• Sonuç bulunamadı

E. Türk Hukukunda Boşanmada Çocuğun Korunması

4. İştirak Nafakası

a. Niteliği

Boşanmanın gerçekleşmesi ile velayet kendisine verilmeyen eş, TMK madde 182/1. bendine göre, maddi gücü oranında bir nafaka vermekle yükümlü

126 tutulmuştur423. Doktrinde iştirak nafakası424 olarak ifade edilen bu bakım ve eğitim giderlerine katılma nafakasına hâkim kararında resen yer verir.

Medeni kanun’un 151/2 inci maddesine göre “karı koca yekdiğerine karşı bu birliğin saadetini müttehiden temin ve çocukların iaşe ve terbiyesine beraberce ihtimam etmek hususlarını iltizam etmiş olurlar.”

Boşanma kararının kesinleşmesi ile birlikte velayetin birlikte kullanılma olanağı kalmadığı için çocuk eylemli olarak ana ya da babasının yanına bırakılacaktır. Yasa koyucu diğer tarafı bu bakım ve yetiştirme ödevinin gerektirdiği giderlere kudretine göre katılmakla yükümlü kılmıştır425.

Velayet hakkına sahip olmayan ana ya da babanın çocuğun bakımı ve eğitimi dolayısıyla yapılan giderlere katkı olarak verdiği nafakaya “ iştirak nafakası” denilmektedir. İştirak nafakası takdir edilirken çocuğun yaşı, eğitim durumu, çocuğun sosyal çevresi ve eskiden beri devam eden yaşam seviyesi, velayet hakkı verilen eşin, ekonomik sosyal ve kültürel düzeyi, eşlerin çocuklarını uygun bir şekilde geçindirmesi görevi, varsa çocuğun geliri426 göz önünde bulundurulması gereken ölçütlerdir.

Ana ve baba çocuklarının bakımı. Gözetimi. Korumaları ve eğitilmeleri ile yükümlüdürler427. İştirak nafakası butlanına karar verilen evliliklerden olan çocuklar, ayrılık halinde velayeti taraflardan birine verilen çocuklar, boşanma halinde velayet hakkı taraflardan birine verilen çocuklar, evlilik dışında doğan çocuklara428 verilir.

İştirak nafakası miktarı belirlenirken çocuğun bakım ve eğitim giderlerine ana baba eşit olarak değil, kudretine göre katılmak zorundadır. Ekonomik ve sosyal durumu yetersiz ise katılmak zorunda da değillerdir. Örneğin velayet kendisinde bulunmayan taraf yoksulluk nafakası alıyorsa iştirak nafakası vermek başka bir

423 Aras, Bahattin: Boşanma Davalarında Yargılama Usulü ve Aile Mahkemeleri, Ankara 2007, s.316.

424 Tutumlu, s.490;Velidedeoğlu, s.270; Öztan , Aile Hukuku, s.470.

425 Fevzioğlu. S. 389, Akıntürk, s. 276-277.

426 Ergün, Zafer: Boşanma Nişanlanma Evlenme Butlan Velayet Kişisel İlişki Nafaka Mal Rejimi

Davaları, Ankara 2004, s.703.

427 Akıntürk, s. 107.

428 “...evlilik dışı ilişkiden doğan çocuk kendisine verilen ana veya baba, çocuğun infak ve iaşesi için

gerekli masrafa iştirak zorundadır...”Y 2 HD, 23.06.1995,9539/7418.Ruhi, Ahmet Cemal: Türk Hukukunda Nafaka ve Nafaka Alacaklarının Yabancı Ülkelerde Tahsili, Ankara 2003, dipnot 151,s.50, (Nafaka Alacakları) .

127 anlatıma çocuğun bakım ve eğitim giderlerine katılmak zorunda değildir429. Kendi geçimini sağlamaktan yoksun olanın katkısının beklenemeyeceği doğaldır.

