• Sonuç bulunamadı

A. Haksız Fiilin Kusur Dışındaki Unsurlar Gerçekleşmiş Olmalıdır

5. Uygun İlliyet Bağı

Somut olayda gerçekleşen türden bir sonucu, olayların normal akışına ve hayat tecrübelerine göre, niteliği ve ana temayülü itibariyle meydana getirmeye genel olarak elverişli olan veya bu türden bir sonucun gerçekleşme ihtimalîni objektif olarak artırmış bulunan zorunlu şartla, söz konusu sonuç arasındaki bağa, uygun illiyet bağı denir406.

Olayların normal akışına ve genel tecrübelere göre, gerçekleşen türden bir sonucu meydana getirmeye elverişli olan sebep, sorumluluğu doğuran sebeptir. Böylece bu sonucun gerçekleşmesi, söz konusu sebeple kolaylaştırılmış görülür. Bu tarz bir sebebe, uygun sebep; sonuca ise uygun sonuç, bu nitelikteki illiyet bağına ise uygun illiyet bağı adı verilir407. Diğer yandan sorumluluğu gerektiren nedensellik

406 EREN, (Borçlar), s.492; TANDOĞAN, (Mes’uliyet), s.76 vd.; TUNÇOMAĞ, s.450; SAYMEN/ELBİR, s.483-484; İNAN, s.292-293; KILIÇOĞLU, (Borçlar), s.213;

TEKİNAY/AKMAN/BURCUOĞLU/ALTOP, s.573; OĞUZMAN/ÖZ, s.497 vd.;

SCHWARZ, s.127-128; RÜMELIN, Max: Die Verwendung der Kausalbegriffe im Straf- und

Zivilrecht, AcP, Heft 2, 90; 1900, s.180 vd.; KARAHASAN, C.1, s.443; OFTINGER, I, s.71 vd.; OFTINGER/STARK, I, s.113; ATAAY, (Borçlar), s.95; BECKER, Art.41, N.29 ve 30;

OSER/SCHÖNENBERGER, Art. 41, N.79 vd.; von TUHR/PETER, s.97;

GUHL/MERZ/KOLLER, s.82, s.174 vd.; SCHWENZER, § 19,03-04; REY, N.525; GAUCH/SCHLUEP, II, N.2712 vd.; DEUTSCH, (Haftungsrecht) s.143; ATAMER, M. Yeşim:

Haksız Fiillerden Doğan Sorumluluğun Sınırlandırılması, Özellikle Uygun Nedensellik Bağı ve Normun Koruma Amacı Kuramları, İstanbul 1996, s.39 vd.; DEUTSCH/AHRENS, s.25 vd.;

BREHM, Art.41, N.121, s.57; BGE 33 II 564, 41 II 94, 57 II 39, 60 II 419; 63 II 114; 80 II 344;

81 II 445; 83 II 411; 87 II 127; 89 II 250; 91 II 210, 93 II 337; 95 II 107; 96 II 397; 98 II 291; 101 II 69; 102 II 237; 107 II 276 vd.; 112 II 442; BGE 123 III 110, 113; 121 V 45; 112 II 439; 102 II 232.

407 BGE 89 II 232, 95 II 107, 93 II 337; 91 II 210; 87 II 127, 83 II 411; 81 II 445; 80 II 342; 96 II

397; 98 II 291; 101 II 69; 102 II 237; 107 II 276 vd; KELLER/GABI, s.27;

OFTINGER/STARK, I, s.110-111; OFTINGER, I, s.72-73; İNAN, s.292; BSK-SCHNYDER,

Art.41,N.16; SCHWARZ, s.128; EREN, (Borçlar), s.492; KARAHASAN, C.1, s.443;

