• Sonuç bulunamadı

İmparatorluktan Cumhuriyete Devletin Bekası

1. MODERN ULUS-DEVLET

2.2.3. Tanzimat Seçkinlerinin Meşruiyeti: Devletin Bekası

2.2.3.1. İmparatorluktan Cumhuriyete Devletin Bekası

Devletin bekası, Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşundan yıkılışına kadar sürekliliğini korumuş bir devlet felsefesidir. Osmanlı devlet erkanı mükemmel bir devlet inşa etmişlerdir. Devletin bu kadar sağlam ve mükemmel olmasının basit sebebi, her alanda devletin “ali menfaatleri”ne öncelik tanımış olmalarıydı. Bu menfaatleri belirleyen ve devlete karşı çıkılmasına müsaade etmeyen anlayışın karşılığı olan “hikmet-i hükümet” yani “devlet aklı”na sahip olan Osmanlı İmparatorluğu, tercihlerini hep devletten yana kullandı.

“Hikmet-i Hükümet” yada “Devlet Aklı” (Raison D’etat) olarak adlandırılan anlayış472 devletin üst-belirleyen işlevinin yani siyasetin devlet merkezli kavranmasıdır. Hikmet-i hükümet kısacası “siyasette devletçilik” veya “devletçi siyasi felsefe” olarak tanımlanabilir. Meinecke geleneksel olarak hikmet-i hükümeti,

“ulusu sevk ve idaresinin temel ilkesi, devletin birinci hareket yasası” olarak tanımlamaktadır. Bu yasa, devlet adamına devletin sağlamlığını ve gücünü koruması için ne yapması gerektiğini söyler473. Hikmet-i hükümet felsefesi devlete aşkın/

trasandantal bir hüviyet kazandırmıştır. Bu durum devleti siyasi topluluğun birinci amacı yapmaktadır474. Yani buna göre devletin ve “devletlu”ların yaptıklarının

“hikmetinden sual olunmaz”, devlet katında sadır olan her türlü iş ve eylemde bir

“hikmet” saklıdır. Devlet toplumun bir aygıtı değil, aksine toplum veya millet

“devletin”dir. Devlet, insanlar için bir amaçtır, çünkü o kutsaldır, yücedir.

Dolayısıyla siyasi sistemin amacı her halükarda bu yüce devletin varlık ve bekasını sağlamaktır475. Hikmet-i hükümet, devletin kendine ait bir mantığı ve amacı olduğuna işaret eder. Bu bağlamda devlet adalet, iyi hayat veya hürriyet için bir araç

471 Fuat Keyman, “Devlet Bekası Hukukun Üstünlüğü Karşıtlığı: Türkiye’de Devlet Sorunu ve Demokratikleşme Olasılığı”, s. 145–146.

472 Zühtü Arslan, “Devletin Hukuku, Hukuk Devleti ve Özgürlük Sarkacı”, s. 78.

473 Mustafa Erdoğan, “Hikmet-i Hükümet’ten Hukuk Devletine Yol Var Mı?”, Doğu-Batı Düşünce Dergisi, Sayı: 13, Yıl: 2008, s. 47–48.

474 Andrew Vicent, Theories of the State, Oxford, New York, Blasil Blackwell, 1987, aktaran, Mustafa Erdoğan, “Hikmet-i Hükümet’ten Hukuk Devletine Yol Var Mı?”, s. 53.

475 Mustafa Erdoğan, “Hikmet-i Hükümet’ten Hukuk Devletine Yol Var Mı?”, s. 57

değil, kendisi bizatihi bir amaçtır476. Osmanlı İmparatorluğu’nda siyasal alanı kuşatan ve siyasal kültürde önemli bir yere sahip olan hikmet-i hükümet, bürokratik seçkinlerin devleti kurtarma misyonuyla da birleştirilince, önemli bir araca dönüşmüştür477. Ayrıca devletin bekası argümanı da Tanzimat seçkinleri ve ardılları için hem bir amaç hem de bir araç olarak İmparatorluğun son yüzyılında etkin bir şekilde kullanılmıştır. Devletin bekası, İmparatorluğun her zaman temel hedefi olduğu için vazgeçilemez bir amaç, Tanzimat ve daha sonraki dönemlerde modernleşmeyi meşru kıldığı için kullanılabilir bir araçtır.