Çocuğun bakım ve eğitilmesi için gerekli giderlerin bizzat çocuğun kendisine ait olan mallardan karşılanması için Medeni Kanununun 261 inci maddesinin koşullarının gerekçeleşmesi gereklidir. Bu koşullar;

-Ana baba zarurette bulunması

-Çocuğun olağanüstü gideri gerektirir durumda olması

-Ayrılıklı herhangi bir nedenin bulunması ( Ailenin kalabalık olması, yaşlılık, sakatlık vs430)

Bu durumlardan birinin gerçekleşmesi halinde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanun’unun 8/II b. 4 üncü maddesine göre sulh hâkiminin izni ile çocuğa ait malların belli bir miktar onun bakım ve eğitim giderleri için sarf edilmesi olanakladır.

Medeni Kanununun 280 inci maddesine göre ana, baba velayet kendilerinden kaldırılmadıkça çocuğun mallarını kullanabilecekleridir. Boşanma durumunda ne olacaktır? Kuşkusuz boşanma hali Medeni Kanun’un 280 inci maddesi anlamında bir kaldırma hali değildir. Boşanma durumunda hâkimin bu hakkın ne şekilde kullanılacağını belirlemesi uygun olacaktır. Boşanan karı kocadan her birinin çocuğa ait mallardan hangi ölçüde faydalanacağının hâkim Medeni Kanun’un 148 inci maddesine göre belirlemelidir431.

İştirak nafakası boşanma, ayrılık ve evliliğin butlanı davalarını eki niteliğindedir. Belirtilen davalar içinde iştirak nafakasını yargıç kendiliğinden kararlaştırmakla görevlidir. Ancak iştirak nafakası talep edilmiş ise yargıç talebi aşarak daha fazla iştirak nafakasına karar verilemeyeceği432 savunulmakla birlikte Yargıtay, istek aşılarak iştirak nafakasına hükmedilemeyeceği görüşündedir433. Bu görüşe katılmıyoruz. Her şeyden önce iştirak nafakası çocukların korunmasına

429 Y 2. HD, 19,61997, 6117/7160, Y 2 HD, 12.5.1994, 4109/4914.

430 Akıntürk, s. 340.

431 Öztan, s. 406, Tekinay, s. 506.

432 Ergün, s.703.

433 “...davacının nafaka ile ilgili temyiz isteğine gelince ;davalının talebi aşılarak istekten daha fazla

yoksulluk ve iştirak nafakasına hükmedilmesi doğru değildir.”Ygt.2.HD .04.02.2003,559E- 1593K.;Köseoğlu, Bilal: Aile Mahkemelerinin İşleyişi, Ankara 2005, s.167.

128 yönelik olup “kamu düzenine“ ilişkindir. Hâkim, görevi gereği bu konuda “kendiliğinden” karar oluşturmak zorundadır434. Hâkim, iştirak nafakasına taraflardan bir istek gelmese dahi karar vermek zorundadır435.

İştirak nafakasının miktarını hâkim takdir edecektir. Hâkim bu miktarı “serbestçe” tayin edecektir436. Hâkimin takdir hakkı tarafların istekleriyle sınırlanamaz 437. Unutulmamalıdır ki iştirak nafakası çocuk için bir “hak”tır438.

Dahası ilerisi, boşanma davası sırasında iştirak nafakasından vazgeçilmiş olsa bile boşanmadan sonra iştirak nafakası istenilmesi olanaklıdır439. Anlaşmalı

boşanma davasında başlangıçta iştirak nafakası istenmemiş olması sonradan istenmesine engel olmaz440.

