• Sonuç bulunamadı

İDEALAR KURAMININ FELSEFİ YÖNDEN SAĞLADIĞI TASARRUFA)

Harold CHERNISS

A ristoteles'in M e ta fiz ik ’te1' 1 ldealar kuram ına yönelik eleştiri­ sinde gündeme getirdiği itiraz. Platon'a ilişkin çalışm aya başlayan çoğu öğrencinin sempatisini yok etme eğiliminde olan bir güçlüğü dile getirir, ldealar varsayımı, der Aristoteles, yapay bir biçimde fenomen­ ler dünyasının suretini çıkarm aktan başka bir şey değildir; bu sanki birinin bir dizi nesneyi, önce nesnelerin sayısı çarpılm ış oluncaya dek. saymanın olanaksız olacağını düşünm esi gibidir. Bu itiraz, örtük olarak ortaya konduğu zaman bile, varsayım ın arkasın d a yatan gerçek nedenleri çarpıtır: Eudem us'un Sim plikius tarafından Sosi- genes’in tanıklığına dayanılarak aktarılan ünlü beyanı onun Platon'un bilimsel problemlere olan özel tutumuna ilişkin olarak yanlış bir izle­ nim yarattığını açık bir biçimde gösterir.,2) Platon gezegenlerin hare­ ketlerinin karm aşıklıklarının "fenomenleri kurtaracak", belirli sayı­ daki sabit ve düzgün harekele ilişkin bir varsayım geliştirmekle açık­ lanm ak durum unda olduklarını savladı. Bu aynı tutum, Sokrates'in fenomenlerin gözle görülür bir biçimde düzensiz olan dünyasını açık­ lamak için kullandığı "varsayım" yöntemini açıkladığı Phaidon'da or­ taya konur,131 bu yöntemin sonucunun, o ldealar kuramı olduğunu söyler.141

Platon'un açıklam ak durum unda olduğu fenomenler, ahlaksal, epistemolojik ve ontolojik olmak üzere üç türdendi. Beşinci yüzyılın sonuyla birlikle, bu alanların her birinde, kendilerini birbirleriyle’ ya da birini lnsansal deneyin gözlemlenebilir olgularıyla uzlaştırma ola­ nağı hiçbir biçimde bulunm ayacak denli paradoksal olan öğretiler geliştirilm işti.151 Platon'un diyalogları, inanıyorum ki, onun aynı anda birkaç alanın problemlerini çözecek, ve aynı zamanda, deneyin ayrı

(*)-Orijinal olarak American Journal of Philology 57(1936), s.445-56'da vc daha sonra da Plato, 1-Epistemology and Metaphysicsfeditön Gregory Vlastos) s. 16-27'de yayımlanmıştır.

(1)-Metafizik 990a34 ve devamı. Eleştiri hemen hemen aynısıyla 1078b34-6'dc yinelenir.

(2)-Simplicius, De Caelo'da, s.488, 18-24(1 Iciberg), (3)-Phaldon 99d-100a8.

(4)-Phaıdon 100bl-102al,

(5)-Phaidon lOle'deki eleştiri ve uyanyı kaydediniz: Hama d'oyk an phyroio

hosper bol antilogikoi peri tes arknes dialegomenos kal ton eks ekeines hor-memenon, eiper boyloio Ü ton eyrein; ekeinois men gar isoa oyde e is peri toy toy logoa oyde phrontes. Hikanol gar hyposophias homoy panta kykontes bo-mo» dynasthaı aytoi aytoi» areskeln. Onlar "söylem evrenlerTni açık seçik bir. biçimde tanımlanmış olarak korumazlar, ancak ahlaksal fenomenleri

görünümleri arasında bir bağ kurarak, ussal bakımdan birliği olan bir evren y a ra ta ca k tek b ir varsayım bulm anın zorunlu olduğunu düşündüğünü gösterecek kanıtlarla doludur.