FEYZİOĞLU, s.509; AYBAY, s.83; Uygun illiyet teorisinin amacı, bir davranış veya olayın,

meydana geldiği zararlı sonuçlardan hangisinin, ne ölçüde zarar verenin sorumluluk alanına girdiğini tespiti ve objektif ölçüler koymaktadır. Uygun illiyet bağı teorisi çerçevesinde çeşitli olay türleri arasındaki ihtimal ilişkisi araştırılmakta, herhangi bir davranış veya olay sonucu meydana gelen arızi, tesadüfi ve atipik zararların anormal bir biçimde sırf tesadüfen birleşerek meydana getirdikleri olağanüstü zararların tazmini söz konusu olmaz. EREN, (Borçlar), s.511- 512; FUCHS, s.68; KÖTZ/WAGNER, s.60-61; SCHLECHTRIEM, s.360-361; EMMERICH, § 20 III N.8.

bağının bulunup bulunmadığı araştırılırken, sadece mantık kuralları değil, günlük hayat tecrübeleri ve hayatın normal akışı da dikkate alınmalıdır408

Konumuz açısından da, gerek Borçlar Kanununun 54. maddesindeki hakkaniyet sorumluluğu açısından, gerekse tasarıda yer alan hakkaniyet sorumluluğunda daha en başta bir sorumluluk doğabilmesi için uygun illiyet bağına ihtiyaç vardır.

b. İlliyet Bağını Kesen Sebepler

Ayırt etme gücünden yoksun kimsenin sorumlu tutulabilmesi için fiil ile meydana gelen zararlı sonuç arasında bir illiyet bağının bulunması gerekmektedir. Bu bağın bulunmaması hâlinde ayırt etme gücünden yoksun bulunan kimse sorumlu tutulamaz.

Bu noktada, Borçlar Kanununun 54. maddesinin sadece ayırt etme gücünün bulunmadığı hâllere değil, kusurun bulunmadığı tüm hâllere uygulanması gerektiğini ileri sürerek, illiyet bağının bulunduğu diğer hallerde de bir hakkaniyet sorumluluğunun doğabileceğini kabul eden görüşün açıklanması gerekmektedir. Bu şekilde, ayırt etme gücüne sahip bir kimse, kusuru olmaksızın başkasına zarar vermesi hâlinde dahi, hakkaniyet gerektiriyorsa sorumlu tutulmaktadır409. Bunun aksinin kabulü, kusursuzluğun ayırt etme gücünden ileri gelmesiyle, diğer bir sebepten; örneğin organik bir reaksiyondan ileri gelmesi arasında yapmacık bir fark

408 TANDOĞAN, Hâluk: “Hukuka Aykırılık Bağı”, Sorumluluk Hukukunda Yeni Gelişmeler I.

Sempozyumu, İstanbul 1980, s.7; OĞUZMAN/ÖZ, s.637.

409 Tekinay, bu görüşünü Yargıtay 4.HD.nin 15.6.1963 T. ve 962/2279, K.6171 sayılı kararı ile

gerekçe gösterilmeden onanan İstanbul 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin E. 958/1032, K.779 sayılı ve 25.11.1960 tarihli kararında hakkaniyet sorumluluğunu genişlettiğini ortaya koymaktadır. Buna göre olay şu şekildedir: Kabataş Arabalı Vapur iskelesinde, karşıya geçmek için sıraya giren bir kamyon sahibi, kamyonu muavine bırakarak ayrılmıştı. Zira kamyon ancak gece yarısına doğru vapura girebileceği anlaşılmıştı. Kamyon sahibi, gece yarısına doğru kamyonun başına gelince muavinini bulamadı. Ve kısa bir süre sonra arabalı vapura girmek için hareket etmek zorunda kaldı. İşte bu sırada kamyonun altından bir feryat yükseldi. Meğer muavin, uyumak için kamyonun altına yatmış ve uykuya dalmış. Kamyon hareket edince de tekerleklerin altında kalarak ağır surette yaralanmış. Olayda kamyon sahibinin hiçbir kusur tespit edilemedi. Buna rağmen mahkeme, muavinin malî durumunu uzun zamandır kamyon sahibine yaptığı hizmetleri… göz önünde tutarak, kamyon sahibini 9.000 lira tazminat ödemeye mahkum etti. bkz.

gözetilmiş olunurdu ki, bu görüş çerçevesinde bu durumu haklı gösterecek herhangi bir sebep yoktur. İşte bu nedenle, ayırt etme gücünden yoksun kimse, bir kaza (umulmayan hâl) sonucu sebebiyet verdiği zararlardan dolayı yine hakkaniyet çerçevesinde sorumlu tutulabilecektir410.