İştirak nafakasının miktarının ana, baba aralarında yapacakları bir anlaşma ile tespit edilebilirler. Anlaşmanın kapsamına miktar, süre, paranın cinsi, artış oranı gibi unsurlar da dâhil edilebilir. Hâkime sunulmayan ve hâkim tarafından onaylanmayan bu tür anlaşmalar hiçbir hukuksal sonuç doğurmaz. Anlaşma, ister boşanma kararının kesinleşmesinden önce ister sonra yapılmış olsun sonuç değişmez. Yani taraflar mahkeme dışı sulh yoluna başvuramazlar441.

434 Ygt.2.HD,1.12.1995,1204E-13100K, Özuğur, s. 142.

435 Feyzioğlu, s.389; “... Boşanma sırasında annenin iştirak nafakası istemiyorum sözleri küçüğün ergin

olacağı tarihe kadar sürecek olan nafakayı kapsamaz. İştirak nafakası her an doğup işleyen haklardandır. Mahkemece tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile küçüğün ihtiyaçları dikkate alınıp uygun bir nafaka takdir edilmesi gerekir.” Köseoğlu, s.168.

436 ..Tedbir nafakasında durum farklıdır. Hâkim, tedbir nafakası istemiyorum diyene tedbir nafakası

veremeyeceği gibi isteğinden fazla tedbir nafakası verebilmesi de olanaksızdır”, Akıntürk, s. 277.

437 “...Boşanma veya ayrılık vuukunda çocuk kendisine tevdi edilmemiş taraf gücüne göre onun bakım

ve giderlerine katılmakla yükümlüdür ( MK. m.182).Bu hususu hakim görevi gereği kendiliğinden dikkate alması gerekir. Y 2. HD 28.03.2005 gün, 29134874 sayılı kararı; Bulut, Velayet ve Nafaka Davaları,s. 65.

438 Fevzioğlu, s. 390.

439 Başka bir anlatımla çocuk nafakasız bırakılarak onun bakımından zaafiyet yaratmaya ne hakimin

ne de bunu temyizde görmemeğe Yargıtay’ın hakkı vardır. Açık temyiz yoksa faturasını kundaktaki bebek ödemektedir”. Y 2. HD 05.04.1990 gün, 11520/3648.

440 Ergün, s. 703; “..TMK.nun 182/2 maddesi uyarınca; boşanma veya ayrılık vukuunda velayet

kendisine verilmeyen eş, küçük çocukların bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır. Küçüğün nafaka ihtiyacı tarafların iradesine tabi kılınmamıştır. Dolayısıyla anlaşmalı boşanma davası sırasında iştirak nafakası istenmemiş olsa bile sonradan bu istem dava konusu yapılabilir. Velayetin eşlerden birine verilmiş olması diğer eşin bakım borcunu ortadan kaldırmadığı gibi ana ve babanın bakım borcu çocuklar ergin oluncaya kadar devam eder. Bu hususu hâkim görevi gereği kendiliğinden dikkate almalıdır”. Y3. HD 02/06/2009, 2009/19843E-2009/21042K., yayımlanmamış Yargıtay ilamı,

441 Aras, s. 318; Hamzacebi, Mehmet: Türk Medeni Kanununa Göre Boşanma ve ayrılık Hallerinde

Tedbir Yoksulluk ve İştirak Nafakası, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt. 10. sayı, 3- 4,yıl 2002, s. 25.

129

b. İştirak Nafakasına ilişkin Hükmün Değiştirilmesi

Boşanmanın çocuklara ilişkin sonuçları kesin hüküm oluşturmaz. Başka bir anlatımla velayet, kişisel ilişkinin düzenlenmesinde olduğu gibi hâkim ana, babanın ve çocuğun durumlarının değişmesine bağlı olarak iştirak nafakasının miktarını artırabilir, azaltabilir ve hatta kaldırabilir.

