• Sonuç bulunamadı

Ali’nin İmâm Olduğuna Dâir Deliller

BÖLÜM 3: ŞERÎF el-MURTAZÂ’NIN USÛLÎ DÜŞÜNCEYE KATKILARI

3.1. Şerîf el-Murtazâ’nın Şiî-İmâmiyye İmâmet Nazariyesine Etkisi

3.1.3. Ali’nin İmâmeti Meselesine Bakışı

3.1.3.2. Ali’nin İmâm Olduğuna Dâir Deliller

Diğer Şiî ulemâda olduğu gibi Şerîf el-Murtazâ’ya göre de Hz. Peygamber’den sonra imâmın Ali olduğu nass ile sâbittir.517 Onun burada üzerinde durduğu asıl mesele, Ali’nin Hz. Peygamber’den sonra kesintisiz olarak birinci imâm olduğunu ortaya koymak ve seçimle iktidara gelen ilk üç halifenin hilâfetlerinin gayr-i meşrû olduklarını

516 Hz. Ali’nin sahabenin en faziletlisi olduğuna dâir Şeyh Müfîd’in öne sürmüş olduğu naklî deliller için bkz., ; Şeyh Müfîd, Tafdîlu Emîri’l-mu’minîn, s. 18-38; a.mlf, el-Fusûlü’l-muhtâr, s. 96-102; Şeyh Müfîd, el-Mesâilü’l-ukberiyye, s. 45-49.

117

açıklamaya çalışmaktır.518 Bu itibarla o, Ali’nin imâmetine dâir aklî ve naklî deliller üzerinde durmaktadır. Ancak Şerîf el-Murtazâ, genel anlamda sistemini aklî temeller üzerinde bina etmiş olmasına rağmen Ali’nin fazileti ve imâmeti konusunda onun, söz konusu tutumunun dışına çıktığı görülmektedir. Muhtemelen bunun en önemli sebebi, Şîa’nın mevcut realitenin hatta vakıanın aksine bir imâmet nazariyesi inşa etmiş olmasıdır. Dolayısıyla tarihi realiteyi tersine döndürme çabalarını sadece aklî delillerle açıklamak oldukça güçtür. Bunun için aklî delillerin yanı sıra naklî delillere başvurmak bir zorunluluktur. Bu itibarla ilk bakışta müellifin konuyu işleyişi kendi sistemiyle çelişir gibi görünmüş olmasına rağmen konuya bu açıdan bakıldığında müellif için bunun bir zorunluluk olduğu söylenebilir. Ancak burada şu hususu da belirtmek gerekir. Her ne kadar Şerîf el-Murtazâ da, özellikle Ali’nin imâmeti ve fazileti konusunda ağırlığı nakiller konusuna vermiş olsa da burada Ahbârî düşüncede olduğu gibi Ali’nin imâmetine dâir öne sürülen âyet ve hadisleri sadece zikretmekle yetinmemiştir. O zikretmiş olduğu naklî delillerinin ardından bu haberlerin niçin Ali’nin fazileti, ismeti veya imâmetine işaret ettiğine dâir lüğavî ve aklî açıklamalarda bulunmuştur.

Şerîf el-Murtazâ sahâbenin en faziletlisinin Ali olduğunu, bu açıdan diğer sahâbenin onunla kıyaslanamayacağını iddia etmekte ve Ali’nin imâm olması gerektiğini aklî olarak ‘ismet ve efdaliyyet anlayışı’ ekseninde açıklamaktadır. Ona göre imâm kesinlikle masûm olmalıdır, imâmın masûm olmasının gerekliliği ise akıl ile sâbittir.519 Hz. Peygamber’den sonra halife olduğu iddia edilen Ebû Bekir ve Hz. Peygamber’in amcası Abbâs’ın ismet sıfatına sahip olmadıklarına dâir ümmetin icmâsı olduğundan onların imâmeti temelden geçersizdir. Hz. Ebû Bekir ile Abbâs masûm ve efdal olmadığına göre Hz. Peygamber’den sonra Ali’nin nass ile kesintisiz olarak imâm olduğu anlaşılır.520

Şerîf el-Murtazâ’nın efdaliyyet açısından öne sürmüş olduğu diğer bir aklî delil de imâmlarda bulunması gereken ilim sıfatı ekseninde olup yukarıdaki delile benzer

518 Kahveci, Siyasal Tartışma, s. 132, 286.

519 Şerîf el-Murtazâ, eş-Şâfî, II, s. 209; a.mlf, ez-Zehîra, s. 430.

