrol imtiyazı elde etmek için yapılan başvurularda kişi, eğer imtiyaz kendisine verilirse bunu yabancılara devretmeyeceğine yönelik taahhütte bulunabiliyordu.

Örneğin, bazı elçilik görevlerinde bulunan, valilik yapan ve kısa süreli Hariciye Nazırı olan Turhan Paşa, 1902’de Yemen’in Hudeyde sancağına bağlı Fersan adaların- daki petrol imtiyazını talep etmişti. Her ne kadar Turhan Paşa’nın bu talebiyle ilgili her- hangi bir gelişme yaşanmasa da yazdığı arzuhalinde: “Fersan adalarında mevcudiyeti ih- bar olunan petrol yağı imtiyazının ecnebilere devredilmemek şart-i kat’iyesiyle doksan dokuz sene müddetle uhde-i ahkarâneme ihalesini…” ifadeleri yer almaktadır.45 (BOA,

Y.PRK.AZJ., 47/35, lef 2) Benzer şekilde, Matos Uncuyan ve Reşid Matran imzalarıyla yazılan tarihsiz bir arzuhalde, memleketin her tarafındaki madenlerin ecnebi sermaye sa- hiplerinin ellerine geçtiğinden şikâyet edilmekteydi. Kendilerinin tebaa-i Osmaniye’den olduklarını belirterek, Basra ve Beyrut’un da içerisinde bulunduğu birtakım vilayetlerde petrole mahsus havuzlar inşa etmek ve bunları işletme için elli senelik süreyle imtiyaz talep etmekteydiler. (BOA, Y.PRK.AZJ., 56/54)

İmtiyazlarla ilgili bir başka husus da II. Abdülhamid’in iradelerle petrol imtiyaz- larını devrettiği Hazine-i Hassa’dan, bu hukukun geri alınması meselesidir. Bu süreç bi- linenin aksine bizzat Hazine-i Hassa tarafından başlatılmıştır. Emlâk-i Hümâyûn

44 Hazine-i Hassa’nın yerli ve yabancı ihtiras sahiplerinden madenleri koruma refleksi dönemin pek çok

yazışmasına da yansımıştır. Örneğin Osmanlı arşivinde bulunan bir belgede Bahreyn’de padişah emlâki içerisinde bulunan bazı bağ ve bahçelerden bahsedilirken, “İngilizlerin ele geçirmek arzusunda bulunduk- ları tefehhüm olmaktan naşi arz ve istizan-ı mesbûk-i acizi üzerine 2 Eylül 1298 tarihinde muaccele-i ma’lûme ile emlâk-i mahsusa-i hazret-i padişâhî şâyan buyrulmuş idi” ifadeleri kullanılmaktadır. Bir tefeh- hümden kuşkulanarak bazı bağ ve bahçelerin alelacele padişah emlâkine katılması, bu konuda II. Abdülha- mid’in bir yönüyle hassas, bir başka yönüyle de vehham olduğunu göstermesi bakımından manidardır. (BOA, Y.PRK.HH. 14/52, 27 Muharrem 1302/16 Kasım 1884)

Bu gerekçeler ileri sürülerek çıkartılan iradeler, aynı zamanda Hazine-i Hassa’yı petrol arama ve işletmesine talip olan girişimci ve şirketlerle doğrudan muhatabı haline getirecekti. Böylelikle imtiyaz talep edenler arasında “yerli ve ecnebi bazı ihtirâsâtın” önünü almak daha kolay olacaktı. Öte yandan bu durum Yıldız Sarayı’nda veya Hazine-i Hassa Nezareti’nde bulunan memurları, petrol arama ve işletmesine talip olan kişiler için daha da önemli hâle getirmişti. Nitekim daha ilk iradenin yayınlandığı 1889 yılından itiba- ren, petrol arama ve işletme faaliyeti yürütmek isteyen pek çok tüccar ve mültezim, Hazine-i Hassa idaresi ve memurları ile kişisel ilişkiler kurmaya başlamıştı.

31 idaresinin o sıralarda bir milyon akçe kadar biriken borcunu ödeyemeyeceği anlaşıldığın- dan, hükümetçe Osmanlı Bankası’ndan yapılacak bir istikrazla önceki borcun ödenmesi düşünülmüştü (Taha Bey, 1328:276). Yapılacak yeni istikraza teminat olarak, hükümdar ve ailesinin hazinesi olan Hazine-i Hassa’nın mal ve gelirlerinden bir kısmının Maliye Nezareti’ne devredilmesi planlanmıştı. Söz konusu mal ve gelirlerin Maliye’ye aktarıl- ması bunları devletleştireceğinden, bunlar devlet adına alınacak olan borca teminat gös- terilebilecekti. Bu şekilde yapılması yönündeki teklif, henüz tahttan indirilmemiş olan II. Abdülhamid’in bizzat uygun görmesiyle Hazine-i Hassa Nezareti’nden gelmişti. O dö- nemki geçerli olan uygulama aynen tatbik edilmiş ve Osmanlı Bankası ile müzakereye girişilmesi hususunun Maliye Nezareti’ne havale edilmesine karar verilmişti. (Şensözen, 1982:64, Terzi, 2009:239–242). Nitekim Hazine-i Hassa’nın sahip olduğu pek çok arazi ve mülk, henüz II. Abdülhamid tahttan indirilmediği bir tarihte ve onun onayıyla Maliye Nezareti’ne devredilmiştir.

31 Mart hadisesinden sonra bu konu üzerinde çeşitli müzakereler yapılmıştır. Ör- neğin Şurâ-yı Devlet, Hazine-i Hassa’nın üzerindeki mülk ve imtiyazların hukukî durum- ları ile ilgili şöyle bir mütalaa ileri sürmüştür: Petrol madenlerinin araştırma ve işletme imtiyazıyla bunların tekeli, toptan ve kayıtsız şartsız Hazine-i Hassa’ya devredilmesi ka- nun hükmünde olan maden nizamnâmesine aykırı olmakla beraber, o tarihlerdeki devletin idarecileri bu fermanların hususi ve kişisel kanun hükmünde ve mahiyetinde olacağına karar vermiştir. Bu imtiyazların Hazine-i Hassa’dan, Ticaret ve Ziraat Nezareti’ne inti- kali; bir şahıstan diğer bir şahsa devredilmesi anlamına geldiği şeklinde yorumlanmıştır. (BOA, ŞD., 551/1, lef 71, Taha Bey, 1328:244–252)