• Sonuç bulunamadı

İmam Hatip Kursları (1949-1951)

BÖLÜM I: İMAM HATİP MODELİNİN TARİHSEL SÜRECİ

1.2. Cumhuriyet Dönemi: Modelin Boyutlarının Bir Araya Gelmesi ve

1.2.6. İmam Hatip Kursları (1949-1951)

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) iktidarının Cumhuriyet kurulduğundan beri sekülerleşme çabaları çerçevesinde dine karşı takındığı tavır, özellikle II. Dünya Savaşı sırası ve sonrasında gelişen iç ve dış etkenlere bağlı olarak değişmeye başlamıştır. Aynı zamanda birbirini de şekillendiren bu iç ve dış etkenlerin vardığı nokta, çok partili hayata geçilmesi olmuştur. Dikta rejimleri ve demokratik rejimler arasında gerçekleşen II. Dünya Savaşı boyunca tarafsız kalmaya çalışan Türkiye, savaşın sonuna doğru demokratik ülkelerden yana tavır alarak, 1945 yılında Birleşmiş Milletlere katılmıştır. Aynı yıl Birleşmiş Milletler Anayasası’nı imzalayarak bir bakıma demokratik prensiplere uygun, daha hür bir rejime geçmeyi garanti etmiş ve bu durum çok partili hayata geçişin en önemli dış dinamiğini oluşturmuştur (Karpat, 1996: 127). Bundan sonra CHP iktidarı demokratik sisteme geçiş için adımlar atmaya başlamış ve Temmuz 1945’te siyasal partilerin kurulmasına izin vermiştir (Kaplan, 2005: 199). Bu kararında ayrıca İkinci Dünya Savaşı süresince uyguladığı ekonomik politikaların neden olduğu siyasi ve sosyal yansımaların bir sonucu olarak, toplumun farklı kesimlerinden karşılaştığı tepkiler etkili olmuştur.

1946 yılında çok partili sisteme geçilmesiyle açılan siyasi partilerden özellikle Demokrat Parti (DP), iktidarın diğer pek çok icraatı gibi eğitim ve din politikasını da eleştiriye tabi tutmuştur. Aynı zamanda parti programında laikliğin din aleyhtarlığı gibi anlaşılması reddedilerek, din hürriyetinin diğer özgürlükler gibi insanın mukaddes haklarından olduğu dile getirilmiş ve dini eğitimin serbest bırakılmasının, din adamları yetiştirmek üzere İmam-Hatip Okullarının ve İlahiyat Fakültesinin açılmasının

66

gerekliliği ifade edilmiştir (Kaplan, 2005: 202-203). DP’nin din eğitimini açıkça savunması ve halkın bu konuda desteğini alması, CHP’yi de etkilemiş ve halkın tekrar desteğini kazanmak ve oy kaybını önlemek amacıyla din eğitiminin tekrar serbest olması yönünde adımlar atmak zorunda bırakmıştır. Böylece laikliğin kurucusu CHP diğer partilere oy kaptırmaktan korkarak din hürriyetlerine müsaade etmiştir (Karpat, 1996: 229).

Ancak bu tavır değişikliğini sadece DP ile girişilen siyasi rekabete ve oy kaygısına bağlamanın basit bir indirgemecilik olacağını söylemek mümkündür. CHP’yi katı laiklik uygulamalarını yeniden gözden geçirmeye, din ve din eğitimi politikalarında olumlu adım atmaya yönelten diğer nedenler olarak, toplumda din hizmetlerine olan ihtiyacın artık göz ardı edilemeyecek düzeye gelmesini ve savaş sonrası batılı demokrasiler yanında yer alan devletin, güçlenen komünizm tehdidine karşı aradığı panzehiri din eğitiminde bulmasını da zikretmek gerekmektedir. Aktay (2006: 191) tarafından dile getirilen diğer bir önemli neden ise, tek parti rejiminin dinin kurumsal yönünü tamamen kapatırken sağlamayı düşündüğü kontrolü tümüyle kaybetmiş olması gerçeğine ilişkindir. Din eğitiminin devlet tarafından kaldırılması nedeniyle ortaya çıkan boşluk, halkın kendi yöntemleriyle doldurulmuş, bu da oldukça güçlü, denetimsiz, kuralsız ve çoğul güç merkezlerinin ortaya çıkmasına yol açmıştır. İşte devlet denetiminde din eğitimine yeniden yer açılarak, yeni güç ve iktidar merkezlerinin oluşmasına engel olmak ve kontrolü yeniden sağlamak amaçlanmıştır. Subaşı’na göre ise CHP’nin dine karşı tutumundaki bu değişimin temelinde, hem “dini muhalefet”in yaratacağı atılımı başarısız kılma, hem de din konusunda giderek kötürümleşen toplumsal yapıyı uygun bir bütünlük içinde yeniden düzene koyma kaygısı yer almıştır (Subaşı, 2005:68).