118

niteliktedir. Buna göre imâmda bulunması zorunlu olan temel niteliklerden biri de ilimdir. Hz. Peygamber’den sonra imâm olacak kişi, bütün dinî konularda ümmetin en âlimi ve en niteliklisi olmalıdır ve bu husus kesin delille sâbittir. Ebû Bekir ve Abbâs’ bu tür bir ilme sahip olmadıklarından imâmetleri bâtıldır. Ali ise ümmetin en âlimi olduğundan imâm olduğu sabittir.521

Öte yandan aklî delillerin yanı sıra Şiî düşünceye göre birçok âyet ve hadis Ali’nin fazileti, nass ile tayin edildiği ve masûm olduğuna delâlet etmektedir.522 Bu doğrultuda Şerîf el-Murtazâ da Hz. Peygamber’den sonra Ali’nin imâm olduğuna dâir bazı âyetler zikretmektedir. Onun Ali’nin imâmetine delil olarak zikrettiği âyetlerin başında “Sizin

dostunuz ancak Allah’tır, O’nun Resûlüdür ve Allah’a tam boyun eğerek namazlarını hakkıyla ifa eden, zekâtlarını veren müminlerdir”523 âyeti gelmektedir. Ona göre âyette yer alan “مكيلو” (sizin dostunuz) lafzından kast edilen, sizi idare etmede, işlerinizi düzenlemede evla olan ve kendisine itaat edilmesi gereken kişidir. “اونمآ نيذلاو” lafzından murat edilen de bizzat Ali’dir. Dolayısıyla âyette sayılan özelliklerin tamamı Ali’de mevcut olduğundan bu âyet, bizim için onun imâm olmasının delilidir.524

Ali’nin imâmetine dâir Şerîf el-Murtazâ’nın öne sürmüş olduğu bir diğer âyet, “tathir âyeti” olarak bilinen “…Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi

tertemiz yapmak istiyor”525 âyetidir. Müellife göre bu âyet, Ehl-i Beyt’in ismet sahibi olduklarına, bu hasletin onlara mahsûs olduğuna ve sözlerinin hüccet olduğuna delâlet etmektedir. Bunun yanı sıra âyet, Emirü’l-mü’minîn’den sonra Hasan ve Hüseyin’in belirli bir tertip üzere imâm olduklarına da delâlet etmektedir. Âyetteki tahsis Ehl-i Beyt

521 Şerîf el-Murtazâ, eş-Şâfî, II, s. 208-210; a.mlf, ez-Zehîra, s. 483, 491; a.mlf, Şerhu cümel, s. 202- 203.

522 Hasan Onat, “Şiiliğin Doğuşu Meselesi (Birinci Hicrî Asır),” AÜİFD, 1997, cilt: XXXVI, s. 85-86; Ahmet İshak, Demir, “İbnü’l-Mutahhar el-Hillî’ye Göre İmâmet”, AÜİFD, 2005, cilt, XLVI, sy., 1, s. 94-96.

523 Mâide 5/55.

524 Şerîf el-Murtazâ, eş-Şâfî, II, s. 217; a.mlf, ez-Zehîra, s. 438.