Borçlar Kanununun 54. maddesinin diğer kusursuz eylemlere de uygulanacağına ilişkin görüşü ise, de lege feranda açısından kabul etmek mümkünse de, mevcut hukukî durum açısından aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Zira, sorumluluk ilkeleri açıklanırken, kusursuz sorumluluk hâllerinin ancak kanun ile düzenlenebileceği ortaya konulmuştur. Oysa, mevcut Borçlar Kanunumuz, ayırt etme gücünden yoksun kimseler istisna olmak üzere, kusurun bulunmadığı diğer hâllerde hakkaniyet sorumluluğunun uygulanacağını öngörmemiştir411. Dolayısıyla, kanunda buna ilişkin bir hükmün bulunmayışı, hakkaniyet sorumluluğunu genişletici bir yorumun yapılmasını mümkün kılmamaktadır412.

410 TEKİNAY/AKMAN/BURCUOĞLU/ALTOP, s.501-502; HOMBERGER, s.49a; İMRE,

(Kusursuz Mesuliyet Hâlleri) s.190-192; Yargıtay’ın 4. HD. E. 2003/406 K. 2003/7768, 16.6.2003 tarihli kararında, araç seyir hâlindeyken kalp krizi geçirmesi ve ardından meydana gelen trafik kazasında, mahkemenin davalıların sorumluluklarının dayanağının da, miras bırakanlarının kusuruna (BK. md.41 vd. ) bağlı olduğu; buna karşın mahkemece, somut olayın özelliği hiç tartışılmadığı; bu bağlamda, kusura dayalı sorumluluk itibariyle, mücbir sebep veya umulmadık hâlin söz konusu bulunup bulunmadığı ve bunun nedensellik ilişkisine etkisi ile değeri (BK. md.41); yine, ayırt etme gücünün kaybedilmiş sayılıp sayılamayacağı (BK. md.54) ve son olarak da; durumun özelliği (BK. md.43/1) anlamında hakkaniyetin sorumluluğun kapsamına etkisi irdelenmeyip, gerekçede değerlendirilmemesi, usül ve yasaya aykırı olup; bozmayı gerektirmiştir. (HUMK. md.388/b.3, md.428/son). bkz. Kazancı mevzuat bankası:

(www.kazanci.com.tr), 8.5.2006; İmre, ayağı kayarak düşen ve cadde üzerinde sergilenen bir

mala zarar veren çocuk; normal bir şekilde bir sokağın köşesini dönerken karşı taraftan sıçrayarak hızla gelen bir çocuğa çarpan akıl hastası; ani bir patlamadan ürkerek refleks sonucu yumurta sepeti taşıyan bir kadına çarpan bir akıl zayıfı, ayırt etme gücüne sahip kimselerden daha fazla sorumlu tutulmaması gerektiğini belirtmektedir, zira bunların bu güce sahip olmaları hâlinde sorumlu tutulmayacaklardır. bkz. İMRE, (Kusursuz Mesuliyet), s.807; İNAN, s.284; GAUCH,