Devletin varlığını, bütünlüğünü, selametini, en nihayetinde bekasını sağlamak için kullanılan yöntemlerde, uluslararası alanda ve ülke içi konjonktürde değişimler yaşanmaktadır. Devletin bekası, bürokratlar için daima en son ve en hayati amaçtır478. Bu nedenle devlet bekası, modern devleti tanımlayıcı ölçütlerden birisidir ve devletin “jeopolitik bir özne” olarak hareket tarzına anlam vermektedir. Bu anlamda devletin alansal bütünlüğünün ve bölünmezliğinin uluslararası devletler toplumu içinde tanınmasını simgeleyen hukuksal bir nitelik taşımaktadır479. Osmanlı İmparatorluğu’nda, 17. yüzyıl öncesi dış politikada kullanılan yöntem (öncelikle savaş) ile daha sonra kullanılan yöntem (öncelikle diplomasi) şekil olarak birbirine benzemese de, amaç olarak birbirinden farklı değildir. Amaç devletin bekası olunca aracın önemi kalmamaktadır. Devletin bekası yani İmparatorluğun bekası düşünüşü yeni üretilen bir kavram olmayıp, imparatorluk tarihi boyunca süregeldi. Kuruluş döneminde, devletin gelişmesi ve büyümesi için; yükseliş döneminde, devletin gücünü koruması için; duraklama ve çöküş döneminde, devletin kurtulması için devletin bekası düşünüşü sürekli olarak canlı tutulmakta ve bir devlet politikası şeklinde görünmektedir. Her dönemde devlet bekası nosyonu devlet seçkinleri tarafından, halkın devlete karşı sorumluluklarını, ödevlerini belletmeleri içinde kullanılır. “Devletin varlığını devam ettirme düşüncesi” var olan her şeyin önünde tutulmaktadır. Fatih Sultan Mehmet kanunnamesindeki kardeş katlinin meşrulaştırılması veya sancağa göndermenin yerine kafes usulünün getirilmesi, olası

476 William Ebenstein, Siyasi Felsefenin Büyük Düşünürleri, Çev: İsmet Özel, Şule Yayınları, İstanbul, 2001, s. 170.

477 Zühtü Arslan, “Devletin Hukuku, Hukuk Devleti ve Özgürlük Sarkacı”, s. 79.

478 Halil İnalcık, “Bürokrasi, Batılılaşma, Laikleşme”, TBB Dergisi, Sayı: 50, Yıl: 2004, s. 65.

479 Fuat Keyman, “Devlet Bekası Hukukun Üstünlüğü Karşıtlığı: Türkiye’de Devlet Sorunu ve Demokratikleşme Olasılığı”, s. 141–154.

egemenlik- taht mücadelesi sonucu Devletin bekasının tehlike altında olma öngörüsü için getirilip, uygulanan politikalardır.

Nizam-ı Cedit ile başlayan Tanzimat’la devam eden modernleşme misyonu gereği, batılı modern kurumları İmparatorlukta var olan kurumların yanına ekleyerek,

“Devletin bekası”nı sağlama, sürdürme düşüncesiyle “devleti kurtarma” retoriği480, mevcut medeniyet kültüründen koparak Batı medeniyet düşüncesini benimseme iradesini gösteren Tanzimat seçkinleri tarafından sıklıkla kullanıldı. 19. yüzyılın başlarında Osmanlı klasik sisteminde esaslı bir değişiklik yapma zarureti hisseden Osmanlı devlet ricalinin en somut yansıması, Tanzimat Fermanı oldu481. Ordudan eğitime, bürokrasiden ekonomiye, hukuktan yönetime kadar görülen Osmanlı devletinin modernleşme çabaları aslında devlet aklının emriydi. Tanzimat Dönemi’nden daha önce başlayan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla devam eden bu modernleşme sürecindeki “hikmeti”, “hükümet eden” Tanzimat seçkinleri ve onların açtığı yoldan ilerleyen aydın, sivil ve askeri bürokratik modernleştirici seçkinler, toplumu anlayıp onları yönetebilecek ve yönlendirebilecek gücü de doğal olarak sadece kendilerinde görmüşlerdi. Bu seçkinlerin yani Bab-ı Ali’nin, iktidarda yer alabilmesi, alması ve sürekliliğini sağlaması adına İmparatorluk politikası haline getirdiği ve jakoben yöntemle uygulamaya koyduğu (ki bu Osmanlı- Türk modernleşmesinin temel unsuru sayılmaktadır) radikal nitelikteki reformların gerekçesi olarak, Halil İnalcık’ın da belirttiği şekliyle “eskiden olduğu gibi devletin bekası fikri egemendi. Devletin bekası, bürokratlar için daima en son, hayati amaçtı”482. Ayrıca devlet aklı İmparatorluğun, varlığı, birliği, bütünlüğü ve bekası ile modernleşme ilkeleri çatıştığında hiç şüphesiz tercihini her zaman kendinden yana kullanmıştır483.

480 “Siyasi tarihimizde devleti kurtarma retoriğinin, Sened-i İttifak’ın mimarı Alemdar Mustafa Paşa’yla başladığı ileri sürülmektedir. Bu vesikanın başlangıç kısmında merkezde devlet büyükleri, taşrada memalik hanedanları arasında ayrılık ve mücadele yüzünden devletin yıkılma derecesine geldiği itiraf olunuyor ve bu senetle devletin bekası için gereken birlik şartlarının tespit olunduğu belirtiliyor.” (Halil İnalcık, Sened-i İttifak ve Gülhane Hatt-ı Hümayunu, (Ed. Halil İnalcık- Mehmet Seyitdanlıoğlu), Tanzimat- Değişim Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 4. Baskı, İstanbul, 2014, s. 92).

481 İlyas Söğütlü, “Jön Türk Düşüncesinde Modernlik ve Modernleşme”, Doğu Batı Düşünce Dergisi, Sayı: 54, Yıl: 2010, s. 220.

482 Halil İnalcık, “Bürokrasi, Batılılaşma, Laikleşme”, s. 65.

483 Halis Çetin, Modernleşme Krizi İdeoloji ve Ütopya Arasında Türkiye, s. 172.