119

üzere sâbit olduğundan Ali’nin ismeti ve mutahhariyeti gerekli olmaktadır.526

Şerîf el-Murtazâ’nın Ali’nin imâmette hak sahibi olduğuna dâir öne sürmüş olduğu bir diğer delil, “mübâhale” âyetidir.527 Şerîf el-Murtazâ’ya göre âyette Hz. Peygamber’in, muhâliflere hüccet olarak çağırdığı kişilerin fazileti ve onların diğerlerine öncelendiğine delâlet ettiğine şüphe yoktur. Mübâhale hâdisesinde Hz. Peygamber, Ali, Fâtıma, Hasan ve Hüseyin’i çağırmıştır. Nakil ve tefsir ehli de olayın bu şekilde olduğu konusunda icmâ etmişlerdir.528 Dolayısıyla ona göre bu âyetler Ali’nin ismeti, fazileti ve Hz. Peygamber’den sonra imâm olduğuna işaret etmektedir. Bununla birlikte o, diğer Şiî ulemâda olduğu gibi Ali’nin imâmetine dâir naklî deliller kısmında âyetlerden daha ziyâde hadisler üzerinde durmaktadır. Muhtemelen bunun en önemi sebebi, Ali’nin imâmetine dâir bazı âyetler delil olarak getirmiş olsa da âyetlerde Ali’nin fazileti ve imâmetine doğrudan işaretlerin olmayışıdır. Diğer bir ifade ile Şerîf el-Murtazâ da ilgili âyetlerin Ali’nin fazileti ve imâmetine işaret ettiğini kabul etmiş olsa da bunların hiç birisinin celî nass mesabesinde olmadığının farkındadır. Bu sebeple o da Şiî düşüncesinde doğrudan Ali’nin fazileti ve imâmetine işaret eden hadisler/ahbâr üzerinde daha fazla durmuştur.

Şerîf el-Murtazâ, Ali’nin imâmeti ve faziletine delil olarak zikrettiği hadislerin başında “Mevlâ” hadisi olarak bilinen “Ben kimin mevlâsıysam Ali de onun mevlâsıdır. Allahım

ona dost olana dost; düşman olana düşman ol. Ona yardım edene yardım et; Terk edeni de terk et”529 hadisi gelmektedir. Şerîf el-Murtazâ bu hadisin imâmete dâir bir nass ve Hz. Peygamber’in Ali’yi ümmete halife kıldığının delili olduğunu söylemektedir.530

526 Şerîf el-Murtazâ, eş-Şâfî, III, s. 134-136.

527 “Sana bu ilim geldikten sonra seninle bu konuda çekişenlere de ki: Geliniz, sizler ve bizler de dâhil olmak üzere, siz kendi çocuklarınızı biz de kendi çocuklarımızı, siz kendi kadınlarınızı, biz de kendi kadınlarımızı çağıralım, sonra da dua edelim de Allah'tan yalancılar üzerine lânet dileyelim.” Âl-i İmrân, 3/61.

528 Şerîf el-Murtazâ, eş-Şâfî, II, s. 254.

529 Küleynî, Usûlü’l-kâfî, I, s. 172, 178; Şeyh Sadûk, Men lâ yahduruhü’l-fakîh, I, s. 163-164; Şerîf el-Murtazâ, eş-Şâfî, II, s. 260.

530 Şerîf el-Murtazâ, eş-Şâfî, II, s. 260-261; Şerîf el-Murtazâ, Mes’ele fi’l-cevâb

120

Ardından da hadiste geçen “mevlâ”531 kelimesinin anlamı üzerinde durmaktadır. Nitekim ona göre “mevlâ” lafzının amcaoğlu, müttefik, yardımcı, komşu ve bunun dışındaki anlamlara gelme ihtimali olsa da dilde “evlâ” (en layık) anlamına geldiği açıktır.532