Hâkime, çocuklara ilişkin önlemeleri (velayet, kişisel ilişki, iştirak nafakası) kapsayan boşanma hükmünün çocuklarla ilgili kısmını değişen şartlara uydurma olanağı ve yetkisini veren yasal dayanak Medeni Kanununun 149 uncu maddesidir442.

c. İştirak Nafakası Sonu

İştirak nafakası kendiliğinden sona erdiği gibi hâkim kararı ile de sona erebilir.

c.a. Erginliğe Ulaşma

Çocuk erginliğe ulaşınca iştirak nafakası ayrıca bir mahkeme kararına gerek olmaksızın kendiliğinden kalkar. Medeni Kanun’un 11 inci maddesine göre “ Rüşt, on sekiz yaşın ikmaliyle başlar evlenme kişiyi reşit kılar.”

c.b. Evlatlık Verilme

Evlat edinme sözleşmesinin yapılmasıyla birlikte velayet hakkı kendiliğinden sona ererek evlat edinene geçer443.

442 Tekinay, s. 289.

130 Medeni Kanun’un 257/1 inci maddesine göre evlat edinme üzerine ana, babaya ait haklar ve görevler evlat edinen kimseye geçer. Evlat edinme sözleşmenin yapılmasıyla birlikte bakım ödevi de kural olarak evlat edinene geçer.

Asıl ana babaya ait bakma ödevi ikinci plana düşer, başka bir anlatımla tam anlamıyla sona ermez. Evlat edinen bakım ödevinin yerine getirilemeyecek durumda ise bir başka anlatımla kendisi yoksul olup çalışamayacak durumda olup paraya çevrilebilir bir malı veya düzenli bir geliri de yoksa evlatlığın asıl ana babasının bakım ödevi devam eder444.

Evlat edinen de yoksul ise çocuğun yasal temsilcisi de kendisi olduğundan koşulları uygun olan evlatlığın asıl ana babasına çocuğa iştirak nafakası verilmeleri için dava açabilir. Asıl ana, baba velayetin kendilerinde bulunmadığını ileri sürerek bakım ödevinden kurulamaz.

c.c. Velayet hakkının Kaldırılması

Medeni Kanun’un 277 inci maddesine göre “ velayeti nez’ edilen ana ve baba, çocuğun iaşe ve terbiye masraflarını, evvelce olduğu gibi, tesviye ile mükelleftir”.

Medeni Kanun’a göre çocuğun gerek bakımı, gerek eğitilmesi için gereken giderleri yapmak ödevi ana ve babaya velayet hakkına sahip olup olmadıklarına bakılmaksızın yükletilmiştir445. Ana, baba velayetten uzaklaştırılmış bulunsalar bile bu yüküm onların ana-baba olmalarından dolayı yine devam eder 446. O halde velayet yetkisi kaldırılan ana, baba çocuğunun bakımı ve yetişmesi için gerekli giderleri ödemek zorunda olduğundan447 iştirak nafakasının kaldırılması da talep edilemez.448

444 Özuğur, s. 255.

445 Akıntürk s. 340.

446 Feyzioğlu, s. 502.

447 Tekinay, s. 521

448 “...Velayeti nez edilen ana ve baba çocuğun iaşe ve terbiye masraflarının evvelce olduğu gibi

karşılama ile yükümlüdür. Bu masraflar ana ve baba ile çocuk ödemeden aciz iseler devletçe tesviye ediler (MK. m. 277).”, Y2. HD, 24.5.1993, 5139/5481, Özuğur, s. 255.

131

SONUÇ

Çocuk korunması çocuk kavramının ve çocuk haklarının tarihsel gelişimi içerisinde ortaya çıkmıştır. Uluslararası alanda Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne de temel oluşturan Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Bildirgesi’nde yer alan çocuğun yararı, “saygınlık ve özgürlük koşulları içinde normal biçimde ve sağlıkla, sosyal, ruhsal, ahlaki, akılsal, fiziksel gelişmesini sağlamak” olarak tanımlanmıştır.

Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 3. maddesinde ise, “çocuğun yüksek yararı ilkesinden “temel düşünce” olarak söz edilmekte ancak çocuğun korunmasına yönelik ölçütler yer almamaktadır. Çocuğun yararının en iyi biçimde korunması çerçevesinde çocuğun yararının başka kimselerin yararları ile çatıştığında çocuğun menfaatinin üstün tutulması, çocuğun yararını belirleyecek kimselerin, aileyi, çocuğu, çocuk psikolojisi ve konusunda uzmanları dinlemesi, çocuğun yararı belirlenirken her ülkenin kendi gerçekliğini göz önüne alması ölçütleri dikkate alınabilir.

Kentleşme ve sanayileşme ailenin rolünün ve yapısının değişmesi, insan yaşamının uzaması, ana-baba-çocuk ilişkisinde duygusal bağın oluşması gibi etkenler çocuğa ilişkin anlayışın gelişmesine katkıda bulunmuştur. Çocukların yetişkinlerden farklı olduğunun kabulü ile çocuklar ekonomik ve toplumsal değişimlerin olumsuz etkilerinden korunmaya çalışılmıştır. Bu gün artık çocuk korunan, yetişkinlerin sorumluluklarından uzak tutulan kendine özgü kişiliğe sahip olan bireydir.

Yeni Türk Medeni Kanunu, süre dışında herhangi bir sınırlamaya tabi olmaksızın, çocuğun da kocadan bağımsız dava hakkına sahip olduğunu kabul etmiştir. Şayet çocuk ergin değilse, çocuk adına soy bağının reddi davası ona atanacak bir kayyım tarafından açılır. Buna karşın, çocuk ergin olmuşsa ve kısıtlı da değilse, kendi başına, soy bağını reddetmek için dava açabilir.

Eski Medeni Kanunumuzda “evli erkek ve kadınların zinasından doğan çocuklar tanınamaz” hükmü var idi. Daha sonra ise Anayasa Mahkemesinin 28.02.1991 tarihli ve 15/5 sayılı kararı ile eski Medeni Kanun 292. madde “Birbiri ile evlenmeleri memnu olanlardan veya evli kadınların zinasından doğan çocuklar tanınamaz” şeklinde oldu. Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra, artık evli

132 bir babanın zinasından doğan çocukta tanınabilecektir. Bu durumda meşru aile ve evlilik içi çocukların menfaatinden çok, masum ve günahsız çocuğun menfaati korunmuş olmakta idi ki, bu koruma çağdaş düşünceyle de uygunluk içerir. Kadının zinasından olan çocukların tanınması ise çocuğu doğuran kadının kocasının tanınacak olan çocuğun soy bağını reddetmiş olması şarttır.

Eski medeni kanun iki türlü babalık davasını düzenlemiştir. Bunlardan birincisinin sonunda baba ile çocuk arasında özgün olmayan soy bağı ilişkisi kuruluyor, buna kişisel sonuçlu babalık davası deniliyor iken, ikinci tür babalık davası sonunda ise, baba ile çocuk arasında herhangi bir soy bağı ilişkisi kurulmuyor, sadece babanın çocuğa ve anaya parasal ödemede bulunmasına karar veriliyordu. Bu dava da mali sonuçlu babalık davası olarak adlandırılıyordu. Oysa Yeni Medeni Kanunumuz; Baba ile çocuk arasında soy bağının kurulması sonucunu doğuran tek bir dava düzenlemiştir.

Evlat edinme, çocuksuz veya arzulandığı cins ve sayıda çocuk sahibi olamamış kimselerin özlemini giderdiği gibi, kimsesiz ve bakımsız çocukların sıcak bir aile ocağına sığınmalarını ve bir aile çevresinde topluma yararlı insanlar olarak yetişmelerini sağlar. Evlat edinme aynı zamanda evlilik dışında doğmuş olan çocuğu babasına soy bağıyla bağlamak suretiyle ona bulunduğu durumdan dahi iyi bir hukuki statü kazandırır. Bütün bu sakıncalarına karşın, sosyal ve ahlaki açıdan bakıldığında, evlat edinme kurumunun kabulünde isabet olduğunu itiraf etmek gerekir.