Peter: Die Vereinheitlichung der Delikts und Vertragshaftung, Bd. 116, ZSR 1997, s.329. 411 ATAAY, (Şahıslar), s.90, (Borçlar), s.336; Diğer, yandan kanımızca söz konusu kararda,

hakkaniyet sorumluluğu dışında olay, karayolları trafik kanunu çerçevesinde çözümlenmeliydi ve muavinin ortak kusurun bulunup bulunmadığı şeklinde bir araştırma yapılmalıydı. Bu açıdan hakkaniyet sorumluluğu açısından bir değerlendirme de doğru olmayacaktır; karş. İMRE, (Kusursuz Mesuliyet), s.809; Deutsch, alman hukukunda, ayırt etme gücünden yoksun kimsenin bu durumlarda sorumlu tutulamayacağı inancındadır ve alman federal mahkemesinin bu yönde verdiği kararları eleştirmektedir. Diğer yandan, avrupadaki yasal düzenlemeleri örnek gösterierek, ayırt etme gücünden yoksun kimsenin, buna sahip olanlara oranla daha kötü bir duruma düşürülmemesi gerektiğini iddia etmektedir. bkz. DEUTSCH, (Verschulden) s.89-90.

Buna karşın, Tekinay’ın bu görüşü, Borçlar Kanunu Tasarısının 64. maddesinde dikkate alınmış ve hâkimin hakkaniyet gerektiriyorsa, kusura bağlı bulunmaksızın, zarar verenin sebep olduğu zararı uygun şekilde giderilmesine karar verebileceği düzenlenmiştir. Tasarının kanunlaşması hâlinde, örneğimizde olduğu gibi, kusurun bulunmadığı diğer hâllerde dahi, bir hakkaniyet sorumluluğunun doğması mümkündür.

Aşağıda daha ayrıntılı görüleceği üzere, mücbir sebep niteliğine ulaşmayan bazı olaylar, umulmayan olay olarak nitelendirilmektedir. Umulmayan hâl olarak nitelendirdiğimiz, bazı davranışların sonucunda, bir kimseye zarar verilmesi hâlinde bu kimsenin kusurlu sayılamaması nedeniyle sorumlu tutulması da mümkün değildir.

İşte tasarının kanunlaşması hâlinde, kişi, umulmayan bir hâl sonucunda birisine zarar verse bile, tarafların ekonomik durumları dikkate alındığında, hâkim hakkaniyet ölçüsünde zararın karşılanmasına karar verebilir. Bu nedenle, aşağıda mücbir sebep ve umulmayan hâl kavramlarının açıklanmasında fayda vardır.

aa. Mücbir Sebep ile Umulmayan Hâl

Mücbir sebep kavramı, genel olarak sezilemeyen ve karşı konulamayan bir hadiseyi ifade eder413. Mücbir sebep kavramının tanımına herhangi bir kanunda rastlanılmasa da, kavramın değişik kanunlarda414 kullanıldığı görülmektedir.

413 Mücbir sebep kavramı, Almanca “Höhere Gewalt”, Fransızca “Force Majeure” terimleriyle

anılmakta ve esas itibariyle Roma hukukundan gelmektedir. Roma hukukunda bu kavram “vis major”, “damnumfatal”, “casus majores” terimleriyle ifade edilmekte olup, casus olay, hâl anlamına gelmekteyken, majore de büyük anlamını taşımaktadır. GÖZÜBÜYÜK, Pulat: Mücbir Sebepler Beklenmeyen Hâller, Üçüncü Bası, Ankara 1977, s.22-24; TANDOĞAN, (Mes’uliyet), s.463 vd.; ERZURUMOĞLU, s.14-15; İMRE, (Kusursuz Mesuliyet), s.818; SAYMEN/ELBİR, s.732.

414 Borçlar Kanununun çeşitli hükümlerinde mücbir sebep bir kurtuluş kanıtı olarak düzenlenmiştir.

Örneğin Borçlar Kanununun 293. maddesine göre, “kiracı noksan eşyanın, kiralayanın kusuru ile yahut mücbir kuvvetin tesiri ile telef olduğunu ispat ederse tazmin borcu sakıt olur.” Diğer yandan 478. maddede, “otelciler, hancılar, nazil olan yolcuların getirdikleri eşyaların duçar olduğu telef ve hasar sirkatten ve zararın bizzat yolcuya veya onu ziyarete gelen veya refakatinde bulunan kimseye isnadı kabil olduğu veya mücbir sebepten neş’et ettiğini ispat etmedikçe mesul olur.” Yine 481. maddesinde buna benzer olarak mücbir sebebin ispatı ile sorumluluktan kurtulma imkânı tanınmıştır. Ticaret Kanununda da birçok hükümde mücbir sebepten bahsedilmiştir. Örneğin 777. maddesinin kenar başlığı ve 780/II. maddesi böyledir. Diğer yandan Karayolları

