• Sonuç bulunamadı

Araştırmanın bu bölümünde sosyal bilgiler eğitiminde hafıza mekânlarına yönelik olarak yapılan çalışmalar literatür ışığında incelenmiştir.

Hafıza mekânlarına yönelik yapılan çalışmalar incelendiğinde, bu alan ile ilgili çalışmaların sınırlı sayıda olduğu görülmektedir.

Kamhi (2013) tarafından yapılan çalışmada, modernizmin etkisi ile hareketlenen kentleşme düşüncesi incelenmiş ve kentleşmenin hafıza mekânları üzerindeki etkisi araştırılmıştır. Araştırmada örneklem olarak İstanbul şehri ele alınmış ve kentleşme süreci hafıza mekânları dikkate alınarak incelenmiştir. Çalışma içeriği genel olarak 3 ana başlık altında incelenmiştir. Burada işe ilk olarak kentin tanımı ile başlanmış ve Avrupa’daki kentleşme süreci de dikkate alınarak incelemeler yapılmıştır. İkinci aşamada ise ülkemizdeki kentleşme sürecinin gecikmesine neden olan faktörler incelenmiştir. Üçüncü aşamada ise hafıza mekânları incelenmiş ve kentin kendi içerisinde saklı bulundurduğu hafıza mekânları ile var olan hafıza mekânları incelenmeye çalışılmıştır. Bu incelemeler yapılırken özellikle “yaşanmış hafıza” mekânları ön planda tutulmuştur. Kentleşmenin hafıza mekânları üzerindeki olumlu etkilerinin yanında olumsuz etkileri de olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

Biçel (2013) tarafından yapılan “Dijital çağda bir hafıza mekânı olarak sosyal medya” adlı çalışmada araştırmacı, hafıza mekânlarının yalnızca geçmişte yaşanılan ve insanların hayatında izler bırakan bir süreçten ibaret olmadığını ve bu mekânların zamana paralel olarak da oluşabileceğini göstermeye çalışmıştır. Sosyal medyaya yönelik olarak yapılan çalışmada insanların sıklıkla tercih ettiği alanlar belirlenmiş ve sosyal medyadaki hafıza mekânları belirlenmeye çalışılmıştır. Çalışma sonucunda hafıza ve sosyal medya arasındaki tartışmalara çözüm önerileri getirilmiş ve toplumun yeni hafıza mekânlarının neler olduğu ortaya konulmuştur.

Kırcı (2015) “Zamana Direnmek: Kişisel Hafıza Mekânları” adlı çalışmasında, insanoğlunun varlığını sürdürebilmesi ve bilgilerini nesilden nesile aktarabilmesi için oluşturduğu hafıza mekânlarını incelemiştir. İnsanların hafıza mekânlarını oluşturmadaki amaçlarını da irdeleyen çalışmada, varlık ve yok olmak arasındaki

ilişkilerde çeşitli açılardan ele alınmıştır. Bu amaçla yapılan “müzeler, arşivler, anıtlar, meydanlar, özel günler, anma toplantıları, örf ve adetler, fotoğraf albümleri” gibi yapılar incelenmiş ve bu değerlerin zamana karşı olan direnci ve hatırlanabilirlik boyutları ele alınmıştır. Araştırmacı bu çalışmaları yaparken nitel bir araştırma süreci kullanmış ve keşfedici desenleri tercih etmiştir. Bu bağlamda, “mülakat, uzman görüşü ile hazırlanan açık uçlu sorular, belgeleme ve literatür taraması teknikleri” sıklıkla kullanılmıştır. Araştırma sonucunda zamana direnen hafıza mekânları ile bunların yaşayan hafıza mekânlarına nasıl dönüştüğü arasında ilişkiler kurulmuş ve gerekçeleri ile anlatılmaya çalışılmıştır.

Tasouji’nin (2013) Ankara Etnografya Müzesi’ni bir hafıza mekânı olarak değerlendirdiği çalışmasında bu müzenin sahip olduğu eserler ve koleksiyonlar, bunların nasıl sunulduğu, neler anlattığı ve aktardığının anlaşılması için biçimsel olarak incelenirken, müze ziyaretçilerinin gezi notları da doküman analizine tabi tutulmuştur.