Sıralanan bu nedenlerin hangisinin CHP’nin dine karşı tavrındaki değişimde daha ağırlıklı olarak yer aldığını söylemek mümkün olmamakla birlikte, çok partili döneme geçişle onun din ve din eğitimine yönelik tartışmalara başladığı ve olumlu adımlar attığı görülmektedir. 24 Aralık 1946 tarihinde Milli Eğitim Bakanlığı bütçesi görüşülürken Hamdullah Suphi Tanrıöver, Muhittin Baha Pars gibi bazı CHP’li vekiller, laikliğin ana esaslarına dokunmayacak şekilde değişlik yapılarak gençleri yabancı ideolojiler karşısında korumak için milli bilincin din ile takviye edilmesini, bu yüzden okullarda din eğitimi verilmesini ve Türk büyükleri ile sultanlara ait türbelerin ziyarete açılmasını

67

hararetle savunmuşlardır (Karpat, 1996: 227-229; Tarhan, 1996: 50-58). Ancak Başbakan Recep Peker bu isteklere, “komünizm denen bir içtimai zehirden bünyeyi korumak için onun yanında yavaş yavaş genişleyecek bir şeriat hayatının ikamesi ihtimalini bir tedbir diye düşünmek, başka bir zehirle tedavi edileceğini zannetmekten ibarettir” şeklinde cevap vermiştir (Bozan, 2007: 12). Bu tartışmalar CHP’nin içinde de din ve din eğitimi konusunda farklı düşüncelerin ortaya atılmaya başlandığını göstermektedir.

Bu tartışmalar arasında 16 Ocak 1947 tarihinde başlayan CHP Parti Divanı toplantısında din eğitimi konusu gündeme gelmiş ve parti divanının aldığı karara göre, isteğe bağlı olmak, okul binalarını dışında kalarak her bakımdan hükümetin kontrolü altında bulunmak, özel öğretim kurumlarının tabi olduğu kanunlara bağlı olarak, Milli Eğitim Bakanlığından izin alınarak Türkçe harflerle hususi mahiyette din öğretiminin düzenlenmesi için hükümete yetki verilmiştir. Bu karar gereği çalışmalarına başlayan Milli Eğitim Bakanlığı Temmuz ayında dini eğitimle ilgili bir tebliğ yayınlamıştır.18 Tebliğde yukarıda ifade edilen şartlar altında özel din bilgileri dershanelerinin açılmasına ilişkin usul ve esaslar belirlenmiştir (Dinçer, 1998: 79-80; Ayhan, 1999: 85-87; Jaschke, 1972: 84). Belirlenen bu ilkelerle herhangi bir şekilde irticai bir niteliğe bürünmesinden çekinildiği için din eğitimi sıkı denetim altına alınmış, harf devriminin tehlikeye düşmesini önlemek amacıyla eğitimin Türkçe harflerle yapılması saptanmıştır. Ancak alınan karara rağmen özel din bilgisi dershane ve seminerlerinin açıldığına dair herhangi bir bulguya rastlanmamıştır (Dinçer, 1998: 79). Muhtemelen Bakanlığın din öğretmeni ve imam hatip yetiştirmek üzere din seminerleri açmayı halka bırakmasının, Tevhid-i Tedrisat Kanununa aykırı olacağı çekincesiyle ya da kısa süre sonra açılması kararlaştırılan İmam ve Hatip Kursları kararı nedeniyle sözkonusu karar uygulanmamıştır.

