• Sonuç bulunamadı

İhvân-ı Müslimin Hareketi’nin Teşekkül Ettiği Sosyal, Jeo-Politik ve Düşünsel

2. KONUYLA İLGİLİ ANA KAVRAM: DİN

3.1. İhvân-I Müslimîn’in Ortaya Çıktığı Dönem

3.1.2. İhvân-ı Müslimin Hareketi’nin Teşekkül Ettiği Sosyal, Jeo-Politik ve Düşünsel

19. yüzyıl ile Müslüman ülkeler gerileme dönemlerini yaşarken Avrupa ülkeleri Anadolu kapılarının Türklere açılmasıyla birlikte başlayan hezimet yıllarından kurtulup göz alıcı zaferlerinin geldiği dönemlerini yaşıyordu. Bu dönemi çok iyi değerlendiren Avrupa ülkeleri Müslüman ülkelerde nüfuzlarının daha da etkili olması için birbirinden

8 el-Bennâ, Hatıralarım, 452. 9 el-Bennâ, Hatıralarım, 131.

farklı alanlarda Müslümanları saf dışı bırakacak projeleri hayata geçirmeye başladılar. Bu projeler: Batılı emperyalist anlayış işgal ettikleri Müslüman toprakları kendi sömürgeleri haline getirmek, işgal altındaki toprakların bütün kurumlarına nüfuz etmek (hukuk, maliye, eğitim, idare… gibi) ve son olarak da kendi kültür, idea ve dinlerini Müslümanların belleklerine yerleştirmek. Bu planlar doğrultusunda işe başlayan Avrupa devletleri 1789 Fransız İhtilali ile işe başladılar. Hürriyet, eşitlik, özgürlük gibi sloganlarla Napolyon Mısır’ı işgal etti. Mısır, Napolyon’un bu seferi ile Osmanlı’nın toprak meselesi haline gelirken öte taraftan Avrupa gündeminin temel meselesi haline geldi. Çünkü Mısır, başta Hindistan olmak üzere diğer uzak doğu ülkelerinin de anahtarı konumunda idi. Bunun farkına varan Avrupa devletleri Mısır gibi stratejik bir noktaya sahip olmak için harekete geçti. Çünkü Mısır, sahip olduğu stratejik mevkii itibariyle

Asya, Avrupa ve Afrika arasında kilit bir noktada bulunmaktadır.11

Napolyon, Avrupa’nın kendi iç meselelerinde paylaşacak bir şeyi kalmadığını görünce Avrupa için varılacak istikamet olarak doğuyu gösterdi. Napolyon’un sahip olduğu seküler dünya görüşü aslında dünya devletleri arasında zaten var olan Doğu-Batı ayrımın dinsel ve kültürel bağlamda daha kesin çizgilerle ayrılmasına sebep oldu. Yani Dünya Avrupalı ve Gayriavrupalı diye ikiye ayrıldı. Bu düşünceye sahip olan Avrupa devletleri kendilerine bir misyon da belirlediler. O da, Dünyayı veya daha doğrusu Gayriavrupa’yı, Avrupalaştırmak idi. Bunun için Avrupa ülkeleri doğuya toprak elde

etme gayelerinin yanı sıra kültürel seferler de düzenledi. 12

Mısır’ın tarihine göz attığımızda her zaman hem doğal bir korumaya sahip olması hem de Türkler tarafından korunması bu ülkenin kültürel dokusunun sürekliliğinde önemli bir rol oynamıştır. Şöyle ki: Mısır kuzeyi ve doğusu deniz, batısı ve güneyi çöller sayesinde ilk çağlardan itibaren doğal bir koruma kalkanına sahiptir. Bu nedenle Mısır’da kültürel değişikler her zaman daha yavaş seyretmiştir. Ayrıca 1516 Mercidabık ve 1517 Ridaniye Savaşları neticesinde Türklerin kontrolüne geçen Mısır, artık Osmanlı tarafından himaye edilen bir yer haline geldi. Türkler, Mısır’ı doğudan gelen Moğol istilasına ve batıdan gelen Haçlı seferlerine karşı daima korumuştur. Mısır hiçbir zaman bir Bağdat gibi yağmalanmamıştır. Bu nedenle Mısır, kültürel yapısını ve dokusunu her zaman muhafaza edebilmiştir. Ancak bu himaye Napolyon’un 1798 yılında Mısır’ı işgal etmesiyle sekteye uğradı. Kavalı Mehmet Ali Paşa ve Cezzar

11 Türkiye Gazetesi Rehber Ansiklopedisi, XII. Cilt, VI. Fasikül, 88.

Ahmed Paşa’nın başarılı savunmaları neticesinde Mısır’ın kontrolü tekrar Osmanlı Devleti’ne geçti. Batı ülkelerinin her zaman göz diktiği Mısır 1879 yılında Tevfik