Çalışmada Ankara Etnografya Müzesi’nde sergilenen nesnelerin anlatılarından koparıldığı, sergilenen müze nesnelerinin tabii oldukları gündelik yaşamda içinde yaşadıkları bağlam ve taşıdıkları anlatıdan koparılarak, kullanım değerlerinin ve ögesi oldukları maddi kültürün yok edildiği ortaya konulmuştur. Toplumsal hafızanın kurulduğu mekanlar olarak bilinen müzelerin, sergiledikleri eserlerin ününü ziyaretçi çekmek için promosyon aracı olarak kullanmakta, aynı zamanda kullanılmayan ve eski olarak gördükleri ölü nesneleri koruyup saklamak uğruna ait oldukları geçmişin izlerinden arındırarak hafızaların çağıramayacağı kadar uzağa itmekte oldukları ifade edilmiştir.

Keskin (2014) çalışmasında birer hafıza mekânı olarak müzelerin ve kent müzelerinin şehirlere yeni bir ‘kimlik’ ve ‘tarih’ kazandırma çabaları ile ilişkisini anlatmaya çalışmıştır. Diyarbakır Kent Müzesi’nin örnek olarak sunulduğu çalışmada, kentlerin kaybolan veya unutulan geçmişini ve bugününü kayıt altına almak, onu gelecek kuşaklara aktarmak ve kent kimliği ve kentlilik bilinci yaratmak için kent müzelerinin oluşturulmaya başlandığı belirtilmiştir.

Çalışmada, kent müzelerinin geçmişin sergilendiği ve hatırlandığı mekânlar olarak kentte yaşayanlarda bir ‘kentlilik’ bilincinin ortaya çıkmasını sağlayarak birer hafıza mekânı olma işlevlerini yerine getirdikleri ve bu bağlamda Diyarbakır Kent Müzesi’nin de benzer bir süreci takip etmekte ve Diyarbakır için bir hafıza mekânı olmaya doğru ilerlemekte olduğu ifade edilmektedir.

Çelenk Özen (2010), “Bir Bellek Mekânı Olarak Televizyon: Bu Kalp Seni Unutur mu?” adlı çalışmasında; televizyonun bir hafıza mekânı olarak toplumsal hafızanın güçlenmesine ve geçmişle yüzleşmeye sunduğu imkânları tartışmayı amaçlamaktadır. Çalışmada, popüler görsel temsil alanında işleyen dışlama siyaseti ve bunun yol açtığı eksik-temsiller kadar, Holokost gibi travmatik olayların korkunç hatıraları etrafında tartışılan “temsil edilemezlik” meselesi de hafıza çalışmaları ile ilişkili olarak ele alınmıştır. Bu bağlamda, yerli televizyon dramasının “travmatik geçmiş” e yönelik artan ilgisini sorunsallaştıran çalışmada, 12 Eylül 1980 darbesi ve darbenin Diyarbakır Cezaevi’nde yaşanan baskı ve işkence gibi sonuçlarının temsiline odaklanılmaktadır. Çalışmada bu çerçevede, Bu Kalp Seni Unutur mu? adlı yerli dizinin, popüler televizyon dramasının geçmişin hatırlanmasında ve geçmişle yüzleşmede bir kaynak olarak potansiyel rolüne ilişkin kavrayışı güçlendirmek amacıyla incelendiği ifade edilmektedir. Çalışmada “Bu Kalp Seni Unutur mu?” adlı dizinin, henüz tam olarak işitilmeden unutulmaya yüz tutmuş bir geçmişi ve toplumsal hafızayı güçlendirmek üzere yeniden canlandırdığı sonucuna ulaşılmıştır.

Doğrudan hafıza mekânları ile ilgili olmasa da dolaylı olarak hafıza mekânları ile ilişkili olan çeşitli konularda çalışmalar yapılmıştır.

Bu çalışmalar incelendiğinde;

1. Tarihi yerlerin sosyal bilgiler öğretiminde kullanımı, 2. Müzelerin sosyal bilgiler öğretiminde kullanımı,

3. Şehitlik, mezarlık ve anıtların sosyal bilgiler öğretiminde kullanımı, 4. Sosyal bilgiler öğretmenlerinin tarih öğretimindeki tercihleri, 5. Hafıza, bellek ve mekân üzerine yapılan çalışmalar,

7. Kolektif hafıza, milli kimlik ve hafıza karmaşası üzerinde yapılan çalışmalar, 8. Sosyal bilgiler öğretiminde alternatif yöntemler üzerinde çalışmalar yapıldığı

(Öztürk & Otluoğlu, 2001; Akmehmet, 2005; Çulha, 2006; Bölücek, 2008; Gülüm & Ulusoy, 2008; Yeşibursa, 2008; Gökkaya & Yeşilbursa, 2009; Kulu, 2009; Yılmaz & Şeker, 2011; Çalışkan & Çerkez, 2012; Çengelci, 2012; Avcı & Öner, 2015; Galip, 2015) görülmektedir.

Benzer Belgeler