• Sonuç bulunamadı

İkinci Dönem: Siyasal, İdari ve Ekonomik Gerekçelerle

BÖLÜM 2: TÜRKİYE’DE KENTLEŞME PRATİĞİ VE TOPLUMSAL

2.4. Batman’da Kentleşme ve Toplumsal Değişme

2.4.4. Kentsel Gelişim ve TPAO’nun Etkisi

2.4.4.2. İkinci Dönem: Siyasal, İdari ve Ekonomik Gerekçelerle

Bu dönemi kendi içerisinde ikiye ayırdığımızda; ilk dönemi (1986-2000), literatürde “Güdümlü göç/güvenlik amaçlı göç/ ülke içinde yerinden edilme/zorunlu göç/zorla göç” gibi kavramlarla ifadesini bulan çatışma ve şiddetin yoğun olduğu bir sürecin kente yönlendirdiği göçlerin arttğı bir dönemdir. Genelde ülkenin büyük kentlerine özelde ise Diyarbakır, Batman gibi kentlere güvenlik nedenli yoğun göçler yaşanmıştır. 1990 yılında il statüsüne kavuşması ve kurumların artışı da bölgeye tayin yoluyla gelenlerde ciddi artışa neden olmuştur. İl olma sürecinde yaşananlar ise şu şekilde özetlenebilir: 1955 genel nüfus sayımında İluh/Elih nüfusunun 4713 olarak kaydedilmesiyle 2 Kasım 1955 yılında Belediye teşkilatı kurulmuştur. Bu gelişmeler üzerine 2 Eylül 1957 tarihinde ilçe teşkilatı olarak kabul edilmiştir. 1990 yılına kadar çok hızlı bir gelişme yaşayan Batman, 16 Mayıs 1990 tarih ve 3647 sayılı kanunla Türkiye'nin 72. ili olma unvanına kavuşmuştur (Batman Valiliği). Batman merkez nüfusunun 1965’li yıllardan itibaren bağlı bulunduğu Siirt il merkezinden daha yüksek olması kentte yaşayanlarca uzun yıllar il olma isteği hep canlı tutulmuş ve dönemin siyasal gelişmeleri de dikkate alınarak Batman’ın 72. İl olması kararlaştırılmıştır. Kentte büyük bir heyecan yaratan bu gelişmeyi o günlerden bu yana yayınlanan bir yerel gazete özel bir ek ile kent sakinlerine “ Batman Çifte Bayram Yaşıyor” manşetiyle duyurmuştur (Batman Çağdaş, 1990). Benzer haberler ulusal gazetelerin köşelerine “Siirt’in Batman ve Şırnak İlçeleri il olma sevinci yaşıyor. İl olmalarıyla birlikte daha

çok iş ve istihdamın sağlanacağı umudu yurttaşların yüzünden okunuyor”

havaalanında yan yana yatırılmış 35 kurbanlık koyun ile karşıladı”(Milliyet-2, 1990)

şeklinde yansımıştır. Nüfusu 1965’li yıllardan itibaren bağlı bulunduğu kentten fazla olan Batman’ın ve dolayısıyla Batman’da yaşayanların yıllarca il olma isteği taşıdığını göstermektedir. Bu gelişme beraberinde yeni kurum ve kuruluşların kurulması, tayin yoluyla kente gelecek kişilerin sayısında artış yaşanması, başta inşaat sektörü olmak üzere birçok yeni uğraş alanının açığa çıkmasını da sağlamıştır. Kentleşme oranı arttıkça heterojen yapı, artan işbölümü ve uzmanlaşma da hâkim olmaya başlamıştır. Ancak artan göç oranına karşın istihdam olanaklarında ciddi bir gelişmenin sağlanamaması sonucu 1980’ler sonrası kentte ekonomik sıkıntılar baş göstermeye başlamıştır. Aşağıdaki cümleler genç bir kentin ilk dönemini özetleyen ifadelerdir: “1980’e kadar petrol rafinerisi için sürekli olarak Batman’a işçiler geldi. Gelen işçiler proje veya bir yerleşim programı yok diye kafalarına göre gecekondu tarzı evler yapmaya başladılar. Giderek mahalleler artmaya başladı. O zamanlar işsizlik yoktu. Huzur vardı. Batman sorunsuz bir kazaydı darbe ve sonrasında çatışmalar başlayana kadar. Bu çatışmalarla birlikte çevre illerden insanlar buraya gelmeye başladı. Buradaki zenginler de başka illere göç etti bu olaylardan dolayı. O zenginler gitmeseydi belki de Batman diğer şehirlerden daha gelişmiş bir şehir olurdu şimdi. Emin ol bu çatışmalardan öncesine kadar Batman kadar huzurlu, sorunsuz bir yer yoktu o zamanlar” ( G.12)

