• Sonuç bulunamadı

İbn Bîbî, Selçuknâme (Evamîrü’l-Ala’iyye Fi’l-Umuri’l-Ala’iye)

2.2. Müslüman Coğrafyacılar ve Seyyahların Gözünden Bağdat Şehri

2.2.10. İbn Bîbî, Selçuknâme (Evamîrü’l-Ala’iyye Fi’l-Umuri’l-Ala’iye)

olan İbn Bîbî’nin hayatı hakkında çok fazla bilgi yoktur. Hayatı hakkındaki bilgileri el- Evâmi-rü’l-’Alâ’iyye’de geçen vesileler ile birlikte vermiş olduğu bilgilerden öğrenmekteyiz. Kendi künyesini Hüseyin b. Muhammed b. Ali el-Ca’ferî er-Rugadî el- müştehir bi-İbn Bîbî el-Müneccime şeklinde yazmıştır. İbn Bîbî, Rugadî nisbesinden İran’daki Mâzenderan’da bulunan Rugad şehrine mensup olduğu söylenebilir. Annesi Bîbî Müneccime, Nîşâbur’da bulunan şii reisi Kemâleddin Simnânî’nin kızıdır. Babası ise, Mecdüddin Muhammed Tercümân olup Cürcân şehri ileri gelenlerindendir. Annesi, Selçuklular’ın H. 633/ M. 1233 yılında Eyyübiler ile Harput’ta savaşmaya başladığı

461 İbn Cübeyr, s. 167.

esnada Sultan I. Alâeddin Keykubad’ın yanında yer almıştır. Hatta bu savaşta Harput Kalesi’nin alınacağı bilgisini önceden vererek savaş ve barışta sultanın yanında olmuştur. Bu yaşanılanlara bakıldığında ailesinin 1231-1233 yıllarında Anadolu’ya gelerek Selçuklular’ın hizmetine girdikleri bilgisine ulaşılabilir. Babası, sultanın yatağını hazırlamadan sorumlu olmuş, daha sonra da Selçuklu emirlerinden biri olmuştur. Babasının H. 670/M. 1272’de vefatı üzerine bu görevleri İbn Bîbî devralmıştır.463

II. Gıyâseddin Mesud döneminde Moğollar’ın Anadolu idaresi için görevlendirdiği Şemseddin Cüveynî ile tanışmıştır. Hatta İlhanlılar’ın Bağdat valisi Alâeddin Atâ Melik Cüveynî ile de Bağdat’ta görüşmüştür. İşte bu tanışmadan sonra İbn Bîbî, Cüveynî’nin Fars, Kirman, Irak ve Horasan’da hayırlı işler yaptığından bahsetmiş ve Cüveynî’nin tarih kitapları yazmaya başladığını söylemiştir. Yazacağı eserin sonuna Anadolu Selçuklu tarihini eklemek istediğini ve bunu İbn Bîbî’ye havale ettiğini Selçûknâme’nin mukaddimesinde yazmaktadır. Alâeddin Cüveynî’nin isteği ile yazdığı bu esere el-Evâmirü’l-’Alâ’iyye fi’l-umûri’l-’Alâiyye adını vermiştir. İbn Bîbî’nin bu eseri tarih kitabından çok, XIII. yüzyıldaki İslâm kültürünü yansıttığı için bir hatırat olarak değerlendirilmelidir. Eser incelendiği zaman yazarın kronolojiye dikkat etmediği de görülmektedir. İbn Bîbî, H. 684/M. 1285 yılından sonra vefat etmiştir. XIII. yüzyılın Selçuklularını anlatan bu eserde Bağdat şehri ile ilgili çok fazla bilgi olmasa da Selçuklu sultanları ile Bağdat’ın ileri gelenleri ile ilgili bilgiler vermektedir.

İbn Bîbî’nin Bağdat ile ilgili olarak verdiği ilk bilgi, Moğollar döneminde önemli devlet görevlerinde bulunan Sultan Ahmed b. Hulagü Han dönemindeki Bağdat Valisi Ebu’l-Mealî Ata Melik’e yazılan bir şiir olmuştur.464 Bahsi geçen yazı ise

şöyledir:

“Allah onun parmaklarını, güzel inciler ve faydalı şeyler içinde barındıran deniz gibi yaratmış. Bizim efendimiz insanların sığınağı ve Allah’ın bir lütfudur. Kazanın hükmünü engelleyen ve kadere etki edendir. Zamandan birine gelebilecek tehlikeyi ortadan kaldırabilir. Rahmet yağdıran bir deniz gibidir. Bağdat, onun varlığıyla güzel kokular saçan bahçeye döndü. Zulmeden zalimler ortadan kayboldu”465

463 Abdulkerim Özaydın, “İbn Bîbî”, İA, TDV, c. XIX, İstanbul, 1999, s. 379-382.

464 İbn Bîbî, Evamîrü’l-Ala’iyye Fi’l-Umuri’l-Ala’iye (Selçukname), c. I, çev. Mürsel Öztürk, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Birinci Baskı, Ankara, 1996, s. 23.