Yeni kanunun getirdiği ilk değişiklik, küçüklerin evlat edinilmesi ile erginlerin ve kısıtlıların evlat edinilmesini farklı biçimde düzenlemek olmuştur. İkinci olarak getirilen değişiklik, “birlikte evlat edinme” ve “tek başına evlat edinme” başlığı altında iki tür evlat edinmeye yer verilmesidir. Getirilen değişikliklerden bir kısmı da evlat edinmenin şekli şartlarıyla ilgilidir ki, bu konuda en önemli değişiklik, evlat edinme için noterlikten resmi senetle evlatlık sözleşmesi yapılması şartının kaldırılmış olmasıdır. Yeni kanın bunun yerine “evlatlık ilişkisinin kaldırılması” başlığı altında bir düzenleme yaparak evlat edinmede rızanın bulunmaması ve diğer noksanlıklar sebebiyle hâkimden evlatlık ilişkisinin kaldırılması isteme imkânını getirmiştir.

133 Velayet, çocuğun kişiliğine ve mallarına özen göstermek ve o temsil etmek konusunda ana babaya görevler yükleyen ve bunların en iyi biçimde yerine getirilmesi için onlara yetkiler sağlayan, asıl amacı çocuğun korunması ve çocuğun yararının gözetilmesi olan bir kurumdur. Bu anlamıyla velayet, çocuk üzerinde bir hakka sahip olmayı değil, onu gelecekte yeterli bir olgunluğa ulaştırmayı amaçlar. Şu durumda velayet, çocuğa bedensel, zihinsel, duygusal ve ahlaksal açıdan hayata uyum sağlayabilme yeteneğinin kazandırılması amacına yönelik olarak ana babaya sağlanmıştır. Bu nedenle de velayet çocuğun yararı (MK m. 339/I) ve çocuğun katılım hakkıyla (MK m. 339/III) sınırlandırılmıştır.

Çocuğun korunması ve onun toplumsal hayata hazırlanması yalnız aile içi bir mesele olmaktan çıktığından, velayetin amaca uygun ve sınırları içinde kullanılıp kullanılmadığı devletin denetimine ve müdahalesine açık bir hale gelmiştir, Velayetin ana babaya görevler yüklemesi ve asıl olarak çocuğun yararına kullanılması zorunluluğu, velayetin ana babanın üçüncü kişiler karşısındaki bir hakkı, hem de anayasal ağırlıklı bir hakkı olarak da düşünülmesine engel olmamalıdır

ocuğun korunması aile içindeki durumu, ana babası ile olan ilişkileri yani velayet ilişkisi içerisinde yoğunluk kazanmaktadır. Velayet, çocuğun kişiliğine ve mallarına özen göstermek ve onu temsil etmek konusunda ana babaya görevler yükleyen ve bunların en iyi biçimde yerine getirilmesi için onlara yetkiler sağlayan, asıl amacı çocuğun korunması ve çocuğun yararının gözetilmesi olan bir kurumdur. Velayet ana babaya görevler ve bunları kullanabilmeleri için haklar vermektedir ki, onlar çocuğu bedensel, zihinsel ve duygusal olarak gelişmiş, donanımlı, kendine güvenir bir şekilde hayata hazırlayabilsinler. Bu anlamda, aslında velayet, ana babanın hakkı olarak değil daha çok yükümlülüğü olarak gözükmektedir. Ancak, velayeti sadece ana babanın yükümlülüğü olarak görecek olursak, ana baba ile çocuk arasındaki ilişkinin duygusal boyutunu gözden kaçırırız ve ana babalığı devlet ve toplum için karşılıksız bir hizmet olarak kabul etmiş oluruz. Bu nedenle, velayetin ana baba açısından bir hak olduğu kabul edilmeli; ancak bu hakkın ana babanın kendi yararına değil, çocuğun yararına tanınan bir hak olduğunun altı çizilmelidir. O zaman ,velayet bir yüküm-hak olarak kabul edilebilir.

