• Sonuç bulunamadı

İlmî ekonomik vasıfta sosyal değişmeler ve bunlara! Fransız ceza hukukuna etkisi :

Belgede YIL ARMAĞANI (sayfa 120-129)

Modern Fransız cemiyeti maddî yaşama şartlarında ve iktisadî hayatın yapısında yeni gelişmelerle karşılaştı. Bu durum, ceza hu­

kukunun mücadele etmek zorunda kaldığı yeni suç tiplerinin doğ­

masına sebep oldu. Bu mücadele iki alanda yer aldı. Evvelâ, ilmî tekâmülün tevlit ettiği yeni maddî yaşama şartlarından gelen bazı tatbikata karşı hükmün gerekti. Sonra da sosyal hayatın yeni eko­

nomik şekilleri üzerinde ceza hukuku tesirini göstermek zorunda kaldı.

A. Maddî yaşama şartlarının, ilmin ilerlemesinden gelen değiş­

meleri ve bunun Fransız ceza hukukunun tekâmülüne tesiri.

Fransa'da, maddî yaşama şartlarının değişmesi, Fransız ceza hukuku üzerinde »muhtelif alanlarda, etkisini göstermiştir. Şüphe­

siz, bunların hepsini gözden geçiremiyeceğiz. Fakat bunları üç bü­

yük alana ayırabiliriz :

a) Medeniyetin, sınaî vasıftaki tekâmülü;

b) Pek çok sosyal faaliyetin meydana çıkması;

e) ilmin ilerlemesinin tesiri altında vukua gelen, maddî yaşama şartlarının değişmesinden mütevellit en vahim meseleleri teşkil eden trafik konusunun tekâmülü.

a) Medeniyetin sınaî vasıfta tekâmülü ve bunun Fransız ceza hukukuna tesiri :

1) Sınaî makineleşme, çalışma sahasında tehlikeler yarattı. Bu tehlikelere karşı işçiyi korumak gerekti, iş emniyeti ve işverenlerin emniyet ve sağlık bakımından almağa mecbur oldukları tedbirler hakkında kanun ve nizamlar konuldu. Bu tedbirlere daha fazla kuv­

vet vermek için Fransız ceza hukuku bunlara riayet etmeyen işveren­

ler hakkında, bazı hallerde, çok ağır cezalar vazetti. Fransa, işçileri korumak için, yapabileceği kadar tedbirler aldı ve bunları bir iş ka­

nununda tesbit ederek iş şartlarını tanzim etti. Fransız ceza hukuku da müeyyideleri ile bunu takviye eyledi. Ücret konusunda, işverenin işlediği suçlar hakkındaki (iş Kanunu, 3. kitap, 33-78. maddeler) ce­

zaî müeyyideler para cezaları ve hattâ tekerrür halinde hapis ceza­

sıdır.

2) Makineleşme gıda maddeleri ve ilâçların büyük seri halinde imalâtını sağladı. Kamunun sağlığını teminat altına alabilmek için bunların imâlini ve reklâmını tanzim etmek icap etti. Kanun vazıı müsaade edilen kimyasal maddelerin imâl ve istimal usulleri hak­

kında titizlikle hazırlanmış nizamlar koydu. Bunların uygulanabil­

mesi için de suçluları tecziye edecek müeyyideler ihdas olundu. Bu cezalar ağırdır : Yüksek para cezalan ve hattâ hapis cezalan.

Bu konuda, Fransız mahkeme içtihadının çok karakteristik bir tutumuna dolayısile temas etmek istiyorum. Sınaî makineleşmenin gelişimi sonucu olarak, sınaî işlerde ittihaz olunan tedbirlerin mües­

sir olabilmesini sağlamak için mahkeme içtihadı, müesseseyi idare eden için hakiki bir ceza mes'uliyeti ihdas etti. istihdam ettiği kim­

selerin işledikleri idare eden mes'ul tutuldu. Manalı bir misal vere­

lim : Kâğıt imâl eden bir müessesenin idarecisi, kullanılmış suların, fabrikada mevcut modern tasfiye cihazına rağmen, ırmağa işçiler tarafından dökülmesinden cezaen mes'ul tutuldu. Halbuki müesse­

seyi idare eden şahıs, bu suçun işlendiğinde seyahatta bulunuyor­

du.

