• Sonuç bulunamadı

İmâma Ait Görevlerin Ulemâ Tarafından Devralınması

BÖLÜM 3: ŞERÎF el-MURTAZÂ’NIN USÛLÎ DÜŞÜNCEYE KATKILARI

3.2. Diğer Konulara Etkisi

3.2.6. İmâma Ait Görevlerin Ulemâ Tarafından Devralınması

İmâmet doktrini ve benimsenen gaybet nazariyesi, Şiî-İmâmiyye taraftarlarının doktrin ve pratik alanlarda birçok problemle karşı karşıya kalmalarına sebep olmuştur. Özellikle

698 Şerîf el-Murtazâ, Mes’ele fi’l-‘amel, s. 94. Krş., Şahin, “Hükümet Adına Çalışma”, s. 325

699 Uyar, Şiî Ulemanın Otoritesi, s. 52.

700 Ebû Ca‘fer Muhammed b. Hasan b. Ali Şeyh Tûsî, en-Nihâye fî mücerredi’l-fıkh ve’l-fetâvâ, Kum: İnteşerât-ı Kudsî Muhammedî, s. 301-302.

701 Şeyh Tûsî, en-Nihâye, s. 301;356.

702 Şeyh Tûsî, en-Nihâye, s. 356-357.

703 Şeyh Tûsî, en-Nihâye, s. 356.

158

“gaybet-i kübrâ” döneminde İmâmî toplum ortaya çıkan problemlerin çözümü ve şer‘î bir meselenin hükmünü belirlemede belirsizlik yaşamıştır. Cihad ilan etmek; ganimetleri taksim etmek; cuma namazını kıldırmak; hadleri uygulamak; zekât ve humusu toplamak 705 gibi bizzat imâma ait görevlerin gaybet döneminde nasıl uygulanacağına dâir herhangi bir haber yoktur.706 İmâmla irtibatın kesilmiş olması, pratik ihtiyaçlar ve toplumun yeni gelişmelerle yüzleşmiş olması, -etki alanlarına girmemiş olmasına rağmen- ulemânın imâmın yetkisi dâhilindeki konuları707 tedricî olarak üstlenmeye başlamalarına sebep olmuştur. Esasen böylesine ciddî bir boşluğun olduğu ortamda kendi etki alanını genişleten ulemâ,708 Kâim’in taraftarlarına yönelik bir “tevki‘sine”709 dayanarak sorunların çözümünde kendilerini adres göstermişlerdir.710 Her ne kadar ulemâ adeta durumdan vazife çıkartarak kendilerini adres göstermişlerse de imâmın yetki alanındaki görevlerin kimler tarafından ve nasıl yerine getirilebileceği/getirilemeyeceği konusunda kendi aralarında da ciddî tartışmalar-ihtilâflar meydana gelmiştir. Gaybet-i kübrâ (329/941-…) ile oluşan otorite boşluğu döneminde Şerîf el-Murtazâ’nın sürece katkı sağlayıp sağlamadığını tespit etmek hem onun ulemânın konumuna yaptığı katkılar hem de Usûlî düşünce açısından önemlidir. Konuya bu çerçeveden bakıldığında Şerîf el-Murtazâ’nın benimsemiş olduğu rasyonel tutumuyla tamamen çelişir görüşler öne sürdüğünü söyleyebiliriz. Fakihin otoritesinin genişletilmesi ve imâmın yetkilerinin devri sürecinde serdetmiş olduğu görüşler, onun siyasî ve doktrinel meselelerin izahında benimsemiş olduğu rasyonel tutumuyla tenâkuz halindedir. 711 Şerîf el-Murtazâ’nın gaybet döneminde hadlerin uygulanması ile ilgili

705 Şerîf el-Murtazâ, eş-Şâfî, I, s, 204-205.

706 el-Kâtib, Şiada Siyasal Düşünce, s. 340.

707 Fettâh, Velâyet-i Fakih Teorisi, s. 34-35.

708 Jassim, The Occultation, s. 148.

709 Ulemanın kendilerine pay çıkardıkları söz konusu tevki‘ şöyledir: “Meydana gelecek yeni durumlar için hadislerimizi rivayet edenlere müracaat edin. Onlar sizin üzerinizdeki hüccetlerimdir ve ben de onlar üzerinde Allah’ın hüccetiyim.” Bkz., Şeyh Sadûk, Kemâlü’d-dîn, II, 486.