S o k rates'ln ilgileri,i6) ilk dönem diyaloglarının konusu, onun yazılarının "pratik" tonu, Platon'un çıkış noktasını zamanının ahlaksal problemlerinden alm asını hayli olası kılar. Mutlak bir ahlaksal ölçüt ortaya koymanın çok temelli bir önem taşıdığını düşündüğü noktası üzerinde çok fazla emek harcam ak gerekmez; "kesin sonuçlu olma­ yan", "araştırma" diyaloglarının bu noktaya dayandığı olgusunun onun çağdaşları için karanlık kalmış olamayacağı (iyi ve kötünün, hoş ve çirkinin, adil ve adeletsizin, doğru ve yanlışın göreliliğini, ve bilgelik ve erdemin öğretilebillrlik olanağını tartışan) Dlssoi Logoi ya da Sofist Antiphon’un (uylaşım sal adaletin arizî ve dışsal, ve her bir bireyin gerçekten de çıkarına olan diye tanım lanan doğal adalete genelde çelişik olduğunu savlayan) fragmanı171 tarafından sağlanan verilere bakan biri için açıktır. Ahlak alanm da uylaşımsal bir eylem tarzının çelişik fenomenlerine bağlı olmayacak, an cak insansal faaliyetler ta­ rafından ölçülm ek yerine, insansal faaliyetler İçin bir ölçü olacak mutlak bir ölçütün zorunluluğu, Demokritos'un içine düşmüş olduğu kötü durum tarafından etkili bir biçimde gösterilm işti. Demokritos güya Protagoras'ın güreciliğine şiddetli bir biçimde karşı çıkm ıştı:18' ancak ahlak üzerine olan fragmanlarından ikisi, onun bir karşı-saldın karşısında ne denli kolay alt edilebilir bir durumda olmuş olması ge­ rekliğini gösterir. "Bu şeylere doğal olarak eğilimli olanlar", der De­ mokritos. "hoş şeyleri bilir ve ararlar."'9' Ve uylaşım sal iyiyle doğal iyiyi uzlaştırm aya çalışırken, o şu n ları söyler: "Hukuk insanların yaşam larına yarar sağlamaya çalışır, an cak o bunu yalnızca in san ­ ların kendileri iyi yaşamayı arzu ettikleri zaman yapabilir. Çünkü o kendisine itaat edenlere kendi uygun iyilerinin nerede yattığını g ö s t e r ir ." " 0' Hoş ve çirkin şeyler, erdem li ve kötücül eylem ler arasındaki farklılığa ilişkin bu sade, çıplak sav kendisiyle farklılığın

tam olarak ineelemezden, ve onlan açıklayacak bir varsayım kurmazdan önce, epistemolojik bir güçlüğü ahlaksa] bir probleme dahil dinenin yasal olduğunu düşünürler. Bu "çocukça" karıştırmanın çerçevesi Philebus()

5a-16A;17a)'ta çizilir.

(6)-Krş.. örneğin, Aristoteles, Metafizik 987b l.

(7)-Oxyrh.Pap., XI, 1364;Dlels, Fragmente der Vorsokratiker, 4. baskı, cilt:2, s.xxxii,

(S)-Plutarkhos, Adv. Colot., 1108f-l 109a.

(9)-Dcmokritos, fragman 56 (Dicls); Ta kala gnoridzoysi kal dzeloysln oi ey-phyees pros ayta.

(10) .Demokritos, fragman 248 (Dicls): Ho nomos böyle tai men eyergetein bion anthropon. Dynatalde hotan aytoi boylontai paskhein ey. Poisi gar peidome-nolsi ten idlen a re ten endeiknytai.