Bu görüşler neredeyse yapılan bütün mülakatlarda yinelenen bir gerçeğe işaret etmektedir. 1980’li yıllara kadar kendi kendine yetebilen bir kent artık ekonomik sorunların yaşandığı bir merkeze dönüşmeye başlamaktadır. 1980’li yılların sonuna doğru zorunlu göçlerin de etkisiyle kente yığılan nüfusun, başta işsizlik ve gecekondulaşma olmak üzere birçok soruna yol açtığı söylenebilmektedir.

Bu dönemde de yukarıda anlatıldığı üzere gecekondulaşma hız kesmemiş ve kentin en önemli sorun alanlarından biri hâlini almıştır. Kente göç eden işgücü, Petrol Rafinerisinin yan kuruluşu olan Petro kimya sanayisi kurul(a)madığından sanayileşme ile kentleşme paralel ilerleyememiş sonuçta gizil işsizlik artmış ve enformel sektör (marjinal işler) yaygınlaşmıştır.

2000’li yıllar sonrası kentleşmede yeni yerleşim yerlerinin imara açılması ve planlamanın büyük oranda uygulanabilmesiyle kentleşme açısından daha planlı ve aynı

zamanda kentsel dönüşümlerin başladığı bir dönemdir. Ancak başta işsizlik olmak üzere, alt yapı, ulaşım, konut azlığı gibi birçok sorun da kentin fonksiyonel yönünün sekteye uğradığını gösteren bir dönem olarak ta görülebilir.

Kentleşme, Batı Avrupa ülkelerinde görüleceği üzere çoğunlukla sanayileşmeye bağlı ekonomik gelişmeyle (Bendix, 2004:163) paralel ele alınan bir olgudur. 19. yüzyıl sonrasında hızla dünyaya yayılan sanayileşme olgusu (Atalay, 1983:20) hızlı kentleşmenin de tetikleyicisi olmuştur. Sanayileşme, insan zihnindeki değişme bilimsel ve teknolojik gelişmeleri ortaya çıkarmış ve kent sayılarının hızla artmasına yol açmıştır. Tüm bu gelişmeler sanayileşme ve kentleşme süreçleri üzerine çalışmaların artmasına da zemin hazırlamıştır. Amerikalı toplumbilimci Gideon Sjoberg (2002: 54) toplumları, ilkel, feodal ve sanayileşmiş kentsel toplum olarak üçe ayırmaktadır. “Her birine uygun düşen bir kent türü bulunduğundan ve kentsel toplulukların, ancak son iki toplum türünde bulunabileceğini belirtmekte”(Keleş, 2014: 24) ve sanayileşmenin sanayi öncesi ve sanayi kentleri arasındaki ayrımları değerlendirmede anahtar bir değişken olduğunu söylemektedir. Ona göre sanayi öncesi kentin ekolojik, ekonomik ve toplumsal yapısının bilinçli bir şekilde bilinmesi karşılaştırmalı kentsel topluluk çalışmalarının gelişimine katkı sunabilir (Sjoberg, 2002: 54).

Sanayileşmeyle bir yandan nüfusun büyük kentlerde toplandığı tezi vurgulanırken, bir yandan da büyük kentlerin aslında sanayi merkezleri olduğu varsayımına destek aranmıştır. “Türkiye’de sanayi kuruluşlarının hemen hemen hepsi büyük ya da küçük kentlerde kurulmuş ya da kuruldukları kasabaları kısa bir süre içinde büyükçe bir kent durumuna getirmiştir. İstanbul, sanayi kendine çeken büyük kentlere; Karabük, Ereğli, Batman, Kırıkkale, Seydişehir, İskenderun sanayinin kentleştirdiği kasabalara örnektirler” (Keleş, 2010:69). Bu bağlamda ülkemizde yukarıda da bahsedildiği üzere sanayileşme sonrası ortaya çıkan kentlerden biri olan Batman, diğer benzer kentlerden farklı olarak sanayinin kuruluş döneminde bir kent nüvesinden dahi söz edilemeyeceği (30-40 haneli bir köy ) bir yerdir. Ülkenin diğer kentlerinde yaşanan süreçlerden farklı olarak Batman, köy ya da kentlerde yaşayan ve öncü nüfus olarak nitelendirilebilecek kişilerin Petrol rafinerisi etrafında yerleşimleriyle yepyeni bir kentin doğuş sürecini yaşayan bir yerdir. Bu yönüyle de benzer kuruluş süreci yaşadığı kentlerden de ayrılmaktadır.