Gadîr-i Hum haberindeki mevlâ lafzından “evlâ” kastedildiğinin en önemli delili lisan ehlinin bu konuda genel bir kabulünün olmasıdır. Nitekim dilciler farklı manalara gelmesi muhtemel bir cümle söylediklerinde veya böyle bir cümleye atıfta bulunduklarında cümleden diğer anlamların değil ilk anlamın anlaşılmasını gerekli görmektedirler. 533 Bunun yanı sıra “evlâ” lafzıyla imâmet ve itaatin gerekliliği kastedilmiştir. Lisan ehli bu lafzı sadece işi yapmaya en layık olan ve tedbire mâlik olanlar için kullanmışlardır. Örneğin onlar “Sultan, halkının idare ve yönetimine öncelikli olarak layıktır” veya “Ölen bir kimsenin çocuğu babasının mirasına akrabalarından daha layıktır” derken “evlâ” kelimesini kullanmaktadırlar ve kastedilen de “idare ve yönetime layık olma”dır. Ayrıca müfessirlere göre “Nebi onlara kendi

nefislerinden evlâdır…”534 âyetinde geçen “evlâ”dan Hz. Peygamber’in tedbir ve

yönetmeye layık olması kastedilmiştir. Buna göre Allah Teâlâ’nın, Nebi’nin halkın tedbiri ve yönetimine diğer insanlardan daha layık olduğu ve Resûle itaat edilmesi gerektiğini kastettiği noktasında ihtilâf bulunmamaktadır.535 Ayrıca Gadîr-i Hum hâdisesinde Hz. Peygamber’in Emîrü’l-mü’minîne vâcip bir emirde bulunduğu noktasında şüphe yoktur. Buna göre de hadisteki “mevlâ” lafzının başka anlamlarda olmayıp ilk anlamında kullanılması gerekir.536 Dolayısıyla Şerîf el-Murtazâ’ya göre

531 Şiî-İmâmî bakış açısına göre Hz. Peygamber’in Gadîr-i Hum günü söylemiş olduğu hadiste geçen “mevlâ” kelimesinden kastedilenin ne olduğu hususunda detaylı bilgi için bkz., Şeyh Müfîd,

Aksâmü’l-mevlâ fi’l-lisân, (Silsiletü müellefâti’ş-Şeyh el-Müfîd içinde) thk., Mehdi Necef, Beyrut: Dârü’l-Müfîd

1993/1414, s. 27-34.

532 Şerîf el-Murtazâ, eş-Şâfî, II, s. 268-269.

533 Şerîf el-Murtazâ, eş-Şâfî, II, s. 274; a.mlf, Mes’ele fi’l-cevâb ‘ani’ş-şübühât, s. 253.

534 el-Ahzâb, 33/6.

535 Şerîf el-Murtazâ, eş-Şâfî, II, s. 276-77; a.mlf, ez-Zehîra, s. 447.

121

bütün bu açıklamalar söz konusu hadisteki mevlâ kelimesinin “evlâ anlamına geldiğini ortaya koymaktadır. Buna göre de Hz. Peygamber’den sonra halkın yönetiminde evlâ olanın ve kendisine itaat edilmesi gerekenin Ali olduğu anlaşılmaktadır.

Şerîf el-Murtazâ’ya göre Ali’nin imâmetine işaret eden bir diğer delil,“Senin benim

yanımdaki konumun Hârûn’un Mûsâ’nın yanındaki konumu gibidir. Ancak benden sonra peygamber yoktur” hadisidir. 537 Ona göre bu hadis, Ali’nin imâmetinin delillerindendir. Söz konusu haber, Hz. Peygamber’in peygamberliği dışındaki bütün özelliklerin Hz. Peygamber ile Ali’de müşterek olduğunu gösterir. Bilindiği üzere Hârûn’un Mûsâ’ya olan konumu, nübüvvet, neseb kardeşliği, fazilet, muhabbet ve gaybeti esnasında ümmetine hilâfette müşterek oluşudur. Eğer Harun Mûsâ’dan sonra yaşamış olsaydı onun halifesi olacaktı ve onun yerine başkasının geçmesi câiz olmayacaktı. Ali’nin Hz. Peygamber’le nübüvvet ve neseb kardeşliği birlikteliği olmadığına göre bu ikisi dışında bir ilişkinin olması gerekir. Bu iki özellik dışındakiler sâbit olduğuna göre eğer Hz. Peygamber’in vefatından sonra da hayatta ise ümmetinin işlerini yönetmesi ve onun makamına geçmesi gerekir. Peygamberin vefatından sonra Ali yaşadığına göre onun, Hz. Peygamber’den sonra imâm olması gerekir.538