beltrlenebileceğl hiçbir ölçül, tüm hoş şeylerin hoş şeyler olarak ben­ zerlikleri. ve onlann çirkin olan herşeyden farklılıkları için hiçbir ne­ den sunmaz. Bunlar materyel bireylerin olanaklı tek karakteristikleri oldukları sürece, hiçbir ölçüt bulunamaz, çünkü bireyleri birbirlerine göre ölçmek göreciliğe yenilmektir. Kişi, iki şeyi karşı karşıya getir­ mek ve karşılaştırm ak için, kendisi, lam tamına gündemdeki karakte­ ristiğin bir b aşka örneği olm asın, ve dolayısıyla sonsuz bir geriye gidişe yol açm asın diye, bir başka şeyden türetilmemiş olması gere­ ken belli bir değişmez ölçüte sahip olmalıdır. "Araştırma diyalogları", tüm diğer yolların çıkmaz olduğunu kanıtlayarak, norm atif ahlak için gerekli olan tanımların, yalnızca bu tanımların, salt kendi başlarına fenomenal varoluşa yüklenen değerlerin kaynağı olan tözsel (gerçek, değişmez, kalıcı bir varlığı olan) nesnelerinin fenomenlerden ayrı ola­ rak varolduğu saymtısı üzerinde olanaklı olduğunu gösterir.,n| Ahlak­ sal ayrım lar olanağı, öyleyse, yalnızca tözsel idealar varsayımıyla açıklanabilecek nesnel farklılıkları dile getirir.

Bu varsayım kuram sal olarak ahlaksal bir dizgeyi olanaklı kılar­ ken, bilinçli insan faaliyeti tarafından doğurulan problemler, episte­ molojinin sorulan içinde tam bir ahlaksal kuramın inşasm ı içerir. T u ­ tarlı ve pratik bir ahlaksal kuramın kendi içinde yeterli olan bir epis­ temolojiye bağlı olduğunu. Platon Menon da gösterir. Söz konusu diy­ alogun konusu erdem dir. Ancak Menon tartışmayı erdem hak-kmdaki popüler p ra tik so ru lard an biriyle a ça r. S o k ra te s erdem in öğretilebilirliği gibi soruların erdeme ilişkin doyurucu b ir tanım a ulaşılıncaya dek beklem esi gerektiğini söyleyerek. Menon'a itiraz eder;1121 an cak Menon'un bir erdem tanımı vermedeki başarısızlığı, onun kişinin bilineni de bilinmeyeni de araştıram ayacağını ortaya koyan "eristik bir argümana" başvurmasına neden olur.113* Bu argü­ manın buradaki, ahlaksal problemlerin araştırılm aya uygun bir ya­ pıda olmadığı biçimindeki sonucuna. Sokrates insanın bu güçlükten yalnızca öğrenme ya da bulgulamanın gerçekte daha önce doğrudan

ve aracısız olarak bilinmiş olanın anım sanm asından b aşka bir şey

(11)-Euthydemus 15cl l-e2; Lakhea 199e(Krş„ 200c-201a); LvsU 222c(N.B.218c- 220b5: Panta philanın final nedeni olan bir proton philon bulmanın zorunlu­ luğu; Kbarmidesf 176a); Hippias Minor (376b; Bir insan bilerek kötülük yaparsa eğer, o insan lelbelte ki, hiçbir biçimde kötülük yapmayacak denli iyi olanl iyi bir insan olmalıdır). Krş., Protagoras(361c: Uslamlamanın doğurduğu güçlük­ ler önce aretenin ne olduğunu bulgulamanın, ye daha sonra onun ögrctilc- bilirliğini tartışmanın zorunlu olduğunu gösterir).

(12)-Menon 71a3-7. Bunun ışığında, Sokralcs'in Protagoras adlı diyalogun so­ nunda yer alan değerlendirmelerinde bu diyalogun bilmecelerini çözecek anahtarı buluyorum.

olmachğım varsayarak kurtulunabileceği yanıtını verir.114' Sokrates burada anım sam a sürecinin ayrıntılarıyla İlgilemez: onun savı, basit bir biçimde, erdemin karakteristiklerinin belirlenmesi erdemin özsel doğasına ilişkin bir tanım ı, ve böyle b ir tanım da özün bilgisini önceden varsaydığından, ahlaksal problemleri inceleme olanağından vazgeçmek durum unda değilsek, özsel erdem in varolduğunu, ve doğrudan doğruya ve aracısız olarak bilindiğini kabul etmemiz gerek­ tiği biçimindedir. Sokrates Menon'un her durumda kendi sorusunu tartışma üzerindeki ısrarıyla sıkıştırılır, an cak Sokrates'in bu türden som ların önceden erdemin kendisinin doğasının belirlenmesini ge­ rektirdiği biçimindeki sürekli itirazı, daha sonraki tartışm anın para­ doksal sonucuyla ilgili bir uyan ve bir açıklamadır.1 IS)