710 Hakyemez, Şîa’da Gaybet İnancı, s. 210-211.

159

görüşü buna güzel bir örnektir. Nitekim hadlerin infâzı ve ahkâmın uygulanması konularında imâm bizzat işin başında olmasa da bu vazifelerin onun vekilleri tarafından yerine getirilebileceğini söyleyen hocası Şeyh Müfîd’e712 nazaran o, oldukça temkinli bir yol takip etmiştir. Bu doğrultuda ona göre suçu delil ve ikrar ile sâbit olan suçlu hayatta iken İmâm ortaya çıkarsa İmâm o kişiye hadd uygular; yok eğer o kişi imâmın zuhûruna yetişmezse cezanın infazı Allah’a kalır, âhirette onu dilerse cezalandırır veya affeder. Hudûdun yerine getirilmesinin tehiri ve vâcibin uygulanmasının men edilmesindeki günah, imâmı korkutan ve onu gizlenmeye zorlayan kişilere aittir. Bu durum şeriatta neshin meydana gelmesine sebep değildir. Nesih, ancak uygulama imkânı olduğu ve uygulanmasını engelleyecek sebepler bulunmadığında ve hadleri uygulama farzı sâkıt olduğunda vâki olur.713 Şerîf el-Murtazâ bu açıklamalarıyla gaybet döneminde hadlerin sakıt olmadığını söylemiş olsa da hadlerin suçlulara uygulanmasını imâmın zuhûruna kadar ertelemiş olması aklî metoduyla çelişir gözükmektedir.

Rasyonel tutumuyla çelişen bir diğer açıklaması da, Cuma namazı konusundaki görüşleridir. Nitekim o Cuma namazı ile ilgili şunları söylemektedir. “Cuma namazı âdil imâmın varlığı ile beraber farzdır. Namaz için mezhebimize göre en az beş kişi olması gerekir. Cemaat ancak âdil imâm veya onun tayin etmiş olduğu kişi ile birlikte tamam olur. Bu şartlar olmadığında öğle namazı dört rekât olarak kılınır. Eğer bir kimse imâmeti câiz olmayan bir kimse ile birlikte takıyye yaparak Cuma namazını kılmak zorunda kalırsa o kişiye daha sonra öğle namazını dört rekât kılması vâcip olur”.714 Ancak onun bu söyledikleri uzlaşmacı tutumu ve pratikteki uygulamasıyla çelişir niteliktedir. O, 420/1029 yılında hatibin hutbede Hz. Ali hakkında aşırı ifadeler kullanmasından dolayı Cuma namazı kılınmasına kapatılan Berâsâ camiinde yeniden Cuma namazı kılınabilmesi ve yeni bir hatip tayini için Halife Kâdir Billah’ın huzuruna çıkan Kerh’in ileri gelenlerinin oluşturduğu heyette yer almıştır. Bu görüşmenin

712 Şeyh Müfîd, el-Mesâilü’l-‘aşere, s. 105-107.

713 Şerîf el-Murtazâ, eş-Şâfî, I, s. 208; a.mlf, el-Mukni‘, s. 58-59; a.mlf, Risâletün fî gaybe, s. 298.

714 Şerîf el-Murtazâ, el-İntisâr, Kum: Müessesetü’n-Neşri’l-İslâmî, 1431, s. 165-166; a.mlf,

160

sonunda camide tekrar Cuma namazı kılınmasına izin verilmiştir.715 Eserlerinde humus konusuna da değinen Şerîf el-Murtazâ, gaybet döneminde humusun dağıtımı ile ilgili nasıl bir yol takip edileceğine dâir bir açıklama yapmamıştır. Konu ile ilgili açıklamaları sadece nelerden humus alınacağı ve kimlerin pay alacağını açıklamaktan ibaret kalmıştır.716 Yukarıdaki örneklerde görüldüğü üzere Şerîf el-Murtazâ genel itibariyle fukahânın otoritesini genişletmesi veya yetki devşirmesine mesafeli durmuştur. Bununla birlikte bazı alanlarda imâmın yetkilerinin fukahaya devredilmesine kapı araladığı da görülmektedir. Örneğin zekât konusundaki görüşleri bunlardan biridir. Nitekim ona göre zekâtta asıl ve en faziletli olan şey zekâtın imâma ve onun nâibine verilmiş olmasıdır. Ancak İmâm’a veya naibine ulaştırmada imkânsızlık söz konusu olduğunda kişi onu uygun yerlere ulaştıracak olan emin fakihe ulaştırmalıdır.717 Her ne kadar bir zorunluluk olarak kabul etmese de zorunluluk halinde alternatif adres olarak emin fakihi göstermiş olması, gaybet döneminde imâma ait görevlerin kimler tarafından yerine getirilebileceğine bir katkı olarak algılanabilir.