Kentleşmeyi başlatan petrol rafinerisinin kuruluşu aynı zamanda Batman kentinin kuruluş öyküsüdür. Ülkemizde, Cumhuriyet öncesinde de petrol arama çabaları olmasına rağmen asıl faaliyetler Cumhuriyet döneminde başlamıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra ülke sınırlarında petrol arama yetkisi “Devletçilik” ilkesi gereğince 792 sayılı petrol kanunu çerçevesinde hükümete verilmiştir.1927 yılında Van-Muradiye ve 1928 yılında Mardin-Cizre bölgelerinde arama faaliyetlerinde bulunmuş olmakla birlikte istenilen sonuçlara ulaşılamamıştır. 22 Haziran1935 tarihinde yürürlüğe giren 2804 sayılı kanunla “Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü” kurulmuş olup devlet adına petrol arama yetkisi bu Enstitüye devredilmiştir. Raman Dağ’ının bir “petrol yapısı” olabileceği ilk defa 1934’te konu edilmiş ve ilk jeolojik çalışmalarda 1937 yılında yapılmıştır. Ardından 20 Nisan 1940’da Raman-1 kuyusunda 1048 metrede petrole rastlanmıştır. Bu gelişmelerin ardından 1948 yılı Kasım ayında Raman-8 kuyusunun devreye girmesiyle (ekonomik anlamda ilk üretim) Batman Demiryolu üzerinde günde 200 ton kapasiteli Batman Pilot Rafinerisi faaliyete geçirilmiştir. Raman ve Garzan bölgelerindeki petrol sahalarının keşfi sonrası, ülkenin artan akaryakıt ihtiyacını karşılamak üzere Maden Tetkik Arama (MTA) hükümetle görüşmelerde bulunarak, bir rafineri yapımı için harekete geçmiş ve inşaat işini de Ralph M. Parsons şirketine ihale etmiştir. Tamamı öz sermaye ve peşin ödemeyle 1953 yılında yapımına başlanan rafineri 1955 yılında üretim faaliyetine başlamıştır. Esas kentleşme, ekonomik dinamizmini alarak bu yıldan itibaren hızlanmıştır. Daha önce de vurgulandığı üzere siyasi dinamizmi zorunlu bir şekilde göçle gerçekleşmiştir. “On yıla yakın bir süre içinde mühlet verilmeden boşaltılan veya yakılan 3 bin kadar köy, mezra ya da meskunlardaki” (Kurban ve Yeğen, 2012:49), “şehir merkezindeki zorunlu göç mağdurları, belki de 20 yıl gibi uzun bir süredir yeni yerlerinde de mağdur olmayı sürdürürken” ( Kurban vd., 2008:195) her ne kadar siyasal yönlü olarak vurgulansa da aslında ekonomik açıdan da problemlerin de kaynağıdır. Bugün dahi kentin yoksulları, enformel işlerde çalışanların büyük çoğunluğu ve kentle bütünleşememiş kişilerin genellikle bu yolla kente göç edenlerden oluştuğu gözlemlenebilmektedir. “Türkiye’de zorunlu göç, sadece göç veren Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerini değil, ülkenin tamamını etkileyen toplumsal bir afettir. Sayesinde hayatlarını idame ettirdikleri tarımsal ekonomiden koparılan, malvarlıklarına erişimi bulunmayan ve kentsel ekonomiye eklemlenmek için gerekli becerilerden yoksun olan bu grup, girdikleri

ayakta kalma mücadelesinde bir çok problemle karşılaşırken, böylesi bir nüfusun varlığı, bölge şehirlerinde halihazırda yaşanan yoksulluk, işsizlik ve altyapı yetersizliği sorunlarının artmasına yol açmıştır” (Mahçupyan vd., 2008: 9).