Eğer in san lar erdemi öğretmeye yetili olmaksızın (eşdeyişle, ey­ lemlerinin nedenlerine ilişkin olarak tutarlı bir açıklam a verebilmek- sizin) erdemli bir biçimde eyliyorlarsa, bu onlann "doğru sanılar 'a sa ­ hip olm alarından, ve dolayısıyla "tannnm lütfü" sayesinde erdemli olm alarındandır.116' Ancak bu türden doğru sanılar, her ne denli dış görünüş İtibariyle bilginin sonuçlarıyla özdeş olan sonuçlara sahip olsalar da. durağan değildirler, çünkü final nedene bir nedensellik zin­ ciri içinde bağlanm am ış olduklarına göre, gelişigüzel ve ras- lan tisald ırlar. B u n u n la birlikte, bu nedensel ilişkinin bilincine varılması bilgidir ve bu da tam tamına anım sam adır.1171 Sonuç olarak İnsan akılyürütm esini özsel erdemin bilgisine dayandınncaya dek, ahlak problemlerine ilişkin olarak doyurucu hiçbir çözüm söz konusu olam az.,1R' Böylelikle Menon, ahlaksal faaliyetin fenomenlerini kur­ tarmak için bilgiyle doğru sanıyı birbirinden ayırmak durumunda olan ahlak filozofunun nasıl epistemolojinin problemlerini karşılam ak zo­ runda kaldığını, argüman ve örneklerle gösterir.

Ancak Platon ah laksal konuların tözsel idealar saym tısını, ve böyle b ir varsayım la tutarlı olan bir epistemolojiyi gerektirdiğini kanıtlam ış olm akla yetinmez. Protagoras'ın ahlakının pragm atik güreciliği, herşey bir yana, onun öznel realizminin bir sonucuydu: ve Platon'un önünde, açık seçik ahlaksal ölçütlerin gerçekliği üzerinde ısrar ediyor olsa da. zlhine duyumlar üzerinde üstünlük tanımak için geçerli h içb ir nedeni bulunm adığından. Protagoras'ı son çözüm ­ lemede çürütemeyen Demokrtlos örneği vardır. Onun duyumlara,

zih-(14)-Menon 81d4-5. Bilgi edinmek için kullanılan ilk sözcüğün heorakyia (Hle6) olduğuna dikkat ediniz.

115)-Menon 86c6-87b5. (lt>)-Menon 99a-d. (17) Menon 97c-98b. (18) Menon 100b.

nin kınam aları Özerine verdirdiği karşılıkta dile gelen yenilgi iti­ rafında hoş b ir hOzûn vardır: "Ey mutsuz zihin, bizim san a sağla­ dığımız kanıtlarla sen sonunu hazırlıyorsun; zaferin yenliğindir."'191 Epistemolojinin İlk işi bilgi ve duyum fenomenlerini kurtarmaktır; bu­ nunla birlikte, bu fenomenler bağımsız olarak, yalnızca ahlak için özsel olduğu görülen aynı varsayımla ku rtanlabilecek gibi olursa, sonuçların örtüşmesl. Platon astronomi problemini uygun tümcelerle dile getirirken telaffuz edilen bilimsel tasarru f İlkesiyle, h er alandaki varsayım için ek bir geçerlilik sağlayacaktır.