Şerîf el-Murtazâ’ya göre Hz. Peygamber’den sonra Ali’nin fasılasız imâm olduğuna delâlet eden bir diğer delil “sekaleyn” hadisidir. Şiî ve Sünnî kaynaklarda bazı küçük değişikliklere sahip olmakla birlikte “Sekaleyn hadisi”539 şu şekildedir: “Size iki önemli

şey bırakıyorum onlara sımsıkı sarıldığınız müddetçe dalâlete düşmezsiniz. Onlar

537 Ebû Cafer Muhammed b. Ali b. Hüseyin Babeveyh Kummî, Meâni’l-ahbâr, thk., Ali Ekber el-Gaffârî, Beyrut: Dârü’l-Ma‘rife, 1399/1979, s. 74; eş-Şeyh Muhammed Bâkır el-Meclîsi, Bihâru'l-envâr, 3. Baskı, Beyrut: Dâru İhyâi't-Türâsi'l-Arabî, 1403/1983, XXI, s. 142; Buhârî, Meğazî, 80; Fezâilü’s-ashabi’n-nebî, 9; Müslim, Fazâilü’s-sahâbe, 30; 31.

538 Şerîf el-Murtazâ, eş-Şâfî, III, s. 5-8; a.mlf, ez-Zehîra, s. 452-55; a.mlf, Şerhu cümel, s. 211.

539 Ehl-i sünnete göre Ehl-i Beyt’in konumu ve Sekalyen hadisi hakkındaki değerlendirmeler için bkz. Adil Yavuz, “Ehl-i Sünnet’e Göre Ehl-i Beyt’in Konumu ‘Sekaleyn Hadisi Üzerine Bir

122

Allah’ın kitabı ve İtreti/Ehl-i Beytimdir”.540 Ona göre bu hadis, Ehl-i Beyt’in icmâsının hüccet ve bunun akabinde de imâmetin nassla Hz. Peygamber’den sonra fasılasız olarak Ali’ye ait olduğunun delilidir. Ayrıca hadis, her asırda Ehl-i Beyt’ten masûm, güvenilir ve sözünün doğru olduğu kesin olan birinin bulunacağının delilidir.541

Şerîf el-Murtazâ’ya göre bu hadislerin yanı sıra “Yarın sancağı Allah’ın ve Resûlünün

sevdiği aynı zamanda onun da Allah ve Resûlünü sevdiği bir kimseye vereceğim. Allah onun eliyle fethi gerçekleştirecektir”542 hadisi de Muâhât hadisi ve onun sınıfına giren diğer hadisler gibi Ali’nin imâmetine delâlet etmektedir. Ona göre fazilet ve ta‘zîme delâlet eden her şey rütbe ve makamların en üstün olanına müstehak olmayı gerektirir. Fazilet yönünden eksik sıfatları barındıran bir kimsenin daha faziletli bir kimsenin önüne geçirilmesi akla aykırı kötü bir fiil olduğundan543 insanlar içerisindeki en faziletli olan kişi imâmete en layık olandır. Diğer sahâbilerde denkliği imkânsız olan cesâret gibi bir üstün özelliğe sahip olmasından ötürü sancak hadisi Ali’nin faziletine dolayısıyla da imâmetine delâlet etmektedir.544 İmâmiyye’nin hüccet olarak kabul edilen icmâsına göre Hz. Peygamber’den sonra ümmetin en faziletlisi Ali’dir.545 Dolayısıyla celî nass olarak isimlendirilen bu ve benzeri açık nasslar546 Ali’nin faziletine, ismetine ve fasılasız olarak Hz. Peygamber’den sonra imâm olduğuna işaret etmektedirler.