Müstahdemleri tarafından işlenen suçlardan dolayı müesese ida­

recisinin cezaî mes'uliyeti kanun koyucu tarafından vazedilen

kaide-1ère müessesede daha fazla riayet edilmesini aşikâr surette sağla­

mıştır. Haddizatında müessese, idarecisinin başkasının fiilinden mes'ul tutulması zahiridir. Esasında bu şahıs, personelini iyi seç­

memiş veya onlar üzerinde gerekli nezarette kusur eylemiş olma­

sından dolayı kendi fiilinden mes'ul tutulmaktadır. Personelin seçi­

mi ve onlara nezaret edilmesi oldukça güçtür. Müessese idarecisi için daha vahim olanı da vardır. Temyiz Mahkemesinin Ceza Daire­

si, işverenin ihmallerinin, müstahdemlerinin kaidelere riayetsizlik­

leri neticesinde, kendi mes'uliyetini intaç edeceğini kabul etmiştir.

Burada aksinin isbatının fiilen mümkün olmadığı bir kusur karine­

si bahis konusudur. Bu suretle bu mes'uliyet şeklinin esası olarak, şahsî kusur bir mevhume haline gelmiş olmuyor mu ? Yargıtay Ceza Dairesinin 26 février 1956 tarihli bir kararma göre «her ne kadar, bir kimsenin ancak kendi fiilinden mes'uliyeti kaide ise de, kendi­

sine tabi bir şahsın hareketleri üzerinde doğrudan doğruya bir neza­

ret vazifesile kanunen mükellef tutulmuş olmaktan mütevellit istis­

naî hallerde bir kimsenin başkasının fiilinden mes'ul olması müm­

kündür. Bu yüksek içtihadın gerçekten başkasının fiilinden ceza mes'uliyetini kabul edip etmediği sorulabilir. Eğer kabul ediyorsa bu pek yeni bir prensip olacaktır ! Böyle olursa Fransız ceza huku­

kuna risk esasına dayanan bir mes'uliyet ithal etmek demektir. Hal­

buki bu çeşit mes'uliyet şimdiye kadar yalnız medenî hukuk saha­

sında kaydı ihtirazî ile, kabul edilmiştir. Müessesenin işlemesinden mütevellit her suç idare edenin mes'uliyetini intaç edecektir. Böyle bir içtihad, ceza hukukunun büyük prensiplerinden biri olan ferdî mes'uliyet prensibi ihlâl etmeyecek midir ?

Eğer durum bu ise, cemiyetin maddî yapısındaki gelişim, ceza hukukunun gelişimi üzerinde fena bir tesir yapmış demektir. Tak­

bih vasfını kaldırmak suretile «mes'uliyet cezası» nın değerden düş­

mesini intaç etmektedir. Bu, yukarda işaret ettiğimiz ceza hukuku enflâsyonunun üzücü bir neticesidir.

3) Fransa'da sosyal sigortanın inkişafı, yani işverenleri, işçile­

rin hastalık, işsizlik, doğum vesaire gibi hallerde emniyetini sağla­

mağa matuf hisseler ödemeğe mecbur tutan hükümler topluluğu, Fransız kanun vazıını bu sahada işlenecek suçlara karşı ceza müey­

yideleri koymağa sevk etti. Sosyal emniyet mevzuatına riayet etme­

yen işveren sosyal emniyet kanunu gereğince cezalandınlmakta ve bu suretle sınaî makineleşme çağımızda işçi bilhassa himaye gör­

mektedir. Masraf kendisine ait olmak üzere mahkûmiyet kararının

neşrinden gayri işveren 450 Frank para cezasına mahkûm edilmek­

te ve üç senelik bir süre içinde tekerrür halinde iki aydan iki sene^-ye hapis ve 3600 Franktan 36000 Franka kadar para cezasına mah­

kûm olabilecektir.

b) Müteaddit sosyal faaliyetin ortaya çıkması ve bunların Fran­

sız ceza hukukuna etkisi.