Din eğitimi konusu 1947 yılı CHP Kurultayı’nda daha ayrıntılı biçimde ele alınmıştır. Bu kurultayda laiklik ve din eğitiminin serbest bırakılması üzerine milletvekilleri ve yurdun çeşitli yerlerinden gelen delegeler arasında uzun tartışmalar yapılmıştır. Birçok milletvekili ve delege, Türk toplumunun o gün içinde bulunduğu sosyal, siyasi çözülmenin önüne geçilebilmesi ve komünizm tehdidinin göğüslenebilmesi için dinin, hususiyle İslam ahlakının öne çıkarılmasını önemli bir mesele olarak gündeme getirmiş,

68

bunun için de Diyanet İşleri Başkanlığı’nın güçlendirilmesini, din derslerinin okul müfredatlarına alınmasını ve hem orta hem de yüksek öğretim sırasında din eğitiminin yer almasını savunmuştur (Jaschke, 1972: 76-77; Dinçer, 1998: 80-81; Ayhan, 1999: 91-111; Kara, 2008: 66).

Bu kurultay sonrasında 14 Ocak 1948 tarihinde Van milletvekili İbrahim Arvas ve Konya milletvekili Fatin Gökmen tarafından Meclise, imam ve hatip yetiştirmek için devlet okullarının yeniden açılması ve bir ilahiyat Fakültesinin kurulması hakkında ayrı ayrı kanun tasarıları sunulmuştur (Jaschke, 1972: 76-77; Dinçer, 1998: 88; Akın, 2011: 122-127). Bu gelişmeler üzerine Hasan Saka hükümeti, 10 Şubat 1948 tarihinde ilkokullara din dersleri konulması ve imam ve hatip yetiştirmek üzere meslek okulları açılabilmesi konularını incelemek üzerine, 17 kişilik bir komisyon oluşturmuştur (Ayhan, 1999: 158; Öcal, 2011: 173). Bu komisyon hazırladığı raporda, din hizmetlerini ifa edecek elemanlara duyulan ihtiyaçtan bahsetmiştir. Yapılacak eğitim öğretimin laiklik ilkesini zedelememesi gerektiği belirtilerek, bu işin ancak devlet eliyle yapılabileceği vurgulanmıştır. Hükümete yüksek din bilgini yetiştirmek üzere bir İslam İlahiyat Fakültesinin kurulması, imam ve hatip yetiştirecek okulların açılması ve ilkokullara din derslerinin konulması gibi kararlar tavsiye edilmiştir (Dinçer, 1998: 89; Ünsür, 2005: 149).

Ancak İmam Hatip Okullarının Milli Eğitim Bakanlığı’na mı yoksa Diyanet İşleri Başkanlığı’na mı bağlı olarak kurulacağı komisyonda tartışmalara yol açmış ve farklı teklifler ileri sürülmüştür (Dinçer, 1998: 83-85). Neticede ise, okulların masraflarının Diyanet İşleri bütçesinden karşılanması, Milli Eğitim Bakanlığının ise bu okullarla her bakımdan ilgilenip onları devamlı olarak denetim altında bulundurması, bu okulların öğretim programlarını, ders kitaplarını hazırlamak ve öğretim kadrosunu belirlemek için bu iki kurum temsilcilerinden oluşacak bir kurulun oluşturulması benimsenmiştir (Akın, 2011: 127).

Komisyonun İmam ve hatip yetiştirmek üzere bir okul kurulması teklifi, Hasan Saka hükümetince değerlendirilmiştir. Ancak bu karar Başbakan Hasan Saka’nın teklifi üzerine tekrar ele alınmış ve yapılan bir değişiklikle 20 Mayıs 1948’de imam ve hatip yetiştirmek üzere bir okulun değil, onun yerine 10 aylık İmam Hatip kurslarının

69

açılmasına karar verilmiştir (Jaschke, 1972: 77; Parmaksızoğlu, 1966: 29; Ayhan, 1999: 158; Tarhan, 1996: 59-64; Öcal, 2007: 528-529).

15 Ocak 1949’da ilk olarak 10 aylık olmak üzere ilk İmam-Hatip kursları Ankara’da Yusuf Ziya Yörükan ve Hasan Hüsnü Erdem’in, İstanbul’da da Celal Hoca ve Kilisli Rifat Bilge’nin yönetim ve öğretimi altında açılmıştır. Bu iki ilin dışında Afyonkarahisar, İzmir, Isparta, Kayseri, Kastamonu, Adana, Trabzon ve Urfa’da olmak üzere 8 kurs daha açılmıştır. Bakanlığa bağlı olarak açılan ve öğrenim süresi 10 ay olarak kararlaştırılan bu kurslara orta ve dengi okul mezunlarından askerliğini yapmış kimseler alınmıştır (Jaschke, 1972: 77; Parmaksızoğlu, 1966: 28-29).