İbn Bîbî, bu şiire mazhar olan kişinin ilahi gayret ve meleklere mahsus bir çabayla dini ve devleti güçlendirmeye çalıştığını yazmıştır. Daha sonra ise, yöneticiliğin baki kalmadığını ve Abbasoğulları devletinin temellerinin yıkıntıya uğradığını eklemiştir. Bu durumda Abbasîlerin saltanat sürme ile hüküm verme günlerinin sona erdiğini dile getirmektedir. Kaybettikleri yönetim ile imamlık düzeninin yıprandığını ve bağış kaynaklarının kuruyup ülkeye giren çıkan âlimlerin kalmadığını da ileri sürmüştür.466 Abbasîler’in sonunu anlattığı bu paragrafta ayrıca hilafetin ve Irak

ülkesinin tahtının Horasan’a, Fars ve Kirman’a bağlanıp büyük bir ihtişam ile dünyayı aydınlatan adaletin ışığı Selçuklu Devleti’ne geçtiğini ifade etmektedir. 467 Selçuklular’a

geçen yönetimi anlatırken de objektiflikten uzak bir şekilde, kendi düşüncelerini kullanmıştır.

Bu anlatımlardan sonra, Alaaddin Ata Melik Cüveyni’nin Sultan Melikşah ile Sultan Sancar’ın kutlu günlerinden sonra yıkılmaya yüz tutmuş olan Hz. Ali’nin muazzam şehitliğine yaptığı hizmetleri aktarmaktadır. Cüveyni, şehitliğe berrak ve içilir su getirmiştir.468 İbn Bîbî, Sultan Rabbani’nin Şeyh Mecdeddin İshak’ı Sinop’un fethini

bildirmesi için Bağdat’a gönderdiği bilgisini de vermektedir.469 Şeyh Mecdeddin’in

fethin ve büyük zaferin müjdesini vermek ve halifeden fütüvvet şalvarı almak için hilafet yurdu ve imamlık merkezi Bağdat’a geldiğini vurgulamaktadır.470 Akabinde

halifenin ona izzet ve ikramda bulunup, yüksek makamında türlü nimetlerden faydalanmasını sağlamıştır. Üstelik Şeyh geri dönme isteğini sununca da halife, mürüvvet kemeri ile fütüvvet mektubunu Şeyh ile birlikte Sultan’a göndermiştir.471

İbn Bîbî, Sultan Alaaddin Keykubad b. Keyhüsrev b. Kılıç Arslan’ın şanının Abhaz beldelerinden, Hicaz sınırlarına, Yemen şehirlerine, Rus şehirleri yakınından Tarsus hududuna kadar ulaşmakla kalmadığını yazar. Bu şanın Başkırd sınırı başlangıcından Valaşkırd bölgesinin sonuna, Antalya serhaddinden Antakya şehri sınırlarına, Sugdak ve Kıpçak sahrasından Irak sonlarına kadar ulaştığını bildirmektedir. Bundan dolayıdır ki Sultan, Müslüman ve Hristiyan yöneticileri ile Şam’a kadar hükmetmiştir.472 466 İbn Bîbî, c. I, s. 24. 467 İbn Bîbî, c. I, s. 25. 468 İbn Bîbî, c. I, s. 25. 469 İbn Bîbî, c. I, s. 175. 470 İbn Bîbî, c. I, s. 176. 471 İbn Bîbî, c. I, s. 176. 472 İbn Bîbî, c. I, s. 242.

Eserin ilerleyen bölümlerinde İbn Bibi, Sultan Alaaddin Keykubad’ın makamına elçi olarak gelen Şeyh Ömer b. Muhammed el-Suhreverdi’ye Sultan’ın davranışlarını şöyle anlatmaktadır: “Sultan ertesi gün Şeyh’i saltanat makamına çağırdı. Onun huzurunda Halife’nin gönderdiği hil’ati (hil’at-i hilafet) giydi. Bağdat’ta hazırlanmış ve kenarı Halife’nin imamecileri tarafından örülmüş olan bu imameyi başına koydu. Adet olduğu üzere Halife makamından getirilen kırbaçla ona 40 kırbaç vurdular. Ata binmek isteyince onun için İmamet makamından (dâr-i imamet) gönderilmiş olan murassa yularlı ve başlıklı, üzengisi süslenmiş ve nalı altından olan binek katırını getirdiler. Sultan, büyüklerin ve seçkinlerin huzurunda İmam’ın gönderdiği merkebin tırnağını öptü. Darü’l-Hilafe makamından gelmiş olan saçı dolu tabakları orada bulunanların üzerine saçtılar. Sonra Sultan, Şeyh’le birlikte yanına çetr, sancak ve mehter takımını alarak gezmeye çıkmak için ata bindi. Herkes Sultanı o heybetiyle seyretti. Kafile geri dönünce çeşitli yiyecek ve meyvelerle dolu bir sofra kurdular. Sofranın kaldırılmasından sonra saray sanatçıları sema’ya başladılar. O sırada Şeyh’in yanında bulunan itibarlı müridler, vecd’den vecd’e girdiler. O gün orada bulunan Sultan, ileri gelenler ve başta Emir Celaleddin Karatayî olmak üzere diğer emirler, kendi istek ve gönül rızalarıyla Şeyh’in tarikatine girerek ona bağlandılar.”473

İbn Bibi eserinde son olarak, Sultan İzzettin ve Sultan Rükneddin’in kendisini ziyarete geldiği için yaptığı hazırlıklardan bahsetmektedir. İbn Bibi’nin anlatımına göre Hülagû, Darü’l-Hilafe Bağdat’ta şehitlik derecesine çıkarıp cennete gönderdiği El- Mu’tasım Billah’tan işgal ettiği Irak ve Hicaz ülkelerinden getirdikleri kumaşlar ile her yeri hatta atları bile süslemiştir.474

2.2.11. İbn Battuta, Eski Dünya Seyahatnamesi (Tuhfetû’n-Nûzzâr fî