Doktrinde ve yargı kararlarında mücbir sebep, doğal kuvvetler veya herhangi bir şekilde, doğal güçler aracılığı ile veya herhangi bir suretle, borçluya yüklenemeyen ve sorumluluğunu gerektirmeyen hâller olarak ifade edilmektedir415.

Her ne kadar Türk hukukunda mücbir sebep ile umulmayan hâl kavramları arasında416 alman hukukunda olduğu gibi kesin bir ayrım yapılmış olmasa da her iki kavram, aynı şeyi ifade etmeyip, farklı sonuçları olan farklı durumları ifade eder417.

Umulmayan hâl, “bir borcun veya bir borcun veya bir ödevin ihlâl edilmesine, kaçınılmaz bir şekilde sebep olan olaydır” dediğimize göre, bir olay418, bir borcun veya ödevin ihlâl edilmesi (haksız fiile neden olan davranış), illiyet bağı ve kaçınılmazlık unsurlarının gerçekleşmiş olması gerekmektedir419.

Trafik Kanununun 86. maddesi; ile İş Kanununun 16. ve 17. maddeleri mücbir sebepten bahsetmiştir.

415 ERZURUMOĞLU, s.15; HATEMİ, s.54-55; SAYMEN/ELBİR, s.505; SELİÇİ, Özer: “ Özel

Hukukta Mücbir Sebep Kavramı ve Uygulanış Tarzı”, Sorumluluk Hukukunda Yeni Gelişmeler III. Sempozyumu, İstanbul 1980, s.64; YG 15.HD., 16.9.1965 T. ve E.9844, K.4188, bkz.

OLGAÇ, s.533.

416 Sübjektif teori çerçevesinde esas olarak sorumlu veya borçlu kişiyi dikkate almaktadır. Sübjektif

teori çerçevesinde bir umulmayan hâlin mücbir sebep olarak nitelendirilebilmesi için, borçlu tarafından varolan şartlara göre düşünülebilecek her türlü özen gösterilseydi bile bunun önlenmesi mümkün olmaması gerekmektedir. EREN, (Borçlar), s.518. GÖZÜBÜYÜK, s.29;

ERZURUMOĞLU, s.18; Sorumluluğu sınırlandırmak ve kesin bir sorumluluk sistemi yaratmak

amacıyla, kusur ilkesini bir kenara bırakan, borcun yerine getirilmesine engel olan ve herhangi bir kimse tarafından alınacak tedbirlerle önüne geçilmesine imkân olmayan beklenmedik ve harici ve kişinin iradesi dışında olan mücbir sebebi tek istisnaî hâl kabul eden bu teori Exner tarafından ortaya konulmuştur. ERZURUMOĞLU, s.20; EREN, (Borçlar), s.518; SAYMEN/ELBİR, s.732.

417 Mücbir sebep ile umulmayan hâl arasındaki ilk fark, nicelik açısındandır. Buna göre, mücbir

sebep oluşturan olay, umulmayan hâle oranla daha büyük bir yoğunluk (şiddet) ve mutlak bir kaçınılmazlık gerektirir. Diğer bir fark da, mücbir sebep oluşturan olayın, sorumlu kişinin işletme ve faaliyetine yabancı bir dış olay olmasına karşılık, umulmayan hâlin, işletme veya faaliyetine yabancı dış olay olmasına karşılık, umulmayan hâlin işletme veya faaliyet içi bir olay da olabilmesidir. Son olarak, mücbir sebep daima illiyet bağını kestiği hâlde, umulmayan hâl oluşturan olay, illiyet bağını her zaman tek başına kesmemesi bir başka fark olarak gösterilebilir. Bu durumlarda, umulmayan hâl, zararlı sonucu doğuran ortak sebeplerden birini oluşturabilir.