Evvelce de mevcut sosyal faaliyet geniş miktarda inkişaf etti ve bu inkişaf yeni suçların ortaya çıkmasına sebep oldu veya evvel­

ce mevcut müeyyideler kuvvetlendirildi. Yeni suçlar ve müeyyide­

lerin kuvvetlendirilmesi üzerinde durmayacağız. İlmî prensipler ba­

kımından daha çok fazla alâka çekici olan bir nokta üzerinde dura­

cağız. Yukarda gördüğümüz gibi, Fransız kanun vazıı yeni suçlar ihdas etmiş, eski müeyyideleri kuvvetlendirmiş olmakla beraber bu sosyal faaliyetlerin genişlemesinden mütevellit mahzurlu neticeleri mümkün olduğu kadar önlemeyi denemek lâzım geldiğini düşündü ve bu maksatla orijinal ve esasında cezadan ziyade emniyet tedbiri sayılması mümkün yeni cezaî müeyyideler ihdas etti. Bunlar :

— Bazı kusurlu hareketlerde bulunmuş olanların mesleklerini icra ehliyetsizliğine çarpılmaları. Çünki bu suretle, tehlikeli halleri­

ni sosyal faaliyetleri sırasında göstermiş olduklarından cemiyet bu­

na devam etmemeleri için müdahale zorunda kalmış oluyordu.

— Sosyal faaliyeti, cemiyet için tehlikeli hale gelmiş bulunan­

ların daimî veya muvakkat olarak müesselerinin kapatılması.

Bazı mahkûmiyetlere çarpılmış kimseler hakkında kabul edilen meslekî ehliyetsizlikler, mahkûmiyet kararlarının gösterdiği suç fak­

törleri sebebi ile aynı meslekleri icra etmemeleri gerektirmektedir.

Bazı suçların işlenmiş olmasile bir tehlike halini göstermiş olan ba­

zı müesseselerin kapatılması en müessir tedbirlerden biridir. Şer, bu suretle kökünde yok edilmektedir. Bu iki tedbir, en yüksek dereceli iki önleyici tedbirdir.

Son yıllarda, Fransa'da meslekî ehliyetsizler artmıştır. Sizlere bunlardan en mühimlerini nakledeceğim.

Çok geniş bir alanda, yaşadığımız günlerde pek büyük bir inki­

şaf göstermiş olan sınaî ve ticarî mesleklerde dürüstlüğü sağlayacak bir tasfiyeyi temin için 30 Ağustos 1947 tarihli kanun, bazı mahkû­

miyetlere uğramış olanları bu meslekleri icradan men etmiştir.

(Bil-hassa : bedenî ve terzili bir cezaya mahkûmiyet; hırsızlık, dolandırı­

cılık, emniyeti suiistimal, murabahacılık, bazı iktisadî mahiyetteki suçlar veya hakkı olmadan meskğin icrası gibi suçlardan dolayı, tecilsiz, en az üç ay hapis cezasına, mahkûmiyet).

Bilhassa pek özel bir sahada 19 Juin 1930 tarihli, pek çok inki­

şaf etmiş olan bankacılık mesleğinin icrası ile ilgili kanun, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtekârlık gibi bazı suçlardan mahkûm olanları bu meslekten men etmiştir.

Alkollü içkilerle alâkalı suçlar hakkındaki kanunun 55 ve 56.

maddeleri, alkol satışı mesleğini icradan (ki maalesef bu meslek çok genişlemiştir) cinayetten ve bazı cünhalardan mahkûm olan kim­

seleri, men eylemiş bulunmaktadır.

23 décembre 1958 tarihli emirnameyi de zikredebiliriz. Bu emir­

name ceza kanununun 283. maddesini ikmal suretile umumî âdaba aykırılık suçlarından ımahkûm olanların, tâbi müesseselerini idare, gazete tevzii, dergi neşri gibi meslekleri, hukuken veya fiilen doğru­

dan doğruya veya başka şahıslar kullanmak suretile, icradan men etmiştir. Bu memnuiyetin âzami haddi 6 aydır, fakat tekerrür ha­

linde bu azamî asgarî had kabul olunacaktır.

Son zamanlarda ceza hukukumuzda büyük ehemmiyet kazan­

mış olan müesseselerin kapatılması cezasına gelince, bu ceza, mües­

seselerin bilhassa tehlikeli hale geldikleri zaman, pek çok hallerde tatbik edilmektedir.