Kurslarda okutulacak dersler, Talim ve Terbiye Kurulu’nun 30 Aralık 1948 tarih ve 247 sayılı kararı ile Kur’an-ı Kerim, hadis, tefsir, akaid, ibadet, ahlak, Türkçe, hutbe, tarih (Türk ve İslam), coğrafya, yurt bilgisi ve sağlık bilgisi olarak tespit edilmiştir (Öcal, 2011:179; Ayhan, 1999: 160). Programda muhtemelen dersin içeriğinden dolayı fıkıh dersine yer verilmemesi dikkat çekicidir. Bununla birlikte müfredatta meslek derslerinin yanında tarih, coğrafya, yurt bilgisi, sağlık bilgisi gibi sosyal derslere yer verildiği, fakat fen ve matematik alanına ilişkin bir dersin yer almadığı görülmektedir. Bu kurslarda 1949 yılı sonuna doğru 50 kadar diploma verilebilmiştir (Jaschke, 1972: 77; Kırboğa, 1975: 29).

İmam-Hatip Kursları açıldığı günden itibaren hem laik, hem de muhafazakâr çevreleri tatmin etmemiş, birçok eleştiriler ileri sürülmüştür. Bu kurslarda uygulanan müfredat, hocaların durumu, sağlanan süre ve diğer imkânların yetersizliği gibi nedenlerden dolayı istenen verim elde edilememiştir. Yıllar sonra meslek adamı yetiştirmek için başlatılan öğretimin, okul olarak değil de kurs olarak açılmasının ihtiyaca cevap veremeyeceği, bu mesleği hiç bilmeyen insanların bu kurslarla yetiştirilmesinin mümkün olamayacağı, meclis içinde ve dışında dile getirilmiştir (Dinçer, 1998: 92-93; Ayhan, 1999: 152-163).

Komisyonun söz konusu tavsiye kararlarında benimsenen ilkokullara din derslerinin eklenmesi ve İlahiyat Fakültesinin açılması Tek parti döneminin son hükümeti olarak 16 Ocak 1949’da ilmiye kökenli Şemsettin Günaltay’ın Başbakanlığında kurulan hükümet döneminde gerçekleşmiştir. Günaltay, 24 Ocak 1949 tarihinde meclis kürsüsünde

70

okunan hükümet programında din eğitimi ve öğretimi ile ilgili olarak şunları belirtmiştir:

“Bütün diğer hürriyetler gibi vatandaşın vicdan hürriyetini de mukaddes tanırız. Din öğretiminin ihtiyari olmasına sadık kalarak, vatandaşların çocuklarına din bilgisi vermek haklarını kullanmaları için gereken imkânları hazırlayacağız, fakat laiklik prensibinden ayrılmamamıza asla imkân tasavvur edilmemelidir.” (Ünsür, 2005: 48).

Din eğitimine yönelik ortaya konan hükümet iradesinden sonra, kuruluşunda laik zihniyetin ve modern ilmi düşüncenin hâkim olması benimsenen (Parmaksızoğlu, 1966: 29), modern aydın din adamları yetiştirmek üzere 4 Haziran 1949 tarihli kabul edilen yasayla Ankara Üniversitesine bağlı bir İlahiyat Fakültesi açılmıştır (Ayhan, 1999: 213; Lewis, 2007: 414). Ayrıca yine komisyon raporunda dile getirilen okullarda din dersi önerisine uygun olarak Milli Eğitim Bakanlığı’nın 15 Şubat 1949 tarihli genelgesiyle ilkokullara velilerin isteğine bağlı olarak ders saati dışında din dersi konulmuştur (Lewis, 2007:413-414; Ayhan, 1999:117).

İmam ve hatip yetiştirmek için açılan kurslar ve din eğitimine yönelik bu girişimler din hizmetleri ve din eğitimi konusundaki talep ve beklentileri karşılamaktan uzak kalmıştır. Ayrıca CHP’nin ufuktaki seçimleri kazanmasında da yeterli olmamıştır. Halkın bu konudaki talep ve beklentilerinin daha güçlü bir şekilde dillendirildiği ve karşılık bulduğu dönem ise Demokrat Parti’nin iktidarı döneminde gerçekleşmiştir.