EREN, (Borçlar), s.518.

418 Umulmayan hâli oluşturan olay, yıldırım, sel gibi su baskınları, doğal hastalıklar gibi, doğal

olaylar oluşturabildiği gibi, hukukî grev, savaş zamanında mallara devletçe el konulması gibi sosyal olaylar da olabilir418. Diğer yandan umulmayan olay sebebiyle borcundan kurtulmak

isteyen borçlu, umulmayan hâli doğuran olayın varlığı dışında, kendisine herhangi bir kusur da

yüklenememesi gerektiğini ortaya koyabilmelidir ERZURUMOĞLU, s.29-31;

SAYMEN/ELBİR, s.733.

Failin, umulmayan hâli ileri sürerek sorumluluktan kurtulabilmesi için, umulmayan hâli doğuran olayın aynı zamanda zarara neden olacak davranışı kaçınılmaz bir hâle sokması gerekmektedir420. Yani söz konusu olay sebebiyle, zarar da meydana gelmesi gerekmektedir. Söz konusu olay meydana gelmeseydi, zarar da meydana gelmezdi denilebiliyorsa bir kaçınılmazlık söz konusu olacaktır421.

Mücbir sebep ise, bir ödevin tümden veya bir borcun ihlâline sebep olan, borçlunun faaliyetine ve işletmesine yabancı, kesin olarak kaçınılması mümkün olmayan bir olay olarak tanımlamaktadır422. Bu nedenle, mücbir sebep kavramının oluşabilmesi için, olayın varlığı, zarar, haricilik, kaçınılmazlık (ve öngörülemezlik) ve illiyet bağı sebeplerinin oluşması gerekmektedir.

Mücbir sebep kavramı, mücbir sebebi oluşturan olaylar açısından kesin (mutlak) bir kavram oluşturmayıp, nispi niteliktedir. Bu açıdan bazı olayların peşinen mücbir sebep oluşturan olay, bazılarını umulmayan olay olarak sınıflandırılması mümkün değildir. Böyle olunca bir olay, mevcut şartlara, hukukî ilişkiye, sorumlu

420 ERZURUMOĞLU, s.32.

421 Bununla birlikte, olayın kaçınılmaz olması da yeterli değildir. Bunun dışında failin tedbir alma

imkânından da yoksun olması gerekmektedir. Önceden sezilebilen olaylardan kaçınmak mümkündür. Bununla birlikte, bazı hâllerde önceden görülebilen, sezilebilen bir olayın bulunmasına rağmen, olaylardan kaçınmak mümkün değildir. Önleyici tedbirler alma konusunda, failin ne derecede bir yükümlülük altında olduğu hususuna gelince, yine objektif bir kıstasla hareket edilmelidir. Buna göre önemli olan, aynı somut şartlar altında dürüst ve makul bir kimsenin, olayların sonuçlarını önleyip önleyemeyeceği hususudur. ERZURUMOĞLU, s.33; Örneğin, nehir kenarında ev yapan bir kimse, evin yıkılmasını önleyen tedbirler alabilir. Ancak nehrin taşması hâlinde kaçınma ihtimalî yoktur. Ancak borçlu tedbir alma imkânından yoksun ise bir umulmayan hâlden söz edilebilir. Doktrinde, bu gibi durumlarda bir kaçınılmazlıktan ziyade bir sezilemezliğin varlığını kabul ederek umulmayan hâlin şartı olarak görmektedirler.

GÖZÜBÜYÜK, s.67 vd. ; Kanımızca da, sezilemezlik kavramı, kaçınılmazlık kavramı içersine

dahil olup, tek başına umulmayan hâl kavramının bir kıstasını oluşturmamaktadır, ayr. bkz.

ERZURUMOĞLU, s.33; SAYMEN/ELBİR, s.733.