2000’lerden itibaren siyasal düzelmeler ekonomide de hızlı gelişmelere yol açmıştır. Ancak işsizlik ve ekonomik gelişim bakımından 2013 sonrasında tekrar tersi bir değişim meydana gelmeye başlamıştır. 2014 yılına kadar Batman’da sanayi ve yan ürün hizmeti veren iş yerleri hızla açılırken (2011’de 278 iken 2013 yılında 388 olmuş), 2014 yılından itibaren ise (bu yıl içinde sanayi miktarı tekrar 359’a inmiştir) hızla kapanarak, sanayileşmede gerileme meydana gelmiştir. Ancak buna rağmen ekonomik açıdan Bölge içinde Batman önemli bir ticaret ve sanayi merkezi konumundadır. İhracat miktarı (kişi başı 91 dolar), ithalat miktarının (kişi başı 63 dolar) üstündedir. Batı’daki gelişmiş illerimizle karşılaştırıldığında oldukça düşük bir düzeyde olsa da Bölge içinde önemli bir düzeyde olduğu söylenmelidir. Son yıllarda sınır, özellikle de Habur Kapısı üzerinden Irak’la olan ticaret Batman’ın kentleşmesinde de önemli bir ivme kazanmasına yol açarken, 2014 yılı sonrasında Güneydoğu Anadolu Bölgesinde bazı kent merkezlerinde başlayan olaylar ekonomik yapının da zarar görmesine neden olmuştur.

Sonuç olarak; Batman kentleşmesine bakıldığında iki farklı boyut dikkati çekmektedir. Bunlardan ilki petrole dayalı bir sanayi bölgesi olmasından kaynaklı, başta kendi kırsalından olmak üzere yakın iller ve diğer bölgelerden akına uğramasıdır. İkincisi ise bölgede yaşanan çatışmalı süreçten ve il statüsünün kazanılmasından dolayı yaşanan nüfus akınıdır. 1950’lerden itibaren sanayileşmenin etkisiyle artan göçlere 1990’lı yıllarda eklenen “zorunlu göç”ler Batman kent merkezinde adeta bir nüfus patlamasına yol açmıştır. İşte bu süreç aynı zamanda ekonomik, sosyal, kültürel, dini ve siyasal bir takım değişimleri de beraberinde getirmiştir.

Bu iki durum dünya üzerinde sanayileşmeyle paralel olarak büyüyen kentler için kullanılan bir sağlıklı kentleşme sorununun da tartışılmasını gerektirmektedir. Batman, modern kentlerin başlangıç aşamalarına benzer bir süreç izleyip yıllar içinde dayandığı sanayi tesislerinin istihdam oluşturma noktasında küçül(tül)mesine rağmen büyüyen ve bir o kadar da sorunlarla baş başa kalan bir kent görünümü vermektedir. Kentleşme sürecini başlatan Petrol Rafinerisi’nin istihdam olanakları, yıllar içerisinde yan

sanayinin de kurul(a)maması ve modernizasyonunun gerektiğince yapılmamasına rağmen; çoğunluğu ekonomik, güvenlik kaygıları ve tayinlerden dolayı kente göç edenlerin sayısı bir önceki yıllara göre hızla artmış ve bunun sonucunda sağlıksız bir

kentleşme süreci yaşanmıştır.

Ayrıca henüz çok genç olan bir kentin, yanı başında gayet planlı bir şekilde gelişen “butik kent” örneği (Site mahallesi) olmasına rağmen; kentleşmenin tahmin edilenden daha hızlı ilerlemesinin etkisi, İmar planlarının güçlü/yetkin ellerde toplanmaması ya da toplanmış olsa dahi bu gücün gerçek manada uygulan(a)maması, kentsel alanda yaşanan

çarpık kentleşmeye, popülist söylemlerle seyirci kalınması gibi birçok neden; bu kentin

görünümünü olumsuz etkilemiş ve ideal bir kent modelinin ortaya çıkmasına engel olmuştur.

Sonuç olarak; Batman kentleşmesi Batılı örneklerde olduğu gibi sanayileşme ile başlamakta ancak sanayileşmeden azade bir biçimde enformel ve hizmetler sektörünün hâkimiyetinde büyümeye devam etmektedir. Bu açıdan Batman kentleşmesini açıklarken ilk kez tarafımızca kullanılan sanayileşmeyle doğup, sanayileş(e)meden

büyüyen bir kent modeli kavramının, Batman toplumsal gerçekliğini ve kentleşme

sürecini açıklamadaki gücünün sosyal bilimler tarafından kabul görmesi bu çalışmanın amaçlarındandır.