Paşa’nın Mısır Hidiv olması ile İngiliz müstemlekesi haline geldi.13

Napolyon’un başlattığı medeni olmayan doğu ülkelerinin döküntüleriyle medeni olan batı Avrupa

devletlerinin hayalini gerçekleştirmek İngilizlere nasip oldu.14

Mısır, doğu-batı ticaret yollarının kilit noktasında bulunması itibariyle ilk çağlardan beri jeopolitik önem arz etmekteydi. Bu sayede ticarî hayatı canlılık arz eden Mısır, doğu-batı ticaret yollarının değişmesiyle tarıma, mahalli gelir kaynaklarına dönmek zorunda kalmış, bu da Mısır’ı bir tarım ülkesi haline getirmiştir. 1869 yılında Süveyş Kanalı’nın açılmasıyla pamuk ticareti gelişen Mısır yeniden dünya ticaret

sahnesine adım attı. 15

Mısır’ın siyasî hayatında 1879’dan sonra İngilizler boy göstermeye başladı. Aktif bir muhalefet kanadın oluşmasına hiçbir zaman müsaade edilmemiş, herkes hatta 19. Yüzyılın önde gelen liderleri bile bu siyasî yapıyı kabul etmiştir. Ancak bu kabulleniş Cemaleddin Efganî’nin Mısır’a gelmesiyle farklı bir boyut kazandı. Cemaleddin Efganî’nin siyasî aktivist kişiliğiyle ön planda olan öğrencilerinden Albay Ahmed Urabî’nin başlattığı ayaklanma ile Mısır farklı bir sürece girmiştir. Uarbî’nin etrafında oluşan farklı gruplar Mısır siyasî tarihini değiştiren bir ayaklanmaya imza attılar. 1879-1882 yılları arasında gerçekleşen ayaklanmayı İngilizler bastırdı ve akabinde de Mısır İngilizler tarafından işgal edildi. Muhammed Abduh dâhil

ayaklanmada aktif rol alan birçok kişi sürgün edildi. 16

19. yüzyılın ikinci yarsından itibaren Osmanlı Devleti’ne bağlı olamsına rağmen İngilizlerin kontrolünde olan Mısır, I. Dünya harbiyle kendilerine bağımsızlık verileceği ümidinde idi. Ancak Mısır Yasama Meclisi Başkanı ve Mısır’a bağımsızlık verilmesi için toplanan Paris Barış Konferansı’nda Mısır temsilcisi olan Sa’d Zağlul Paşa ve birkaç milliyetçinin Malta’ya sürgüne gönderilmesiyle Mısır’ın bu hayali de başka bahara kaldı. Zağlul Paşa’nın sürgüne gönderilmesiyle Mısır’da büyük çaplı gösteriler düzenlendi. Bugün Arap Baharı adıyla ortaya çıkan süreci başlatan yer olan Tahrir Meydanı ismini bu ayaklanmalardan almaktadır. Bu ayaklanmalar neticesinde İngilizler Mısır’a göstermelik de olsa bağımsızlık verdi. Ancak Mısır’ın kontrolünü yine kendisi

13

Türkiye Gazetesi Rehber Ansiklopedisi, XII. Cilt, VI. Fasikül, 80-88.

14 Işık, “Değişen Dünya, Değişen Müslümanlar ve Yeni Bir Çıkış Arayışı: İhvân-ı Müslimin”, 359. 15 Işık, “Değişen Dünya, Değişen Müslümanlar ve Yeni Bir Çıkış Arayışı: İhvân-ı Müslimin”, 360. 16 Işık, “Değişen Dünya, Değişen Müslümanlar ve Yeni Bir Çıkış Arayışı: İhvân-ı Müslimin”,360- 361.

sağladı. Bu ayaklanmalara katılan ve özellikle de gençleri kanalize edip örgütleyenlerde

biri de İhvân’ın kurucusu Hasan el-Bennâ’dır. 17

Hasan el-Bennâ, Kahire’de yaşadığı yıllarda özellikle de babasının ilmî çevresi

itibariyle birçok önemli şahsiyetle görüşmüştü.18 Bu da kendisinde fikrî anlamda üst bir

potansiyelin oluşmasına katkı sağlamıştır. Ayrıca Hasan el-Bennâ’nın öğrencilik yıllarında girdiği çevre onun siyasî, dinî fikrî alt yapısının oluşmasında oldukça etkili olmuştur. el-Bennâ’nın fikrî gelişiminde Mısır’ın siyasî dalgalanışı da önemli bir rol oynamaktaydı. Çünkü Müslümanların Emiri konumundaki Osmanlı yıkılmış yerine Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştu. Türkiye’de halifelik müessesinin ilgası ile laik

sisteme geçilmiş, din devlet işlerinde uzaklaştırılmıştır.19

Halifelik kurumunun ilgası ile Müslümanlar farklı bir düşünsel zemine sürüklendi. Bu durum modernistler ve ıslahçılar arasında başlayan tartışmaların da başlamasına neden oldu. Müslümanlar arasında hilafet makamının alternatifini bulma konusunda düşünsel anlamda yoğun bir mesai harcandı ve bu süreç, İslamî devlet fikrini ortaya çıkaran etmenler arasında yerini aldı.20