İdealann varoluşu için epistemolojik zorunluluk, ahlaksal zorunlu­ luğu ortaya koyarken kullanılan aynı dolaylı yöntemle kanıtlanır, ö n ce açıklanm ak durumunda olan fenomenlerin belirlenmeleri gerek­ tiğinden. psikolojik faaliyetlere ilişkin bir çözümlemeyle başlamak, ve bu faaliyetlerin, ve onlann nesnelerinin doğası üzerinde bir karara varmak büyük önem taşır. Kısacası argüman, duyum ve sanıdan farklı bir faaliyet olarak, bilginin belirlenmesi çevresinde döner. Tİm ae- u s’ta1201 İdealann ayn varoluşuna ilişkin oldukça kısa ve nedensel bir kanıtlamada, bilginin doğru sanıdan farklı olması durumunda, b ura­ dan bilginin nesneleri olarak ayn tözsel İdealann varolduğu sonucu­ nun çıktığı ortaya konur. Bilgiyle doğru sam arasındaki farklılığı be­ lirleyen göstergelerin orada üç olduğu söylenir. Bilgi eğitimle yaratılır, kendisine her zaman doğru bir açıklama ya da kanıtlam a verme yetisi eşlik eder, ve bilgi ikna yoluyla sallanmaz, oysa doğru sanı iknanm so­ nucudur. kendisini açıklayabilmeye yetlli değildir ve dışsal etkiyle değiştirilmeye uygun bir yapıdadır. Burada sözü edilen farklılık Eı söylencesinde.'2" kendisiyle ilgili olarak şunların söylendiği, ruhun korkunç seçimiyle çok canlı bir biçimde örneklenin "O gökyüzünden gelmiş olanlardan biriydi, daha önceki yaşam ında iyi bir biçimde düzenlenm iş b ir kentte yaşam ış ve erdemden, felsefe olmaksızın, alışkanlık sayesinde pay alm ıştı."'221 T h aetetu s, bilgiyi tanımlama girişiminde, son olasılık olarak, "doğru sa n fn ın bilginin bir bileşense! öğesi olabileceği, onun bir logos ya da "açıklama"yla birleştiğinde bil­ gi olabileceği önerisini elealır.'231 Bu öneri sınandıkça, logosun, bura­ da sahip olabileceği çeşitli olası anlam lardan en doyurucu olanın, "bilinen nesnenin kendisine özgü ayrım ına ilişkin bilgi" olduğu gösterilir.'241 Ancak "ayrıma ilişkin bu bilgf'nin kendisi de yalnızca

(19)-Demokrttos. fragman 125 (20)-Tîmaeus 51d-e.

(21)-Devlet 619b. . „ , ,

(22)-Pbaidon'daki (82a-b) buna koşut pasajda, felsefe"nin gerçek doğası "zihin" tarafından açığa çıkarılır: Aney phuoaophiae te kai noy.

(23)-Theaetetus 201cB. (24)-Tbeaetetua 208d.

aynm hakkında "doğru bir sam ", boş bir totoloji olma durum unda olduğuna göre, tanım bir "kısır döngü"yle geçersiz kılınır.1251 Kısacası, "doğru sam " ve bilgi özdeş değilseler, "doğru sanı" bilginin özsel bir öğesi de olamaz. "Doğru sanı"yla bilgi arasındaki bir ilişkiye ilişkin or­ tak kabul onlann sonuçlarının dışsal benzerliğinden kaynaklanır,'261 ancak herhangi bir tikel sanının doğruluğu, Platon'un Özlü bir biçimde gösterdiği gibi,1271 yalnızca raslantısaldır. Doğru sanı yine özü İtiba­ riyle sanıdır: ve bu, Th eaetetu s'u n da daha önce göstermiş olduğu gibi bilgi olamaz, çünkü o, bilinen bir şeyi bir başka şeyle karıştırmanın nasıl olup da olanaklı olduğunu görmek güç olmakla birlikte,1281 salt bilinen bir şeye yapılan yanlış bir referans olarak açıklanabilecek yanlış, ya da yan lış sam olanağını içerir. Öyleyse san ı bilgiden farklıdır ve bilgiye göre ikincildir, çünkü bilgi işlemi açıklanm ış olun­ caya dek, yanlışa ilişkin olarak doyurucu hiçbir açıklam a verilemez. 1291 Benzer bir biçimde, T h ea e te tu s'u n ilk bölümü duyumun kendisi tüm bireysel algıların kendisine gittiği, ve onlann hepsi hakkında bi- rer yargı veren merkezi bir yetiyi gerektirdiği için,1301 bilginin duyum olamayacağım ve duyumdan tûretilemeyeceğini açıklar.1311 Nasıl ki D evlet'te1321 bilgi ve sanının farklı yetiler olduklanna ilişkin kanıtla­ manın. bu yetilerin kendileriyle İlişkili olduklan nesnelerin farklı ol­ maları gerektiği olgusu İçin kesin bir veri olması gibi, burada da her­ hangi bir aracı organ olmaksızın doğrudan doğnıya işlev gören zihnin herşeye uygulanabilir olan kavram ları tem aşa ettiğine1331 ilişkin gözlemden bilginin algılarda değil, ancak algılar üzerinde düşünmede bulunduğu sonucuna geçilir, çünkü gerçekliği ve anlamı kavramak salt bu işlem le olanaklıdır.1341 T h a e te tu s 'u n bilgiyi tanım lam a girişimi başarısızlıkla sonuçlanır, ve bu başarısızlık bilginin özsel karakteris­ tiği olan lo gosu n , bilginin nesneleri olarak fenomenleri alan bir ku­ ram tarafından açıklanam ayacağını ortaya koyar. Diyalogun am a­ cının bu olduğu Tim aeus'un, logosun M enon'un bilgiyi bu diyalogda kendisiyle doğru sanıdan ayırdığı özellik olan, ve orada a n a m n e sis (anımsama)le özdeşleştirilen desm os(bağlam a) olduğunu1331 gösteren yukarıda sözünü ettiğimiz pasajı tarafından açığa vurulur. Öyleyse. T h e a e te tu s td ealar ku ram ının epistem olojin in problem lerinin çözümü için zorunlu bir varsayım olduğunu kanıtlam a girişiminden