İşte tipik misaller : İş kanunu, sınaî müesseselerde bu kanun tarafından emniyet veya sağlık bakımından emredilen tedbirlere riayetsizlik halinde, müessesenin kapatılmasına karar vermek yetki­

sini mahkemelere tanımış bulunmaktadır. 1928 kanunu, filimlerin kontrolü hakkındaki kanunî hükümlere riayet etmeden sinemaların kapatılması âmirdir. 1930 kanunu bankacılık mesleğini icradan men edilen bir kimsenin idare veya sevk ettiği bankanın kapatılmasını ön görmüştür. Alkollü içkiler. satan müesseselerin, bu mesleğin ic­

rası şartlanna muhalefet teşkil eden suçların işlenmesi halinde mües­

seselerin kapatılması pek çok kanun hükümleri tarafından emredil-mektedir. Kanun vazıı, bu cezanın pek faydalı olduğunu nazara aldı­

ğından mütemadiyen bu tedbiri tekâmül ettirmektedir. Çeşitli ka­

nunlar ve bilhassa alkollü içkiler hakkındaki kanun bu husustaki hi­

leleri, çeşitli tedbirlerle tesirsiz hale getirmektedir. Bu tedbirlerden

bazıları şunlardır : «Memnuiyet süresince, suçlu, vaktile işlettiği müesesede, her ne nam altında olursa olsun ve hattâ müessesesini satmış veya kiraya vermiş olsa dahi müstahdem olarak çalışamaz.

Ayrılmış olsalar dahi eşinin çalıştırdığı müessesede de müstahdem olarak çalıştırılamaz».

Müessese kapamanın ehemmiyetini pek iyi takdir eden Fran­

sız mahkeme içtihadı bu tedbirlere taallûk eden metinleri en sert şekilde yorumlamıştır. Aşağıdaki misaller de bunu gösterir :

— Müesseseyi bizzat idare etmemiş olsa ve suçu teşkil eden fiillere yabancı olsa dahi bu ceza, malik hakkında da tatbik olu­

nur.

— Suçluluk hali, mahkûmiyetin karar verileceği sırada sona ermiş olsa dahi ceza verilecektir.

— Ceza kesinleştikten sonra kapatılmış müessesede aynı ticare­

tin icrasına müsaade edilemez.

Bu iki yeni müeyyide hakkında, yani meslekten memnuiyet (eh­

liyetsizlik) ve müessesenin kapatılması Fransız kanun vazıına o ka­

dar müessir tedbirler olarak gözükmüştür ki son yıllarda kanun vazu her iki tedbiri birlikte derpiş etmeğe başladı. Alkollü içkiler satan müeseseler hakkındaki mevzuat, bu mesleğin icrasından mem­

nuiyet ile birlikte alkollü içkilerin tevzii ile alâkalı suçların işlen­

mesi halinde müessesenin de kapatılması ön görülmüştür. Bu tipik misal üzerinde duracağım. Zira bu ımisal, Fransız ceza hukukunun, tehlikeli sosyal faaliyetlere karşı nel kadar enerjik bir sekide karşı koyduğunu gösterir. Maalesef bu hareketler alkollü içkilerin tevziin-de gittikçe artan vus'atın neticesidir.

c) Traf ikin tekâmülü:

Trafikin tekâmülü problemi ve bunun doğurduğu muazzam teh­

likeler, gittikçe muğlak ve tehlikeli bir şekilde inkişaf eden ilmî ve sınaî medeniyetimizde yer almaktadn. Şahıslara ve insanlara trafik kazalarının verdiği zararlar seneden seneye artmaktadır. Avrupa Ekonomik Konseyinin 3 Ağustos 1962 tarihli bildirisine göre 1960 senesinde, Avrupa karayollarında 50.000 kişi ölmüş ve 1.700.000 kişi de yaralanmıştır. Fransız istatistiği 1961 yılında ölü miktarını 8.000 kişinin üstünde göstermektedir. Bu hâdise Fransa'da gerçek bir sos­

yal felâket şümulündedir.

Bu rakamlar Fransız kamu, kudretini endişelendirmiştir. Mese­

le evvelâ mekanik malzemenin tanzimi, yolların ve vasıtaların ıslahı şeklinde ele alındı. Bundan sonra kriminoloklar ve hukukçular bu kazaları tevlit eden hal ve şartlar üzerinde durdular. Her ne kadar bu sahada tesbit güçlüğünden dolayı istatistikler gayri vazıh ise de hâdiselerin % 93 ünde insan faktörünün müdahale ettiğini göster­

miştir. Bu itibarla kazalar meselesi, âmme kudreti için, insan bakı­

mından, dolayısile ceza hukuku açısından ele alınmak icap etti.