134 Çocuğun öz adına, yerleşim yerine, eğitimine karar vermek, sağlığını gözetmek ve hayatını düzenlemek gibi tüm bakım, gözetim, eğitim yetki ve ödevleri velayetin çocuğun kişi varlığı ile ilgilidir. Çocuğun kişi varlığının korunması amacıyla ana babaya tanınan yetkilerin sınırı çocuğun yararı ve çocuğun katılım hakkıdır.

Ana baba sonradan soyadını değiştirirse çocuğun soyadı da onun rızasına bağlı olmaksızın değişir. Ancak ayırtım gücünü kazandıktan sonra, ana babanın soyadı değişikliğin çocuğun soyadını da değiştirebilmesi için çocuğun rızası gerekir.

Çocuğun öz adına gelince, devlet terk edilmiş çocuklara mutlaka bir öz ad vermelidir. Ana baba belli ise, çocuğun adını onlar vermelidir. Medeni Kanun madde 339/V’ e göre “Çocuğun adını koymak ana ve babaya aittir.”

Çocuğun eğitilmesi, velayete sahip ana babanın açısından hem bir hak hem de bir yükümlülüktür. Çocuğun okul eğitimi alıp almaması konusunda ana baba özgür değildirler. Anayasaya göre, kimse eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz (madde 42/ I), ilköğretim kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur. (madde 42/V)

Çocuğun yetiştirilmesindeki amaç, onun ruhi, fiziki ve ahlaki melekelerinin gelişmesine yardımcı olmak, dengeli gelişmesini, topluma ayak uydurmasını sağlamak ve bağımsızlığını kazanması sağlamaya yönelik değerleri ona kazandırmaktır.

Çocuğun malalarını yönetme yeni düzenlemede hem hak hem de yükümlülük olarak hükme bağlanmış olduğuna göre, ana ve baba veya onlardan biri bu haktan feragat edemez veya biri yönetimi diğerine devredemez. Önceki kanunu da sadece malları yönetmekten söz edilmiş iken (m.278),yeni kanun malları yönetmenin ana ve baba için hem hak, hem de yükümlülük olduğunu açıkça belirtmektedir(m.352)

TMK 363.maddesinde ise ana ve babanın sorumluluğu düzenlemiştir. Ana ve baba çocuk mallarının geri verilmesinde vekil gibi sorumludurlar. Ana ve baba dürüstlük kuralına uygun olarak başkalarına devrettikleri çocuk mallarının yerine sadece aldıkları karşılığı geri vermekle yükümlüdürler. İyi niyetli ana ve babanın burada sorumluluğu daraltılmıştır. Yine ana ve babanın çocuk için yaptığı harcamalardan ve yasaya uygun olarak belirlenen aile için yapılan harcamalardan dolayı sorumlulukları yoktur. Bu tür harcamalar için tazminatla yükümlü tutulamazlar.

135 Türk Medeni Kanunu Velayet, Vesayet ve Miras Hükümlerinin Uygulanmasına Dair Tüzüğün 7.maddesine göre velayet hakkı sona eren ana ve baba hesap cetveli ile birlikte çocuğun mallarını vasiye veya kayyıma devrederler. Eksiklikler varsa bunlar tek tek tespit edilir. Vesayet makamı tespit ettiği bu eksikliklerden dolayı veli aleyhine dava açılmasını vasiden ya da kayyımdan ister. Velayet altında bulunan çocuk 18 yaşını tamamlamak, evlenmek ya da hakkında kaza-i rüşt kararı verilmesi ile ergin olur ya da kılınırsa çocuğun istemi üzerine bir