(25) Theaetetus 209d4-21Qa9 (26)-Theaetetus 200c4-6 (27)-Theaetetus 201a-c. (28)-Theaetetus 187b4-200d4. (29j-Theaetetus 200b-d. (30) -Theaetetus I84b5-186cl0 (31)-Theaetetus )85cl-2. (24)-Theaetetus I86d2. (35) Menon 98a. 45

başka bir şey değildir; Sofist in yapıcı öğretisi, onun bu am aç için ye­ terli bir varsayım olduğunu kanıtlar.*361 Aristoteles'in bilgiyi açıklama için yeterli bulduğu soyutlam a ve genelleme işlemleri*371 Platon ta ­ rafından da tanınmıştı,*381 ancak o bu işlemleri yetersiz buldu. Parcne-

nides'te,*391 varsayım a yönelik tüm eleştirilerini ortaya koyduktan

sonra, Parmenides'ln düşünce ve akılyürütme kurtarılm a durum un­ daysa, İdealann varoluşunu varsaymanın hala zorunlu olduğunu sav­ lam ası sağlanır; ve Phaidon'da*401 Sokrates soyutlama kuramını he­ men hemen tüm üyle Aristoteles'in kullanm a durum unda kaldığı sözcüklerle özetler, ve onu mekanistik fizik kuramlarına bağladıktan sonra, ayrı idealar kuramı adına, yadsır. Platon soyutlamanın kendi­ sinin olanağının, soyutlama bir anlama sahip olmak durumundaysa eğer, anlayış tarafından kavranan nesnenin bağımsız gerçekliğini ge­ rektirdiğine inanır. Bu, Parm enides'te onun zihinselciliğl(mentallsm) özlü bir biçimde çürütm esinln temelinde bulunmaktadır.*1111 Bu ne­ denle, Devlet'te onun kullanılm asına ilişkin basit bir örnekte "alışık olduğumuz yöntem" olarak adlandırılan,*'121 ve P hilebusta*431 feno­ menlerin gerçek ldealardan pay almaları sayesinde olanaklı olduğu söylenerek, ana hatları çizilen soyutlam a ve çözümleme işlemleri

P h aed ru s'ta*441 a n a m n e s is olarak gösterilir ve bunun İdeaların

tözsel varoluşunu, ve onların zihin tarafından daha önceden doğrudan ve aracısız olarak bilinmesini gerektirdiği söylenir. İdealann diyalek­ tik işlemi yoluyla b aşan lı bir biçimde anım sanm asının D evlet te*451 sanıdan ayrı olarak bilgiyi oluşturduğu söylenir ve bu türden bir faa­ liyeti gerçekleştirm eye yetili olan kişi orada P h a e d r u s ’un*461 "kanatlanm ış zihni"ne ilişkin "mitolojik" betimlemesine koşut terim ­ lerle betimlenir.