Trafik suçları ekseriya, kayıtsız ölüme sebep ve yaralamalara sebep olduğundan Fransız mahkemeleri bu suçlara ait cezaları ver­

meğe başladılar. Fransız istatistiklerine bakılınca pek manalı bir sonuca varılmaktadır. Kasden öldürme ve müessir fiillerin adedi se­

neden seneye azalmakta, halbuki taksirle ölüme sebebiyet ve yara­

lamaların adedi mütemadiyen artmaktadır. Bunların, aynı katego­

ride yer alan kasdî suçların adedini aşdığı görülmektedir. Fransa'da, 1961 senesinde, kasden müessir fiilden mahkûmiyet adedi 21.502, buna mukabil taksirle yaralamaya sebebiyetten mahkûmiyet adedi 39.177 dir.

Bu rakamlar meselenin ehemmiyetini gösterir. İnsanın beden bütünlüğüne taarruzların azalmasından, yine başka mahiyette be­

şerî bir faaliyetin tezahürü olarak ölen ve yaralananların artan ade­

di karşısında, memnun olmağa imkân yoktur.

Fransa'da, trafik kazalarının, kanun vazıının zihninde tamamile ayrı bir yer tutması gerektiğinde ittifak edilmektedir. Zira ancak sosyal metodlarla mücadele edilebilecek pek hususî suçlar bahis konusudur.

Şimdiye kadar ceza hukuku açısından bu suçlar hakkında ne ya­

pıldı ? Orijinal hiç birşey. Kara trafiğinin gittikçe artan ölüm ve yaralama teşebbüsleri karşısında, seneden seneye daha muğlak ha­

le gelen bir tanzim faaliyetine başvuruldu; zira ortaya çıkan bütün tehlike hallerini nazara almak icap ediyordu. Konulan kaideler, me­

kanik malzemenin teknik mükellefleri bakımından bilhassa artmış­

tır : Frenlerin durumu, lâstikler, lâmbalar gibi. Ayrıca sürücünün mükellef tutulduğu mecburiyetler : Araba kullanmağa başlamadan evvel ehliyetname almak, durma, pıark etme ile alâkalı mecburiyet­

ler, hangi vitesle gidileceği vesaire. Trafik nizamları, pek muğlâktır ve mütemadiyen değişmektedir. Kanun vazıı bir taraftan bu nizam­

ları teknik ilerlemeğe uydurmağa çalışmakta ve hattâ bu

nizamla-tın prensibini dahi değiştirmek mecburiyetinde kalmaktadır. Eski­

den şehirlerde yol kavşaklarında avertisseur kullanılması mecburî iken halen men edilmiştir. Vites, tercihli geçiş hakkı konusunda da böyle olmuştur. Bunlar bu sahadaki tanzimin ne kadar nazarî ve hattâ keyfî olduğunu göstermeğe kâfidir.

Kara trafiğine ait kanunî hükümlere riayetsizlik faillerini kai-deten para cezası ve istisnaî olarak, kısa müddetli hapis cezasına çarptırmaktadır. Trafik kaidelerine riayetsizliğin muazzam derece­

de artması, mahkeme kararı olmaksızın para cezalarının rızaen ödenmesi yani «önödeme» denilen usul nizamlandı. Bu pek hafif müeyyidelerden nasıl korkutucu bir tesir beklenebilir ? Bazı kimse­

ler, müeyyide fikrinin sürücüde husulü onu ihtiyatlı olmağa sevke-decektir. Müeyyide fikri «mutavassıt bir Fransız» da korkutucu bir tesir yapar. Biz şahsen bu kadar hafif cezaların, büyük bir korku­

tucu tesir yapabileceğine inanmıyoruz. Fransızlar, trafik nizamla­

rına riayetsizliğin bir kaza ile neticelenmiyeceğini ve işin polise ak-setmiyeceğini ümit ederler.

Yaralanma veya ölüm le biten bir kazanın, sürücünün aleyhine bir tahkikat konusu olduğu zaman aksi zuhur etmektedir. Taksirle ölüme sebebiyet ve yaralanmalarda kusurlu görülen taraf ancak azamî haddi 2 sene olan hapis cezasına (Fransız Ceza Kanunu mad­

de 319) çarpılmaktadır. Esasen bu suçlar kasıtsız olduğundan hâ­

kimler pek ender olarak bu azamî hadde hükmetmektedirler.