Hilafetin ilgasıyla Mısır ve Hindistan’da hilafet kongreleri düzenlenmeye başladı. 1919 yılında Hindistan’da, 1926 yılında da Mısır’da düzenlenen konferansların ardından dağılan devletlerden sonra Müslüman Devletlerde ortaya çıkan belirsizlik ve batılı devletlerin sömürgeci yaklaşımları bu karmaşa ortamından kurtulmayı hedefleyen İslamî hareketlerin doğmasına sebep oldu. Msır’da Hasan el-Bennâ’nın liderliğinde, Hindistan’da Mevlana Ebu’l-Kelam Azad’ın önderliğinde İslamî hareketler ortaya çıktı. Bu hareketlerin ortak noktası İngiliz sömürgesinden kurtulmak idi. Bu siyasî ve fikrî çalkantıların yaşandığı dönemde el-Bennâ, İslam ümmetini Batılı zihniyetten kurtamak ve yeniden İslamî yaşantıyı dünya hayatına uygulatmak, İslam’ın pratik ve aktif gücü

olarak tarif ettiği İhvân-ı Müslimin’i kurdu. 21

Mart 1928 tarihinde, Hafız Abdülhâmid, Ahmed el-Husarî, Fuâd İbrahim, Abdurrahmân Hasebullah, İsmâil İzz, Zekî el-Mağribî’den oluşan altı kişilik bir grup, Hasan el-Bennâ’ya gelerek İslâm davası yolunda ölmek üzere biatleştiler. Hasan el- Bennâ oluşan bu gruba “Cem’iyyetü’l- İhvâni’l-Müslimîn (Müslüman Kardeşler Cemiyeti )” adını verdi. Hasan el-Bennâ ve arkadaşları İhvân-ı Müslimîn’in merkezi

17 Işık, “Değişen Dünya, Değişen Müslümanlar ve Yeni Bir Çıkış Arayışı: İhvân-ı Müslimin”, 362. 18

Dağ, Çağa İz Bırakan Müslüman Önderler Hasan el-Bennâ, 7. 19 el-Bennâ, Hatıralarım, 90.

20 Işık, “Değişen Dünya, Değişen Müslümanlar ve Yeni Bir Çıkış Arayışı: İhvân-ı Müslimin”, 365. 21 Işık, “Değişen Dünya, Değişen Müslümanlar ve Yeni Bir Çıkış Arayışı: İhvân-ı Müslimin”, 366.

olarak bir yer kiraladı ve buraya “Medresetü’t-Tezhib (Tezhib Okulu )” adını verdiler. Medresetü’t-Tezhib’te eğitim göreceklere uygun bir eğitim programı hazırladılar. Bu program şe esaslara dayanmaktaydı. İslamî bir programdı. Bu programa alınan her kişiye Kur’an okuma, tecvid bilgisi, namaz kılacak kadar sûre ve ayet ezberleme, bu sûrelerin tefsiri, Hz Peygamber’in hayatı, selefî salihin dönemi ve irşad faaliyetleri için

hitabet dersleri veriliyordu.22

İhvân-ı Müslimîn hareketi 1938 yılından itibaren sistemli bir şekilde yayılmaya başladı. Üyelerinden aldıkları düzenli aidatlar ile finansal destek bulan İhvân-ı Müslimîn, başta en-Nezir dergisi olmak üzere çeşitli yayımlar çıkarmaya başladı. Kurdukları askeri birlikler ile cihada her zaman hazır olduklarını göstermeye

çalışmışlardır.23

“Bütün bu fikrî ve maddî güç hazırlıklarının yanında bazı siyasî ve sosyal olaylar İhvân-ı Müslimîn’in Müslüman Arap dünyasınca ümitle bakılan bir örgüt olmasına sebep oldu.” 1936 yılında ortaya çıkan Filistin meselesi ile yakından ilgilenen İhvân-ı Müslimîn, Filistin’e askerî birlikler gönderdi ve Filistin meselesini her platformda gündeme getirerek siyasî güç ve prestij kazandı. 1939 yılına gelindiğinde siyasî ve sosyal alanda iyice güçlenen İhvân-ı Müslimîn, ileriki yıllarda hükümet ile

ilişkilerini üst düzeye getirdi.24

İhvân-ı Müslimin’in kurulmasında Mısır’ın geçirdiği tarihi, coğrafî, sosyal, kültürel ve de en önemlisi siyasî tecrübelerin önemli katkıları vardır. Çünkü hiçbir fikrî akım ortaya çıktığı bu etmenlerden bağımsız olarak değerlendirilemez. İhvân’ın ortaya çıkmasında etkili olan bu unsurların yanında liderleri olan el-Bennâ’nın, şahsiyeti de ön plandadır. Eğitimi ile kitleleri peşinden sürükleyen el-Bennâ, Müslümanlar arasında İslamî ihya hareketlerini aktif olarak başlatan şahıs olarak tarihte yerini almıştır.