Zihinsel işlemlerin doğası, öyleyse, yalnızca idealar varsayımıyla açıklan abilir. Doğru san ıya onun kendisiyle uğraştığı alandan yapılacak hiçbir eklenti bilgiyi üretemediği, ya da yanlış olgusunu anlaşılır kılamadığı, ve duyumların hiçbir birleşimi

tamalgıyı(apper-(36)-Krş., Sofist 258d-264b, ve 264b5-7’nin muzafTcr tonuna dikkat ediniz. (37)-De Anima 432a3-14; Posterior Analitikler 100a3-b 17; krş., Metafizik A, 1. (38) -Kharmides 159a 1 -3; Phiiebus 38b 12-13.

(39)-Paımenides 135b5-c3. (40)-Phaidoo 96b.

(41 j-Pannenides 132b-c. (42 -Devlet 596a.

(43)-Philebua 16cl0.16d2: Eyresein gar etıoysan.

(44)-Phaedrus 249b5-c4. Krş., Phaldon 74a9-77a5'in cpistcmolojik değerlen­ dirmelere dayanan geniş kapsamlı tanıtlaması.

(45)-Devlet 479e-480a.

ception) açıklayamadığı İçin, bilgi sentetik ya da türetilm iş olamaz. Kendi nesneleriyle doğrudan ▼« aracısız bir ilişkisi bulunan özel bir bilgi yetisi, yalnızca biliş (cognition) olgusunu açıklam ak için değil, ancak aynı zamanda, deney tarafından verildikleri biçimiyle, sanıyı ve duyumu olanaklı kılmak için kabul edilmelidir, özel bilgi yetisi, şu halde özne ve nesne arasındaki doğrudan ve aracısız ilişkiyle karak- terize edilir: Fenomenler söz konusu olduğunda, aracılık eden organ­ lar gereksinme duyulduğundan, fenomenler özneyle böyle bir ilişkiye giremeyecekleri için, bilginin nesnelerinin fenomenler dünyasından ayrı olarak varolan varlıklar olmaları, ve zihnin, fenomenlerle uğraşan zihinsel işlemler ortaya çıkmazdan önce, bu varlıklar tarafından etki­ lenmiş olması zorunludur. Protagoras'ın çelişik duyumculuğundan, Gorgias'ın psikolojik nihilizminden ve Demokritos'un içine düştüğü ikilemden kurtulmak ancak bu şekilde olanaklıdır.

Zihinsel faaliyetin fenomenlerini kurtarm a çabası, insansal dav­ ranışı açıklam a girişiminde olduğu gibi, aynı varsayıma götürür, ve ahlaksal varsayım epistemolojinin bundan bağımsız gerekleriyle des­ teklenir. Bununla birlikte, bilgiye ve duyuma doğal olarak öncel olan ve tüm epistem olojik kuram ların son çözüm lem ede kendisiyle yargılanmak zorunda olduklan bir başka alan daha vardır, fdealar zi­ hinsel işlemlerin verileri için zorunludur: an cak fiziksel dünya ve fi­ ziksel dünyanın karakteristikleri bu zih insel işlem lere bağımlı değildir, ve epistemolojinin gereklerine uygun düşecek bir ontoloji ka­ bul etm ek, ahlakla ilgili fenomenleri açıklam ak için bir epistemoloji kurmaktan daha yeterli değildir. Zihninde bu sorun bulunan Tlmaeus, fiziksel konularla ilgili bir söylemde İdeaların varoluşuna ilişkin epis­ temolojik kanıtın bir özetini kullandığı zaman, ana konusunun hacmi­ nin kendisini olanaklı en kısa tanıtlamayı vermek zorunda bıraktığı özürüyle birlikte, kullandığı işlemden dolayı üzgün olduğunu söyler.1471