Bu cezaların infazı kendisine tevdi edilen infaz idaresi bu şart­

lar altında ne yapabilir ? Meslekî terbiye, çalıştırma veya umumî mânada terbiye yoluyla ıslah uygun düşmemekte veya lüzumsuz ve suç ile doğrudan doğruya alâkadan mahrum gözükmektedir. Şartla salıverme zamanı gelince, bu çeşit mahpuslar hakkında idarenin takdirini kullanması da bir takım hususî meseleler ortaya atmakta­

dır : Umumî ıslah ölçüleri pek az faydalıdır.

Klâsik hapis ve para cezaları pek az müessir ve bazan tehlikeli gözükmektedir. Doktrin ve kanun vazıı, yeni tedbirler bulmakta başarı gösterememiştir. Bu arada tehlikeli sürücüler hakkında şu tedbir teklif olunmuştur : Bir veya iki sene müddetle arabasının arkasına şöyle bir levhanın asılmasına mecbur tutulması «dikkat ! tehlikeli surette araba kullanmaktan mahkûm edildim», teşhirin ih­

yası olan bu usul realist bir tedbir olarak görülmektedir.

«Engel-suç» diye isimlendirilen bir müessesenin kurulması teklifi daha makul gözükmektedir. Haddizatında kendisi vahim ol­

mamakla beraber, daha ağır suçların işlemesine sevkeden hareket­

leri cezalandırmak lâzımdır. Bunun tipik misali, sarhoşluk halinde araba kullanmıştır. Sarhoş iken araba kullanmak, kendi başına pek vahim bir hal değildir. Böyle bir hal olsa olsa, insan haysiyetine ria­

yetsizlik şeklinde, bir ahlâk kaidesine taarruz teşkil edebilir, fakat taksirle ölüme sebebiyet veya yaralanma gibi vahim neticeler doğu­

rabilir. İşte bu sebeple Fransa'da 15 décembre 1958 emirnamesi ile sarhoş vaziyette veya alkolün tesdri altında iken araba kullanmak cezalandırılmıştır. Bu suç, bir aydan bir seneye kadar hapis ve 500 Franktan 5.000 Franka kadar para cezasını veya bunlardan yalnız birini gerektirmektedir.

Doktrin ve kanun vazıı, cezaya eklenen tedbirlere her gün bi­

raz daha fazla temayül etmektedir, bunlara meslekî ehliyetsizlikler diyebiliriz. Kara trafiğinde bu meslekî ehliyetsizlik araba kullanma hakkının sukutudur. Bu tedbir, mesleği icabı araba kullanmak zo­

runda olan bir kimse için bilhassa ağır bir tedbirdir. Fakat toplum için zararlı bir faaliyetin önüne geçmek için en emin vasıta da bu­

dur. Fakat araba kullanmak memnuiyeti bir emniyet tedbiri oldu­

ğuna göre bunun müebbet veya U2;un süreli olması lâzımdır. Halbuki çok kere memnuiyet bir kaç aylıktır, hattâ bir kaç haftalık şekille­

rine de rastlanır. Belki böyle olan memnuiyetler bir korku tevlit edebilir. Fakat bir emniyet tedbin telâkki olunamaz.

Motorlu vasıtalar trafiğinin tanzimi problemi ve bunun tehli­

keleri, Fransız hayatında gittikçe artan bir önem kazanmaktadır ve bu pek aşikâr bir haldir. Fakat şimdiye kadar bu sahada sadece empirik vasıtalarla ilerledik bu kasıtsız suçların mahiyeti psikolojik ve fizyolojik menşeleri bilmiyoruz.

Bununla beraber, eğer müessir şekilde hareket etmek istiyor­

sak ve bunu yaparken de suçları arttırmak istemiyorsak, önlemek istediğimiz fiillerin menşeini bilmemiz lâzımdır. Bu sebeple krimi-nolojik etüdlere ihtiyaç vardır.

Şimdi maddî yaşama şartlarının değişmesinin Fransız ceza hu­

kukuna tesirini incelemeğe gelmiş bulunuyoruz.

Fakat, siyasî ve iktisadî fikirlerdeki değişiklikle bağlı olan bu maddî şartlardaki değişiklikler ekonomik yapıda değişikliklere se­

bep olmuş ve bunun neticesinde ceza hukuku tekâmül etmiştir. îşte şimdi bunu tetkik edeceğiz.

Belgede YIL ARMAĞANI (sayfa 120-129)