422 OFTINGER/STARK, I, s.155-156; BSK-SCHNYDER, Art.41,N.21; KILIÇOĞLU, (Borçlar)

s.217; OFTINGER, I, s.118; DESCHENAUX/TERCIER, s.35-36; İMRE, (Kusursuz Mesuliyet), s.818; OĞUZMAN/ÖZ, s.345; TEKİNAY/AKMAN/BURCUOĞLU/ALTOP, s. 1002 vd.; BREHM, Art.41, N.142, s.71; AKINCI, s.141; AYAN, Mehmet: Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, 3. baskı, Konya 2002, s.222; Mücbir sebebin ilk unsuru olan olay, doktrinde ve içtihatlarda kabul edildiği gibi, pek şiddetli yağmur, su taşkını, don, fırtına, kış, kuraklık gibi doğal olaylar; savaş, abluka, isyan, grev gibi siyasi ve sosyal olaylar; kanun, kararname, sınırlama ve yasaklar, devlet tarafından verilen imtiyazın geri alınması, el koyma, istimlak, işgal, istila, ambargo gibi devlet emri ve eylemleri olabilir. Başka bir ifadeyle, mücbir sebebi sadece doğal olaylara bağlamamak gerekir. Sosyal ve siyasi nitelikli olaylar dahi mücbir sebep oluşturabilir. Diğer yandan mücbir sebebi oluşturan olay bir tek olaydan ibaret olabileceği gibi, olaylar zinciri neticesinde gerçekleşmesi mümkündür. Ancak sorumluluktan kurtulmak isteyen borçlu (sorumlu) mücbir sebebi oluşturan olayı ispatlamak zorundadır EREN, (Borçlar), s.519;

kişinin, faaliyet ve işletmesine göre farklı nitelendirilebilir423. Diğer yandan mücbir sebebi oluşturan olay, borçlunun veya failin işletmesine veya faaliyetine yabancı, bunların dışında olmalıdır424. Zarar verici olay ile bu olayın gerçekleştiği yer ile (işletme) arasında bir bağlantının bulunmaması gerekmektedir. Mücbir sebep oluşturan olayın kaynağı, borçlunun sorumluluk alanı dışındaki bir yerde olmalıdır425. Bununla birlikte, belirtmek gerekir ki umulmayan hâlden farklı olarak, borçlunun gerekli tedbirleri alıp almadığını veya bu konuda herhangi bir kusurunun bulunup bulunmadığının araştırılması gerekmemektedir. Zira zaten ortada bir mücbir sebebin bulunması için zararlı davranışın, kaçınılmaz olması gerekmektedir. Başka bir ifadeyle mücbir sebep zararlı davranışın meydana gelmesine kesin olarak sebep olmalı ve bunun kaçınılmaz olmasını gerektirmektedir426. Kaçınılmazlığın

423 Örneğin yüksek deprem riski altına olan bir bölgede meydana gelen orta ölçekli bir deprem

mücbir sebep oluşturan bir olay olarak nitelendirilememesine rağmen, deprem riski olmayan bir yerde pek ala mücbir sebep olarak nitelendirilebilir. EREN, (Borçlar), s.541.

424 EREN, (Borçlar), s.520, (İlliyet Bağı) s.179-180; TANDOĞAN (Mes’uliyet) s.464-465; İMRE

(Kusursuz Mesuliyet Hâlleri), s.201; ERZURUMOĞLU, s.38; BGE 57 II 508-511, 24 II 431 vd., 31 II 213, 37 II 99 vd., 90 IV 270; 111 II 433, 100 II 442; 91 II 487; AYAN, s.222;

OĞUZMAN/ÖZ, s.346.

425 Faaliyet ve işletme kavramının dar bir şekilde yorumlanmaması gerekmektedir. Buna göre, bir

fabrikada kazanın teknik bir arıza sonucu patlaması, otel içinde bir yangının çıkması hâlinde bir mücbir sebebin bulunduğu söylenemez. Bu şekilde işletme içinde meydana gelen bir tehlike, borçlunun sorumluluğuna neden olabilmektedir. EREN, (Borçlar), s. 520; ERZURUMOĞLU, s.38; “…Umulmadık hâlin çok daha yoğunluk gösteren bir hâli olan mücbir sebep baskın görüşe göre …önceden görülmeyen, sorunlu kişinin işletmesi veya faaliyeti dışında kalan ve karşı koyulamayacak bir şiddette kendini gösteren olağanüstü bir olay olarak tanımlanmaktadır…Mücbir sebeple ilgili bu tanımda mevcut (karşı koyulamama) ve (öngörülememe) unsurlarının sınırlarını kesin olarak önceden belirlemek mümkün değildir. Zira mücbir sebep nispi bir kavramdır… Mücbir sebep teşkil eden olayın sonuçları asla önlenemez… Bütün tedbirlere, sahip olunan her türlü imkân ve araca rağmen eğer bir olayın sonuçlarının önlenmesi mümkün değil ise, o olay bir mücbir sebep teşkil eder. Burada mutlak veya objektif bir karşı konulmazlık (kaçınılmazlık) sözkonusudur. Kaçınılmazlığın mutlaklığından amaç… teknik ve bilimin o andaki verilere göre, mevcut her türlü tedbir alınsa ve her türlü özen gösterilse bile, ihlâlin ve dolayısıyla zararlı sonucunun hiç kimse tarafından önlenememesidir… Mücbir sebebin bir diğer unsuru da yukarıda değinildiği gibi öngörülememezliktir. Önceden görülemeyen husus, olayın kendisi değil, doğuracağı sonuçlardır…” (YKD., 1981/.9, s.1111 vd.); ayr. bkz.

TEKİNAY/AKMAN/BURCUOĞLU/ALTOP, s. 1003; SAYMEN/ELBİR, s.506.

426 ERZURUMOĞLU, s.39; Hemen belirtmek gerekir ki, kaçınılmazlık kavramının, umulmayan

hâldeki kaçınılmazlık kavramıyla karıştırılmamalıdır. Umulmayan hâlde bahsi geçen kaçınılmazlık kavramını nispi olduğunu, yani yalnız borçlu açısından belirlendiğini ortaya koymuştuk. Oysa, mücbir sebebin esas unsurunu oluşturan kaçınılmazlık, kesin ve objektif bir nitelik hâlini almalıdır. Bu anlamda kaçınılmazlık veya karşı konulmazlıktan amaç, varolan her türlü tedbirlerin alınmış olmasına rağmen bir ödevin veya sözleşmeden doğan bir borcun ihlâl edilmesidir. Yani, alınan tüm tedbirlere, elde var olan her türlü imkân ve araca rağmen, mücbir sebep oluşturan olayın engellenememesi kaçınılmazlığı oluşturacaktır. Kaçınılmazlığın mutlak olması ise, teknik ve bilimin o andaki verilerine göre mevcut her türlü tedbir alınıp, her türlü özen gösterilmiş olsaydı bile, ihlâlin ve dolayısıyla zararlı sonucun meydana gelmesinin hiç kimse tarafından önlenemez olmasıdır. Bu nedenle, mücbir sebepte kaçınılmazlık unsuru değerlendirilirken, sorumlu kişinin şahsî veya malî durumu göz önünde tutulmaz. EREN,

belirlenmesindeki bu objektif ölçüt, mücbir sebebi umulmayan hâlden ayırır. Umulmayan hâlde varolan kaçınılmazlık, sadece sorumlu kişi yönünden olup, bu yönden nispi bir nitelik taşımasına rağmen, mücbir sebepte bu unsur, borçlu dahil, herkes yönünden bir kesinlik, mutlaklık gerektirir427.

Mücbir sebebin bir başka unsuru olan öngörülemezlik, mücbir sebep doğuracağı sonuçların önceden kestirilememesidir428. Öngörülemezlik unsuru, umulmayan hâl açısından asli bir unsur oluşturmazsa da, mücbir sebebin oluşması